Sinema Bir Şenliktir, yanılmıyorsam Onat Kutlar’ın sinema anılarını / yazılarını topladığı bir kitabının adı idi. Yılların sinemacısı Memduh Ün’ün ise sinemaya veda filmi olacaktı, oldu da, ama -her zaman, her dem galip gelen yaşam- sinemamızın bu kendine has yönetmenini, cilveleri ile setlerden uzaklaştırıverdi; filmi, bir çok filminde yardımcılığını ve yeri geldiğinde ufak rollede oyunculuğunu yapan asistanı Tunç Başaran’ın tamamlamasına neden oldu. Sinema Bir Mucizedir filmini yeni seyrettim (TV’de). Sinemamızda, sinema üzerine yapılan -sırf sinema da değil- ender filmlerdendir. Charlie Chaplin’in son filmi A Countess from Hong Kong (1967) filmi için bir eleştirmen “Gidin görün hiçbir şey değilse bile, bir Chaplin filmi değişti” (aşağı yukarı) demişti. Evet Sinema Bir Mucizedir içinde aynı şey söylenebilir: “Gidin görün, hiçbir şey değilse bile bir Ün (+Başaran) filmi.” (ÜN’ün her filminin başarılı olduğunu söylemiyorum ama, Ün, sinemamızın temel taşlarından birisidir.)
Ben film hakkında yazmayacağım zaten. Filmde kullanılan filmlerden -bazıları- hakkında yazacağım. Film 1950 seçimlerinin hemen arifesinde geçiyor. Güney Anadolu’nun bir ilçesi ve ilçenin tek sineması, eski bir İstiklâl Savaşı gazisi sinemacı Nakip Ali ve sinema tutkunu bir çocuk (Ümit)… Film gösterim odasında (makine dairesi), gösterimciye (makinist) yardım ediyor, gösterilen fimlerden parçaları topluyor, eline fırsat geçince makinistten -filmlerin istediği yerlerinden parçaları- tehdit ile alıyor, mahallesinin çocuklarını bedava sinemaya -patrondan izin alarak- sokuyor… Film, Rita Hayworth fotoğrafı ile açılıyor, Gilda (Charles Vidor / 1946) filminden. Sonra Stagecoach (John Ford – 1939 – Cehennemden Dönüş) filminden hareketli sahneler ve buna bağlanmış farklı filmlerden -Errol Flynn, Lorel/Hardy ikilisi,Tarzan örneğin- görüntüler ile devam ediyor. Gilda’dan Hayworth’un şarkı söylediği ve Glenn Ford tarafından tokatlandığı -birbirinden ünlü- sahneler var. Onu Ben Öldürdüm (Dr. Alyanak / 1952) sinemada gösterime giriyor ve de filmde de yer alıyor, seyirciyi ağlatıyor, -daha sonra- Nimet Alp’in kısacık bir dans sahnesi var.
Filmde iki ayrıtı var, makinistten topladığı filmleri bir kutu içinde biriktirir Ümit, (Bir bindirme ile geçişli sahnede, giderek biriken filmlerin arttığını görürüz.) Finalde yaralı Nakip Ali’nin yanından ayrılan Ümit koşarak sinemaya gelir ve topladığı parçaları -birleştirmiştir- göstericiye takarak perdeye yansıtır ve onlardan, yardıma gelerek Nakip Ali’yi kurtarmalarını ister… Birleştirdiği bu filmlerin içinde Stagecoach filminden bir sahne hem başta, hem sonra kullanılmıştır. Bu başka iki ayrı parça mıdır -(aynı sekansın ana filmden iki kere çıkarılması?)-, yoksa Ümit elindeki parçayı ikiye mi bölmüştür. Stagecoach 1939 yapımıdır, o yıllarda filmler üç-dört yıl geçikme ile gelirdi ülkemize ama Sinema Bir Mucizedir ’50’li yılların başında geçiyor, nereden bakılırsa on yılı aşkın bir süre, ama o yıllarda bunu çok garip bulmamak lâzım. (’60’lı yıllarda bir Cumhuriyet Bayramında Tokat’ta Ali Sabri, deposundan çıkardığı -nasıl girmiş ve kalmıştır oraya?- Ali Sabri Sineması’nda 1945 yapımı Köroğlu (Refik Kemal Arduman – Mümtaz Ener) filmini çıkarıp göstermişti.) Nakip Ali Sineması’nda oynayan Onu Ben Öldürdüm’de 1952 yapımı olmasına rağmen İstanbul’da 01.01.1953 tarihinde vizyona girmiş, (Agâh Özgüç, Türk Filmleri Sözlüğü, Cilt 1, Sahife 79) Nakip Ali Sineması’na ulaşması daha sonralarda olmalı. O filmden de bir alıntı var ve film gösterime girdikten sonra, “ağlamaklı” olan finali seyirci isteği üzerine değiştiriliyor. Sırf Ümit değil film parçalarını birleştiren, sinemanın makinisti de, filmlerden dansöz sahnelerini kesip birleştirdikten sonra “kendine” oynatırken Ümit’e yakalanıyor. Bu bölümde kısacık Nimet Alp -zamanlama doğru- var, diğerini, çıkaramadım… Birleştirilen -filmde yer alan- iki dans sahnesi var, farklı filmlerden, -müzik var mı idi ve aynı mı? idi!?.
Giuseppe Tornatore’nin bir filmi var: Nuovo Cinema Parasido. İtalya’nın taşrasında bir sinema, sinemanın makinisti ve bir çocuk… Çocukluğun insanı yönlendirdiği günler… Çocuk günü gelince, kasabayı terk eder, gider ünlü bir yönetmen olur, bir gün makinistin öldüğü haberini alır ve kasabasına döner. Cenaze töreninden sonra, kendisine makinistin bıraktığı bir film kutusu verirler. Dönüp, krallığına (sinemasına) gelir ve kutuyu verip göstermelerini ister. Film, yıllar önce makinistin gösterdiği filmlerden kestiği ve birbirine eklediği “öpüşme sahneleri”nden ibarettir… Tabii Sinema Bir Mucizedir’de makinistin yaptığı dansöz klibi, (sadece 2 dansöz?) yıllar sonra çocuğa verilecek bir miras değildir. Zaten çocukta -en azından filmde- büyümez. Tornatore’nin filminde bir tane, Ün(Başaran)’ün filminde iki tane, film parçalarından oluşturulmuş, tamamen farklı amaçlarla oluşturulmuş üç tane kurgu film… Ün, filmde kullanılan yabancı filmlerin (Ümit de bunların kurgusunu yapıyor, sonunda) “kısa ve anlamsız” kullanıldığını söylüyor, (Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor, Sahife 404) katılmamak elde değil…
(07 Kasım 2009)
Orhan Ünser