Susie Geride Bıraktıklarına Bakarken

Cennetimden Bakarken (The Lovely Bones)
Yönetmen: Peter Jackson
Eser: Alice Sebold
Senaryo: Fran Walsh, Philippa Boyens, Peter Jackson
Müzik: Brian Eno
Kurgu: Jabez Olssen
Görüntü: Andrew Lesnie
Oyuncular: Mark Wahlberg (Jack Salmon), Saoirse Ronan (Susie Salmon), Rachel Weisz (Abigail Salmon), Stanley Tucci (George Harvey), Rose McIver (Lindsey Salmon), Susan Sarandon (Büyükanne Lynn), Reece Ritchie (Ray Singh), Nikki SooHoo (Holly)
Yapım: Paramount-DreamWorks (2009)

“Yüzüklerin Efendisi”ni yaratan Yeni Zelandalı yönetmen Peter Jackson, öldürülmüş bir genç kızın cennetinden ailesine ve katiline bakışını anlatıyor “Cennetimden Bakarken”de. Bu hem melodram, hem suç, hem de gerilim filmi.

Yeni Zelandalı yönetmen Peter Jackson bir suç ve gerilim filmiyle beyazperdede. “The Lord of the Rings – Yüzüklerin Efendisi” üçlemesiyle sinema tarihine geçen yönetmen Jackson, bu defa kamerasını Amerika’nın kuzeydoğusundaki Pennsylvania’nın kış görüntüleriyle bir genç kızın trajedisini anlatıyor. Filmin hikâyesi 1973 yılının kışında geçiyor. Sıcak bir ailesi olan büyümekte olan bir genç kız Susie, kendi trajedisini anlatıyor bu filmi seyredenlere. Mutlu ve Hint kökenli İngiliz Ray Singh’e aşık Susie, sonunun hemen evlerinin yakınlarında dolaştığını bilemiyor elbette. Shakespeare’in “Othello”suna tutkun Ray kendisine yaklaştıktan sonra bu mutluluğu kısa sürüyor Susie’nin. Katilinin ayaklarına kadar gidiyor ve bu dünyaya veda ediyor. Cennetteki Holly’yle arkadaş olan Sussie, ailesini ve ailesinin yakınlarındaki katilini izliyor yukarıdan. Susie’nin babası şişelerin içine gemi maketleri yerleştirmeyi seviyor. Yeşil evinde yapayalnız yaşayan katil de ev maketleri yapıyor. Baba, katili bulmaları için polisi zorluyor, ama sonuç alınamıyor. Susie’nin kız kardeşi Lindsey, yeşil evde tek başına yaşayan tuhaf adamdan şüphelenmeye başlıyor. Melodramın kuşattığı bu filmde suç ve gerilim de seyirciyi etkiliyor. Öncelikle Susie’nin katiliyle evlerinin yakınındaki boş arazide karşılaştığı an ve sonrası. Bir de Susie’nin kız kardeşi Lindsey’in katilin yeşil evinde yaşadığı anlar. Özellikle katilin Susie’yle ilgili notlarını bulduğu anda. Bu sahnede gerilim gerçekten nefes kesiyor. Hitchcock’un ruhu oralarda dolaşıyordu sanki.

“An”ların tadına varmak…

Gerçeküstücü, kimilerine göre fantastik bu trajik film, 1970’lerin ruhunu da yansıtabiliyor. “Zoom” objektifler kullanmasa da yönetmen, hem görsel hem de mekânların yansıyışıyla bu ruhu hissettiriyor. Bu filmin hikâyesi günümüzde geçiyor olsaydı belki de bu kadar etkileyici olmayabilirdi. Filmleri anlattığı dönemler de etkileyebiliyor. Cep telefonunun ve internetin olmadığı o devirler. Günümüzde her şey öyle hızlı akıp gidiyor ki, “an”ların tadını yaşama fırsatını bile bulamıyor insan. 1960’lar ve 1970’ler sanki daha yaratıcı olma fırsatı veriyor yönetmenlere. O devirlerin kendine göre hızları ve dinamizmi “an”ların tadını çıkarttırıyor yönetmenlere. Susie’nin Ray’e gönderdiği sıcacık bakışlarını, ne günümüz filmlerinde ne de gerçek hayatta bulabiliyoruz artık. Etkileyici yönetmen Jackson, bu filminde gösterdikleriyle hayattaki eksikliklerimizi gösteriyor sanki. Hatta suç-gerilim sinemasının etkileyiciliğini de gösteriyor yönetmen. Bir şey daha söylüyor bu filmiyle yönetmen. Dünyevi adalet suçu cezalandırmazsa ilâhi adalet mutlaka cezasını verir… “The Lovely Bones – Cennetimden Bakarken” filminin katili gibi. Katil sadece Susie’nin katili değil. 1960 yılından bu yana kız çocuklarını vahşice öldüren bir seri cinayet katili olduğunu da belirtmeli. Her şeyden önce, bu filmdeki performansıyla Susie’ye hayat veren genç oyuncu Saoirse Ronan’a da tüm övgüleri göndermeli. Bir de Stanley Tucci’ye. Gerçekten iyiydi Tucci. Bu iyi oyuncu bu filmdeki performansıyla “En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu” dalında Oscar’a aday oldu. Alice Sebold’un “Cennetimden Bakarken” romanı, Baysan Bayar çevirisiyle Efil Yayınevi’nden çıkmıştı, belirtelim.

(25 Şubat 2010)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com