İstanbul Modern Sinema’da “Indie – Fetish” Programı

İstanbul Modern Sinema, independentscholars işbirliğiyle 07 – 30 Kasım 2008 tarihleri arasında Indie – Fetish adlı bir film programı sunuyor. Indie – Fetish programı, film pelikülünden oyuncak bebeklere, sarımsaktan ayrık dişli kadınlara, motosikletten Japon revülerine uzanan, tapındığımız ya da aklımızın takıldığı fetiş durumlarıyla ilgili eğlenceli ve renkli bir seçki. 27 Kasım Perşembe günü saat 19:00’da ise bu yıl Altın Portakal Film Festivali’nde yarışan İsmail Necmi’nin Bunu Gerçekten Yapmalı mıyım? adlı filminin gösterimi yönetmen ve oyuncuların katılımıyla sunulacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü afişler ve programa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İstanbul Modern Sinema’da “Indie – Fetish” Programı yazısına devam et
  • Sinemacı’nın Konuğu Zülfü Livaneli

    Mustafa Altıoklar’ın sunduğu ve sinemaseverleri ekrana kilitleyen Sinemacı’nın 05 Kasım Çarşamba akşamı 22:20’deki konuğu ünlü yönetmen, müzisyen ve yazar Zülfü Livaneli. Altıoklar, ünlü yönetmenle tüm filmlerini, yeni projelerini, dünya sinemasını, aynı adlı romanından filme çekilen ve müziklerini yaptığı Mutluluk’u ve yeni çıkardığı kitabı Son Ada’yı konuşacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinemacı’nın Konuğu Zülfü Livaneli yazısına devam et
  • Karantina (Yönetmen: John Erick Dowdle)

    John Erick Dowdle’in yönettiği ve Jennifer Carpenter, Jay Hernandez, Columbus Short ile Greg Germann’ın oynadığı Karantina (Quarantine), ülkemiz sinemalarında gösterime çıkarılmadı.
    Çalışan insanları konu alan büyük ilgi gören bir televizyon programı için, muhabir Angela Vidal ve kameramanı Scott’a, Los Angeles itfaiyecileriyle birlikte gece vardiyasına katılma görevi verilir. Olaylı geçen bir gecenin ardından gelen bir acil yardım çağrısı üzerine şehrin merkezindeki küçük bir apartmana giderler. Polis memurları bu apartmanın üçüncü katından gelen, insanın kanını donduran korkunç çığlıklardan ötürü olay yerine henüz varmışlar ve apartmanı karantinaya almışlardır.

    Bülent Ecevit’in En İyi İcraatı Hangisiydi?

    Hiç kimsenin başkalarına karşı işlenmiş suçların kesinleşmiş cezalarını affetmeye, hafifletmeye, ceza sürelerini kısaltmaya ve mahkûmiyet kararlarını kaldırmaya hakkı yoktur. Hangi amaçla olursa olsun. Aşırı duyarlılık sahibi olsalar bile bu davranışta bulunanları bağışlayamayız. Zaten davranışlarının arkasında bizce oy avcılığından başka bir şey yoktur. Kurbanlar ve yakınları bile bu suçluları bağışlama hakkına sahip değildir. Cumhurbaşkanı ve başbakanın bile bu suçluları affetmeye hakkı yoktur. Eski başbakanlardan Bülent Ecevit ve peşine takılan insanlar ne yazık ki bu hatayı döne döne yapmışlardır. Ecevit hükümetleri vatandaşlara karşı işlenen suçları affetmeye hiçbir hakları olmadığı halde af yasaları çıkararak cezaevlerini sürekli olarak boşaltmışlardır. Bu af yasalarını destekleyen herkes, suç işleyenin yanına kalmasından da, yeni yeni suçlar işlenmesinden de, Türkiye’nin kan gölü ve suçluların cenneti olmasından da sorumludur.

    Suç işleyenlere hak ettikleri, caydırıcı cezaların verilememesi ne yazık ki bir Türkiye klâsiği ve geleneğidir. Örnek vermek gerekirse 1952’de düşüncelerini ve yazılarını beğenmediği gazeteci Ahmet Emin Yalman’a karşı “susturma” ve öldürme amaçlı suikast düzenleyen Hüseyin Üzmez sadece 20 yıl hapis cezası alıp sadece 10 yıl hapis yatarak cezaevinden kurtulmasaydı buna benzer olaylar belki de bu kadar sık tekrarlanmazdı. Bakınız: 12 Eylül 1980 öncesindeki suikast ve cinayet silsilesi… Öte yandan, 1952’de tetikçilik yapan Üzmez bugün 14 yaşındaki bir kız çocuğunu cinsel açıdan istismar etmekle suçlanmaktadır.

    Dönelim Bülent Ecevit’e… Peki Bülent Ecevit’in hiç mi iyi icraatı yoktu? İsmail Cem’i TRT Genel Müdürlüğü’ne ataması ve Cem’in Türk Sineması’nın kurucu babaları Metin Erksan, Lütfi Akad ve Halit Refiğ’e TRT’de yayınlanmak üzere Türk edebiyatının ölümsüz klâsiklerinden uyarlanacak film ve dizi siparişleri vermesi bu iyi icraatların belki de en iyisidir. Yetenekli bir yazar olmasa da bir yazar olan Bülent Ecevit kitap okumama konusunda dünya birincisi olan Türk halkına Türk edebiyat şaheserlerini televizyon yoluyla ulaştırmayı ve tanıtmayı denemiştir. Hem de Türkiye’nin filmcilik dahileri aracılığıyla. Ben, Bülent Ecevit’ten iyi bir Başbakandan çok iyi bir Kültür Bakanı olurdu diye düşünüyorum.

    Bugün iki yüz kişiyle yapılabilecek işlerin sekiz bin kişiyle yapılabildiği yani bir yumurtayı 20 kişinin taşıdığı TRT’deki “Antonio Salieri”ler, 1960’lı ve 1970’li yıllarda Türk Sinema Filmleri’nin en iyilerini yapanlara, Bülent Ecevit hükümetleri dönemlerinde Başbakanın isteğiyle işler verilmesini hiçbir zaman affetmediler. Affetmemekle kalmadılar bu yolu sonuna kadar kapatmanın çeşitli ve amansız yollarını buldular. Türk Sinema Filmleri’nin hazinelerini yaratmak gibi bir suç, ayıp ve günah işleyen Metin Erksan, Lütfi Akad ve Halit Refiğ’in bu hataları ve yanlışları yanlarına bırakılmamalıydı. TRT memurları bu üç dahiye hayatı zindan etmek için ellerinden geleni yaptılar. Böylece, Erksan, Akad ve Refiğ’in TRT’de gösterilecek yeni yeni filmler-diziler yapması TRT bürokrasisi tarafından ve Ecevit’ten başka hiçbir başbakanın TRT’yi buna zorlamaması sonucunda önlenmiş oldu. TRT bürokrasisi en çok da yönetmen ve senaryo yazarı Halit Refiğ’e zarar verdi.

    Bülent Ecevit ve ekibi, Halit Refiğ’in Halit Ziya Uşaklıgil’den “Aşk-Memnu”yu, Kemal Tahir’den “Yorgun Savaşçı”yı ve “Devlet Ana”yı uyarlaması için neredeyse devlet mekanizmaları üzerindeki bütün kudretini, etkisini ve nüfuzunu kullandı. Örnek vermek gerekirse Türk Silâhlı Kuvvetlerini 1978 ve 1979 yıllarında “Yorgun Savaşçı” filminin çekimlerine tam destek vermeye bizzat Bülent Ecevit ikna etti.

    Ne yazık ki, “Aşk-ı Memnu” TRT sansürünce makaslandı ve kesilerek yayınlandı, “Yorgun Savaşçı” uzun yıllar rafa kaldırıldı, “Devlet Ana” Ecevit desteğine ve ısrarına rağmen çekilemedi bile. Türkiye’de seçim sandığında en çok oyu alanın her zaman ve her yerde iktidar olamamasının belki de en çarpıcı örneklerinden biriydi bu durum.

    Halit Refiğ’in çilesi devlet tarafından kendisine 1989’da ısmarlanan “Gazi ile Latife” adlı senaryosunun da filmleştirilmemesiyle devam etti/sürdü ve devam ediyor. Kültür Bakanlığımız senaryoyu Refiğ’e sipariş etti ve 1993 ile 1998’de iki kez bu senaryoyu kitap olarak bastı. Üstelik Bakanlık sipariş ettiği diğer Atatürk filmleri senaryolarını kitap olarak basmadı bile. Bu olayın en çarpıcı yanı Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın Halit Refiğ’in “Gazi ile Latife” senaryosunun filmleştirilmesine karar vermesi ve bu kararını 18 yıldır uygulamaması…

    Halit Refiğ, 1998’de yayınlanan Nezihe Araz’ın “Mustafa Kemal’le Bin Gün” ve 2006’da yayınlanan İpek Çalışlar’ın “Latife Hanım” adlı kitaplarındaki bilgilerin kendi senaryosunu aynen doğruladığını söylüyor. Refiğ “Gazi ile Latife” senaryosunu yazarken kimlerden yararlandığını şöyle anlatıyor:

    “1974 yılında değerli dostum İsmet Bozdağ’ın yayınladığı “Atatürk ve Eşi Lâtife Hanım” adlı kitabı okuduğumda bu konudan çok güzel bir film çıkabileceğini düşündüm. İstiklâl Savaşı’nın muzaffer başkomutanı, cumhuriyetin kurucusu büyük Atatürk’ün kısa evlilik hikâyesi olağanüstü insanî ve dramatik boyutlara sahipti. Atatürk’ün Lâtife Hanım ile tanıştığı 1922 Eylülünden, ayrıldıkları 1925 Ağustosuna kadar geçen zaman, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yılları idi. Bu özel ilişki, o dönemin siyasi ve sosyal ortamını dramatik bir yapıda anlatabilmek için olağanüstü bir bakış açısı sağlamakta idi. İsmet Bozdağ’ın kitabını okuduktan sonra bu konuda yazılmış olan bütün kitap ve makaleleri araştırmaya ve değerlendirmeye çalıştım ve oldukça geniş bir arşiv meydana getirdim.

    1989 yılında Kültür Bakanlığı, Atatürk’ü anlatan filmler yapılabilmesi için aralarında benim de bulunduğum bazı yazarlara senaryolar sipariş etti. Ben hiç tereddüt etmeden “Gazi ile Lâtife” tasarımı gerçekleştirmeye karar verdim.

    Senaryo yazımına hazırlandığım sırada değerli araştırmacı ve yazar İsmet Bozdağ, bana gene büyük bir yardımda bulundu. Kendi kitabını yazmakta yararlandığı temel kaynaklardan biri olan Atatürk’ün yaveri Salih Bozok’un bir dosya içinde toplanmış olan anılarını okumam için bana verdi. Salih Bozok Atatürk’ün Lâtife Hanım ile tanışmalarından, evlenip ayrılmalarına kadar olan dönemin en yakın şahidi idi. Bozok anılarından çok yararlandım. Ayrıca Halide Edip Adıvar, Ali Fuat Cebesoy, Halit Ziya Uşaklıgil ve Lord Kinross’un kitaplarında bulduğum konumla ilgili bölümleri de senaryonun oluşmasında büyük yararı oldu.

    Atatürk ile Lâtife Hanım ilişkileri üzerine gazete ve dergilerde yayınlanmış çok sayıda röportaj karşısında genellikle ihtiyatlı davrandım. Bilimsel belgelemeden çok, kişisel hatıralara dayanan bu konuşmalarda zaman zaman birbirini tekzip eden çelişkiler, hafıza yanılmaları, bazen de düpedüz hayal mahsulü olduğu hemen hissedilebilen görüşlerden uzak kalmaya çalıştım.

    Cumhuriyet’in kuruluşu ile ilgili çok bilinen temel tarihi olayların yanı sıra, benim dramatik insanî bir boyut olarak bu konuya katmak istediğim bir tema da Atatürk’ün Millî Mücadele ve İstiklâl Savaşı’nı birlikte gerçekleştirdiği yakın arkadaşlarıyla, zaferden sonra Lozan Müzakereleri, Cumhuriyet’in ilânı, Hilâfet’in ilgası ve Şeyh Sait İsyanı sırasında yollarının nasıl ayrıldığı idi. Rauf Orbay, Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi Millî Mücadele’nin öncüleriyle hangi şartlarda uyumsuzluk meydana gelmiş, bunlara karşılık hangi sebeplerle İsmet İnönü, Fevzi Çakmak, Celâl Bayar yeni devletin yönetiminde Atatürk’ün en yakın yardımcıları olabilmişlerdi? Hiç kuşkusuz bu konuda yararlandığım ilk kaynak, Atatürk’ün “Nutuk”u oldu. Tabii Karabekir’in, Cebesoy’un Orbay’ın anıları da bu sorulara değişik açılardan dikkate değer karşılıklar getirmekteydi.

    Bu bakımdan, “Gazi ile Lâtife” senaryosu esas itibariyle çeşitli anılardan meydana gelmiş bir “sinematografik tarih” sayılabilir.”

    (11 Kasım 2008)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Hülya Avşar Stüdyosu 200. Özel Bölümü

    Beğeniyle izlenen Hülya Avşar Stüdyosu, 200. programı olması nedeniyle özel bir bölüm hazırladı. 05 Kasım Çarşamba akşamı 19:30’da şimdiye değin gerçekleşen programların bir panoraması var. Gazeteci, yazar, müzisyen, tiyatrocu, sinemacı, Türkiye’nin panoramasını oluşturan en önemli isimler, Hülya Avşar’ın konuğu olmaya devam ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hülya Avşar Stüdyosu 200. Özel Bölümü yazısına devam et
  • Hülya Avşar, Bağdat Caddesinde T-Shirt Satacak

    Ünlü sanatçı Hülya Avşar, 2003 yılından beri çıkardığı t-shirtleri için geçtiğimiz hafta Bağdat Caddesi’nde bir corner açtı. Siyah-beyaz renklerdeki klâsik kesimli t-shirtlerinin yanısıra kilolu bayanlar için büyük beden t-shirtlerde tasarlayarak bu corner’da satışa sundu. Hülya Avşar önümüzdeki günlerde t-shirtlerine ek olarak, tasarımlarını kendi yaptığı saboları ve zevkine hitap eden takılarıda bu corner’da satışa sunacak. Hülya Avşar t-shirtleri için birçok yatırımcı ile franchising (bayilik) şeklinde çalışılacak, yılbaşından sonra birçok bölgeye bayilikler verilecek.

  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hülya Avşar, Bağdat Caddesinde T-Shirt Satacak yazısına devam et
  • Altın Koza, “Tüyap Kitap Fuarı”nda

    15. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Türk Sineması’nda Bir Usta Oyuncu ödüllü Tuncel Kurtiz, 06 Kasım 2008 Perşembe günü, saat 13:30’da, Tüyap 27. İstanbul Kitap Fuarı Altın Koza standında sinema yazarı Burçak Evren tarafından kaleme alınan Aktör: Tuncel Kurtiz isimli kitabı, yazar Burçak Evren ile birlikte imzalayacak.
    Koza A. Ş. tarafından yayınlanan Adana tanıtım kitapları ile Altın Koza Film Festivali Yayınları’nın sergilendiği stand yoğun ilgi görüyor. Altın Koza standı, Çetin Altan, Tuna Kiremitçi, Füsun Önal, Atilla Dorsay ve Agâh Özgüç gibi ünlü isimleri ağırladı.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altın Koza, “Tüyap Kitap Fuarı”nda yazısına devam et
  • Recep İvedik 2, Geliyor

    Şahan Gökbakar’ın yarattığı ve fenomen haline gelen Recep İvedik’in devam filminin çekimlerine başlandı. Çekimleri İstanbul’da yapılacak olan Recep İvedik 2, 13 Şubat 2009’da izleyicisiyle buluşacak.
    Yapımcılığını Faruk Aksoy’un üstlendiği bu müthiş komedi filminde Şahan Gökbakar, yine izleyicisini kahkahaya boğacak. Recep İvedik’in birbirinden komik durumlar yarattığı şehir hayatının anlatıldığı filmde Şahan Gökbakar’in babaannesi rolündeki Gülsen Özbakan da şimdiden izleyici tarafından gönüllerde taht kuracağa benziyor. Yine Togan Gökbakar tarafından yönetilecek filmde Şahan Gökbakar, Gülsen Özbakan, Efe Babacan ile Çağrı Büyüksayar oynuyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.