Hangi Türk filmine gideceğimizi düşündüğümüz bir dönemdeyiz. Ne mutlu bize… Antalya Film Festivali’nin düzenlendiği Eylül ayında, bu sezon ve gelecek sezon bol miktarda Türk filminin vizyona gireceği haberini almıştık. Okulların da açılmasıyla birlikte Türk filmleri ardı sıra seyirci karşısına çıkmaya başladı. İşte bu nedenle şu sıralar sinema salonlarına giden sinemaseverler hangi Türk filmine gitsek sorusunu soracaklardır kendilerine. Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Film Festivali’nde FIBRESCI ödülünü alan İkimler filmine mi; Ömer Faruk Sorak’ın Sınav filmine mi, Biray Dalkıran’ın Araf’ına mı; Reha Erdem’in Beş Vakit filmine mi yoksa Cem Yılmaz, Ali Taner Baltacı’nın ortaklaşa yönettikleri Hokkabaz’a mı? Ama bu soruyu birkaç hafta daha soracaklarmış gibi görünüyor. Öncelikle belirtmeliyim ki, bu filmleri Türk sinemasına desteklemek adına seyredelim. Bu sütunda, bu dönem Türk filmlerinden bahsedeceğim birkaç hafta süreyle.
Hokkabaz, geçtiğimiz hafta Kanyon Alışveriş Merkezi’nde gerçekleşen gala gösteriminden bu yana çok konuşulan filmlerden biri. Filmi izleyenlerin yorumlarına bakıldığında, Cem Yılmaz bu defa güldürmüyor idi. Adı jenerikte görünür görünmez dahi izleyicisini güldürmeye alıştırmış bu oyuncunun dramı nasıl anlattığını merak etmiştim doğrusu. Tabi ki güldürerek, hiç şaşırmadım.
Filmin başından sonuna kadar hakim olan nostaljik renk ve sunum, özelllikle çocukluk ve gençlik dönemlerini 80’lerde geçiren kuşak için anlamlı olacaktır. İskender’in (Cem Yılmaz) çocukluğunu gösterdiği jenerikten önce akan sekans, dönemin nostaljik havasını, müziği eşliğinde vermeyi başarıyor. Hele siyah beyaz ekranda Sermet Erkin’i görünce… Filmin sanat yönetmeni Yaşar Kartoğlu’nu kutluyorum.
40’lı yaşlarına merdiven dayamış İskender, babasının gözünde hiçbir işe yaramayan bir hokkabazdır ve İstanbul’un arka sokaklarındaki bar ve pavyonlarda Büyük İskender adıyla sihirbazlık gösterileri yapmaktadır. Ancak bazen olmadık kazalara mahal verdiği de olur. İşte bu kazaların birinden sonra yine işinden olur; bir yandan da ev sahibi kira için kapılarını aşındırmaktadır. Bir çıkar yol bulmak, kendisinin bir hokkabaz değil de sihirbaz olduğunu ispatlamak ve bu işten para kazanıp dokuz numara miyop gözlüklerden kurtulmak için çocukluk arkadaşı Maradona (Tuna Orhan) ile birlikte turneye çıkmaya karar verir. Maradona da onun gibi çocukluğundan beri kalın camlı gözlükler kullanmaktadır.
İskender’in kız kardeşinden aldıkları karavan ile Ege ve Akdeniz kıyılarını dolaşmaktır niyetleri ama İskender’in asker emeklisi hafif bunak babaları Sait (Mazhar Alanson) de onlara takılınca tam macera başlar. Sait’in de başka bir amacı vardır çünkü, kendisi için yaptırdığı mezar taşıyla birlikte Çanakkale şehitliğine gidip gömülmek. Bir süre yol aldıktan sonra dinlenmek için durdukları bir yerdeki düğünde sihirbazlık gösterisi yaparlar ve sihirli kutuda Fatma gelin (Özlem Tekin) üzerinde yapılan kaybetme oyununda gelin gerçekten kaybolup onlara musallat olunca, yollarına dörtlü olarak devam ederler. Böylece, amaçları birbirinden farklı dört kişinin karavana bağlı bir araçla yola çıkmalarıyla olaylar kendini gösterir, biraz mizah biraz da dram ile. Her sekans, şaşırtıcı ve seyircinin beklemediği başka bir sekans ve sahneyle devam eden film, seyirciyi yer yer hüzünlendiriyor ama bolca da güldürüyor.
Dediğimiz gibi, bazı yerlerinde kahkahaların atıldığı ancak altında hüzünlü bir hikâyenin yattığı bu film, başka bir Cem Yılmaz klâsiği olmaya aday. Her Şey Çok Güzel Olacak filminden sonra Cem Yılmaz ve Mazhar Alanson’u ikinci defa yanyana görme şansı elde ettiğimiz Hokkabaz’da dört oyuncuyu da başarılı performanslarıyla seyrettik. Tuna Orhan’ın kostümleri ve performansı takdire lâyık.
Her Şey Çok Güzel Olacak filmini beğenenler bu filmi de keyifle seyredeceklerdir.
İyi seyirler…
(26 Ekim 2006)
Asya Çağlar