Kazım Akşar’ı Kaybettik

Sinema ve tiyatro ve dizi oyuncusu Kazım Akşar, 27 Şubat 2023 Pazartesi günü hayatını kaybetti. 23 Ağustos 1953 tarihinde Balıkesir’in Burhaniye ilçesinde dünyaya gelen Akşar, 1978 yılında Ankara Devlet Konservatuarı Tiyatro Yüksek Bölümü’nden mezun oldu. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü, ODTÜ ve Kadir Has Üniversitesi’nde eğitmenlik yaptı. Kader Bize Düşman mı?, Şarkıcı, Cumhuriyet ve Kaos: Örümcek Ağı adlı sinema filmlerinde rol alan Kazım Akşar’ın cenazesi Muğla ilinin, Ula ilçesi, Akyaka Mezarlığı’nda kılınan cenaze namazını müteakip aynı yerde toprağa verildi. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Ari Aster İmzalı, Cesur Bir Korku Komedi, Korkuyorum 28 Nisan’da Sinemalarda

Ayin (Hereditary) ve Ritüel (Midsommar) filmlerinin başarılı yönetmeni Ari Aster, bu kez korku komedi tarzı bir filmle hayranlarıyla buluşuyor. Ülkemizde 28 Nisan’da gösterime girecek olan Korkuyorum adlı filmde yönetmen ve senarist olarak karşımıza çıkan Aster, cesur bir filme imza atıyor. Paranoyak bir adamın, annesine, evine dönmek için çıktığı destansı yolculuğu konu alan Korkuyorum’un başrolünde başarılı oyuncu Joaquin Phoenix yer alıyor. Joker’de canlandırdığı Arthur Fleck karakteriyle en iyi erkek oyuncu Oscar’ını alan Phoenix’e, Nathan Lane, Amy Ryan, Stephen Mckinley Henderson, Hayler Squires, Denis Ménochet, Kylie Rogers gibi isimler eşlik ediyor.

4. Fotofilm Uluslararası Kısa Film Festivali

Yeni nesil dünya dilindeki film yapımcılarının dikkatini çekmeyi ve dünyanın her yerindeki internet kullanıcılarına dünya sinemasına olan isteklerini paylaşma şansı vermeyi amaçlayan 4. Fotofilm Uluslararası Kısa Film Festivali (4th Fotofilm International Short Film Festival), 01 – 07 Ağustos 2023 tarihleri arasında düzenleniyor. Son başvuru tarihi 27 Mart 2023 olarak açıklanan festival, kısa filmleri tanıtmak ve film yapımcılarının kariyerlerinde bir adım daha ileri gitmelerine destek vermeyi amaç ediniyor. Kısa film festivalinde verilecek ödül kategorileri arasında Drama, Komedi, Bilim Kurgu,  Belgesel, Korku, Fantastik, Gerilim, Fragman, Poster gibi kategoriler var.

  • Web Sitesi: 1 / 2

4. Fotofilm Uluslararası Kısa Film Festivali yazısına devam et

Aydın Bağardı’nı Kaybettik

Yapımcı, yönetmen Aydın Bağardı, 25 Şubat 2023 Cumartesi günü hayatını kaybetti. 03 Nisan 1959 tarihinde Eskişehir’de doğan Bağardı, reji asistanı olarak sinemaya girdi. 1991 yılında Ölürayak isimli ilk uzun metrajlı filmini yönetti; 2010 yılında ise Biraz Tuz Biraz Biber adlı 2. filmini yöneten Bağardı, TESİYAP, FİLMYÖNDER ve SETEM  üyesiydi. Aydın Bağardı’nın cenazesi, 28 Şubat 2023 Salı günü Bilecik Şerifpaşa Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Bilecik Şehir Mezarlığı’nda toprağa verilecek. Merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Muhlis Asan’ı Kaybettik

Sinema ve Tiyatro oyuncusu Muhlis Asan, 25 Şubat 2023 Cumartesi günü hayatını kaybetti. 1958 yılında Iğdır’da dünyaya gelen Asan’ın rol aldığı sinema filmleri arasında Kaşık Düşmanı, Asiye Nasıl Kurtulur, Üç Halka Yirmibeş, Çark, Hasret, Hanım, Benim Sinemalarım, Camdan Kalp, Umut Hep Vardı, Kurşun Adres Sormaz, Böcek, Çökertme, Abuzer Kadayıf, Fotoğraf, Sır Çocukları, Fırtına, İçimdeki İnsan, Oldu mu Şimdi, Aşka Geldik, gibi filmler var. Cenazesi, 26 Şubat 2023 Pazar günü Şişli Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazını müteakip toprağa verilecek olan merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Pinkfong: Baby Shark

Sukyoung Kim’in yönettiği ve Allen York Bailey (Audiences), Lexi Fontaine (Chumli), Larissa Gallagher (Coco), Kyle McCarley (Barri) ile Cassandra Lee Morris’in (Hogi) seslendirdiği animasyon film Pinkfong: Baby Shark (Pinkfong Sing – Along Movie 2: Wonderstar Concert), 10 Mart 2023’de Bir Film dağıtımıyla Majestic Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Türkiye’nin ilk interaktif animasyon sinema filminde çocukların hayran olduğu Pinkfong ve Hogi’nin ilk birlikte şarkı söyleme konserlerinde tüm dünyada mega hit olan şarkısı Baby Shark dahil olmak üzere en sevilen şarkılarını Türkçe olarak söyleyin ve dans edin. Nihai etkileşimin keyfini çıkarın.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb

Kocaman Kalpli Otto

“Zamana gelince, o da acayip bir şeydir. Birçoğumuz yalnızca önümüzde serili olan zaman kadar yaşarız; günler, haftalar, yıllar. Bir insanın yaşamındaki en acı veren anlardan birisi, arkasında bıraktığı günlerin, geriye kalan zamandan daha fazla olduğunu fark ettiği yaşa ulaştığını hissettiği andır. Artık yaşanacak diğer şeyler için zaman kalmaz. Sadece anılar için belki…” İsveçli yazar Fredrick Backman’in tanınmış romanı ‘Ove Adında Bir Adam / En Man Som Heter Ove’de ana karakterin deyişleridir bunlar. 2015 yılında memleketlisi Hannes Holm tarafından beyazperdeye aktarılan eser bizde sinemalara gelmemiş, –futbolsever bir çevirmenin azizliği olsa gerek- roman olarak yayımlandığı ‘Hayata Röveşata Çeken Adam’ adıyla TV ve dijital platformlarda gösterilmişti. Hayat üzerine unutulmaz dersler içeren ve Ove rolünde İsveçli aktör Rolf Lassgard’ın parladığı bu sımsıcak öykünün Amerikalı tanınmış oyuncu Tom Hanks’in ilgi alanına girmesi pek de uzun sürmedi. Tam 7 yıl sonra yapılan yeni çevrim ‘A Man Called Otto’ ülkemizde eserin dilimize yerleşmiş Türkçe adı korunarak gösteriliyor.

Yeni versiyonun ‘Otto’su olan Hanks ilk bakışta herkesin yaka silktiği o yaşlı huysuz adamlardan. Hani o çocukken kapısının önünde oynadığınız zaman ‘gidin başka yerde oynayın, gürültünüzü çekemem’ diyen ya da bahçesine kaçan topumuza el koyan aksi amcaları akla getiren. Ohio’nun sakin bir beldesinde mazbut bir mahallede yaşayan 70’ine merdiven dayamış Otto site yöneticisi olarak kurduğu düzeni çok seven bir adamdır. Mahalle nöbetini ve sabah teftişlerini hiç aksatmaz. Ama o ne kadar karşı çıksa da dijital çağ her şeyi dönüştürmüş, onun zamanı dolmuştur artık. Yıllardır çalıştığı fabrikada yönetimden alınması, iş saatlerinin azaltılması yetmediği gibi, kendi deyişiyle ‘akıllı telefonuna bakmadan hangi yılda olduğunu anlamakta zorlanan’ genç asistanını amir diye başına getirdiklerinde emekliliğini ister. Her hafta pembe çiçeklerle mezarını ziyaret ettiği hayat arkadaşını da yitirdikten sonra daha fazla yaşamanın bir anlamı kalmadığını düşünür. Bu dünyadan çekip gitmek için türlü yollar dener ancak karşı eve taşınan Meksika göçmeni Marisol ve sevimli ailesinin devreye girmesi onu yeniden hayata bağlayacak, genetik rahatsızlığı nedeni ile genç yaşından itibaren büyük olan kalbini yeni edineceği dostlara ve yardım bekleyen komşularına sonuna kadar açmaktan geri durmayacaktır.

Deneyimli yönetmen Marc Foster’ın yönettiği yapım, girift kurgu sinemasından vazgeçmem diyen izleyicilerin bile güzel bir molaya ihtiyacı olduğunu düşündüğüm hayata dair şirin bir Tom Hanks filmi. Usta oyuncu yapımcılığını da yaptığı yapımın tek hakimi. İlk versiyonun İranlı Pervane’sinin yerini almış 3 çocuk annesi Marisol’de Meksikalı aktris Mariana Treviño ve hayli geniş tutulmuş geriye dönüşlerde Otto’nun gençliğini canlandıran usta oyuncunun öz oğlu Truman Hanks gayet iyiler.

(03 Mart 2023)

Ferhan Baran

[email protected]

Çamurun İçine Sürüklenmek

Erich Maria Remarque edebiyat dünyasına damgasını vurmuş ünlü romanı ‘Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok / I’m Western nichts Neues’i kısaca şöyle tanımlar: ‘Bu kitap ne bir şikâyettir, ne de bir itiraf. Harbin yumruğunu yemiş, mermilerinden kurtulmuş olsa bile, tahribinden kurtulamamış bir nesli anlatmak isteyen bir deneme, sadece. Yaşar Kemal içinse eser 20. yüzyıl dünyasının el kitabı sayılabilir. Saygın edebiyatçımıza göre ‘savaşlar insanların ölüm fermanıdır ve gerçek sanat savaşın, zulmün, şiddetin, tüketim oburluğunun ve insanca olmayan her davranışın karşısındadır.’ İlk kez Almanya’da 1929 yılı başında yayımlanan, günümüze kadar 50 dile çevrilerek dünyaca tanınan yapıt, sıcağı sıcağına Hollywood’u Hollywood yapan usta sinemacılarından Lewis Milestone tarafından sinemaya uyarlanmış ve 1930 yılında en iyi film ve yönetmen dahil olmak üzere 4 dalda Akademi ödülüne layık görülmüştü.

Nazi döneminde 1933 yılında gerçekleşen kitap yakma eyleminin kurbanlarından biri olan roman, yazılışından neredeyse bir asır sonra Alman yönetmen Edward Berger tarafından öz dilinde sinemaya uyarlandı. Remarque’ın eseri, şahin öğretmenlerinin vatanseverlik duygularını okşayan nutku ile Birinci Dünya Savaşı’na gönüllü olarak katılan 16 – 17 yaşındaki tüyü bitmemiş gençlerin savaşın gerçekliği altında nasıl ezildiklerinin hüzünlü öyküsüdür. Genç hayatlarında biraz da macera yaşamak hevesi ile, tıpkı kilometrelerce öteden Gelibolu’ya gelmiş Anzak askerleri gibi harbin cehennemi ile yüzleşen genç çocukların büyük bölümü bedenen ölürken, geriye kalanlar ruhen tükeneceklerdir.

Savaş cehenneminden kimi ölü kimi değil ancak katılan hiçbir askerin sağ çıkamadığını ifade eder Remarque. Buradan yola çıkarak yönetmen Berger daha ilk sahneden izleyicisini siperlerin içine sokuyor. Puslu şafak vaktinin tedirgin dinginliği top tüfek sesleriyle kırılıyor. Genç Heinrich yanı başında birer birer toprağa düşen arkadaşlarının arasından taarruza ve adam adama savaşa girişiyor. Ancak mücadelesi uzun sürmeyecek ve onun savaşı da oracıkta sonlanacaktır. Taarruzun sonunda ölü bedenler toplanıyor, asker üniformaları ve botları alınıyor. Cesetler hazır bekleyen tabutlara yerleştirilirken torbalara konmuş giysiler temizlenmek üzere çamaşırhaneye oradan da onarılmak ve yeni katılacak taze erlere dağıtılmak üzere terzihanelere sevkediliyor. Genç Heinrich’in parkası, öğretmenlerinin ‘Almanya’nın demirden evlatları’ gazına gelmiş ve arkadaşları ile birlikte savaşa yazılmış Paul Bäumer’indir artık.

Berger’in filmi Milestone uyarlamasına kıyasla, tıpkı özgün metin gibi, çok sert ve karanlık. ‘İzleyiciyi çamurun içine sürüklemek istedim’ diyor sinemacı ve bunu gerçekten başarıyor. İlk versiyonun siper gerisinin sakin ortamına ve kurulan dostluk ilişkilerine çok az yer veriyor, çamura batmış siperlerde ölümü bekleyen askerlerin dehşetini bir an olsun unutturmuyor. Bu sahnelere paralel olarak şahin generallerin konforlu alanlarında savaşı dört yıl boyunca sürdürme inatlarını, daha fazla askerin ölmesini önlemek üzere sosyal demokrat Matthias Erzberger’in ateşkes çabalarını izliyoruz.

‘Varsın aylar, yıllar geçsin. Nasılsa bana getirecekleri bir şeyleri kalmadı’ diyecektir Paul sonunda. Romanda ve ilk filmde detaylı olarak yer almış olan, genç adamın bir Fransız askerini süngüsü ile ağır yaraladığı bölüm Berger’in versiyonunda bitmek bilmeyen bir azaba ve derin bir vicdan muhasebesine evrilirken, genç asker orduya katılışının üçüncü yılında bedenen yaşlanmış, yaralı bir hayvana dönüşmüştür artık. Almanya’nın kibri, savaşı 1918 yılının Kasım ayına kadar sürmesine yol açmış ve neticede neredeyse hiç kıpırdamamış olan Batı cephe hattında 3 milyon asker hayatını kaybetmiş, binlercesi bedenen ve her biri ruhen çok şey yitirmiştir.

‘Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok’ aradan geçen yüzyıla karşın savaş karşıtı güçlü mesajını koruyan saygın bir eser. Berger’in eserin şanına yakışır uyarlaması gerek James Friend’in koyu pastel renk paletinin, gerekse Volker Bertelmann’ın modern ve hayli tedirgin edici müzik çalışması ile dikkat çekiyor. Birinci Dünya Savaşı’nı canlandıran anlaşma için mücadele eden Erzberger’de tanıdık bir isim Daniel Brühl’ü izlerken, genç Paul’de sinemadaki ilk deneyiminde tiyatro çıkışlı yeni bir yetenek olan Felix Kammerer’i selamlıyoruz. Savaşın bir cehennem olduğunu insanlığa bir kez daha hatırlatan bu güçlü film, İngiliz Oscarları sayılan Bafta ödüllerini kolay rastlanmadık bir biçimde tam 7 dalda kazandı. Önümüzdeki hafta dağıtılacak olan Amerikan Akademi ödüllerine en iyi film ve yabancı film dahil 4 dalda aday olan filme şans diliyoruz.

(02 Mart 2023)

Ferhan Baran

[email protected]

All Of Those Voices: Louis Tomlinson

Charlie Lightening’in yönettiği ve Louis Tomlinson’un oynadığı belgesel film All Of Those Voices: Louis Tomlinson , 22 Mart 2023’de CGV Mars Dağıtım tarafından vizyona çıkarıldı.
Film, Louis Tomlinson’ın müzikal yolculuğuna saf ve gerçek bir yorum kazandırıyor. Ünlü belgesellerin parlaklığını kenara bırakan bu film, izleyicilere Louis’in hayatı ve kariyeri hakkında samimi ve sade bir bakış açısı sunuyor. Süperstarlığın doruklarından kişisel trajedinin dip noktalarına kadar, Louis’nin hayatı kararlılık hikâyesi anlatıyor. Film, One Direction’ın bir üyesi olmaktan, solo bir şarkıcı olmaya giden yolculuğunu inceliyor ve bu yolu zorluklarını aktarıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

All Of Those Voices: Louis Tomlinson yazısına devam et

Uçuş 811

Hakan Kerim Karademir’in yönettiği ve Burcu Kara, Emre Karayel, Yosi Mizrahi, Ozan Yiğit, Serhan Süsler ile Beste Bereket’in oynadığı Uçuş 811, 10 Mart 2023’de CJ ENM dağıtımıyla 35 mm – HKF Productions – Ilgaz Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Uçuş 811, Türkiye’de çekilmiş tamamı uçakta geçen ilk film olma özelliği taşıyor. Psikolojik gerilim türündeki film, 2 milyon dolar değerinde olan çok değerli bir taşı ABD’de yapılacak müzayedeye götüren Azra ve Cengiz çiftinin 811 numaralı uçakta geçen hikâyesine odaklanıyor. İstanbul’dan New York’a gitmek üzere havalanan uçakta yaşanan ani ve şüpheli bir ölüm ise tüm yolcuların kaderini değiştiriyor.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb

Uçuş 811 yazısına devam et

Creed III: Kendine Değerini Kanıtla

Boks çok izlenen bir spor dalı, pek beğenilmese de… Muhammed Ali Clay’in savaş karşıtlığı nedeniyle elinden alınan şampiyonluğunu kazanma mücadelesini sabaha karşı televizyonlardan izledik. Kuşkusuz Muhammed Ali belirleyiciydi orada, sonrasında yine unuttuk boksu. Değişen ve gelişen dünya boksu artık spor olmaktan çıkarttı, olimpiyatlarda bile yer almayacak bir süre sonra.

Sinema bokstan yana tavır alıyor. Abartılı olarak kanı daha çok gösterse de temel öyküyü ondan uzak tutmaya çalışıyor. Creed III de öyle.

Her ne kadar daha öncekileri izlemediysem de bu kez konu geçmişle hesaplaşma, yüzleşme ve kendine değer kanıtlama olunca bir farklılık seziliyor.

Michael B. Jordan, bu üçüncü Creed’de yönetmenlik koltuğuna da oturmuş. IMAX teknolojisiyle çekilen ilk spor filmi diye duyurulan film, önceki filmlerde eksik bırakılan başlangıç ve sonu da bir arada sunuyor.

Kendini kanıtla…

Gençken biri diğerinin yardımcısı konumundayken çıkan olaydan korkup kaçınca ister istemez geçen zaman aradaki mesafeyi uzattığı gibi arkadaşlığın sıcaklığını da yok ediyor. Belki de içtikleri su bile ayrı gitmeyecek iki arkadaş, içten içe -biri terk edilmişliğin hıncıyla, diğeri terk etmişliğin karşı konulamaz iç çelişkisiyle- birbirlerini belleklerinde yaşatıyor. Terk eden iyi bir kariyer, iyi bir aile oluşturmuş, iyi bir işe sahipken terk edilen cezaevinde her gün yeniden yüzleşmek için hazırlıklarını sürdürüyor.

“Pırlanta” Dame’in hayatının amacı şampiyon olmak. Ancak hüküm giyince arkadaşına bir ders de vermek buna eklenen yeni bir halka oluyor. Daha önce hiç dile getirmediği bu yeni amacını şampiyon olduğu gün açıklıyor. Artık iki gücün, iki eski arkadaşın çatışma zamanıdır. Filmin, bana göre asıl düğümü orada. Geçmişte kalmış bir hesaplaşmanın yıllar sonra gündeme getirilmesi kime yarar? Eşi işinde başarılı, küçük sevimli kızıyla mutlu birinin bu hesaplaşmadan kazancı ne olabilir?

Burada iki eski arkadaş kendi kararlarını verirken seyirci de kendi yaşamındaki benzer durumları tartıyor kafasında. Ringde atılan her yumruk seyircinin attığı ve yedikleridir aslında. Kazanabilir miyim, sorusu yaşam boyu kimsenin aklından hiç çık(a)maz ki!

Değerini kendinize kanıtladığınızda, kim ne derse desin rahat ve huzur içinde olacaksınız. Değilse bütün nasihatler bir kulağınızdan girip diğerinden çıkacaktır.

03 Mart gününden başlayarak gösterimde…

(01 Mart 2023)

Korkut Akın

[email protected]

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu