16 Ekim 2009 Haftası

“Coco Chanel & Igor Stravinsky: Büyük Aşk”ta, “99 Francs” ile tanıdığımız, 1964 Hollanda doğumlu Jan Kounen, 20. yüzyılın radikal moda ikonu / Chanel No.5 adlı efsanevi parfümün kâşifi modacı (1883 – 1971) ile yenilikçi / çarpıcı eserlerin yaratıcısı Rus besteci (1882 – 1971) arasındaki coşkulu ilişkiyi, estetiğin zirvesinde bir sinema, tam bir ‘olgunluk dönemi’ yapıtı olarak karşımıza getiriyor. Uzunca ilk bölümde yer alan, bestecinin “Le sacre du printemps” adlı sahne eserinin 1913’teki Paris galası bile küçük bir başyapıt gibi… Tarihin en büyük başarısızlıklarından biri olan skandal galada seyirci koltuğunda oturan Chanel’in, henüz görmeden, eseri aracılığıyla Stravinsky’e duyduğu hayranlık, devrim sonrası Fransa sürgününde, onu ve ailesini kırsal alandaki büyük evinde konuk etmesine kadar uzanan sürecin başlangıcı olacaktır. Diyaloglardan olabildiğince arındırılmış, görsel ve işitsel doygunlukta, üstün nitelikleri olan bir film bu. Anna Mouglalis (Chanel) ve Mads Mikkelsen (Stravinsky) hayli patetik… Bestecinin, gerçek bir asilzade gibi davranan karısı rolünde, yer aldığı sahneleri ele geçiren Rus oyuncu Yelena Morozova ise yüreğinizin en hassas yerine dokunuyor.

“Kara Büyü”, cehennemden çıkagelerek lânetlenmiş insanların ruhlarını alan karanlık güçlerle pek içli dışlı olan yönetmen Sam Raimi’nin, “The Evil Dead”den izler taşıyan ve -ne yalan söyleyelim- bazı anlarda iliklerimize kadar ürperdiğimiz, tanıtımlarında vaat ettiklerini fazlasıyla sunan korkusu: Siz siz olun, göreviniz ne olursa olsun, yaşlı ve çirkin kadınlardan yardımlarınızı asla ama asla esirgemeyin!

“Nefes”e farklı bakış açılarıyla yaklaşmak olası. Ben yüreğinizle, her tür siyasi düşünceden arındırılmış şekilde, sadece insan olarak yaklaşmanızı öneririm. Eğer böyle yaklaşırsanız, 1993 yılında, Güneydoğu’daki bir dağ başında genç insanların, analarını, babalarını, sevgililerini, bacılarını, karılarını, çocuklarını, sıcak yuvalarını bırakıp, o vatan toprağından bayrağın indirilmemesi için her an son nefeslerini vermeye hazır (ya da çok da hazır olmayan) genç insanların ölümlerinin ağırlıklarını hissedeceksiniz.

Ey seyirci; ölüm, özellikle genç ölüm çok ama çok ağırdır. Bu film, en gerçekçi düzlemde bu ağırlığı hissettiriyor: O toprak için son nefesini vermek… Yukarıya, insan ruhlarıyla birlikte coşan bulutların arasına karışmak çok basit, anlıktır; ıslık gibi sesten sonra kafana yediğin bir kurşunla hemendir! Ama çok ağırdır be; dayanılır gibi değildir!

21. yüzyılda artık genç ölümler olmasın diye anlatmak, yüreklere çakmak gerek ağırlıklarını. Bu film işte bunu başarıyor… Bir yönetmenlik başarısı olduğu kadar bir yapım başarısı da… Orkestra için yazılmış müzik ise harika!

“Özgür Woodstock”, 15 – 18 Ağustos 1969 tarihlerine ve “barışın / müziğin 3 günlük festivali”ne geri dönerek, nasıl olup da, New York – Bethel, Beyaz Göl’de gerçekleştirildiğinin, ‘özgürlüğün parasal ilişkileri’nin ve tüm bir hazırlık sürecinin izini sürüyor. Protesto kültürünün bu tarihe kazınmış fenomeni, usta bir yönetmenlikle, kameralar ana karakter Elliot Tiber’in çevresinden ayrılmadan aktarılıyor. Tam bir belgesel lezzetinde, eğlenceli, dinamik, capcanlı… Aynen sevişerek, ‘uçarak’, müzikle coşarak, Uzakdoğu’yu cehenneme çevirenlere ve ayrımcılara isyan eden gençler gibi. Seyirci için gerçek bir uyarıcı diyebiliriz.

“Yukarı Bak”ın yaratıcıları, yüksek bütçeli, 3 Boyutlu bir bilgisayar animasyonu için risk alarak, başkahramanlarını, yakışıklı, güçlü, güzel, çekici karakterler olarak değil, memnuniyetsiz / inatçı yaşlı adam ve tombik çocuk olarak belirleyip, ikisinin, balonlar marifetiyle uçan bir evle gittikleri Güney Amerika’daki maceralarını öykülemişler. Sonuç, tam bir başarı! Çünkü bilirsiniz, alıp başını gitmeyi, herkes zaman zaman düşlemektedir; işte dakikalar ilerledikçe çok sevdiğiniz bu iki tatlı tip, birbirlerine cesurca sahip çıkan, yaşama ve doğaya karşı dürüst bu iki sevimli insan, izleyene rehberlik edip, düşlerini yaşatmakta… Asıl büyük serüvenin, görmesini bilenler için, en yakında, sıcak bir yuvanın içindeki mutlulukta saklı olduğunu düşündürterek tabii.

“Zafer Çocukları”, 1956’da, SSCB destekli hükümete karşı ayaklanan ve sonra çok sert biçimde bastırılıp dağıtılan Macar halk hareketinin 50. yıldönümünde çekilmiş, ünlü Joe Eszterhas’ın senaryo ortağı olduğu, klâsik öykülemenin tüm gereklerini yerine getiren, sağlam yapılı, oldukça gösterişli bir film. Tüm ailesi gizli polis teşkilâtınca öldürülmüş, hareketin önde gelen ‘savaşçı’sı Viki ile Ulusal Su Topu oyuncusu Karcsi’nin aşkı, olayların merkezinde ve klâsik sinemanın izdüşümü de, aynı yıl Melbourne’da yapılan Olimpiyat Oyunları’nda, Macar takımının SSCB takımını hezimete uğratarak, tüm dünyaya anlamlı bir mesaj vermesi ile tamamlanmakta: Bu tarz sinemayı sevenler için kaçırılmaması gereken bir fırsat.

(13 Ekim 2009)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]

Aptallık Çağı’nın Galasında Ünlülerden İklim Mücadelesine Destek

Greenpeace Akdeniz tarafından Türkiye’ye getirilen Aptallık Çağı (The Age of Stupid) filminin galası 05 Ekim Pazartesi akşamı BKM’de gerçekleşti. Sanat ve iş dünyasının önde gelen isimleri ve politikacıların katıldığı gecenin açılışını Yılmaz Erdoğan yaptı. 45 ülkeden sonra Türkiye’de de galasını gerçekleştiren film, 09 Ekim’de BKM’de vizyona giriyor. Gecenin açılış konuşmasını ve ev sahipliğini yapan Yılmaz Erdoğan, “Aptallıktan değil ahmaklıktan korkmak lâzım. Aptal ne yaptığının farkında olmaz ama ahmak herşeyin farkında bir zekâya sahip olsa da, kendi çıkarı için dünyanın sonunu hazırlayan adımları atmaya devam eder” dedi.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Aptallık Çağı’nın Galasında Ünlülerden İklim Mücadelesine Destek yazısına devam et
  • Kristal Klaket Kısa Film Yarışması’nın Dev Jürisi Açıklandı

    Fatih Üniversitesi’nin organize ettiği 3. Kristal Klaket Kısa Film Yarışması’nın jüri üyeleri açıklandı. Jürilerinden de anlaşılacağı gibi bu sene Kristal Klaket oldukça çekişmeli ve zevkli geçecek.
    Yarışmanın Kurmaca Film Jürisinde Kenan Işık (Oyuncu), Yetkin Dikinciler (Oyuncu), Bahadır Karataş (Yönetmen), Sırrı Süreyya Önder (Senarist), Murat Özer (SİYAD Başkanı), Yusuf Kaplan (Yazar) ve Çiğdem Belgutay (Bank Asya) gibi isimler bulunuyor. Kurmaca film dalında 1. ödülü alan kısa filme New York Film Academy’de 8 haftalık sinema eğitimi ve 3.000 TL ödül verilecek.

  • Basın Bülteni
  • Yarışma hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kristal Klaket Kısa Film Yarışması’nın Dev Jürisi Açıklandı yazısına devam et
  • Türk Sineması Macaristan’da

    Macaristan’ın Pecs kentinde düzenlenen CinePecs 5. Uluslararası İlk Filmler Festivali Türk sinemasını ağırlıyor. Bugün ve yarın yapılacak Türk İlk Yönetmen Film Günleri’nde Uzak İhtimal, Başka Semtin Çocukları, Hayatın Tuzu ve Beynelmilel gösterilecek. Festivalin yarışmalı bölümünde Tatil Kitabı, panorama bölümünde ise Kabadayı, Kız Kardeşim, İki Çizgi, Pandora’nın Kutusu, Yumurta ve Adalet filmleri gösterilecek. 09 Ekim Cuma günü ise Türkiye – Macaristan Yapımcılar Toplantısı düzenlenecek.

    Türk Sineması Macaristan’da yazısına devam et

    Kolpaçino’nun Afişi Hazırlandı

    Atıl İnaç’ın yönettiği ve Şafak Sezer, Aydemir Akbaş, Hakan Ural ile Ali Sürmeli’nin oynadığı Kolpaçino’nun afişi hazırlandı. 29 Ekim 2009′da Özen Film tarafından gösterime çıkarılacak olan film, birbirlerine sıkı sıkıya bağlanmış ve kenetlenmiş 7 kişinin bir günde başlarına gelenleri anlatan şaşırtıcı bir hikâyeyi konu ediyor: “Para darphanede basılır, imzası atılır, banknot olarak piyasaya çıkarılır, deste deste akar gider. Milyonlarca temiz, milyonlarca pis eller tarafından tutulur. Paranın anlatılamaz bir sevgisi, anlatılamaz bir acısı vardır. Dünyada para için istenilecek en güzel dilek pis tarafını tutmamaktır, eğer tutarsan temiz tarafını tutman gerekir.”