Fatih Akın “Umut Ödülü” Verdi, Habertürk İstanbul “Dehşet Filmi” Dedi

Ben de dehşete düştüm! 18 yıldır kültür sanat dalında gazeteciyim, 16 yıldır aralıksız gazete ve televizyonlarda film eleştirisi yapıyorum, 14 yıldır film gösterilen programlar sunuyorum, 12 yıldır Türkiye’nin önde gelen film festivallerine film seçiyorum…

Birçok sansür vakasıyla karşılaştım, birçok filmin yasaklandığına tanık oldum, birçok filmin bağlamından koparılıp tuhaf tuhaf çıkarsamalar yapılarak tartışıldığını hayretle gördüm. Ama böyle bir saptırmayla ilk kez karşılaşıyorum!

24′teki Tematik Film Kuşağı’nda geçen yıl 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü’ne denk gelen bir yayınımızda “Kuduz Köpek Johnny / Johnny Mad Dog” adlı filmi gösterdik. Bu kuşakta hep yaptığımız gibi Film Önü bölümüne filmin temasına uygun olarak alanında Türkiye’deki en yetkin isimlerden birini davet ettik. Uluslararası Af Örgütü’nden bir temsilci rica ettik, Türkiye Lobi ve Medya Koordinatörü Avi Haligua filmi izledi, temsil ettiği kurumun hassasiyetlerini yansıttığı kanaatine vardı ve yayınımıza katıldı. Af Örgütü’nün geçen yılki bildirisi de zorla silah altına alınan çocuklar sorununa özellikle değiniyordu.

Bu filmi seçtik çünkü bu konuda yapılmış en cesur ve gerçekçi filmdi. 2008 Cannes Film Festivali’nde Fatih Akın’ın başkanlık ettiği Belirli Bir Bakış jürisi Umut Ödülü vermişti. Jüride Yeni Delhi Televizyonu’ndan Hintli gazeteci Anupama Chopra, Rusya 1. Ulusal Kanalı’ndan gazeteci Catherine Mtsitouridze, haftalık Al Ahram Gazetesi’nden Mısırlı eleştirmen Yasser Moheb, İspanyol Filmotek’inin yöneticisi Jose Maria Prado yer almıştı.

2009 İstanbul Film Festivali’nde İnsan Hakları ve Sinema bölümünde verilen Avrupa Konseyi Sinema Ödülü – FACE’e aday gösterilmişti. Sadece izleyip beğenenler olarak kendi kanaatimizle sınırlı kalmadık, The Independent ve l’Humanite gibi bu konulara duyarlı yaklaşımlarıyla tanınan gazetelerin, Sight & Sound gibi film eleştirisinin en yetkin örneklerini veren bir derginin övgü dolu eleştirilerini de okuduk.

Buna rağmen, her ne kadar filmin belgeselvari gerçekçiliğine hizmet etse de çok sert sahneler olduğuna kanaat getirdik. Yurt dışında 12 – 15 yaş arası sınırlar konmuştu. Zaten RTÜK ölçütlerine uydurma zorunluluğumuz vardı. Filmi televizyon yayımına uygun hale getirdik, bazı şiddet içeren sahneleri kısalttık, birçoğunu da blurrledik. Tematik Film Kuşağı’nda yayınlandı. Film Önü’nde çocuk haklarına saygı ve hassasiyet çağrısında bulunduk. Açıkçası bu yayınımızla gurur duyuyorum. Diğer bütün yayınlarımızla gurur duyduğum gibi. Tematik Film Kuşağı’nın tekrar gösterimlerinde Film Önü’nü yayınlamıyoruz.

Geçen haftaki tekrar gösteriminden sonra böylesine önemli bir yapım hiç ummadığımız bir haksızlığa hedef oldu.

Gazete Habertürk’ün 29 Nisan tarihli İstanbul ekinde manşet haber… Başlığı “İDO’da film koptu”.

Aa, ne olmuş acaba?

Spotu aynen şöyle: Olacak iş değil ama oldu! Feribotta sürekli açık olan Kanal 24′te kanlı, şiddetli, tecavüzlü film yayınlandı. Yolcular isyan etti, İDO yetkilileri “Anlaşmamız var kapatamayız” dedi. Dehşet filmi çoluk çocuğa izletildi.

Yok artık daha neler! Bugünleri de mi görecektik! Bak sen şu vicdansızlara, şu sorumsuz yayıncılığa bak! Habere göre “Çocuklara yönelik istismar ve şiddetin kol gezdiği şu günlerde öyle bir olay yaşandı ki, akıllara zarar”.

Benim aklıma da zarar!

Yolcular kapatın demiş, İDO kapatmamış, aileler çocukları izlemesin diye akla karayı seçmiş. Çocukcağızların medyadan çekmediği kalmadı, bütün bir gece ulusal kanallardan yayınlanan diziler, hatta sırf çocuklara yönelik çizgi filmler bile bunca şiddet yüklüyken, reklâmlarda her tür cinsiyetçiliik kol gezerken bir bu eksikti!

Neymiş bu film? “Kuduz Köpek Johnny”. Pardon? Aynı isimda başka bir film mi var? Büyük harfle atılmış “SARSICI” başlığı altındaki film bilgilerini okuyalım bakalım:

“Kuduz Köpek Johnny adlı film Afrika’daki çocuk savaşçıları anlatıyor. Filmde gerçek hayatında da asker olan 15 çocuk rol aldı. Şiddet sahnelerinin son derece çarpıcı şekilde kullanıldığı filmde, uyuşturucu alan çocukların birbirine tecavüzü de var. Birçok eleştirmen tarafından fazla cüretkar bulunan film, Cannes Film Festivali’nde ‘Umut Ödülü’ almıştı. Film için 15 yaş sınırı da konulmuştu.”

Sinemadan bir parça anlayan biri haberin niteliğiyle filmin niteliği arasındaki çelişkiyi hemen görmüştür. Umarım göremeyenler oradan buradan ucuza kiloyla sapık filmler kaldırdığımızı sanmamıştır!

İnsaf edin sevgili Habertürk çalışanları!

Birincisi kuşağın adı Dünya Sineması değil Tematik Film Kuşağı.

İkincisi ilk yayın değil, tekrar yayını. RTÜK’ün onayı olmasa ilk yayından sonra ihtar ya da ceza alırdık. İnanın bana bir filmimizin bir plânının fonunda minicik görünen karakterler sigara içiyormuş diye 50 bin TL ceza kestiler çatır çatır! Yani denetleniyoruz!

Üçüncüsü çatışma ve tecavüz sahneleri kesildi ve blurrlendi. Biz filmi yaş sınırını kaldıracak hale getirdik. 15 yaş sınırı kondu demişsiniz, o her ülkede verilmedi, Fransa’da 12 yaşın altına yasak örneğin. Zaten bunlar da orijinal versiyon üzerinden yapılan sınırlamalar. Bizimki orijinal versiyon değil.

Dördüncüsü bu film hakkında çıkan hemen hemen bütün ciddi basın organı eleştirileri övgüyle dolu. Sadece ‘cüretkâr’ denmiyor o upuzun eleştirilerde!

Altıncısı bu filmi dolaysız veya dolaylı olarak onaylayan kurumlar hepimizden daha üstündür karar mercii olarak: Cannes Film Festivali seçicileri, Fatih Akın başkanlığındaki hepsi medya çalışanlarından oluşan Belirli Bir Bakış Jürisi, Uluslararası Af Örgütü… Ayıptır söylemesi ben o tarihte henüz seçilmiş değildim ama bugün Dünya Film Eleştirmenleri Federasyonu – FIPRESCI Başkan Yardımcısı unvanını taşıyorum.

Evet, şu an Tematik Film Kuşağı’nın sunucusu olarak tarafım ama olmasam, siz bu konuda ilkeli ve nesnel habercilik yapmak istemiş olsanız, benden görüş talep etseniz size şunu yazardım:

Bu filmdeki şiddetin kullanımı yersiz ve ticari değil, gerekli ve gerçekçidir. Çocuk askerlerin içinde yaşadığı koşulları anlayıp onları yargılamamız, hâlâ birer çocuk olduklarını ve bilinçsiz davrandıklarını anlamamız için gerçekçi biçimde yansıtılmıştır. Cüretkâr değil natüralisttir anlatım biçimi. O yüzden etkileyicidir ama ne rencide edicidir ne de özendirici. Bu filmde çocuk askerlerin maruz kaldığı ve uygulamaya zorlandığı şiddetin doğası irdelenmekte ve onların içinde hâlâ çocuk kalan yan sergilenerek, rehabilitasyon umuduna dikkat çekilmektedir. Kanayan bir yaranın kanamasını durdurmak için üzerine bastırmak gerekir.

(02 Mayıs 2010)

Alin Taşçıyan

Haftaya Bakış

Sadi Bey’in Onuru Bizi Gururlandırdı

Sevgili dostum ve abim Sadi Bey, Anadolu Üniversitesi 12. Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nde Sinemaya Emek Ödülü aldı. Sadi Bey bu ödülü yıkılacak olan Emek Sineması’na adayarak hoş bir sürpriz yaptı. Yıllardır tüm sinema camiasını ayırt etmeksizin kucaklayarak yardım eden Sadi Bey’in ödül kazanması artık internet sinema yazarlığının gitgide ne kadar önem kazandığının bir göstergesidir.

Paraya Dayalı Bir Sistem

Sinema özünde sanat, gerçekte ise paraya dayalı bir üründür. Yani kim ne çekerse çeksin, yatırdığı onca parayı çıkarıp kâr etmek ister. Yeşilçam döneminde sponsor, devlet desteği ve reklâm geliri yoktu. Tek gelir biletli seyirci idi. Bu sebeple sinemada kaliteyi belirleyen halkın kendisi idi. Yani eskiden sinema halkın aynası gibiydi. Sinema halkın erdemini, cesaretini, namusunu, korkaklığını, özgürlüğünü, ihtiyaçlarını beyaz perdeye yansıttı.

Bu süreç uzun yıllar devam etti. 75’lerde seks filmleri furyası patlak verince kadın ve çocuklar evlerine döndü. Filmler sadece sokaktaki adam için çevrilmeye başladı. 75 – 90 arası aslında Türk sinemasında bunalım ve kurtuluş dönemidir. Özel TV kanallarının ortaya çıkışı ile montajcısından sesçisine kadar yeni bir nesil yetişmeye başladı. Önce yabancı diziler Köle Isaura’lar seyirciyi esir etti. Televizyon seyircisinin kokusunu alan sektör, sinema ve dizi filmler ile tıpkı eskiden olduğu gibi izleyicinin tam olarak istediği şeyleri vermeye başladı. Zamanla iyice yetişen yeni yönetmenlerimiz teknik olarak Hollywood’dan aşağı kalmayan, hatta onları bile aşan filmler çekmeye başladılar.

Eski Yeşilçam Seyircisi, Bugünün Rating Sistemi

Televizyondaki dizi enflasyonu bugün hız kesmeden devam ediyor. Son 10 yıldır çekilen dizi filmler genç, yaşlı herkesi ekran karşısına çiviliyor. Arada kötü olanlar veya ratinge yenilenler henüz daha başlarda iken sona eriyor. Yoluna devam edenler ise neredeyse 200 bölüm oynuyor. Dizi filmlerin çeşitliliğine bakacak olursak, hemen hemen her yaşa uygun bir dizi görebilirsiniz. Acemi Cadı, Aşk-ı Memnu, Kurtlar Vadisi gibi…

Ben bu durumu eski Yeşilçam dönemine benzetiyorum. 60’lı yıllarda senede 200 film çevrilir ve genç yaşlı herkes sinemaya koşardı. Halkın beğenmediği bir film iki seksen yere yatar ve bir daha o türde film çevrilmezdi. Halkın sevdiği filmler olursa da çarşaf çarşaf benzer filmler çekilirdi. Yani bugünün rating sistemi eskiden sinemaya biletli giden halkın ta kendisi idi. Değişen sadece teknoloji oldu ve artık halkın beğenisini sadece 3 – 5.000 aile belirler oldu.

Sinema Meclisi Sınıfı Geçti

Ne çok özlemişiz sinema sohbeti izlemeyeli. Hatırlıyorum 1985’li yıllarda Rekin Teksoy’un TRT’deki sinema ve edebiyat sohbetlerini. Pazar günlerimizin en güzel saatleri idi. Sevgili dostumuz Ali Murat Güven eli yüzü düzgün çok düzeyli bir sinema programı ile ekranlara renk getirdi. Cine5’te her Cumartesi 22:30’da yayınlanacak olan Sinema Meclisi programı her hafta 4 veya 6 konuk ağırlayarak sinemanın sorunlarını tartışacak. Kendisine yayın hayatında başarılar ve sinema dolu günler dilerim.

(02 Mayıs 2010)

Erhan Işık

[email protected]
www.yesilcam.gen.tr

İşçi Filmleri Festivali Perdelerini Açıyor

İlk kez 2006 yılında gerçekleştirilen Uluslararası İşçi Filmleri Festivali beşinci kez perdelerini açıyor. Festival, 01 – 09 Mayıs tarihleri arasında İstanbul, İzmir ve Ankara’da eş zamanlı olarak gerçekleştirilecek, daha sonra kent kent süren uzun bir yolculuğa çıkacak. Festivalin Anadolu yolculuğunun ilk durakları 08 Mayıs’ta Bolu, 19 Mayıs’ta Diyarbakır olacak. Festivalin açılış töreni 02 Mayıs Pazar günü saat 19:00’da Beyoğlu Yeni Rüya Sineması’nda gerçekleştirilecek. Törenden önce saat 18:00’de Taksim Tramvay durağında sanatçıların katılacağı Geleneksel Festival Yürüyüşü yapılacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Soğuk (Yönetmen: Barış Kaykusuz)

    Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü öğrencilerinden Barış Kaykusuz’un senaryosunu yazdığı ve yönettiği Soğuk adlı kısa filmin çekimleri Şubat ayı içinde Kütahya ilinin Tavşanlı ilçesinde tamamlandı. Başrollerinde Engin Bahadır, Mürsel Güven, Ahmet Köse ile Sevda Aydoğmuş’ın oynadığı film, küçük yaşlarda babası tarafından terk edilen Savaş’ın hayatın aslında o kadar da uzun olmadığını anlamasıyla başlıyor. Hayatın kalp kırmaya ve insanları üzmeye değmeyeceğini anlayan küçük Savaş, yaptığı yanlışları düzeltmek için harekete geçer. Babasına duyduğu aşırı nefret artık onu ölüme bile götürebilecek özleme dönüşmüştür.

    • Basın Bülteni
    • Fotoğraflar
    • Web Sitesi
    • Filmi izlemek için tıklayınız.

    Soğuk (Yönetmen: Barış Kaykusuz) yazısına devam et

    Arka Pencere Dergisi, Paul Newman ile Bilardo Oynuyor

    Arka Pencere Dergisi, 26. sayısında, iki sene önce hayatını kaybeden yıldız Paul Newman’ı, Bilardocudaki ikonik rolü Hızlı Eddie’yle hatırlıyor. Tunca Arslan, İstanbul Film Festivali’nin ardından bir festival raporu çıkarıyor. Özellikle Sevmek Zamanını gülerek izleyen seyircilere sitem ederek festivaldeki hayal kırıklıklarını listeliyor. Vizyon filmi eleştirilerinde Siyah Beyaz, H II: Katliam, Gözlerindeki Sır, Ödül Peşinde, Kapımdaki Casus ve Ejderhanı Nasıl Eğitirsin? var. Arka Pencere’nin 26. sayısı, bir Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “Televizyon, cinayeti ait olduğu yere iade etti: Evlere!”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi, Paul Newman ile Bilardo Oynuyor yazısına devam et
  • Hong Kong Türk Filmleri Festivali, Çırağan Sarayı’ndaki Basın Toplantısı ile Start Alacak

    İzmir Sinema Derneği tarafından organize edilen Hong Kong Türk Filmleri Festivali basın toplantısı, festival programında yer alan filmlerin ekiplerinin katılımı ile 26 Nisan 2010 Pazartesi günü saat 09:30’da, Çırağan Sarayı Kaftan Salonu’nda yapılacak. Festival, T. C. Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun maddi katkıları ve T. C. Kültür Bakanlığı’nın desteği ile gerçekleştirilecek. Festival Başkanı Kayhan Kırmızıgül’ün sadibey.com’a yaptığı değerlendirme şöyle: “Hong Kong, Asya sinemasının kalbinin attığı yer. Biz bu alandaki eksikliği gidermek ve sinemamızın artan başarılarını bu bölgeye taşımak istedik.”

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hong Kong Türk Filmleri Festivali, Çırağan Sarayı’ndaki Basın Toplantısı ile Start Alacak yazısına devam et
  • Sine-Sen’in Düzenlediği “Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyorlar” Etkinliğinde Bu Hafta Reis Çelik Var

    Sine-Sen’in düzenlediği ve Handan İpekçi’nin Babam Askerde filmiyle başlayan etkinlik bu hafta Reis Çelik’in Işıklar Sönmesin filmiyle devam ediyor. Film, Şişhane’deki Sinema Emekçileri Hareket Noktası ve Kültür Merkezi Çok Amaçlı Salon’da 25 Nisan 2010 Pazar günü saat 17:00’de izleyiciyle buluşacak. Gösterimlerin ücretsiz olduğu etkinlikte izlenecek filmin ardından, Reis Çelik’le bir söyleşi gerçekleştirilecek. Söyleşiye katılacak izleyiciler yönetmenin ilk filmini çekerken yaşadığı sıkıntıları, zorlukları ya da kimi güzel anıları öğrenme şansına sahip olacaklar.

  • Basın Bülteni
  • Görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sine-Sen’in Düzenlediği “Yönetmenler İlk Filmlerini Anlatıyorlar” Etkinliğinde Bu Hafta Reis Çelik Var yazısına devam et
  • Oyuncular Platformu’ndan Sinema İş Yasası Paneli

    Sinema İş Yasası İçin Oyuncular Platformu (SİYİOP), oyuncular arasında bir bilinç ve kamuoyu oluşturmak için çalışmalara başladı ve bu çerçevede 25 Nisan Pazar günü 16:00’da “İstiklâl Caddesi, Erol Dernek Sokak, No: 11, Hanif Han, Kat: 4, Daire: 5, Beyoğlu, İstanbul” adresinde bir panel düzenliyor. Sine-Sen Yönetim Kurulu Üyesi Murat Muslu moderatörlüğünde Sinema İş Yasası Neden Gerekli? başlığı altında gerçekleştirilecek panelde Akademisyen yazar Defne Özonur Çöloğlu, Avukat Sedef Erken Sanlısoy ve Sine-Sen Hukuk Danışmanı Burhan Gün konuşacak.

  • Basın Bülteni
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Oyuncular Platformu’ndan Sinema İş Yasası Paneli yazısına devam et
  • Kara Köpekler Havlarken’in Yönetmeni Mehmet Bahadır Er, tersninja.com’un Sorularını Yanıtladı

    Geçtiğimiz ay Pinema Film dağıtımıyla vizyona giren Kara Köpekler Avlarken filminin yönetmeni Mehmet Bahadır Er, tersninja.com’un sorularını yanıtladı. Genç yönetmen bu röportajında yalnızca filmiyle ilgili değil, Türk sinemasının genel ruh haliyle de ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.

  • Röportaja ulaşmak için tıklayınız.
  • Mehmet Bahadır Er fotoğrafları için tıklayınız.
  • Uçan Süpürge’nin Yarışma Filmleri Belli Oldu

    Ankara’da, 06 – 13 Mayıs 2010 tarihleri arasında gerçekleşecek 13. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin Her Biri Ayrı Renk Bölümü’nde yer alan 13 film, Uluslararası Film Eleştirmenleri Birliği (FIPRESCI) Ödülü için yarışacak. Ceylan Özçelik, Dominique Martinez ve Kirsten Liese’den oluşan FIPRESCI Jürisi, 13 filmden birini seçecek ve kazanan film festivalin kapanış töreninde açıklanacak. Yarışmalı bölümde Türkiye’yi Pelin Esmer’in ilk kurmaca uzun filmi 11’e 10 Kala ve Aslı Özge’nin Türkiye, Almanya ve Hollanda ortak yapımı filmi Köprüdekiler temsil edecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Uçan Süpürge’nin Yarışma Filmleri Belli Oldu yazısına devam et
  • Gökdelenler Şehrinde Türk Filmleri

    Alman Spigel Dergisi’nde “En fazla Gökdelene Sahip Şehirler” listesinde 7422 gökdelenle 1. sırada yer alan Hong Kong, Türk filmlerini ağırlamaya hazırlanıyor. Aralarında Cannes ödüllü Üç Maymun ve Berlin Film Festivali ödüllü Yaşamın Kıyısında’nın da yer aldığı 10 filmlik bir seçkiyle Hong Kong’lu sinemaseverlerle buluşacak olan Hong Kong Türk Filmleri Festivali’nin tüm hazırlıkları tamamlandı. İzmir Sinema Derneği’nin organizasyonuyla, T. C. Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun önemli maddi katkıları ve T. C. Kültür Bakanlığı’nın desteği ile gerçekleştirilecek ve 5 gün devam edecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gökdelenler Şehrinde Türk Filmleri yazısına devam et
  • İstanbul 2010, Türk Sinemasını Macaristan-Pecs ve Almanya-Essen Şehirlerinde Sergiliyor

    2010 yılında Avrupa Kültür Başkenti ünvanını taşıyan üç şehir, sinemasal değerleri ve gelecekteki sinemasal işbirliği için bir araya geliyor. İstanbul 2010 AKB Ajansı desteğiyle TÜRSAV – Türk Sinema Vakfı tarafından gerçekleştirilecek olan proje kapsamında, uzun metraj filmler ve belgesellerden oluşan film gösterim haftaları düzenleniyor. Etkinliğin ilk ayağını Macaristan’ın Pecs kentinde 13 – 19 Mayıs 2010 tarihleri arasında düzenlenecek olan Türk Filmleri Haftası oluşturuyor. Uzun filmler bölümünde Anlat İstanbul, Hayat Var, Vavien, Anadolu’nun Kayıp Şarkıları, Köprüdekiler ve Cenneti Beklerken filmleri ve belgesel filmler gösterime sunulacak.

    İstanbul 2010, Türk Sinemasını Macaristan-Pecs ve Almanya-Essen Şehirlerinde Sergiliyor yazısına devam et

    Ahmet Boyacıoğlu Röportajı

    Siyah Beyaz, sizin ilk uzun metrajlı filminiz. Bir yönetmen olarak Ahmet Boyacıoğlu’nu tanıyabilir miyiz?

    1988’den beri sinemanın içindeyim. 8 yıl Ankara Film Festivali Yürütme Kurulu üyeliği yaptım. 1995’den bu yana da Gezici Festival’i gerçekleştiriyoruz Ankara Sinema Derneği’ndeki arkadaşlarla. Sinema daha ağır basınca 1997’de çalıştığım hastahaneden istifa ettim ve yirmi yıllık genel cerrahi kariyerimi bıraktım. 2001 yılında iki kısa film çektim, ikisinde de Tuncel Kurtiz oynadı. 2005 – 2007 yılları arasında Türkiye’nin Eurimages temsilciliği görevini yürüttüm.

    Filmin senaryosu da size ait ve bildiğim kadarıyla Ankara da “Siyah Beyaz” adında bir bar gerçekten var. Niçin bu barın filmini yapmak istediniz?

    Filmin senaryosu üzerinde yaklaşık yedi yıl çalıştım. Siyah Beyaz, Ankara’da 26 yıldır açık olan bir bar ve sanat galerisi. Benim 1986’dan beri devamlı gittiğim, arkadaşlarımla buluştuğum bir mekân, bir çeşit yaşam alanı. Sahipleri Fulya ve Faruk Sade, çok yakın arkadaşlarım. İlk filmim (kısa film) Cenaze Töreni’ni de orada çekmiştim, çok sinematografik bir yer. Siyah Beyaz’ı ve müdavimlerini, o bardaki dostluklar anlatan bir film yapmayı yıllardır plânlıyordum.

    Filmin hazırlık ve çekim aşamalarından bize biraz bahsedebilir misiniz?

    Aslında 2008 Temmuz ayında çekimlere başlamayı plânlamıştık, ancak zaman darlığı nedeniyle gerekli hazırlıkları tamamlayamadık. Bunun üzerine çekimleri 2009 Temmuz ayına erteledik. Bu ertelemenin çok büyük faydasını gördük çünkü hazırlanmak için bir yıl zamanımız oldu. Bu süre içinde oyuncu kadromuzu ve teknik ekibimizi yavaş yavaş oluşturduk ve plânladığımız gibi 29 Haziran 2009’da çekimlere başladık.

    Filminiz için bir Ankara filmi oldu diyebilir miyiz peki?

    Siyah Beyaz, biz Ankaralılar için önemli bir mekân. Yıllardır birçok ressamın ve heykeltıraşın sergilerine ev sahipliği yaptı, birçok sanatçının, gazetecinin ve politikacının uğrak yeri oldu. Böyle bir mekânı konu alan film, şüphesiz birçok insan tarafından “Ankara filmi” olarak değerlendiriliyor. Ama diğer taraftan Siyah Beyaz’ın müdavimleri arasında yer alan birçok kişi de artık İstanbul ve Bodrum’da yaşıyor. Filmin öyküsünü ele aldığımızda, uzun süren ve bozulmayan dostlukları anlattığı için, filmin böyle dostlukların var olduğu her yerde de geçebileceğini düşünmek gerekiyor.

    Filminizi izleyen Siyah Beyaz bar müdavimleri arasından; “Aaa filminde beni anlatmışsın” diyenler çıkacak mıdır?

    Siyah Beyaz’ın bazı sahnelerinde barın müdavimlerini zaten figüran olarak kullandık, dolayısıyla birçok insanın beyazperdede kendini barın içinde görme şansı var. Diğer yandan filmde anlatılan karakterler barın müdavimlerinden yola çıkılarak yaratıldığı için birçok insanın filmde kendini bulması gayet doğal. Gerçek hayatta da barın sahibi olan Faruk Sade, filmde Taner Birsel tarafından canlandırılıyor.

    Bir de şu konu çok dikkatimi çekti, filmin karakterlerinden Muzaffer kalp krizi geçirdikten sonra daha sakin bir yaşam sürmek istiyor ve sümüklü böcek besleyerek vaktini geçiriyor. Muzaffer’in bu sakin yaşam isteğini neden sümüklü böcek beslemekle temsil ettiniz?

    Erkan Can’ın canlandırdığı Muzaffer, filmdeki en kurmaca karakter. 40 yaşında kalp krizi geçirdikten sonra işini bırakıyor ve hayatını yavaşlatma kararı alıyor. Kedi veya köpek yerine sümüklü böcek beslemesi de hayatını yavaşlatmasının bir göstergesi gibi. Filmin çekimlerini sırasında sümüklü böcekler hakkında çok şey öğrendik. Örneğin sümüklü böcekler saniyede 1 mm yol kat ederlermiş. Salgıları keskin cisimler üzerinde yürüseler bile onları yaralanmaktan korurmuş, dolayısıyla bir sümüklü böceğin bir jiletin üzerinde yürümesi bile mümkünmüş.

    İlk uzun metrajlı filminizde bu kadar ünlü ve başarılı oyuncuyu bir araya getirmeyi nasıl başardınız?

    Aslında çok kolay oldu. Tuncel Kurtiz yıllardır projenin içindeydi hatta onun canlandırdığı Ahmet Nihat karakteri için senaryo aşamasında uzun süre birlikte çalıştık. Diğer oyuncuların çoğu da senaryoyu okuduktan bir gün sonra projeye dahil oldular.

    Filmin internet sitesinden takip edebildiğim kadarıyla, film her şehirde değil sadece belli yerlerde gösterime giriyor. Bu bir tercih miydi, yoksa zorunluluk mu?

    Şu an 53 kopya ile başta Ankara, İstanbul, İzmir olmak üzere 11 kentte gösterimdeyiz. Film önümüzdeki haftalarda diğer kentlerde de gösterime girecek.

    Gelelim doktorluk geçmişinize, aslında bir cerrahsınız; sinema hayatınıza nasıl girdi?

    Çocukluğum beri iyi bir sinema izleyicisiydim. Almanya’da 1977 – 1985 arasında genel cerrahi ihtisasımı yaparken sinema tarihinin bütün klâsiklerini izleme ve arşivleme şansına sahip oldum ve çok büyük bir sinema kitaplığı oluşturdum. Türkiye’ye döndükten sonra da 1986’da Oscar Filmleri adlı bir kitap yazdım, o sırada Ankara Film Festivali’ni yapmaya hazırlanan Sayın Mahmut Tali Öngören ve ekibiyle tanıştım. Ondan sonra da sinema benim için en önemli uğraş oldu.

    Röportajımız burada sona eriyor tüm sinemaseverlere ve sadibey.com okuyucularına son olarak ne söylemek istesiniz?

    İyi Seyirler dilerim!…

    Röportaj için teşekkürler…

    (30 Nisan 2010)

    İlayda Vurdum