Minimal Sularda Maksimum Trajedilere Yolculuk: Rêç / İz

Kürt coğrafyasında yaşanan şizofrenik (devlet kaynaklı) tarih ve bu tarih belleğindeki kayıtlara ilişkin yapımlarıyla kötü bir sezon geçiren (neredeyse tek örnek hariç) sinema sektörünün o coğrafyada yaşananlar konusundaki sınavı devam ediyor. Vizyona giren ve kurulan ölüm gergefini beyaz perdeye aktaran son film olan İz/Rêç de seyirciyi bir ölüm yolculuğuna çıkararak, ‘toprağına gömülmemiş anaların’ ağıdına dikkat kesiyor.

Yavuz Ekinci’nin ‘İncir’ isimli öyküsünden yola çıkılarak yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Tayfur Aydın’ın yaptığı, Necmettin Çobanoğlu, Bilâl Bulut, Melahat Bayram ile Serdar Orçin’in rol aldığı film, yaşanan baskı ve yasalardan dolayı Türkiye’nin batısına sürülmüş binlerce Kürt ailesinden birinin ölüm yolculuğuyla sınanan inadını beyazperdeye aktarıyor.

İlk uzun metraj yönetmenlik deneyiminde tamamına yakını genç oyunculardan oluşan kadrosuyla, zor koşullarda ve kısıtlı imkânlarla sert bir coğrafyada seyircisini bir cenazenin peşinden yola çıkaran Aydın, dün olduğu kadar henüz bugün de geçerli olan tarafına ışık tutuyor madalyonun.

Türkiye sinemasında bahsi geçen coğrafyanın kan akışını hakim otoritenin desturu ölçüsünde ele almayan filmler konusunda kısmi bir bereket yaşandığı söylenebilir sinema dünyası açısından. Yaşanan ve hâlâ yaşanmakta olan sarsıcı hikâyeler konusunda gelecek yıllarda bu sektörün ilgisini daha çok çekeceği kesin olan Kürt trajedisini bu sezon birçok film ele alıyor. Ancak, maalesef bunların bir iki örnek harici bildik bir karikatürize biçemiyle yola çıktığından elek altında kalmaktan kurtulamadı. Gişe ve gündem çapları da bunun kanıtı oldu. Bu imtihana dahil olan Rêç ise olayın karikatürize edilmeden ele alınması açısından kendisine ait bir iz sürüyor. Ancak Ekinci’nin öyküsünün hakkını verdiği de söylenemez…

Filmde, 80 yaşındaki Şeristan bir sürgün olarak İstanbul’daki gecekondulardan birinde; oğlu Mirza, torunları Hevi, Leyla ve Meryem ile birlikte gerginlik dolu bir yaşam sürdürmektedir. Bir sabah kötü bir düşten uyanan Şeristan’ın sıradan yaşamı, sıra dışı bir yolculuğu doğuracak şekilde sona erer. Oğlu Mirza ve torunu Hevi ile birlikte 20 yıl önce göçe zorlandıkları için terk ettikleri Batman’a doğru yola çıkarlar. Zira Şeristan’ın son isteği kendi toprağına gömülmektir aslında.

Şeristan’ın yıllar boyunca bir sır olarak sürdürdüğü hayatına dair bütün gerçekler bu yolculuk sürecinde ortaya çıkar. Mirza için en büyük yük annesine verdiği sözü yerine getirmektir. Hevi ise bu yolculuğu başından beri istemediği ve İstanbul’dan yanına kötü anılar alarak yola çıktığı için babası Mirza ile sürekli çatışır.

Yolculuk sırasında Şeristan’ın hayatını kaybetmesi ise Mirza’nın omuzlarındaki yükü ağırlaştırdığı gibi, yolcuğu da bambaşka bir minvale çeker. Öyle ki sözü yerine getirmek, ölümü bin kez tatmak demektir artık Mirza için. Verili sözün bir inada, öfkeye ve aynı zamanda intikama dönüştüğü yolculukta coğrafyanın sert yüzü, otoritenin demirden çekilmezliği ise işin tuzu biberi olur.

Kısıtlı imkânlarla çekildiği her karesinden hissedilmesi açısından izleyiciyle samimi bir bağ kuran filmde ağırlıkta Kürtçe tercih ediliyor. Elbet coğrafyanın ve acının diliyle aynı olması kaçınılmazdı, lâkin başrol oyuncusu Çobanoğlu’nun yabancı olduğu bu telâffuzun hem oyunculuğunu güme götürmesi hem de karakterler arasındaki irtibatı rahatsız edici bir boyuta getirmesi talihsiz ve kaçınılmaz bir sona neden oluyor. Hiçbir oyunculuk deneyimi olmayan ve Şeristan karakterini canlandıran Melahat Bayram’ın oyunculuğu ise hem göz doldurucu hem de sahne ve kamera deneyimli tüm ekibi geride bırakıyor. Karakter kurgularının senaryoda hem birbirleriyle olan irtibat hem de bütüne hizmet bağlamında zayıf bırakılması oyunculuk konusunda bir şanssızlığa neden oluyor film için.

Kısa hikâye uzun film

Genelde Türkiye sinemasında özelde ise Kürt sinemasında yaygın bir handikap olarak seyircinin yakasını bırakmayan kısa hikâyelerin saatleri bulan filmlere aktarılması ise yine denen bir yöntem olmuş. Burada da elbette iş yönetmene düşüyor. Ekinci gibi bir kalemin oldukça sarsıcı söz konusu öyküsünü hakkıyla işlemek yerine, plân ve sahnelerin uzatılmış olması filmi akmaz hale getiriyor. Özellikle İstanbul sahnelerindeki gereksiz uzamalar, tren yolculuğunun neredeyse yol uzunluğunda tutulması da bunun kanıtı oluyor.

Bazı karakterlerin yönelişleri itibariyle filmde hizmet dışı kalması ise bir başka negatif katkı sunuyor yapıma. Öyle ki filmin birçok yerinde gerekçe ya da meselenin geçmişi verilmeden, yönetmenin kendi kafasındakini seyircinin anlaması bekleniyor. Bu da oyunculuk meselesini etkileyen minik bir faktör elbette.

Alternatif sinemadan özdeşlik kurma taktikleri

Gerekçelerin boş bırakılması eleştirisine örnek verilmesi gerekirse, Hevî’nin aşık olduğu üniversite arkadaşı ile yaşadığı durum gösterilebilir. Aralarında tek taraflı bir aşk olmasına rağmen, kadın karakter Hevî’yi evine çağırır ve birlikte olur. Ancak anlaşılmaz bir gerekçeyle evinden kovar ve kendisini bir daha aramamasını ister. Ancak ilerleyen zamanlarda ise telefonuna cevap verir. Yine aile içindeki, özellikle de baba oğul arasındaki sert irtibat ve daimi gerginlik ise gerekçelendirilmeyen bir başka örnek.

Filmdeki biçem-kurgu itibariyle belki de alternatif sanat adına en tehlikeli yanı ise, seyirciyi plân ve sahne çekimleri itibariyle bir özdeşliğe sokarak olayın içine sürüklemesi. Özellikle ilk yarısında çok fazla yakın çekim plânlarla bir dizi tekniği kullanılırken, ikinci yarısında ise daha çok genel çekimlere yöneliniyor. Bunun gerekçesi elbette ki yönetmenin coğrafyayı fon olarak kullanmak istemesi ancak, başta Brecht olmak üzere, alternatif-devrimci, ezilen vs. kuramcıların gözleri üstümüzde…

Yine ekonomik imkânsızlıklarla çekilmesi son derece kabul görür bir gerekçeyken, atmosferin yer yer fazlasıyla minimalize edilmesi ise trajedisi maksimumda olan yolculuğun, seyircide kabul görmeyecek gerekçeler ortaya çıkarmasına neden oluyor. Maalesef ki hiçbir gerekçe hiçbir sonu makûl gösteremiyor…

Filmin devam sorunları ise özellikle kar, yağmur ve güneşli çekimlerde su yüzüne çıkıyor. Aynı ilin sınırları içinde topu topu iki günlük zaman akışı olmasına rağmen, yoğun yağmurlu bir sonbahar atmosferinden bir süre sonra karakış ve kara saplanan seyirci, aynı gün karın söz konusu olmadığı bir bahar güneşiyle karşılaşıyor adeta.

Yolculuk başladıktan sonra filmin neredeyse önemli bir bölümünde bulunan tüm karakter ve olaylar ise bir daha karşımıza çıkmıyor. Yani ailenin değir fertleri trene binişle birlikte geride kalıyor artık. Yan öykülerin bütün filme hizmet edecek biçimde betimlenmemesi, yolculuğun her sonraki adımında, bir öncekilerin işlevsizleşmesine neden oluyor. Yine evin en büyük ve evli olan kızının kürtaj konusunda eşiyle olan kapışması başlangıçta film boyu görülecek gibi gösterilmesine rağmen, trenin kapısı kapandığında o da “ben de aslında gereksiz bir yan hikâyeydim” diyor. Yani, “bir filmde bir silâh görünüyorsa mutlaka patlar” aforizması, hak getire…

Hikâye ve tüm kadronun samimi emeğine ve yaklaşımına karşın aceleye ve acemi taktiklerin gazabına uğrayan bir filmin, sürprizsiz (çünkü bütün sürprizler için ön bilgi veriliyor) ‘İz’ine dönüyor sinemanın çarkları…

(11 Aralık 2011)

Rawin Sterk

Kelime Yayınları, Ünlü Müzikal Film Mary Poppins’in Kitabını Yayınladı

Biz yetişkinler yaşam kavgası içinde boğulurken çocuklarımızı da bu keşmekeşe çekiyoruz. Bundan şikâyetçi bir ebeveynseniz, ilki 1934 yılında yayımlanan ve 1964 yılında Robert Stevenson yönetiminde filme de çekilen eski bir dosta şimdi kucak açmanın tam zamanı. Çünkü Kelime Yayınları, bizleri bir kez daha P. L. Travers’in altı kitaplık serisinin ilki olan Mary Poppins ile buluşturuyor. Mary Poppins’in bize hâlâ söyleyecekleri var ki, bugünün çocukları için yine bir rüzgâra kapılarak şemsiyesiyle yanımıza geliyor. Ünlü kitabın, Mary Poppins adıyla çekilen filmi ülkemizde Gökten İnen Melek adıyla gösterilmişti.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğrafına haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kelime Yayınları, Ünlü Müzikal Film Mary Poppins’in Kitabını Yayınladı yazısına devam et
  • DVD: Jane Eyre

    “Jane Eyre”, sinema / televizyon uyarlamaları açısından şanslı eserlerden. Bu hafta sinemalarımızda, yepyeni bir sinema uyarlaması gösterime girdi. Meraklılar için raflarda bulabileceğiniz, BBC yapımı diziyi de önermek istiyorum.

    Jane Eyre
    (2006)
    Yönetmen: Susanna White
    Oyuncular: Ruth Wilson, Toby Stephens
    BBC/Tiglon

    “Eğer yaşayan tek bir yakınınız yoksa hayal kırıklığına da uğramazsınız”. – Mr. Edward Fairfax Rochester

    Sırasıyla 30, 29 ve 39 yaşlarında genç ölümleri tadan Emily, Anne, Charlotte Bronte Kardeşler’in, 19. yüzyılın ilk yarısında geçen yalnızlık içindeki hayatlarında yazdıkları roman ve şiirleriyle İngiliz edebiyatına kalıcı iz bıraktıklarını anımsatalım. Özellikle “Wuthering Heights – Rüzgârlı Bayır”ı yazan Emily ile “Jane Eyre”le ün kazanan Charlotte, roman sanatına lirizmi sokan teknikleriyle edebiyat tarihinde yer alırlar. Bir Anglikan papaz baba ile anne öldüğü için devreye giren geçinmesi zor halanın kız kardeşler üzerindeki etkisi de, örneğin Jane Eyre’in geçmişinde açıkça görülür. Anne – babası ve onu çok seven dayısının ölümünden sonra çok küçük yaşta kötü bir yenge ile kuzenlerin insafına terk edilen, yetimhaneye bırakıldıktan sonraki acılı yıllarda ise mürebbiyelik yapabilecek olgunluğa erişen Jane’in öyküsü, bu kez bir mini dizi olarak sunulmuş.

    Televizyon dizilerini sanat düzeyi yüksek eserler olarak hafızalara kazıyan BBC yapımı “Jane Eyre”, Bayan Susanna White’ın yönetiminde hem aslına sadık, hem de çok ‘canlı’ bir uyarlama olmuş. Jane’in, evlâtlığını eğitmek üzere malikânesine yerleştiği, geçmişi sırlar ve günahlarla örülü Mr. Rochester ile olan ilişkisindeki ‘ateş’i, tutkuyu, sevgiyi, aşkın yoğunluğunu tam olarak duyumsatan bir parlak yapım. 50’şer dakikalık 4 bölüm, birbirlerinden tam olarak ayrıldığı için, dilerseniz her gün bir bölümü izleyebilirsiniz. Olasılıkla, benim gibi arka arkaya tümünü izleyeceksiniz. Başlıca neden, bu ilk rolüyle büyüleyen 24 yaşındaki Ruth Wilson. Mr. Rochester rolündeki tanıdık isim, “Die Another Day” adlı Bond filminin kötü adamı Toby Stephens’in de ‘kıvılcımlar saçtığını’ belirtelim. Dizinin ilk 14 dakikasında küçük “Jane” olarak karşımıza çıkan Georgie Henley, “Narnia Günlükleri”deki Pevensie Kardeşler’in en küçüğü olan Lucy’nin ta kendisi.

    (11 Aralık 2011)

    Ali Ulvi Uyanık

    ali.ulvi.uyanik@gmail.com

    17. Gezici Festival’de Bugün: 04 Aralık 2011 Pazar

    Ankara Sinema Derneği tarafından düzenlenen ve 02 Aralık’ta başlayan 17. Gezici Festival’de bugün Kızılay Büyülüfener Sineması’nda Gül Hasan, Yurt, Melankoli, Bisikletli Çocuk ve Artist adlı uzun metraj filmler gösteriliyor. Alman Kültür Merkezi’nde ise Çocuk Filmleri, Kısa İyidir 2 başlıklı gösterimler, Dikkat Çekim Var başlıklı söyleşi ve Sınıf başlıklı panel var. Alman Kültür Merkezi’nde ayrıca saat 16:30’da Öfke adlı Pier Paolo Pasolini filmi gösterilecek. 14:30’daki Dikkat Çekim Var adlı şöyleşide sinema yazarı ve yapımcı Ceylan Özgün Özçelik bir sinema programı yapmanın inceliklerini anlatacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlarine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    17. Gezici Festival’de Bugün: 04 Aralık 2011 Pazar yazısına devam et
  • İçinde Yaşadığım Deri

    Pedro Almodovar’ın yönettiği ve Antonio Banderas, Elena Anaya, Marisa Paredesjan ile Cornet Roberto Alamo’nun oynadığı İçinde Yaşadığım Deri (La Piel Que Habito – The Skin I Live In), 30 Aralık 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Dr. Robert’in eşi bir kazada yanarak ağır yaralanır. Komadan çıktığında yüzünü görünce bunalım geçirir ve intihar eder. Bu olayın ardından doktor yeni bir deri üretme konusunda saplantılı bir hale gelir. Aynı zamanda kızına tecavüz ettiğini düşündüğü bir adamdan da intikam almaya karar vermiştir.

    İçinde Yaşadığım Deri yazısına devam et

    Alvin ve Sincaplar 3: Eğlence Adası

    Mike Mitchell’in yönettiği ve Ulrich Tukur, Daniel Brühl, Steve Buemi ile Anne Consi’nin seslendirdiği animasyon film Alvin ve Sincaplar 3: Eğlence Adası (Alvin and the Chipmunks: Chip-Wrecked), 16 Aralık 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Gemi ile tatile çıkan sincaplarımız ve Chipettes’ler, seyahat ettikleri lüks gemiyi oyun alanlarına çeviriyorlar, ta ki gemileri ıssız bir adada karaya oturana kadar. Sincapala ve Chipettes’ler evlerinin yolunu bulmaya çalışırken, düştükleri adanın sandıkları kadar da ıssız olmadığını farkına varıyorlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Dublajlı / Orijinal
  • IMDb
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Alvin ve Sincaplar 3: Eğlence Adası yazısına devam et
  • 2012 Yılı Türkiye’de Çin Kültür Yılı Olarak Kutlanıyor

    2012 yılı Türkiye’de “Çin Kültür Yılı” olarak kutlanacak. “İpek Yolu’nun Başlangıcı: Büyüleyici Çin” temasıyla kutlanacak kültür yılı boyunca edebiyat, sanat, kültürel miras, radyo ve sinema, eğitim, akrobasi, kukla sanatı gibi alanlarda İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Mersin ve Trabzon’un da aralarında bulunduğu çok sayıda şehirde 70’ten fazla etkinlik düzenlenecek.

  • Basın Bülteni
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2012 Yılı Türkiye’de Çin Kültür Yılı Olarak Kutlanıyor yazısına devam et
  • Independent Spirit Awards 2012, Bağımsız Oscar Adaylarını Açıkladı

    Bağımsız Amerikan yapımlarının ödüllendirildiği Independent Spirit Awards’ın bu yılki aday listesi açıklandı. En İyi İlk Film ve En İyi İlk Senaryo dallarında aday gösterilen Oyunun Sonu (Margin Call) filmi ödüle en yakın görülenler arasında yer alıyor. Ayrıca Robert Altman ödülü almaya hak kazanan Oyunun Sonu (Margin Call) geceye damgasını vurmaya hazırlanıyor. Türkiye hakları D Productions tarafından satın alınan ve 2008’in finansal krizini farklı bir bakış açısıyla anlatan film 18 Kasım’da vizyona girdi ve büyük ilgi görüyor. J. C. Chandor’un yönettiği filmin başrollerini Kevin Spacey ve Jeremy Irons paylaşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Arka Pencere Dergisi Ay’a Ayak Bastı

    Arka Pencere Dergisi, 110. sayısında, kapağına Georges Melies’in bilimkurgusu Aya Seyahat’i yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, geçen hafta yitirdiğimiz usta yönetmen Ken Russell’ı anıyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Hugo, Entelköy Efeköy’e Karşı, İntikamın Bedeli, Musallat 2: Lanet, Mavi Pansiyon ve Hediye Operasyonu yer alıyor. Derginin 110. sayısı, bir Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Öldüren Hatıralar’ın uyarlandığı kitapta hastabakıcılar bile akıl hastasıydı ve garip şeyler yapıyorlardı. Ben farklı bir şey yapmak, bunu psikanalizle ilgili bir filme dönüştürmek istedim.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi Ay’a Ayak Bastı yazısına devam et
  • Daniel Radcliffe, Türkiye Haklarını D Productions’ın Aldığı The Woman In Black’te Bu Kez Korkutacak

    Harry Potter, karakteriyle kısa sürede tüm dünyada büyük bir üne kavuşan Daniel Radcliffe, yeni yılda sinemalarda gösterime girecek korku türündeki The Woman in Black filmiyle 2012 yılına damgasını vurmaya hazırlanıyor. Filmin Türkiye haklarını D Productions’ın aldığı film 2012’in ilk aylarında sinemaseverlerle buluşacak. James Watkins’in yönettiği filmde, iş amaçlı uzak bir köye seyahate çıkan avukat Arthur Kipps’i canlandıran Daniel Radcliffe, kasabanın trajik ve işkence dolu korkunç sırlarını ortaya çıkarmaya çalışıyor. 2012’in iddialı yapımları arasında gösterilen film ve oyuncunun bu filmdeki performansı daha şimdiden merak edilmeye başlandı.

    6. Uluslararası 2. El Film Festivali

    2007 yılında düzenlenmeye başlayan 2. El Kısa Film Festivali, daha önce herhangi bir film festivalden elenen 1.000’e yakın kısa filmi gösterime sundu ve göstermeye devam ediyor. Geçen yıl düzenlenen kapanış töreninde festivalin uzun metraj filmlere yöneleceği, ancak kısa filmleri de seyirciyle buluşturmaya devam edeceği vurgulanmıştı. Bu sene 29 Şubat – 04 Mart 2012 tarihleri arasında Ankara’da düzenlenecek olan festival, 2007 yılından itibaren film festivallerinden elenen uzun metraj filmlerin gösterimini üstlenecek. 01 Aralık 2011’de başlayan film başvuruları 01 Şubat 2012’de son bulacak.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Web Sitesi
  • Burak Babayiğit Yazıyor
  • Diğer haber, basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    6. Uluslararası 2. El Film Festivali yazısına devam et
  • Pera Müzesi’nde İspanyol Sineması’nda Gerçekçilik

    Pera Film, İstanbul Cervantes Enstitüsü işbirliğiyle 07 – 25 Aralık 2011 tarihleri arasında İspanyol Sineması’nda Gerçekçilik programını sunuyor. Oyuncu Antonio Banderas’ın fikrinden yola çıkılarak oluşturulan ve Pera Müzesi Oditoryumu’nda gösterime sunulan programda, Luis García Berlanga, Juan Antonio Bardem, Fernando Fernán Gómez ve Carlos Saura gibi İspanya’dan çıkan dünya sinemasının önemli yönetmenlerin filmlerini sunuyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası faşist diktatör Francisco Franco’nun döneminden seçilen bu dokuz önemli filmlik program, sanatsal ve tarihi bir önem taşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pera Müzesi’nde İspanyol Sineması’nda Gerçekçilik yazısına devam et
  • Little Mole’un Yaratıcısı Zdenek Miler Öldü

    Çizgi film kahramanı, Little Mole’un yaratıcısı Zdenek Miler, 30 Kasım’da, 90 yaşında hayatını kaybetti. Little Mole ile dünya genelinde milyonlarca çocuğu büyüleyen bir çizgi film karakteri yaratan Miler, hayatının son günlerini Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ın güneybatısındaki Nova Pes pod Ples’deki huzurevinde geçirdi. Kladno kasabasında 21 Şubat 1921′de doğan Miler, Prag’daki Güzel Sanatlar Tasarım ve Mimarlık Akademisi’nde öğrenim gördü. Little Mole karakterini yaratma fikri Miler’ın aklına bir köstebek yuvasını görünce geldi. (Haber: Serpil Boydak.)

  • Basın Bülteni
  • Little Mole
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Little Mole’un Yaratıcısı Zdenek Miler Öldü yazısına devam et
  • filmlerim.com Sordu Filmseverler Cevapladı: Türk Sinema İzleyicisi Yabancı Filmlerde Dublaj Tercih Ediyor

    Sinema endüstrisinin önemli tartışma konularından biri olan yabancı filmlerde altyazı ve dublaj tercihi filmlerim.com okuyucuları tarafından oylandı. filmlerim.com tarafından facebook üzerinden düzenlenen ankette katılımcılara “Yabancı filmlerde altyazı mı, Türkçe seslendirme mi? Hangisini tercih ediyorsunuz?” sorusu soruldu. İki hafta içerisinde toplam 24 bin kişinin katıldığı ankette 8 bin kişi altyazı derken 16 bin kişi dublajı tercih etti.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    filmlerim.com Sordu Filmseverler Cevapladı: Türk Sinema İzleyicisi Yabancı Filmlerde Dublaj Tercih Ediyor yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu