Mohsen Rabiei’nin yönettiği ve Hira Koyuncuoğlu, Esila Umut, Elis Sezgin ile Buğra Akyüz’ün oynadığı Kin, 20 Eylül 2019’da MC Film dağıtımıyla Griffin Pictures tarafından vizyona çıkarıldı.
Üç kız arkadaş hafta sonu eğlenmek için kızlardan birinin ailesine ait otele yerleşirler. Erkek arkadaşları programa dahil değildir. Bu duruma bozulan erkekler kızlar için ürkütücü, kendileri için eğlenceli bir plan yaparlar. Erkeklerden biri kız arkadaşına evlenme teklifi edecektir. Fakat hiçbir şey hayal ettikleri gibi gitmez. Yaşadıkları olaylarla da aslında birbirlerini tanırlar, kim olduklarını anlarlar. Bilmeceli ve bol aksiyonlu zorlu bir gün onları bekliyordur.
If Okul İçin Başvurular Devam Ediyor
Bu yıl 13 – 22 Eylül 2019 tarihleri arasında sinemaseverlerle buluşacak olan If İstanbul Bağımsız Filmler Festivali, yeniliklerle zenginleşerek kolektif, çok sesli bir yaşam ve sinema platformu olmayı sürdürüyor. Festivalin bu yılki en önemli yeniliklerinden biri olan If X çatısı altında hayat bulacak If Okul, yakın geleceğin meraklı ve yetenekli film profesyonellerini sinemanın mutfağında ağırlamaya hazırlanıyor.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Abigail: Sınırların Ötesinde
Aleksandr Bogulavskiy’nin yönettiği ve Tinatin Dalakishvili, Eddie Marsan, Rinal Mukhametov ile Ravshana Kurkova’nın oynadığı Abigail: Sınırların Ötesinde (Abigail), 30 Ağustos 2019’da TME Films dağıtımıyla TME Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Salgın bir hastalık yüzünden sınırları kapatılmış bir ülkede yaşayan Abigail henüz 6 yaşındayken, o hastalığa yakalanan babası yetkililer tarafından götürülür. Abby özel güçleri olduğunu ve aslında yaşadığı o şehrin de bir çok sihirle dolu olduğunu anladığı gün aslında o salgın hastalığın sadece özel güçleri olan insanları götürmek için bir bahane olduğunu fark eder ve hızla babasını aramaya koyulur.
13 – 17 Yaş Grubu İçin Müzikal Oyunculuğa Giriş Yaz Okulu’nun Kayıtları Başladı: Son Gün 31 Temmuz
Beykoz Kundura’da yer alan sanat ve oyunculuk akademisi Famelog Academy’nin 13 – 17 yaş grubuna yönelik düzenlediği Müzikal Oyunculuğa Giriş Yaz Okulu için kayıtlar 31 Temmuz 2019 Çarşamba günü nihayete eriyor. Yönetmen ve oyuncu Korel Cezayirli’nin oyunculuk; dansçı, koreograf ve sanat yönetmeni Nur Doğan’ın dans; opera sanatçısı Deniz Karausta’nın ise şan derslerini vereceği müzikal oyunculuk eğitimleri 4 hafta süresince Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri 12:00 – 15:00 saatleri arasında gerçekleştirilecek.
10. Sinepark Kısa Film Festivali
10. Sinepark Kısa Film Festivali kapsamında düzenlenecek olan Ödüllü Sinepark Kısa Film Yarışması’nın son başvuru tarihi 15 Ocak 2020 olarak belirlendi. Genç sinemacıları ülkemizde son yıllarda canlanan tür sinemasına teşvik etmek ve bu filmleri çeken sinemacılara destek olabilmek amacıyla 2007 yılından bu yana toplam 9 kez yapıldı. Pandemi sürecinden kaynaklı olarak Nisan ayında gerçekleştirilemeyen festival bu sene 17 – 21 Ağustos 2020 tarihlerinde online olarak düzenlenecek. 10. Sinepark’ın kazanan filmleri özel seçki ile BluTV’de yer almaya hak kazanırken aynı zamanda BluTV’den dijital pazarlama desteği de alacak.
İhsan Taş ile Sinema Tadında Söyleşi
Daha önce Kaçış 1950, Temel ile Dursun İstanbul’da ve Parayı Bulduk isimli sinema filmlerini hayata geçiren ve şu sıralar yeni projesinin ön hazırlıklarını sürdüren ödüllü yapımcı ve yönetmen İhsan Taş ile çok güzel ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik… Yeşilçam’dan, çektiği filmlere, 5 yıl aradan sonra Bulgaristan’dan aldığı ödülü ve yeni projeleri üzerine uzun uzun konuştuk…
Sizi tanıyabilir miyiz?
Ben İhsan Taş… 15 Nisan 1980’de, Batman‘da dünyaya geldim. 1996’dan beri İstanbul’da yaşıyorum.
Sinemaya nasıl başladınız?
Ben tam bir sinema aşığıyım… Çocukluğumdan beri hep hayalini kurduğum bir şeydi sinema… Ama nereden ve nasıl başlayacağımı bilemiyordum… Bir gün arkadaşlarla kendi aramızda konuşurken bana bir senaryo sunuldu… Konusu beni o kadar etkiledi ki “Bunu kesinlikle çekmeliyim.” dedim. Böylece ilk filmimi çekmeye karar verdim.
Sizi film yapmaya iten sebepler neler?
Bana göre dünyanın en güzel mesleğidir sinema… Sinemanın dini, dili, ırkı olmaz, sinema evrenseldir çünkü… Sinema gelecek kuşaklara bırakılacak en güzel canlı mektuplardır bence… Düşünebiliyor musunuz, siz bir eseri hayata geçiriyorsunuz ve hiç tanımadığınız, yüzünü dahi göremediğiniz, dünyanın diğer ucundaki başka birileri yaptığınız eseri izleyebiliyor… Düşüncelerinizi ve yapmak istediklerinizi anlayabiliyor… Her insan sevdiği, huzur bulduğu mesleği yapmalı diyerek 2012 yılında kendi şirketim Taş Film’i kurdum ve sevdiğim mesleği yapmaya başladım… Şu an düşünüyorum da, iyi ki de bu mesleği seçmişim diyorum içimden…
“Kaçış 1950” filmi sizin ilk filminiz. Hangi insanların, nasıl yaşanmışlıkların öyküsünü anlattınız?
Filmimiz Bulgaristan’dan, Türkiye’ye göç eden Türklerin hayat hikâyesini konu alıyor… Senaryo gerçek bir hikâyeden yola çıkılarak yazılmıştı. Senaryoyu ilk okuduğumda orada yaşayan insanların çektikleri acılar beni çok etkiledi… Bana göre filmler aynı zamanda yaşanmışlıkları da anlatmalı, bilinmeyenleri de öğretmeli ve topluma faydalı mesajlar vermeli diye düşünüyorum…
Ardından hangi yapımlara imza attınız?
“Kaçış 1950” filmimiz 10 Nisan 2015’te vizyona girdi. Hemen ardından “Temel ile Dursun İstanbul’da” filmini çektik, 05 Şubat 2016’da vizyona girdi. Onunda hemen peşinden “Parayı Bulduk” filmini çektik, o da 29 Aralık 2017’de vizyona girdi. Yani arka arkaya 3 yılda, 3 film çekip vizyona koyduk…
Hikâyelerinizi oluştururken beslenme kaynaklarınız nelerdir? Hikâyenin geliştirilmesi sürecinde nelere özellikle dikkat edersiniz?
Hikâyelerimi oluştururken, hikâyenin temelinin sağlam olmasına özen gösteriyorum… Nasıl ki temeli sağlam olmayan bir bina çökmeye mahkumsa, sinemada da iyi bir projenin ilk adımı sağlam hikâyedir… Ardından iyi oyuncular, iyi dağıtım ve iyi reklâm… Bu taşları sağlam yerine oturtursanız başarı kendiliğinden gelir zaten. (Bunları söylerken çektiğim 3 filmde edindiğim tecrübelere dayanarak söylüyorum.)
Oyuncu seçimlerinden bahsedebilir misiniz? Bilinen oyuncularla daha evvel hiç bir arada görmediğimiz oyuncuların, bir arada olduğu filmler çektiniz. Neye göre seçtiniz oyuncularınızı?
Hangi işi yaparsanız yapın, her şeyden önce iyi bir insan olmak lazım bence… İyi bir insan olduğunuzda, mesleğiniz her ne olursa olsun, başarılı olursunuz zaten… Onun için bende oyuncu seçimlerine başlarken, seçtiğim kişilerin her şeyden önce insani değerleri yüksek olan kişiler ve profesyonel olmalarına dikkat ederim. Bütün projelerimde hem yeni yüzlere şans vererek destek oldum, hem günümüzün popüler isimlerini oynattım, hemde Yeşilçamın emektar oyuncularına da yer vererek üç kuşağı bir araya getirmeye çalıştım… Her yapımcı çektiği projelerde bir tane bile Yeşilçam emektarlarına yer verse, hem o sokaklarda ölen sanatçılarımızın acı haberlerini almayız, hemde mutluca sevdikleri işi yapmış olmalarını sağlarlar diye düşünüyorum.
“Temel ile Dursun İstanbul’da” filminizde Wilma Elles ile çalıştınız. Kendisiyle çalışmaya nasıl karar verdiniz?
“Temel ile Dursun İstanbul’da filmimiz isminden de anlaşılacağı gibi Karadenizli Temel’in İstanbul’da başından geçenleri konu alıyor. Daha önceden tanıştığım ve oyunculuğunu çok beğendiğim Wilma Elles’e senaryoyu okuması için yolladım… O da senaryoyu beğendiğini söyleyip fikirlerini paylaşınca birlikte çalışmaya başladık… Hem o, hemde biz sette çok eğlendik ve çok keyifli bir set ortamı paylaştık beraber…
Artık günümüzde çok fazla film çekiliyor, film çekmek için imkânların çoğalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an teknolojide gelinen noktaya bakıldığında, bana göre Türk Sineması hak ettiği yerde değil… Bir toplumun kültür seviyesinin artmasında sanatın, özellikle de sinemanın önemi çok büyüktür… Sanattan uzak ve gişeye odaklı filmler yapılıyor daha çok maalesef… Argo kelimeler ve bel altı şakalarla iş yapabileceklerini düşünerek kaliteyi iyice düşürüyorlar. Hayatımın hiç bir döneminde para denilen kâğıt parçalarına, önemli bir yer vermedim. Onun için yaptığım filmin gişesi olacak veya olmayacak diye her hangi bir kaygım olmadı hiç bir zaman… Şu ana kadar 3 tane film çektim ve her yaptığım film bir öncekinden daha iyi oldu çok şükür… Hem gişe anlamında, hemde reyting olarak… Bu da yaptığımız işte doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Daha başarılı projelere doğru emin adımlarla ilerliyoruz.
Sizce Türkiye’de film eleştirisi yapılmıyor mu? Filmlerinize olumlu ya da olumsuz nasıl eleştiriler geldi?
Eleştiriler eskiden daha kaliteli yapılıyordu bana göre… Bir filme eleştiri yapan kişi, o konuda bilgi sahibi ve işinin ehli kişilerdi eskiden… Köşe yazarları, sinema eleştirmenleri, bu işi mesleği olduğu için yapıyor ve haklı olduğunda eleştirisini yapıyordu… O filmlerin ne zahmetlerle çekildiğini biliyorlardı çünkü… Oysaki şimdi herkesin elinde bir cep telefonu ve herkes bir sinema eleştirmeni gibi, bir köşe yazarı gibi, film hakkında olumsuz yorumlar yapılabiliyorlar maalesef… O filmler ne emeklerle hayata geçiyor, insanlar o filmi hayata geçirene kadar ne emekler vermişler, hiç umursamadan. Başkasının izlerken çok beğendiği bir filmi, siz beğenmeyebilirsiniz… Ya da sizin beğendiğiniz bir filmi başkası beğenmeyebilir… Bu gayet normal… Eleştiriler seviyeli olduğu sürece bir sorun yok… Hakaret boyutuna ulaşmayacak şekildeki tüm eleştirilere açığım tabi… Eleştirilere kulağımızı tıkarsak doğruyu bulamayız ki… Oyuncu, Senarist, Yönetmen, Ressam, Müzisyen, kısacası sanatla uğraşan tüm insanlar çok hassas ve naif insan olurlar genelde… Bir sanatkârın en mutlu olduğu şey yaptığı işin takdir görmesi… Alkışlanması veya ödüllendirilmesi. Bunlar bir sanatçı için paradan çok daha değerlidir… Onun için sert ve yıpratıcı eleştirilerden kaçınılmalı ve onları sevdikleri mesleğe küstürtmemek lâzım diye düşünüyorum…
Yurt içi ve yurt dışındaki festivallerle ilgili hayal ettiğiniz bir şey var mı?
Daha önce bir kaç tane plaket almıştım… Elazığ Çayda Çıra Film Festivali, Bal-Göç (Balkan Göçmenleri Kültür ve Dayanışma Derneği) ve Frankfurt Türk Filmleri Festivali’nde, filmimiz festivalin açılış filmi olarak gösterilmişti… 5 yıl aradan sonra, Bulgaristan’dan Ardino Belediye Başkanı Sayın Resmi Murat Bey bize anlamlı bir plaket yollayarak, bizi onore ettiler… Göstermiş oldukları bu ince davranışlarından dolayı bende, şahsım ve tüm ekibim adına kendilerine teşekkürlerimi sunuyorum… Tabi ki hedefimiz ileride daha da kaliteli projeler hayata geçirerek, ekip olarak kırmızı halıda ülkemizi en iyi şekilde temsil etmek… Umarım o günlerimiz de olur…
Peki, etkilendiğiniz yönetmen veya yönetmenler var mı?
Türk Sinemasında Yılmaz Güney, Atıf Yılmaz ve Şerif Gören keyifle filmlerini izlediğim yönetmenler… Yaptıkları filmleri onca imkânsızlığa rağmen o kadar güzel çekmişler ki, hâlâ büyük bir keyifle izliyorum…
Yakın zamanda karşımıza çıkacak yeni projeleriniz var mı? Bize biraz tüyo verebilir misiniz?
Tabi ki… İki tane projem var… Biri komed, bir yol hikâyesi, diğeri ise “Dedemin Gözyaşları” isimli bir dram filmi… Bir Dede ile lösemi hastası torununun hikâyesini konu alan duygusal bir proje… İnsanları hem ağlatacağız, hemde ağlatırken tebessüm ettireceğiz sanırım bu projeyle… Erken teşhisin önemine de vurgu yapan çok güzel bir sosyal sorumluluk projesi… Bu projede o hastalığa yakalanıp, hastalığı yenen kişilerde var, gerçek Doktor ve hemşirelerde var… Hepsi de projeye katkı sağlamak amacıyla gönüllü yer alacaklarını söylediler… Bu projenin aynı zamanda kitabını da çıkartacağız, yazım aşaması bitti, son ufak tefek rötuşlar kaldı… Hem kitabın tüm gelirlerini, hemde filmin gişe gelirlerinin bir kısmını lösemili çocukların tedavisi bağışlayacağız… Bu benim gurur projem olacak, onun için ona çok özen gösteriyorum… Bu projeyle gerek yurt içi, gerekse de yurt dışında ülkemizi gururla temsil edeceğimize inanıyorum… Benim sinematografimde de çok özel bir yeri olacağına inandığım bir proje olacak…
Yönetmen Zeki Demirkubuz bir röportajında yönetmenlerin röportaj vermemelerini, çünkü yaptıkları filmin gizemini üç beş kelime ile öldürüyorlar demiş. Siz bu sözlere katılıyor musunuz?
Bunu neye istinaden demiş bilemem ama bana göre yönetmen projesi hakkında pek tabi konuşabilir, gerek duyuluyorsa tabi. Hem konuya daha hâkim, hemde projesini en iyi ifade edecek kişi kendisidir. Bende mecbur kalmadıkça videolu röportaj vermiyorum ama benimki yapımdan dolayı… Kameraları ne zaman görsem heyecanlanıyorum, elim ayağıma dolanıyor. Sanki ilk defa âşık olmuşum da, sevgilimle buluşmaya gidiyormuşum gibi oluyorum her defasında… Yani öyle enteresan ve büyük bir aşk var kamera ile benim aramda. Benim de videolu röportaj vermeme sebebim budur mesela… (gülüyor)
İhsan Taş nasıl biri, hayalci mi, yoksa çok ciddi biri mi?
Hayatın gerçekleri tartışılmaz hiç şüphesiz ki ama hayal kurmak da güzeldir. Hayal kurmadan yaşayamaz ki insan… Hayal kuran insanlardan zarar gelmez bence… Hayal kuran insanlar, güzel insanlardır… Keşke herkes hayal kurabilse ve o hayalinin peşinden giderek onu gerçekleştirebilse… İnsanın sevdiği mesleği yapması kadar güzel bir şey olabilir mi?
Son olarak, sette ekiple bağınız nasıl, mesafeli mi duruyorsunuz yoksa samimi mi?
Sette tabi ki bir disiplin oluyor, olmalı da zaten, herkesin güvenliği ve huzuru için. Sette yüzlerce kişi yer alıyor ve hepsinden sorumlusunuz… Tabi ki bir iş disiplini olacak… Disiplin olmadan başarı da olmaz… Sete başlarken yola çıktığımız tüm ekibi ailem gibi görürüm… Bireysel mutluluğu kesinlikle red eden bir yapım vardır. Yanımdaki insanlar mutsuzsa benim mutlu olmamın hiçbir önemi yok, bende mutlu olamıyorum o zaman… İnanılmaz sahiplenici bir yapım vardır… Türkiye’nin en zengin insanlarından biriyim bana göre… Zengin olmak ve öarlıklı olmak çok farklı şeyler… Çok varlıklısınızdır belki ama etrafınızda sevinci ve kederi paylaşabileceğiniz samimi kişiler yoksa bana göre dünyanın en fakirisinizdir. Ben belki çok varlıklı değilim ama çok zengin olduğumu düşünüyorum… Çünkü başkalarının parayla çözemeyeceği şeylerin çok daha fazlasını hatırla çözebiliyorum çok şükür… Çevreme faydalı olabiliyorum… Etrafındakilere faydası dokunmadıktan sonra neye yarar ki insan… Etrafına faydası olmayan insanlar, meyve vermeyen kuru bir ağaç gibidirler bana göre… İmkânlarım doğrultusunda yapabileceğim şeylerde dostlarımı asla kırmam ve elimdeki tüm imkânlarla yardımcı olmaya çalışırım…
Çok teşekkür ederim hoş bir röportaj oldu… Bol ödüllü çalışmalar diliyoruz…
Ben teşekkür ederim… Size ve tüm ekibinize “sinema tadında” güzel ve keyifli günler diliyorum…
(31 Temmuz 2019)
Sadi Çilingir
Oyuncu Aydın Orak’ın Yazıp Yönettiği Sabırsızlık Zamanı Adlı Uzun Metraj Filmin Çekimleri Diyarbakır’da Tamamlandı
Tiyatro ve sinema oyuncusu olarak tanınan Aydın Orak’ın yönettiği Sabırsızlık Zamanı filminin çekimleri sona erdi. Yoksul bir mahallede yaşayan ve yazın sıcağından bunalmış iki kardeşin lüks bir sitenin havuzuna girebilme mücadelesini çarpıcı bir hikâyeyle anlatan filmin kadrosunda Pelin Batu, Feride Çetin, İştar Gökseven, Ali Seçkiner Alıcı ve Rıza Sönmez gibi isimler yer aldı. Yaklaşık 2 haftalık çekim öncesi hazırlık sürecinin ardından başlayan çekimler geçtiğimiz günlerde Diyarbakır’da tamamlandı.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw
David Leitch’in yönettiği ve Dwayne Johnson, Jason Statham, Idris Elba ile Vanessa Kirby’nin oynadığı Hızlı ve Öfkeli: Hobbs ve Shaw (Fast & Furious Presents: Hobbs & Shaw), 02 Ağustos 2019’da UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Hobbs ile Shaw, Hızlı ve Öfkeli 7’deki ilk karşılaşmalarından beri şiddetli ağız dalaşmalarına devam etmektedirler. Siber genetik ile güçlendirilmiş anarşist Brixton, insanlığı sonsuza dek değiştirebilecek kötü bir biyolojik tehdidin kontrolünü ele geçirir. Aynı zamanda Shaw’un kız kardeşi de olan MI6 ajanının da desteğini alan Hobbs ve Shaw’un Brixton’u yenmek için birlikte çalışmalarından başka çareleri kalmamıştır.
Yurdaer Altıntaş’ı Kaybettik
Tasarladığı tiyatro ve sinema afişleri ile tanınan grafik tasarımcısı Prof. Yurdaer Altıntaş, 24 Temmuz 2019 Çarşamba günü hayatını kaybetti. Sinema sektörünün, İstanbul Film Festivali ve Filmekimi afişlerinden tanıdığı Altıntaş 1935 yılında Kars’ta doğdu. Altıntaş’ın cenazesi, 25 Temmuz 2019 Çarşamba günü saat 14:30’da Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde yapılacak tören sonrası Zincirlikuyu Camii’nde kılınacak ikindi namazını müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.
Yurdaer Altıntaş’ı Kaybettik yazısına devam et
Spotify Dinleyicileri Aslan Kral’ın İlk Gösteriminden Sonra Aşkı Hissetti
Geçen hafta sonunun görülmesi gereken filmi Aslan Kral’dı. Spotify buradan yola çıkarak, filmin yeni ve 1994 yılına ait soundtrack’inin dinleyiciler üzerindeki etkisini analiz etti. Spotify verilerine göre geçen hafta, filmin 11 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanan yeni soundtrack’i ile 1994’te hit olan orijinal soundtrack’inin her ikisinin de dinlenme oranı neredeyse yüzde 50 oranında arttı. Aslan Kral’ın 2019 soundtrack’inde en çok, Can You Feel the Love Tonight, Circle of Life, Hakuna Matata, I Just Can’t Wait to Be King ve The Lion Sleeps Tonight adlı şarkılar dinlendi.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Spotify Dinleyicileri Aslan Kral’ın İlk Gösteriminden Sonra Aşkı Hissetti yazısına devam et
Sinemaseverler Tepe Nautilus Açıkhava Sinema Günleri’nde Buluşuyor
İstanbul’un tam kalbinde eğlence ve sanat dolu aktivitelerle ziyaretçilerine keyifli anlar yaşatan Tepe Nautilus, 26 – 27 Temmuz tarihlerinde Açıkhava Sinema Günleri’ne ev sahipliği yapacak. 26 Temmuz’da, efsane yarış atı Bold Pilot sayesinde bir araya gelen Halis Karataş ve Begüm Atman arasındaki aşkın hikâyesini anlatan Bizim İçin Şampiyon filminin perdeye geleceği Açıkhava Sinema Günleri, 27 Temmuz’da Yılmaz Erdoğan’ın yazıp yönettiği, üçkağıtçı Asım Noyan ve çetesinin hikâyesinin anlatıldığı Organize İşler: Sazan Sarmalı ile devam edecek. Tepe Nautilus, 2 gün boyunca ücretsiz gerçekleşecek açıkhava gösterimlerine herkesi davet ediyor.
Sinemaseverler Tepe Nautilus Açıkhava Sinema Günleri’nde Buluşuyor yazısına devam et
Bring The Soul: The Movie
Bring The Soul, J-Hope, Jeong Guk Jeon ile Nam Joon Kim’in oynadığı Bring The Soul: The Movie, 07 Ağustos 2019’da CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla CGV Mars Dağıtım tarafından vizyona çıkarıldı.
Bring The Soul, çığır açan Love Yourself turunun ardından Bring The Soul: The Movie ile beyazperdeye geri dönüyor. Grup bu sefer sevenlerini perde arkasına davet ediyor. Bring The Soul, Avrupa turlarının sonunda biri gün, Paris’te bir otelin çatı katında, binlerce ARMY önünde olağanüstü bir performans sergileyerek, kendi müthiş hikâyelerini anlatıyor. Grubun sahne dışındaki dünyasına kısa bir bakış olan etkinlik heyecanla bekleniyor.
Kod Adı: Angel
Ric Roman Waugh’un yönettiği ve Gerard Butler, Morgan Freeman, Piper Perabo ile Lance Reddick’in oynadığı Kod Adı: Angel (Angel Has Fallan), 23 Ağustos 2019’da CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla Tanweer Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Gizli Servis üyesi ve Başkan Koruması olan Mike Banning’i, Başkan Allan Trumball’un hayatını tehdit eden bir hava saldırısı sonucunda hayatını ve kariyer seçimlerini sorgulamaya başlarken görüyoruz. Karalama kampanyasının hedefi haline gelen ve Başkana suikast düzenleme teşebbüsüyle suçlanan Banning, gerçek tehdidi ortaya çıkarmaya çalışırken kendi ajansından ve FBI’dan kaçınmak zorunda kalıyor.
Yerdeniz Öyküleri
2019’un Temmuz ayı sinema sektörümüz için oldukça üzücü geçti, onlarca sevdiğimizi elimizden aldı. Yusuf Atıcı (Yönetmen, Senarist), Küçük İskender (Şair, Yazar, Oyuncu), Nejat Toksoy (Müzisyen, Oyuncu), Ayşe Çakar (Oyuncu), Parkan Özturan (Oyuncu), Zafer Özden (Sinema Profesörü, Yazar, Çevirmen), Yurdaer Altıntaş (Grafik ve Afiş Tasarımcısı), Ahmet Doğa Kaygısız (Storyboard Emekçisi), Yalçın Gülhan (Oyuncu) ve Gökhan Pamukçu (Makinist, Sinema Makineleri Uzmanı). Hepsine Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun. Son kaybımız Gökhan Pamukçu, İstanbul Film Festivali ve Filmekimi’nin düzenlediği film gösterimlerinde 35 mm.lik sinema makinelerinin bakım ve tamirlerini yapmaktaydı. Gökhan, İstanbul Telif Hakları ve Sinema Müdürlüğü’nden emekli olduktan sonra, çeşitli Belediyelerle ve özel kuruluşlarla Açık Havada Sinema Gösterimleri organizasyonları yapmıştı. Sinemayı benden çok sevdiğini biliyorum. Memlekette sinema salonlarının yok olmaması, salon ve film şirketi sahiplerinden çok, Gökhan ve benzeri makinist ve diğer emekçi kardeşlerimiz sayesindedir. Sinemacılığın gerçek sahipleridirler. Buna canı gönülden inanırım.
Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Kime ne yararı veya zararı olur bilemiyorum ama gün itibariyle sinemacılık ve filmcilik sektörünün tanıtım bölümüyle ilgili müthiş bir fikrimi uygulamaya geçireceğim. Malûm yeni sinema kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte memleketimizin en büyük sinema zinciri her türlü indirimli bilet satışlarını ve promosyon uygulamalarını kaldırdı. Basın gösterimi yapılmayan filmleri, biz yaşı kemale ermişler, kıt-kanaat emekli bütçemizden ayırdığımız bedellerle 65 yaş üstü indirimli bilet uygulamasından faydalanarak izlemekteydik. Doğal olarak Temmuz başından beri, her türlü “indirimi kaldıran” (!) bu büyük sinema zincirinden faydalanamaz olduk. Bendeniz de karar aldım, 3 filmin tanıtımına katkı sunduğum haftalık dergide film seçerken bundan böyle 65 yaş üstü uygulaması yapacağım. Pek karışık bir ifade oldu ama şöyle açıklayayım. Tanıtacağım filmleri öncelikle basın gösteriminde izlediklerimden, sonralıkla da sadece bu büyük zincir sinemalar dışındaki sinemalarda gösterilen filmlerden seçeceğim. Bazı filmlerdeki kurgu uygulamasına özenerek paylaşımı-mı-mın başına dönersek, “Kime ne yararı veya zararı olur bilemiyorum ama gün itibariyle sinemacılık ve filmcilik sektörünün tanıtım bölümüyle ilgili müthiş bir fikrimi uygulamaya geçirece-ce-ğim.” (13 Temmuz 2019)
Sinema Yazarı arkadaşımız sevgili Coşkun Çokyiğit sosyal medyaya AFM Sinemaları’nın yandaki kartını koymuş ve altına “Hatırlayan var mı?” diye yazmış. “Var” dedim ve yazılı diyaloğumuz karşılıklı aldı, yürüdü:
Coşkun Çokyiğit: Anlat!
Sadi Çilingir: Neyi?
Coşkun Çokyiğit: Hatırladıklarını!!!
Sadi Çilingir: AFM Sinemaları, Beyoğlu Fitaş Sineması’ndan türedi. Ülkemizin ilk zincir sinemalarıdır. Sonra Cinemaximum’lara satıldı. Fitaş, her ne kadar bir ara, adı Cinemaximum olsa da yine AFM’lerin sahibi Adnan Akdemir’de kaldı. Adnan’ın sinemacılığı dededen gelme. Dedeler de İpekçiler olarak anılıyordu. Hatta İhsan Koza (İpekçi) ilk “Senede Bir Gün” filmini kendi eserinden perdeye aktarmıştır. Biliyorsun bu filmi daha sonra Ertem Eğilmez, önce Kartal Tibet – Selda Alkor’la, sonra Kartal Tibet – Hülya Koçyiğit’le (Çokyiğit’le karıştırırlar hep) sinemaya uyarladı. Fitaş Sineması’nda Richard Harris’li “Vahşi Kahraman”ı (A Man Called Horse) hatırlarım 1970’lerden. Fitaş’ın altındaki Dünya Sineması’sında ise “Ivan Denisoviç’in Hayatında Bir Gün”ü hatırlarım. Fitaş’ta Ersen ve Dadaşlar’ın bir konserine gittiğimi biliyorum. Atlas Sineması’nın eski müdürlerinden Suphi Oktay orada çalışırken Dünya Sineması’nın makine dairesinin yanındaki müdüriyet odasında, tükenmez kalemle defterlere yazdığı anılarını göstermiş ve “Bunları yayınlayacağım ve yer yerinden oynayacak.” demişti, kısmet olmadı. Suphi abiyle bir festivalde Emek’te bir kovboy filmi izliyoruz, “Abi bu Woody Strode değil mi?” diye sordum. “Aaa, hakikaten o.” demişti. Those were the days. … Daha yazayım mı?
Coşkun Çokyiğit: Tamer’i, Adile’yi (Adalet?) unutmuşsun! Bir de Jean Paul Belmando’dan, Le Professionnel’den, Ennio Morricone’den bahsedeydin…
Sadi Çilingir: “Kaçak” (The Chase), Marlon Brando, Robert Redford. Arthur Penn filmi. Robert Redford’la tanıştığım ilk film. O gün, bu gündür çok severim kendisini. “Poseydon Macerası”nı da Fitaş’ta izlemiştim.
Coşkun Çokyiğit: Bir de Dünya Sineması’nı Amerikanvari cep sinemalarına dönüştürülme sürecinde eski halinde kalması için tek destek verenin Tercüman Gazetesi’nin sinema yazarı olduğunu da ilave edebilirsin meselâ…
Sadi Çilingir: Bir de Dünya Sineması’nı Amerikanvari cep sinemalarına dönüştürülme sürecinde eski halinde kalması için tek destek veren Tercüman Gazetesi’nin sinema yazarıdır.
Coşkun Çokyiğit burada gözünden yaş gelerek gülen bir emoji ile diyaloğu sonlandırıyor ve sevimli gazeteci arkadaşımız İlker Alpkaya Sadi Bey’i teşvik ediyor:
İlker Alpkaya: Gerçekten güzel bir paylaşım, eline sağlık Sadi abi. Bunları yaz Sadi abi. Son derece değerli hatıralar.
Ve işte görüldüğü gibi yazdım.
(30 Temmuz 2019)
Sadi Çilingir
Küfür Olmadan Güldüreceğiz
Bir Güneydoğu Komedisi olan Muhteşem Üçlü vizyona girmek için gün sayıyor. Filmin yapımcısı Ömer Kaya küfür olmadan da insanları güldürmenin mümkün olduğunu belirtiyor. Mahmut Kaptan’ın yönettiği filmin başrollerini Kemal Uçar, Deniz Gürzümar, Burak Alkaş, Aybike Turan ve Bengi İdil Uras paylaşıyor. Filmde, insan ilişkilerinin yozlaşmadığı birbirlerine bağlı insanların bir arada oturduğu fakir bir mahallede yaşananlar komedi olarak beyazperdeye aktarılıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.