Bunları Yazmak Gerek 8: Diziler Vatandaşlara, Fikir-Tartışma Programları Vampirlere…

Türkiye’deki TV yayıncılığı, sanırım, Batı ülkelerinde -benim gördüklerim dışındakiler de dâhil- yok! “Dünyanın hiçbir yerinde” diyerek iddialı olamam ama Batı’da yok! Olmaz, olamaz! Burada kanalların başındaki müdürler de oralarda -bu zihniyetleriyle- iş bulamazlar zaten… Ülkemizde, tamamen bize özgü, ‘tuhafın tuhafı’ bir durum söz konusu; bu tuhaf durum sürüp gittiğine göre vatandaşlarımız tuhaf demek ki. Yoksa kim güneşin batışından gece yarılarına kadar, 30 saniyede anlatabileceği şeyi en az 3 dakikaya yayan ve içinde kendini oyuncu zanneden birbirinin karbon kopyası genç kızlarla adamların olduğu, dizi denen görüntüleri izlesin? Sabır taşı olsa çatlar, kalp dayanmaz iflâs eder. Sanırım, bize okullarda ‘pahalı, merak uyandırıcı, etkili’ diye öğretilen TV reklâmlarının, dizi denen görüntülerin aralarında ‘ucuz, bildik, eğlendirici’ olarak bol bol yayımlanması da dâhil, iki saati bulan ve bazen de geçen bir sürede, hane halkı rutin işlerini yaparken arada izliyor, bolca da dinliyor! Ha, durum tersi ise, yani iki saat küsur gözünü kırpmadan izliyorsa, durum ekonomik krizden de vahim demektir.

TV dizilerinin ‘kitabını yazmış’ ve dünyaya ihraç etmiş ABD’de, bir bölümün kaç dakika olacağı, tadın nasıl damaklarda bırakılacağı saptanmış. Dramlarda ortalama 45 dakika, güldürülerde (sit-com) 45 dakikanın yarısı! Bu kadar basit! Böylece TV dizilerinin bir numaralı egemenleri senaryo yazarları da bugünkü güçlerine erişmişler (bkz. senaryo yazarları grevi ve başarıları); Türkiye’deki senaryo yazarlarının sorunu olan ve bu yüzden sinemamızda da ciddi sıkıntılara yol açan ‘dramatik kurgu’ / ‘komedi zamanlaması ‘ konusunda ışık hızıyla yol almışlar. Eğer Türk TV dizilerinde de bu süre uzunluğu konusu devam ederse, senaryo yazarlığı mesleği ilerleyeceğine geriye gidecektir. Çünkü iyi dizi senaryosu yazarı, ‘kısa sürede, en fazla olay ve olguyu, en anlaşılabilir ve dikkat çekici şekilde yazabilen’dir.

Neden bu dizi meselesini yazdım; pek mi meraklıyım… Hayır! Benim izlediğim programların, yani fikir-tartışma programlarının, örneğin Siyaset Meydanı’nın, 32.Gün’ün, Abbas Güçlü ile Genç Bakış’ın karşısında, bu dizilerin yüzünden uyuyakalıyorum da ondan! Çünkü bitmek bilmez diziler yüzünden gece yarısından sonra seyirci karşısına çıkabiliyorlar. İstanbul’da yaşayan biri için bu programları izlemek ve sabah sağlıklı biçimde işe gitmek imkânsızdır! Hafta sonu programları da değiller üstelik ertesi gün tatil olsun. Çok açık ortadadır ki, özellikle çalışan kesim tarafından izlenmesi istenmemektedir. O zaman kaldırın tümüyle, rahatlayın hanımlar, beyler. İstanbul vampirlerinin tabutlarından kalkıp ava çıktıkları saatlerde fikir-tartışma programlarını devreye sokmak, insanlarla alay etmektir. Belli ki, gözünüzü ‘rating’/kâr bürümüş. Evinde ölçüm cihazı olan birkaç bin kişi hepimizi esir etti yahu; ben mecbur muyum bu programları izlemek için saatlerce beklemeye? Bu ne biçim ulusal TV yayıncılığı? Zaten sinema filmlerinin canı yakılıyor sürekli, kesilmedik film neredeyse yok! Hadi, filmleri RTÜK yasası sayesinde kesiyorsunuz, bu programları vampirlerin avlanma saatlerinde yayımlamanızı RTÜK emretmiyor ya!

Peki, televizyon yazarları ne iş yapar? Sinema sanatının başyapıtları kesilip biçilirken, fikir-tartışma programları kimsenin izleyemeyeceği, isteyenlerin de ancak göz kapaklarını açıp seloteyple yukarı-aşağı yapıştırırsa bakabileceği saatlerde yayımlanırken, TV yazarları ne yazar, ne çizerler? Yazıyorlarsa, hiç mi etkileri yoktur? Yoksa patronun kanalını övüp durmak dışında bu konular onları ilgilendirmemekte midir?

Geçen hafta, gece yarısından sonra yayıma verilen Siyaset Meydanı’nı, yorgunluktan sonuna dek izleyemediğim için yazmaya karar verdim. Dilerim, bu durumun müsebbibi TV yöneticileri uyurlarken, pencerelerinden içeriye birer vampir süzülür!

(24 Kasım 2008)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]