“Tek Başına Bir Adam”, moda tasarımcısı Tom Ford’un ilk filmi: Şaşırtıcı derecede estetik ve duyarlı. Ford, “Kabare”nin yazarı Christopher Isherwood’un kitabının yapısını ve niteliğini, sinemasal değerlerle zenginleştirerek korumuş, yükseltmiş. Film, İngilizce profesörü George’un, 16 yıldır birlikte olduğu genç erkek sevgilisinin trafik kazasında ölmesinin ardından ‘bir karar’ (kendi yaşamından da istifa edip etmeme kararı) verme aşamasında, mütereddit bir gününü öykülerken, izleyenlerin kalplerine de ‘sevginin cinsiyetinin olmadığını’ işlemektedir. Sanıldığının aksine, bir insanı sevip anısına sahip çıkmanın, seks dürtüsünün önüne geçebildiğini de incelikle anlatmaktadır… George rolüyle Oscar adayı olan Colin Firth’ün karakterin ruhuna nasıl sızdığını görmek önemli.
“Salgın”a bilet alırken, biyolojik silâh sızıntısının kaza sonucu kasaba sakinlerini zehirlemeye başlamasıyla, insanların çıldırıp birer cani haline gelmeleri ve terör estirmeleriyle sınırlı kalacağınızı sanmayın. Çünkü en büyük terör olan devlet terörü devreye girip, karantinayla birlikte yok etme operasyonunu, hem de en vahşi yöntemlerle uygulamaya başlıyor: Vatandaşlarına! İzlediğiniz, çok katmanlı ve çarpıcı sert aksiyonla başa baş giden bir gerilim. Tüm karmaşanın ortasında kaçıp kurtulmaya çalışan genç şerif ve hamile karısı için en büyük engel ise, kilometrekarelerce geniş alan! Filmin altı çizilmesi gereken önemli özelliği, gerçekçiliği! Ve kısaca da, “bomba gibi”!
“[Rec] 2”de, kan ve tükürükle bulaşıp, ısırılan insanları hızla saldırganlaştıran bir tür kuduz vakası nedeniyle karantina altına alınıp tüm giriş – çıkışların yasaklandığı apartmana giren dördü güvenlik görevlisi beş adam, salgının yayıldığı korkunç çatı katının sırrını çözmeye çalışırlarken… Müthiş klostrofobik ortamda ve salt kameramanın çektikleriyle sınırlı bilinmezlikte, şahsen çok şaşırdığım bir yön değişikliği oldu. Maharetli ve kabiliyetli iki İspanyol yönetmen, sinema tarihinin belki de en fazla başvurulan prototipi “The Exorcist”ten yardım aldılar. Tahmin edersiniz ki, teknik numaralara rağmen, ilk filmdeki hakiki olma duygusu gevşedi, etki azaldı. Zaten yaş sınırı da, “15+”; korkuya su katılmış yani.
“Genç Victoria”, adı üzerinde, bir sürecin merhalelerini, gösterişli bir sinemayla naklediyor. 1819 – 1901 yılları arasında yaşayıp, Büyük Britanya İmparatorluğu’nun en uzun tahtta kalmış hükümdarı olan I. Victoria’nın, 9 çocuk verdiği ve yirmi yıl en önemli danışmanı olarak yanından hiç ayırmadığı kocası, aynı zamanda kuzeni olan Prens Albert’la (1819 – 61) tanışmasından sonraki ilk yıllarda ilişkileri… Ve koşutunda, deneyimsiz bir genç kadın olarak türlü entrikaların içinden geçip, kralın ölmeden hemen önceki açık desteğinin rüzgârıyla taç giyip Kraliçe olmasıyla noktalanan süreç! 2005 yılında “C. R. A. Z. Y.” adlı bol ödüllü filmini izlediğimiz Jean – Marc Vallee’nin, konuya, oyunculara, biçime egemen yönetimi, sağlam bir tarihsel dram sunuyor. Kusur bulamayız fakat özel bir etkisi de yok. Anlatı tastamam; seyredenin kafasına çengel atacak bir tartışma yok! Türkiye’de sadece 1 kopya olarak gösterimde: Yani, Kostüm Tasarımı Oscar’ı kazanan bu film, meraklılarına sadece.
“9”, ‘Kısa Metraj Animasyon’ dalında Oscar adayı, 2005 yapımı aynı adlı filmin (11 dakika) uzun versiyonu… İlgilenip yapımcı olarak imza atmış Tim Burton ve Timur Bekmambemov gibi isimlere rağmen, yönetmen Shane Acker öyküyü genişletmenin sıkıntılarını yaşamış belli ki ve komplike aksiyon bölümleriyle bunu büyük oranda aşmış… 9, bilim insanlarının yaratıp bir diktatörün silâh olarak kullanmak istediği makinelerin, insan ırkına savaş açıp tümünü ortadan kaldırmasına çok az kala, bir bilim adamının, parçalarını bir araya getirerek dikip birleştiği küçük boyuttaki son bez bebeğe canla birlikte verdiği numaradır. 9’un görevi ise, diğer 8 ile birlikte, insan ruhunun karanlık tarafını ele geçiren ana makineyi yok edip, ruhu ‘yeni bir yaşam’ için programlamaktır… Geleceğe ilişkin oldukça karamsar, karakter kreasyonu ilginç, izlemesi de oldukça dikkat gerektiren, zor sayılabilecek bir film olmuş. İzleme yaşı, sanırım 13’ten başlamalı. Zaten –“Genç Victoria” gibi- bu film de tek kopya ile sinefilleri bekliyor. Orijinal, alt yazılı ve seslendirme kadrosu hayranlık uyandırıcı. Bir de orkestra için bestelenmiş müziği var ki, kulaklarınız paslanmışsa eğer, dinledikten sonra pırıl pırıl olacak!
(14 Nisan 2010)
Ali Ulvi Uyanık