Geçen akşam Türkan Şoray için söylediklerim, Yılmaz Güney için de geçerlidir. Yılmaz Güney, Yeşilçam’ın bir ürünüdür. Varlığını ona borçludur. Yılmaz Güney’i de seyirci seçip ayırmış, kral yapmıştır. Yılmaz Güney baş erkek kahraman tipinin en önemli simge ismidir. Yarattığı, canlandırdığı tip halkın kültürünün derinliklerinde vardır.
Yılmaz Güney Köroğlu’dur. Mitolojik Köroğlu algılamasının sinemamızda sürdürücüsüdür. Ama olayın bu boyutunun ne seyirci farkındadır, ne sinemacılar, ne de Yılmaz Güney’in kendisi. Sinema yazarları, kültür insanları, halk bilimciler de bunun farkında değillerdir. Ve sinemamızdan Yılmaz Güney kimliğinde, bir Köroğlu gelip geçmiştir. Ama Yeşilçam’da bir tek Yılmaz Güney değildir Köroğlu. Bütün baş erkek kahramanlar bir çeşit Köroğlu kimliğinin taşıyıcılarıdır. Türkan Şoray’da olduğu gibi, Yılmaz Güney de bu mitolojik Köroğlu tipinin en önemli, en simge ismidir.
Bu arada bir de Yeşilçam dışı, Yeşilçam’a karşı bir Yılmaz Güney vardır. Kimilerince Yılmaz Güney’in bu tarafı daha çok önemsenir. Ortada çelişik bir durum vardır. Yeşilçam’ın var ettiği kimlikten kopmak, uzaklaşmak istemiştir Yılmaz Güney. Yeşilçam’a alternatif bir sinemanın peşine düşmüştür. Ama koşullar buna izin vermemiştir. Yılmaz Güney bunu denemiştir. Ve yola çıkmıştır. Ayrıca oyuncu kimliğinin yanına yönetmen kimliğini koymuştur.
Sinemacı kimliğinin yanına da militan siyasal bir kimlik eklemiştir. Türkiye’nin dönüştürülmesi ile sinemanın dönüştürülmesi birlikte ele alınmıştır. Doğru yapmıştır, yanlış yapmıştır… ama denemiştir. Denemek istemiştir. Yaptırmamışlardır. Engel olmuşlardır.
Ve Yılmaz Güney de bir fenomendir. Bu toplumun, bu halkın kültürünün derinliklerinden çıkmıştır. Efsane olmuştur. Efsane sürmektedir. Herkes kendine göre bir Yılmaz Güney efsanesi üretmektedir. Ama gerçek efsane, Köroğlu efsanesidir ve kökü binlerce yıl geriye gitmektedir. Yılmaz Güney de bize aittir, bu topluma aittir, bu kültüre aittir ve tektir.
(31 Ocak 2011)
Engin Ayça