Vizörden Bakmak

Bu bir haber verme değil, duymayan kaldı mı ki! Sonra Halit Refiğ gibi bir sinemacının arkasından ne yazılır. Yazmam gerekiyor, çünkü birilerine birşeyler söylemem lâzım ama, sözün bittiği yerler vardır, işte tam oradayım. Kendisi ile üç dört defa kısa da olsa görüşmelerim oldu, daha fazla karşılaşmadım. Sinemasının tutkunu birisi değilim ama benim için en iyi on filmimiz içine her zaman girmesi gerekecek bir Haremde Dört Kadın’ı yapmış olması yeterli. Sinemada film yönetmek bir iştir, bir şeydir ama Refiğ için sadece bir yönetmen demek yetmez. Askerliği sırasında el kamerası ile Kore’de kaydettiği görüntüleri görmedim, görmemede gerek yok zaten, sinema üzerine yazdıkları, büyük bir çoşku ile okuduğum UIusal Sinema Kavgası, zaman zaman didaktiğe kayan filmleri, yıllar sonra seyrettiğimde aynı heyecanı duyamadığım ama ilk seyretmemde bana çok şeyler katan bir Şehirdeki Yabancı… Yine -araya sıkışmış- bir yasak aşk öyküsü anlattığı Halit Ziya -ne yazık ki modernize edilmiş- uyarlaması olan Kırık Hayatlar’da yasak aşkın kahramanlarından birini -tamamlanamamış ilk filminden (Hatalı Yol) sonra tamamlanmış ilk filmi- Yasak Aşk filminin afişi önünde görüntülemesi… Televizyonumuzun (TRT), zaman zaman çok iyileride yapılsa da -bana göre- hâlâ aşılamamış dizisi, Halit Ziya’nın romanının gerçek uyarlaması Aşk-ı Memnu… Bir başka televizyon olayı Yorgun Savaşçı, bu kez Kemal Tahir’e bir saygı duruşu… Ne yazık ki Yasak Aşk’ı göremedim. Seviştiğimiz Günler olsun Gençlik Hülyaları olsun, o günlerde -sinema hakkında yeni yeni şeyler öğreniyorduk- beni (bizi) heyecanlandıran filmlerdi, hele Şafak Bekçileri, askerlerin filmde kahraman olduğu -günlük yaşanları ile anlatıldığı- ilk filmimizdi, o düzeyi ile de başkası da yapılmadı… Visconti’nin Rocco e i Suoi Fratelli’sinden izler taşıdığı ileri sürülse de tamamen yerli bir yapı ile sinemamızın köşe taşlarından birisi olan Gurbet Kuşları… Sinemamızda -bazı diğer örneklerinde olduğu gibi bir benzeri daha yapılmamış, tek başına bir film olan- Şehrazat… Oldukça didaktik ve iddialı Bir Türke Gönül Verdim’den hemen sonra sinemamızda örneği (ve başarılısı) çok az yapılmış bulunan müzikal türde Yaşamak Ne Güzel Şey ve yine didaktik ve iddialı Fatma Bacı, peşinden yeni bir yorumla üçüncü kez bir Adıvar uyarlaması Vurun Kahpeye… Bir dönem filmi çalışması İhtiras Fırtınası, günümüzden bir dram (Aşk-ı Memnu’dan yıllar sonra Müjde Ar ile) Teyzem, bir kişiliğin izini süren bir bitiş öyküsü Hanım, Kemal Tahir’e dönüş Karılar Koğuşu… ve “en bağımsız yaptığım filmim” dediği Köpekler Adası…

ABD’de üniversitelerde yapılan kimi filmler The Intercessors (Wisconsin) ve In The Wilderness (Denison); yazılan sinema ve düşün kitapları. Refiğ, kimi yönetmenlerimiz gibi yazılarını edebiyat alanında değil, -senaryolarının yanında- düşünce alanında vererek, farklı bir konum edinmiş bir sinemacımız. Sinemayı sırf ticari filmler açısından yapmayan belgesellerde yapan Refiğ, aynı zamanda bir sinema eğitimcisdirde. İddialı filmlerinden Fatma Bacı, Memduh Ün tarafından Gülsüm Ana adı ile re-make yapılınca, nazire olarak Ün’ün Kırık Çanaklar’ını Yaşam Kavgası olarak re-make yapar. (Sinemamızda çok yapılan re-make’lerin ilginç örneklerindir, bu nazireleşme.)

Sinemamızda son yıllarda -bunda giderek artan sinema okullarının da etkisi var- artmakta olan yayınların içinde, halen eksiklikler görülmektir. Yönetmenler ve oyuncular, hatta sinemanın diğer kollarında çalışan kişiler üzerine, hem toplayıcı hem analitik araştırmalar yapılmamaktadır. (“Hiç yapılmıyor” demiyorum, yeterli değil) Birkaç kitaba konu olan Refiğ üzerinede -henüz yeterli bir çalışma- yapılmamıştır. Refiğ’i tam değerlendirecek günlerdeyiz. Filmleri yeniden elden geçirilerek, üzerine konuşulmuş kitapların da bulunduğu düşünülürse üzerinde araştırma yapılacak, -diğer sırada bekleyenler birlikte- bir konumda bulunmaktadır.

Sinema, vizörden görülen bir dünya üretimi ile başlar, bu üretimlerin kurguda biçimlendirilmesi ile oluşturulur. Çeşitli yönetmenlerin vizörden bakarken çekilmiş fotoğrafları vardır. Refiğ’den böyle fotoğrafları var. Vizörün oluşturduğu çerçeve, optik kaydırmalarla farklı şekillerde biçimlendirilebilir. Kamera da farklı şekilerde hareket kabiliyetine sahip, değişimleri olabilen bir aygıt. Gerek optik olarak, gerek diğer hareketleri ile kamera, vizörün görünüm alanını değişik alternatiflere taşır; fakat aslolan bu biçimsel çeşitlilik değil, bu değişiklikler içinde görüntülenen şeydir (içerik). Yönetmen elindeki çeşitli kabiliyetleri olan kamera ile asıl düşüncesi olan (varsa!) içeriği bir bütünlük içinde anlatabilirse sineması özellik kazanacaktır. Refiğ, bir kısım filmleri ile kamerasını daha çok içerik ağırlıklı, fakat teknik özellikleri ağırlıklı olarak öne çıkmadan, alçak gönüllü bir bütünlük içinde oluşturmuş bir yönetmendir. Gurbet Kuşları filmi, Malatya’dan gelen aile’nin Haydarpaşa istasyonunda, önlerinde açılan İstanbul’a nasıl hakim olacaklarını konuşurlarken açılır. “Köhne Bizans’tan kalma İstanbul bu misafirleri savurup dağıtır ve geriye atarken, yeni gelen bir başka aile aynı ümitlerle gelir. Tamamen farklı kişilerin oluşturduğu bu ailenin konuşmaları Refiğ, başlangıçtaki -şimdi geri dönen- ailenin konuşma seslerini aynen -aynı sesleri, konuşmaları- kullanarak verir. [>Sinemada çok fazla kullanılmayan bir yöntem. Refiğ kullanır kullanmasına ama fark edilmediğini de belirterek yakınır.]

Refiğ’in yukarıda saymadığım başka filmleri de var; sinemada olsun, televizyonda (dizi) olsun, bunlardan söz etmeye gerek yok. Refiğ benim için saydığım filmleri ile çizgiyi bir üst kademeye geçerek aşmıştır zaten.

Her ölüm erkendir deyişini Refiğ’e uygularsak, evet erken ama Refiğ yapabildiklerini yaptı, bizlerin yapması gereken çok işimiz var.

(17 Ekim 2009)

Orhan Ünser