Ünlü Film Yönetmeni Mihalis Kakoyannis Hayatını Kaybetti

Dünyaca ünlü Yunanlı film yönetmeni Mihalis Kakoyannis 89 yaşında hayata veda etti. Dün sabaha karşı hayatını kaybeden Kakoyannis, birkaç gün önce kalp ve solunum yetmezliği nedeniyle hastahaneye kaldırılmıştı. Kıbrıs’ın Limasol kentinde 11 Haziran 1922′de doğan Kakoyannis, gençlik yıllarında avukat olma hedefiyle gittiği İngiltere’de sinemaya yöneldi. 1955 yılında çektiği ikinci filmi Stella ile Cannes’da Altın Palmiye için yarıştı, Amerika’da Altın Küre’ye ulaştı. 1964 yılında çektiği Zorba: The Greek, Akademi’den üç Oscar kazandı. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ünlü Film Yönetmeni Mihalis Kakoyannis Hayatını Kaybetti yazısına devam et
  • Hilal Esen’i Kaybettik

    Türk Sinemasının 1960’lardaki çocuk oyuncularından Hilal Esen’i 25 Temmuz 2011 Pazartesi günü sabaha karşı Dalaman’da kaybettik. Sinemamızın ilk kadın yönetmenlerinden Feyturiye Esen’in kızı olan Hilal Esen, Gönül Ferman Dinlemez, Çiçeksiz Bahçe, Şafak Yıldızı ve Canım Benim gibi filmlerde oynamıştı. Prof. Dr. S. Ruken Öztürk, 2004 yılında Om Yayınları’ndan çıkan Sinemanın Dişil Yüzü: Türkiye’de Kadın Yönetmenler adlı kitabında Esenlerin hikâyesini de yazmıştı. Bugün Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Hasdal Mezarlığı’nda toprağa verilecek olan merhumeye tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hilal Esen’i Kaybettik yazısına devam et
  • Performans Kaptırıcı

    Onu ilk kez “Lord of the Rings / Yüzüklerin Efendisi”nin unutulmaz Gollum’u olarak tanımıştık. Andy Serkis, “Kıymetlimisss!” derken, bizim de tüylerimizi ürpertiyordu. Yüzünün neye benzediğini sadece üçüncü filmde, yüzük uğruna bir başkasını öldürdüğünde gördük. Oyunculuk tarihiyle ise pek ilgilenmedik. Şahsen ben, onca çabaya, zahmete, yorgunluğa rağmen yaptığının ne derecede oyunculuk sayılacağını da kestirememiştim açıkçası. Film Akademisi de kestiremedi herhalde ki, Serkis’i Gollum rolüyle Oscar adayı yapmadılar.

    Sonra, gene Peter Jackson’ın yönettiği “King Kong”un Kong’u oldu. O güne kadar gördüğümüz en kişilik sahibi Kong’du. Jackson’ın yapımcısı olduğu ve Steven Spielberg’in yönettiği Tenten filmi “The Adventures of Tintin: Secret of the Unicorn”da da Kaptan Hadok’u oynayacak. Bu filmlerin özel efektlerini Peter Jackson’ın şirketi Weta Digital gerçekleştirdi. Weta’nın kullandığı teknolojide ne kadar ilerleme kaydettiğini ise, Serkis’in belki Gollum’dan bile daha duygusal bir performans sunduğu “Rise of the Planet of the Apes / Maymunlar Cehennemi: Başlangıç”ta fark ettik. Artık performansları bilgisayar marifetiyle ‘yakalanıp’ filme dahil edilen oyuncular da ‘live-action’ oyuncularla aynı sahnede, yanyana oluyor. Bu da, her iki tarafa kolaylık sağlıyor tabii.

    Ne var ki, Serkis’in Maymunlar Cehennemi hikâyesinin başlangıcını anlatan Rupert Wyatt filmindeki performansı, sadece performans yakalama teknolojisindeki gelişmelerle açıklanamaz. Ermeni asıllı İngiliz aktör “Rise of the Planet of the Apes”de, maymunların lideri olan Caesar’ı oynuyor. Bu arada, maymunları oynayan diğer aktörlerin de başarılı olduğunu hemen belirtelim. Ama, çekim aşamasında filme adını vermiş olan Caesar, filmin başkahramanı.

    Caesar, Alzheimer’e deva olacak bir ilâç bulmak için şempanzeler üzerinde deneyler yapan Will Rodman’ın (James Franco) evinde büyüttüğü bir maymun. Alzheimer meselesi Rodman için çok önemli, çünkü babası Alzheimer eşiğini aşmış durumda. Genç bilimadamı çalıştığı şirket, iğne yaptığı bir maymunun sapıtması üzerine bütün ‘kobay’ları öldürmeye karar verince, o maymunun yavrusu Caesar’ı kaçırıp ölümden kurtarıyor. Evinde büyütüyor, ilâç ve ders veriyor. Ta ki Caesar büyüyüp artık evde tutulamaz hale gelene, akıllı bir yaratık olarak olaylara müdahale edene kadar.

    Serkis, Caesar’a, hem güçlü bir lider olarak inandırıcılık kazandırmış, hem de insanın içini sızlatan bir ‘çocuk’ yaratmış. Bütün çocuklar gibi, Caesar da büyüdükçe etrafını beğenmiyor, kendisine ve akranlarına yapılan haksızlıklara başkaldırıyor. Bir yandan da, babası bildiği, onu bağrına basmış Will’e karşı derin bir sevgi besliyor. Ne yazık ki Will, küçük Caesar’ını başkalarına, kötü niyetli kişilere, kurumlara karşı korumaktan aciz. John Lithgow gibi çok yetkin bir aktörün varlığına rağmen, “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç”tan benim aklımda kalan Caesar ve bakışları oldu.

    1964 doğumlu İngiliz aktör Andy Serkis’in babası Serkissian, Irak’ta çalışan bir doktor olduğu için, oğlunun ilk on yılı Bağdat ile Londra arasında gidip gelerek geçti. Ressam olmak istiyordu, görsel sanatlar eğitimi gördü. Tiyatrolar için sahne tasarımları gerçekleştirdi, setler inşa etti. Derken, bir öğrenci yapımında oyunculuk yapmasını istediler, Barrie Keefe’nin oyunu “Gotcha” ile sahneye çıktı.

    Sonra da hem oyunculuk yaptı, hem de sahne tasarımı. Resmi eğitim göreceğine, kendini sahneye vurmayı tercih etti. 1985’ta Lancaster’deki Duke’s Playhouse’da profesyonel olarak oyunculuğa başladı. Uzun süre turneye çıkan tiyatrolarda, sırf oynamanın coşkusu için, parasız çalıştı. Ama bu sayede, pek çok popüler oyunla hemen hemen bilinen her tiyatroda seyirci karşısına çıkma fırsatı buldu. 1989’da da, Manchester’deki Royal Exchange Tiyatrosu’nda “Macbeth”te rol aldı. 1990’larda ise Serkis artık Londra sahnelerinde boy gösteriyordu. “King Lear”in Soytarı’sı oldu. “Mojo”da Potts’ı oynadı ve büyük övgü aldı. Televizyona ilk kez 1987’de çıktı, gene 90’lı yıllarda önde gelen pek çok İngiliz mini dizisinde oynamıştır.

    Lâfın kısası, bizim ilk kez Gollum olarak gördüğümüz adam, öylesine seçilmiş biri değil, çok yetenekli, çok tecrübeli bir aktördü. “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin bu unutulmaz karakterini oynamak için dört yıl çalıştı ve Akademi, bilgisayarla yaratılmış karakterine harcadığı emeği oyunculuktan saymasa da, başka yerlerden ödüller aldı. Üzerinde işaretleyiciler olan daracık bir CGI giysisiyle oynuyor, kameralar da onun her nüansını yakalıyordu. “Return of the King / Kralın Dönüşü”nde ise bir sahnede yüzünü görüyorduk. Bu sahne, onun yüzüğü en başta nasıl ele geçirdiğini, bunun için bir başka hobbiti nasıl öldürdüğünü gösteriyordu. Serkis, Gollum ve Smeagol’un seslerini çıkarmak için üç kedisinin boğazlarından tüy topları çıkarırken nasıl hırladıklarını taklit etmiş.

    Yaklaşık iki yıl Yeni Zelanda’da ailesinden (aktris/şarkıcı Lorraine Ashbourne ile evli, üç çocukları var) uzakta kaldı. Sonra da post-prodüksiyon stüdyolarında Gollum’u perdeye getirebilmek için gerçekleştirilen karmaşık yaratıcı çalışmaların bir parçası oldu. Her sahne için iki versiyon çekti. Önce başka oyunculara, çoğunlukla Elijah Wood ve Sean Astin’e Gollum’un hareketlerini göstermek ve CGI sanatçılarına yardımcı olmak için onlarla oynuyordu; sonra da Wood ve Astin, sanki Gollum yanlarındaymış gibi hareketleri tekrarlarken repliklerini seslendiriyordu. Animatörler de insan gözüyle gereken rötuşları yapıyordu. Serkis Kong performansında da aynı teknikten yararlandı, onunla da ödüller aldı.

    Bir yandan da, ‘geleneksel’ oyunculuğu sürdürüyor. Onu Jennifer Garner’la oynadığı “13 Going on 30”de (2004) Richard Kneeland olarak ve David Bowie’li “The Prestige”de (2006) Alley rolünde izledik. Brendan Fraser’ın ‘Gümüşdil’i oynadığı “Inkheart”ta Capricorn oldu. Televizyonda “Power of Art” belgesel dizisinde Vincent Van Gogh’a can verdi. Bilgisayar oyunlarını da ihmâl etmiyor. “Heavenly Sword” ile “Enslaved: Odyssey to the West”de de, hem oyuncu, hem dramatik yönetmen olarak çalıştı. Bir kez daha Peter Jackson ile biraraya geleceği “Hobbit”te hem malûm karakteri oynayacak, hem de ikinci ünite yönetmeni olacak. “Peter’in duyarlılığını kavradığım için,” diyor, “bir de, Orta Dünya’yı anlama meselesinde ortak bir tarihimiz var.”

    Başka? İyi bir aile babası, eğlenceli olduğundan da eminiz. Hangi çocuk Gollum’un yanısıra iki tür maymun da olabilen bir babayı istemez ki? Çok yetenekli amatör bir ressam, ilk gençliğinden beri tutkulu bir dağcı. Balık yiyor ama, kırmızı et yemiyor. Lösemili çocuklar ve savaşın mahvettiği ülkelerden çocuklara hayat kurtarıcı tıbbi yardım sağlayan The Hope Foundation / Umut Vakfı yararına çalışıyor. Turkuvaz rengi gözleri var, Kuzey Londra’da oturuyor.

    Ha, bir de “Yüzüklerin Efendisi”nde kullanılan yüzüklerden birini o kapmış. Diğeri, filmin Frodo Baggins’i olan Elijah Wood’da…

    (02 Ağustos 2011)

    Sevin Okyay