Yeliz Bozkurt

(Röportajlar)
1984 yılında İstanbul’da doğdu. 2005 yılında Dumlupınar Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nden mezun oldu. Üniversitede eğitimini aldığı işi hiç bir zaman yapmadı. Öğrencilik yıllarında yerel radyo ve televizyonlarda programlar hazırlayıp, sundu. Üniversite … Devamı… »

*****

Bu Ülkede Sinema Yapabiliyor Olmak Gerçekten Başlı Başına Teşekkürü ve Ödülü Hak Eden Bir İş

İlk filmi ‘Kız Kardeşim: Mommo’ ile Uluslararası başarıyı yakalayan Yönetmen Atalay Taşdiken’in ikinci filmi Meryem Cuma günü vizyona giriyor. Maalesef filmi basın gösteriminde izleyemediğim için sevgili Emel Göral’ın yardımlarıyla AT Yapım’da izleme şansını yakaladım. Bir gazeteci için hem lüks hem de tedirgin edici bir durum bu Meryem aslında. Sektörden birkaç arkadaşla beraber Meryem filmini yönetmenin ofisinde izleyeceksiniz, hatta o birkaç kişi gelmeyecek, siz yalnız kalacaksınız. Tek başına gösterim, büyük lüks! AT Yapım’a teşekkürlerimi bir borç bilirim. ‘Tedirginlik’ dedim ama aslında Atalay Taşdiken’i gördüğüm an tedirginlik falan kalmadı bende. ‘İçi dışı bir insan’ derler ya işte aynen öyle biri Atalay Taşdiken… Filmi izledim, hemen ardından sıcağı sıcağına yönetmeni ile söyleşi şansını yakaladım. Sinema onun yaşam şekli olmuş. Anlatırken pırıl pırıl parlıyor gözlerinin içi… Bana da her zaman olduğu gibi bu keyifli röportajı sizlere aktarmak düşüyor…

Mommo çok başarılı bir filmdi. Şimdi yola Meryem ile devam ediyorsunuz. Peki, neden Meryem’in hikâyesi?

Mommo’daki hikâye gerçek bir hikâyeydi. O benim çok yakından şahit olduğum, gelişmelerini takip ettiğim beni çok etkilemiş bir hikâyeydi. 4 yıllık bir aradan sonra Meryem’e başladık. Çünkü o süreçte üzerimizde biraz da ilk filmin başarısının baskısı vardı. En az Mommo kadar iyi bir film yapmak zorundaydık. Seyircinin beklentisi ilk filmle birlikte yükselmişti. Meryem de kahramanını iyi tanıdığım bir hikâyeydi ve Mommo ile akrabalığı olan bir öyküdür. Mommo’yu seven insanlar eminim ki Meryem’i de çok sevecekler.

Mommo’daki abartısız anlatım dili bu filmde de var…

Son derece sade ama sıradan olmayan, derinliği olan, küçük ayrıntılarda insanları etkileyebilen bir film oldu. Ayrıca kadın seyirci üzerindeki etkisinin daha fazla olacağını tahmin ediyorum.

Film bize Türkiye’nin sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerden ibaret olmadığını ve hem bu şehirlerde hem de Anadolu’da nice Meryemler olduğunu da gösteriyor.

Kesinlikle. Ben kentte yaşayan kadının da bunu çok iyi ayırt edebileceğini düşünüyorum. Çünkü sonuçta kentte yaşayan insanlarında çoğunun kökeni taşra. Burada doğmuş büyümüş insanların da ya annesi ya anneannesi taşralı. O kadını aslında kentte yaşayan insanda çok iyi tanıyor. Siz onun inanacağı, onun kafasında oluşturduğu Anadolu kadınını koyduğunuz zaman kentteki kadın da onu çok sevecek ve sahiplenecek.

Sinematografik açıdan da zengin bir film olmuş.

Bu biraz da hikâyenin ve filmi çektiğimiz kasabanın imkânları ile de ilgiliydi. Filmin çekildiği atmosferin bize büyük katkısı oldu. Mekânlar sinematografik bir çaba harcamamıza da olanak sağladı.

Siz de Beyşehirlisiniz. Doğup büyüdüğünüz yerler, bildiğiniz mekânlar. Bunların da artısı olmuştur sanırım…

Evet bir sinemacı için çok avantajlı bir durum bu. Sonuçta bildiğiniz coğrafyada çalışıyorsunuz. Aslında senaryoyu yazarken tamamen Beyşehir tasarlanmıştı fakat göl dışında mimari açıdan Beyşehir maalesef bu hikâyeye hiç uygun kalmadı. Çünkü Beyşehir geçmişten gelen bütün mirasları tüketmiş. Akşehir bize kapısını açtı. Filmin dokusuna çok uygun bir mahalle ve ev bulduk. Ben eminim ki filmi izledikten sonra insanlar gidip bu filmin çekildiği mekânları görmek isteyeceklerdir

Zaten Akşehir Belediyesi kültür ve sanata destek veren bir belediye.

Çok uzun yıllardır Nasreddin Hoca Şenliklerini yapıyorlar. Onlar kültür ve sanatın bir çevreye ne tür bir katma değer sağlayacağını iyi anlamış durumdalar. Beyşehir maalesef daha bu durumun farkında değil. Dolayısıyla Akşehir bize kapılarını açtı ve çok önemli destekler sağladı.

Oyunculuk anlamında da destek sağlamışlar. Bence yerel halk filme çok da yakışmış. Mommo’da da görmüştük ama bu kez daha fazla yer vermişsiniz.

Ben oyuncu olmayan, yerel insanlarla çalışmayı seviyorum. Aynı dilden konuştuğunuz zaman da iletişim kurmanız çok kolay oluyor. Herhalde bu durum benim artı bir yeteneğim. Onlarla iyi anlaşıyorum ve iyi neticeler alıyorum.

Türkü söyleyen biri vardı. Epey uzun sahneleri vardı onun meselâ…

Çok uzun replikleri ve önemli bir sahnesi var. O da oyuncu değil.

Ana karakterler de çok iyiydi ama…

Zeynep benim Meryem ile ilgili düşündüğüm en favori oyuncuydu. Zeynep dışında da pek çok oyuncu ile görüştüm. Ama iyi ki de Zeynep’le çalışmışım diyorum. Baktığınız zaman sanki o kasabadan genç bir gelin gibi oldu. İsmail de senaryoyu yazmadan önce karar verdiğim bir isimdir. Onun dışındaki oyuncuların hepsi de çok düşünüp, üzerinde kafa yorup seçtiğim oyuncular. İki başrol oyuncusunun dışında olan isimler belki gişede karşılığı olmayan isimler olabilir ama hepsi de oyunculukları ve bugüne kadarki kariyerleri asla tartışılmayacak insanlar. Ve Meryem’deki karakterlerin elbiselerini hepsi çok rahatlıkla giydiler. Ben oyunculuklar anlamında da çok temiz bir iş çıktığını düşünüyorum.

Ben filmi izlerken kendi kafamda yaptım bu karşılaştırmayı ne kadar ilgili bilemem ama Mommo’da meşhur bir hamam sahnesi vardı burada da havuz. Filmde tam da kırılma noktalarında mekân ve konuyu öyle bir buluşturuyorsunuz ki… Özellikle düşündüğünüz bir şey miydi bu?

Orası Beyşehir, Eflâtun Pınar. 3000 yıllık bir Hitit Anıtı’dır. Öyle bir eser Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde olmuş olsa sadece orası ile ilgili bile çok büyük bir turizm ekonomisi oluşturulabilir. Anadolu’nun orta yerinde muhteşem bir eser sahipsiz ve kimsenin bu eserden haberi yok. O sahneyi filme özellikle taşıdım. Bir de tabii ki çocuk meselesi ile ilgili bir durum var. Ben gerçekten var olduğunu bilmeden yazdım fakat çekmeye gittiğimizde yanımdaki köydeki kadınlar geldi “Evet burada böyle bir efsane var, yalnız havuza girerek değil taşın etrafında döner kadınlar ve buna inanırlar.” dedi. Ben bunu bilerek yazmamıştım ama belki de müthiş bir tevafuk oldu.

Film, festivallerde yarışacak öyle değil mi?

İlk olarak Antalya ile başlıyoruz. Sonrasında yurt dışında da devam eder diye düşünüyorum. Ama tabi Mommo’nun ödül sayısı, seyircilerde bıraktığı etkiyle kıyaslamak gerekirse gerçekten şu anda bir şey söyleyemem. Ve çok samimi duygumda da şudur: Meryem’i ben Mommo’dan daha fazla ödül alsın diye yapmadım. Meryem benim için insanların gözünde Mommo’nun bir tesadüf olmadığını göstermek meselesidir. Asıl meselem odur. Sadece bir festival filmi olarak da tasarlamadım bu filmi. Şuna çok inanıyorum ki festival filmlerinden hoşlanmayan sinema seyircisi de çok rahatlıkla gidip bu filmi izleyip seveceklerdir.

Gişe kaygınız var mı?

Elbette ayaklarımız yere basıyor. Üç aşağı beş yukarı bir gişe filminin kodları nedir onu biliyorum. Bu film elbette ki çok büyük gişe yapacak bir film değildir. Ama en azından Mommo’dan daha fazla bir iş yapmasının benim bundan sonraki filmim için ciddi bir motivasyon olacağını düşünüyorum. Daha da değerlisi şu bence, kaç gişe yapar, kaç kişi izler bilmemem ama gidip izleyen çoğunluğun bu filmle ilgili güzel duygular beslemesi ve aynen Mommo’da olduğu gibi sinemadan çıktığında bu filmin kafasından silinip gitmeyen bir film olmasını isterim.

Bu kadar aşkla sinema yapmak Türkiye’de biraz da şövalyelik değil mi?

Kesinlikle öyle. Yaptığınız işler size parasal olarak dönmüyorsa artık çarkı çevirmeniz çok zor olur. Film iyi olur, kötü olur orası tartışılır. Birisi kalkıp film yapıyor ve sinemaya sokabiliyorsa bir kere şu hakkı teslim etmek gerekir ki bu ülkede sinema yapabiliyor olmak gerçekten başlı başına teşekkürü ve ödülü hak eden bir iş.

Yeni projeleriniz neler peki?

Yeni bir işimiz var evet. Kasım’da başlamayı düşündüğümüz bir proje. Onun senaryosu da bitti.

Onun senaryosu da size mi ait.

Evet ben yazdım. Kendimde çok iyi bir mizah duygusu olduğunu biliyorum, beni yakından tanıyanlarda bilir bunu. Üçüncü filmim bir kent hikâyesi. Bir İstanbul hikâyesi ama komedi olarak yapacağım. Bu filmin biraz daha geniş kitlelere ulaşacağını ve daha çok gişe yapacağını düşünüyorum. Ama tabii komedi derken elbetteki ilk akla geldiği gibi güldürelim de nasıl olursa olsun mantıyla değil, temiz, küfürü olmayan insan durumlarından çıkacak bu güldürü. Ama yaklaşımı itibari ile de bir yanıyla bizim içimizi de acıtacak. Ertem Eğilmez sinemasına daha yakın duran bir komedi filmi olacak diyebilirim. 2014’ün ilk çeyreğinde de vizyona yetiştirmeye çalışacağım.

Teşekkürler.

(16 Eylül 2013)

Yeliz Bozkurt

    DİĞER YAZILARI

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu