Bu bir politikadır. Bu bir duruştur… Önce kişiseldir. Kişinin bir duruşudur. Politiktir. “Emekten yana olmak” duruşu. Emekten yana olmak ne demektir… Emek en yüce, en kutsal değerdir denir. Niye? Emek değer üretir çünkü. Emek bir iştir, bir çabadır, bir çalışmadır. Aslında herkes emek harcar, bir değer üretir. Yan gelip yatanlar dışında. Bizim burada emekten yana deyişimiz, işçi sınıfının emeğinin yanında olmak anlamına gelmektedir. Bunun için bir duruştur, politikadır diyoruz.
Aslında patron da, işi için çok emek vermektedir, çok mesai harcamaktadır. Ama biz onun emeğinin yanında değiliz. Neden? Emekten yanaysak, onunki de emek. İşin püf noktası burada. Yani sömürüde, yani artı değerde. İşçi ürettiği değerin tam karşılığını alıyor olsa, biz bugün bu tartışmayı yapmıyor olurduk. Öyleyse, demek ki biz karşılığını alamayan emekten yanayız… Yani, işçi emeğinin sömürülmesine karşıyız. Hakkı yenenlerin, hakkı gasp edilenlerin yanındayız. Yani işçinin emeğini yiyenlerin, bu iş için verdiği emeğin karşısındayız. Yenen emeğin yanındayız. Yiyen emeğin değil. Biz onun karşısındayız. Emeği yenenlerin mücadelesinin yanındayız. Doğrusu bu.
Asıl olan işçinin, kendisinin yenen emeğinin, yenmemesi, karşılığının alınması için mücadele vermesidir. Bunu örgütleriyle, sendikasıyla, partisiyle vermesidir. Bu mücadelede işçinin yanında, tarafında olmaktır, bize düşen.
Peki, biz kimiz? Ve böyle bir mücadele var mı? Belki bize, genelde küçük burjuva denir literatürde. Öyle midir, değil midir, bu panelin konusu eğil, o iş ayrıca tartışılmalıdır.
Evet, gene biz kimiz? Biz her şeyden önce insanız. İnsan gibi olmalıyız. Ben buna adam olmaktır diyorum. Adam gibi olmayan insan da olamaz. Önce adam gibi adam olmak gerekiyor. Ama bu kendiliğinden olmuyor, emek istiyor.
Bugünkü panelin (oturumun) konusu, bana göre şöyle: İşçi emeğinden yana sanat. İşçi emeğinin gasp edilmesi karşısında verilen mücadelenin yanında sanat. O mücadeleden yana sanat. Sanat yapan, sanat eseri üreten sanatçıda emek vermektedir, o da bir emekçidir, onun da bir şekilde emeğinin karşılığı verilmemektedir, falan da denebilir.
Konumuz bütün bunları tartışmak değil, burada. Konumuz sanatın emekten yana olmasıdır. Yani böyle bir istektir, böyle bir yönlendirmedir. Bu güne kadar sanat emekten yana, işçi sınıfının emeğinden yana olmuş mudur? Benim gördüğüm kadarıyla olmamıştır. Sınırlı örnekler dışında. Ezilen sınıflardan, horlanan insanlardan yana olmuş mudur, bunun için verilen mücadelelerin yanında olmuş mudur, sanat? Olmamıştır. Olmalı mıdır? Olmalı mıydı? Bu soru çok derin tartışmalar açar bize. Bu oturumu da aşar. Beni de aşar. Ama sanatçı, bir insan olarak, ayrıca kendi konumu gereği emekçilerin hak mücadelesinin yanında olmalıdır. Bunu tartışmam bile.
Emekçi, emekçinin yanında olmalıdır. Sanat emekçisi fabrika emekçisinin, fabrika emekçisi de sanat emekçisinin yanında olmalıdır. Sanatın kendi yolu vardır, kendi hedefleri vardır, kendi işlevi vardır. Sanat üzerine yazılmış yüzlerce, binlerce kitap, makale vardır. Burada “emekten yana olmak” değildir asıl konu. Başka şeylerdir, başka boyutlardır. Bunun bilinmesinde yarar var.
Müzeleri dolduran sanat yapıtları, sanat tarihi kitapları hep başka şeylerde söz eder. Ve bir sanat eseri, konusu gereği, yani işçi sınıfını resmettiği için önemsenmez, kendi sanat alanı adına yaptığıyla önemsenir. Eğer olayı konuyla, öyküyle sınırlarsak, sanatı da sınırlarız. Soyut sanattan hiç söz edemeyiz. Sözsüz müzikten söz edemeyiz. Aşk şiirinden söz edemeyiz. Sanat emekten yana nasıl olabilir? Emek sömürüsünün olmadığı bir dünyanın oluşmasına katkıda bulunursak. Sanat bunu ancak kendi yolunda giderek yapabilir.
Sanatçı kimsenin hizmetinde değildir, olmamalıdır. Sanatçı, ancak sanatının hizmetindedir. Ama sanatçı insan olarak, kendi de bir emekçi olarak, diğer emekçilerin yanında olmalıdır, kuşkusuz. Emek mücadelesinin yanında olmak değil. İçinde olmak gerekir. Bu çok geniş bir mücadele cephesidir. Amaç dünyayı, yaşamı daha güzel, daha adil, daha yaşanılır, daha insanca yapmaktır, bunun mücadelesini yapmaktır.
(29 Ocak 2011)
Engin Ayça