Alkazar

Bir sinema daha… Başbakan “bakkal”ları çağ dışı bularak “market”leşmelerini öneriyor. Alkazar’cılarda değinmişler, Ferhan Şensoy’un oyununa: Kahraman Bakkal Süpermarkete Karşı…

Şimdi bizler, hergün -bazen gösterdiği filmlerin afişlerine bile bakmadan geçtiğimiz- sinemanın işletmecilerini, değirmenlere saldırmamakla mı suçlayacağız, yoksa işmerkezlerindeki otobüs sinemalara karşı savaş açmamakla mı?

Daha iki gün önce, halâ Fatih Akın’ın filminin afişini hayretle gördüğüm Alkazar Sineması’nın koltuklarına karanlıklar içine gömülüp, kapının dışındaki dünyadan ayrılamayacak mıyım, iki saatliğine de olsa?

Alkazar’da kaç film seyrettim, bilemiyorum. Film öncesi her seferinde farklı keyifler aldığım beyazperdesinin önünde kaç kez oturdum ve bekledim. Seyrettiğimiz her filmi beğenmemiz gerekmiyordu….

Yönetimlerin sektöre duyarsızlığını, ne dersek diyelim… Eniştemin sinemaları vardı ve bir gün hiç unutmadığım bir şey söyledi, “O kapının -sırf- açılmış olmasının maliyetinin ne olduğunu biliyor musunuz?”

Sinema işletmeciliği de ticarettir ama bazı ticari alanların, farklı özellikleri de vardır. Bu konu sanat ile ilgili olursa, ilgili çevrelerce -lâflar dışında- pek dikkate alınmıyor galiba.

Her film biter, eskiden hemen her filmin sonunda “son” yazardı. Şimdi bunu final jenerikleri ile uzatıyorlar ve bazen hiç de “son” yazılmıyor… Sinemalar biterken de “son” yazılmıyor.

Ben yine de “Başka Alkazar’lar olmasın” diyeceğim. Keşke tüm iyi niyetlerimiz hep gerçekleşse…

(24 Ocak 2010)

Orhan Ünser