Uluslararası Psikanaliz Birliği üyesi İstanbul Psikanaliz Derneği, 09 – 10 Aralık tarihlerinde Beyoğlu Avrupa Pasajı’ndaki Aynalıgeçit’te 10. kez Sinema ve Psikanaliz Sempozyumu düzenliyor. Sempozyumun konusu Perdeden Divana: İktidar ve Sapkınlık başlığını taşıyor. 09 Aralık 17:30’da başlayacak olan sempozyumda 18:30’da yönetmenliğini Yorgos Lantimos’un yaptığı Köpek Dişi (Dogtooth) gösterilecek. 10 Aralık Cumartesi günü 16:00’da ise Sunum ve Salon ile Tartışma’da moderatörlüğünü Hatice Nihal Aslan’ın yapacağı sunumda Kerem Akça, Yunan Yeni Dalgası’nda Sapkınlık, İktidar ve Yabancılaşma hakkında konuşacak.
Hayal Perdesi Dergisi’nin, Kasım – Aralık Tarihli 55. Sayısı Çıktı
Hayal Perdesi Sinema Dergisi’nin Kasım – Aralık 2016 tarihli 55. sayısı çıktı. Yeni sayıda, filmografisi boyunca tuhaf ve hüzünlü çocuk kahramanlarına fantastik evrenler kuran Tim Burton’ın sineması inceleniyor. Söyleşi sayfalarında Mavi Bisiklet filmi ile yönetmen Ümit Köreken, Albüm filmi ile yönetmen Mehmet Can Mertoğlu dergiye konuk oldu. Vizyon bölümünde Rüya, Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi, Julieta ve Ben, Daniel Blake filmleri değerlendiriliyor. Festival Günlüğü’nde 4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’ne yer verilirken, Uzaktan Kumanda’da Netflix’in televizyonculuk anlayışına getirdiği yenilikler ele alınıyor.
Çakallarla Dans 4 Galasında Herkes Dondu Kaldı
Çakallarla Dans 4 sinema filmi galasında oyuncular, tüm salonu Mannequin Challenge yapmaya davet edince, salonda bulunan herkes olduğu yerde 20 saniye dondu kaldı. Sosyal medyada hızla yayılan Mannequin Challenge ile başlayan gala gecesine Derya Baykal, Bülent Serttaş, Timur Acar’ın oyuncu eşi Eda Özerkan, Ömür Gedik, Zuhal Topal ve eşi Korhan Saygıner, Doğukan ve Batıkan Manço, Şebnem Özinal ve eşi Şefik Öztek gibi ünlü isimler katıldı.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Çakallarla Dans 4 Galasında Herkes Dondu Kaldı yazısına devam et
Gezici Festival, 22. Yolculuğuna Yarın Çıkıyor
Gezici Festival, 22. yolculuğuna yarın başlıyor. Yarın Ankara’da başlayacak festivalin 25 Kasım Cuma ilk gün programında Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Zeki Demirkubuz filmi Kor, Reha Erdem Seçkisinden Ox-Bow Olayı, Dünya Sinemasından Hayvanat, Rıza Sönmez’in de katılımıyla Orhan Pamuk’a Söylemeyin Kars’ta Çektiğim Filmde Kar Romanı da Var ve yine Dünya Sineması’ndan Maren Ade’nin filmi Toni Erdmann var.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Sevdam Gözlerinde Kaldı
Ahmet Yenilmez’in yönettiği ve Ahmet Yenilmez, Burak Alp Yenilmez, Hümeyra Çetin ile Mehmet Ali Tuncer’in oynadığı Sevdam Gözlerinde Kaldı, 02 Aralık 2016’da Chantier Films dağıtımıyla Yenilmez Sanat Merkezi tarafından vizyona çıkarıldı.
Mahir 1970’li yılların sonunda İstanbul Üniversitesi’nde ülkücü harekete yakın bir öğrencidir. Aynı bölümde eğitim gören Belgin’le birbirlerine ilgi duyarlar ve bir pastahanede buluşurlar. Fakat dönemin eylemleri arasında sevdaları uzun soluklu olamaz. Üzerine bir de 1980 ihtilali gelince tüm bağları kopar. Hayatta kalmak için Şeyh Edebali’nin dergahına sığınan Mahir’in günlerini saf ve yarım akıllı Zafer dolduracaktır.
- Basın Bülteni
- Fotoğraflar
- Web Sitesi
- Fragman: 1 / 2
İyi Vampirlerle Kötülerin Bitmeyen Savaşı
Karanlıklar Ülkesi: Kan Savaşları (Underworld: Blood Wars)
Yönetmen: Anna Foerster
Eser: Kyle Ward-Cory Goodman
Karakterler: Kevin Grevioux-Len Wiseman-Danny McBride
Senaryo: Cory Goodman
Müzik: Michael Wandmacher
Görüntü: Karl Walter Lindenlaub
Oyuncular: Kate Beckinsale (Selen), Theo James (David), Bradley James (Kötü Adam), Tobias Menzies (Marius),
Charles Dance (Thomas), Alicia Vela-Bailey (Lycan), Lara Pulver (Semira), Trent Garrett (Hibrit Michael),
Oliver Stark (Gregor), Clementine Nicholson (Lena),James Faulkner (Yaşlı Vampir), Peter Andersson (Vidar), Daisy Head (Alexia), Brian Caspe (Hajna), Dan Bradford (Kara Lycan)
Yapım: Lakeshore-Screen Gems (2016)
Anna Foerster’ın ilk yönetmenlik deneyimi olan “Karanlıklar Ülkesi: Kan Savaşları”, serinin de beşinci filmi. Aksiyonun ve kanın bol olduğu film meraklıları için.
İlk dört filmi görmeyenler için girişte geçmişten küçük anlar perdeden geçip giderken bellekleri de tazeliyor. Bu çizgi roman estetiğindeki fantastik aksiyon 2003’te Len Wiseman’ın “Underworld-Karanlıklar Ülkesi”yle başladı. 2006’daki “Underworld: Evolution-Karanlıklar Ülkesi: Evrim” filmini de Wiseman yönetmişti. Patrick Tatopoulos, 2009’da serinin üçüncü filmi “Underworld: Rise of the Lycans-Karanlıklar Ülkesi: Lycanların Yükselişi”ni yönetmişti. Dördüncü filmi “Underworld: Awakening-Karanlıklar Ülkesi: Uyanış”ı da 2012’de İsveçli Måns Mårlind ve Björn Stein ortak yönettiler.
Serinin beşinci filmi 2016 yapımı sinemaskop “Underworld: Blood Wars-Karanlıklar Ülkesi: Kan Savaşları”nı yöneten Anna Foerster, TRT’nin yayınladığı “Criminal Minds-Kriminal” zekâ yüklü polisiye dizisinin ilk bölümlerini çekmişti. 1971’de doğan Alman asıllı Amerikalı yönetmen, kameramanlık ve görsel efektçi olarak da sinemaya katkıda bulundu. Yönetmen, Roland Emmerich’in 2013 yapımı “White House Down-Beyaz Saray Düştü” filminin de kameramanıydı.
Karanlıklar ortasında savaş…
Kyle Ward ve Cory Goodman’ın ortak eserinden sinemaya uyarlanan bu seri, vampir mitosuna modern bakış sunuyor gibi görünüyor. Ama aslında her şey bilinen sulardaydı. Daima iyiler ve kötüler vardı. Günışığında da olabilen vampirlerden Selene, kızını yılardır görmemiş ve nerede olduğunu da bilmiyor. Lycan, yani kurt benzeri insan olan Marius, Selene’in kızının peşinde Lycan ordusuyla. Bir de Semira var. İhtiyarlar Konseyi’nde. Lycanlarla savaşmak için Selene’in kendi askerlerini eğitmesini istiyor. Konseyi de ikna ediyor. Onun da amacı var. Selene ve kızının kanları özeldi. Çünkü onlar günışığında da kalabiliyorlardı. Hikâyeye David de katılıyor. O da annesine kırgın kendisini terk ettiği için. Ama annesinin fedakârlığını da öğreniyor sonunda. Annesinin bir damla kanını içtiğinde gerçek görüntü olarak zihninde canlanıyor. Kanı özel vampirlerin kanının tadına bakıldığında anılar görüntü olarak düşüyor. David, babasının da Thomas olduğunu da öğreniyor bununla beraber. Selene ve David’in güçleri bir araya geliyor, Marius’un Lacan ordusuna karşı kanlı savaş başlatıyor. Son bölümlerde elbette sürprizler var. Merak duygusunu dağıtmamalı.
Bu film Prag’da çekilmiş. Bu şehrin kendine özel etkileyici atmosferi daima Kafka’yı hissettiriyor. Karanlık kasvet yüklü mekânlar perdede muhteşem görünüyordu. Elbette bolca bilgisayar efektlerinden de faydalanılmış filmde. Buz üstünde Selene ve Marius’un dövüşü de estetik anlamda çarpıcıydı. Duyguları da yukarı çıkartıyordu. Anneler hep fedakârdı işte. Filmdeki müzikler de aksiyonun çoğalmasına katkı veriyor. Kanın ve aksiyonun bol olduğu bu fantastik film meraklıları için.
(30 Kasım 2016)
Ali Erden
Nur Türkşen ve Hakan Türkşen Türk Sinemasını Yurt Dışında Tanıtmak İçin Çalışmalara Başladı
Türk sinemasını diğer ülkelere pazarlamak ve dünyaya tanıtmak için adım atan senarist Nur Türkşen ile yapımcı Hakan Türkşen çalışmalara başladılar. Bu yıl Kasım ayında Santa Monica şehrinde yapılmış olan film markette Türk filmlerini tüm dünya ülkelerine tanıtmak, satmak ve pazarlamak ve Türk sinemasını tanıtmak için oradaydılar. Pazarlanan filmler arasında Kalandar Soğuğu, Meleklerin Mucizesi, Sürgün İnek, Pamuk Prens, Mandıra Filozofu, Merdiven Baba, Mezarcı, Dondurmam Gaymak, İkimize Bir Dünya, Guruldayan Kalpler, Yağmurlarda Yıkansam, Babamın Kanatları, Rüzgarın Hatıraları, Sürgün, Figüran, Eşrefpaşalılar gibi filmler var.
Savaş Vadisi’nden Geçerken
Popüler sinemada eğilimleri ve kimi zaman oldukça tartışmalı hale gelen bakış açıları bakımından Don Siegel’den John Frankenheimer’a ve Clint Eastwood’a uzanan çizgiye eklenebilecek son halkalardan birinin Mel Gibson olduğu rahatlıkla söylenebilir. Oyuncu / yönetmen, öncüllerine -en çok da Eastwood’a- benzer biçimde tekniğe hâkimiyeti bir yana, “ölçüyü kaçırma” bakımından Ted Kotcheff ve John G. Avildsen’le bağ kurabileceğimiz bir noktaya doğru koşar adım ilerliyor.
Hacksaw Ridge, ilk bakışta zor olan bir temayı, “tavrını vicdani retten yana kullanan bir savaş kahramanını” merkezine alırken, nihai anlamda üçüncü yol önermesiyle sığ sulara düşmekten kurtulamıyor.
Öyküsünü, Braveheart’la paralellik gösterecek biçimde inşa eden Gibson, Grant Wood’un American Gothic’ini anımsatırcasına şiddetle çevrelenmiş bir aile tasvirine girişerek başlıyor işe. Bu, baba figürünün öfkesinin arka planına inşa edilen 1. Dünya Savaşı olgusu göz önünde bulundurulursa bir yanıyla anlaşılır olabilir; ancak söz konusu vicdani ret olunca klişe anlamını yitiriyor. Gibson’un ana karakteri, olgunun tarihsel anlamından bütünüyle soyutlanıyor; mesele, kasabanın sevgilisi, temiz yüzlü dindar oğlanın inancıyla imtihanı eksenine oturuyor. Savaşın gerekçelerine tamamen katılan; hatta Pearl Harbor baskını sonrası ABD toplumuna nüfuz eden genel eğilimle örtüştüğünü söyleyen Desmond Doss’un, söz konusu silahlar olunca kendisini geriye çekmesi en çok da bu yüzden anlaşılır olmaktan uzaklaşıyor. Dolayısıyla filmin tanıtımlarında sıklıkla atıfta bulunulan “vicdani ret” kavramının, filmdeki mevcut haliyle kabul görmesi olur şey değil. Buna karşın kasabadaki günler, taşralı gencin aşk hikâyesi ve (en çok da Vaughn’ın oyunu sayesinde) Full Metal Jacket’ı anımsatan eğitim süreci, derli toplu ele alınmasından dolayı film, rahat bir seyirlik olarak yolculuğunu sürdürüyor.
Savaş Vadisi’ni gelecekte hatırlanır kılacak en önemli etmenlerin başında, çarpışma sahnelerinin olduğunu kesin olarak söyleyebiliriz. Örneklerine sık rastlayamayacağımız ölçüde sert, seyircisini hop oturtup hop kaldıran bu anları görsel olarak başarılı ilan edebiliriz; ancak, burada karşımıza çıkan görüntülerle 60’lı ve 70’li yılların Penn’li, Peckinpah’lı şiddet gösterileri arasında bağlantı kurmamız olanaklı değil. Gibson, bir yandan savaşa karşı ama cephede hayat kurtarmakta kararlı, dindar adamın sürecini içselleştirmemizi beklerken, diğer yandan yer verdiği görüntülerde savaşın acımasızlığı ve anlamsızlığına vurgu yapmıyor; zira en başından beri verilen mücadelenin haklı ve gerekli olduğuna da inanmamızı istiyor. Bu ikilem, başından sonuna kadar Savaş Vadisi’nin bir dengeye oturmasını güçleştiriyor ve meseleyi sadece “kahraman olmak” düzleminin içine hapsediyor. Bunu yaparken sarıldığı “inanç” silahı da kendi başına anlamlı kılınamıyor. (Yönetmenin, savaşın göbeğinde İncil’ini düşüren askerin dileğinin yerine getirilmesi veya yapacağı dua nedeniyle koca orduyu dakikalarca bekletmesi ise filme müsamere havası vermekten öte bir işlev üstlenmiyor.)
Senaryosu akıllıca örülse ve derdini daha tutarlı biçimde ifade etse, 70’lerin muhafazakâr filmleriyle boy ölçüşebilecek konuma gelecek Hacksaw Ridge -çok şükür ki- arzusunu gerçekleştiremeden ve kimi anlarda saman alevi gibi parlayan (hazmetmesi kolay da olmayan) görüntüler eşliğinde hava sahamızı terk ediyor.
Kimi zaman ortaya koyduğu ırkçı düşünceleriyle tartışma yaratan Mel Gibson’ın, sınırlı algısıyla altından kalkamadığı film, aklımıza düşürdükleriyle ilgiyi hak ediyor kısacası. En çok da, aynı anda hem bu kadar militarist, hem de dindar görünmenin yalnızca bu coğrafyaya özgü olmadığını gözümüze sokmasıyla…
(28 Kasım 2016)
Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü
[email protected]
2. Bakü Türk Filmleri Haftası Başladı
Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen Türk Filmleri Haftası, yönetmen Mustafa Kara’nın Kalandar Soğuğu filminin gösterimi ile başladı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Yerli Düşünce Derneği’nin ortaklaşa düzenlediği, TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü’nün katkı sağladığı haftanın açılışına, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Yalçın Topçu, Azerbaycan Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Sevda Memmedeliyeva, Türkiye’nin Bakü Büyükelçisi Erkan Özoral, AK Parti Ordu Milletvekili Metin Gündoğdu ve çok sayıda davetli katıldı. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Topçu yaptığı konuşmada, sinemanın en etkili iletişim alanı olduğunu söyledi.
- Basın Bülteni
- Hafta hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Irmak Ünal’a Babadan Torpil Yok
Ünlü oyuncu Irmak Ünal, 1. Kristal Kamera Üniversiteler Arası Kısa Film Yarışması için tanınmış fotoğraf sanatçısı Merve Hasman’ın objektifi karşısına geçti. 2 haftada tamamlanan kısa filmi Arif Akdenizli yönetti. Filmde takıntılı, eşini kaybetmiş bir kadını canlandıran Ünal, “2 aydır üzerinde çalıştığımız bir projeydi. Canlandırdığım karakterdeki gelgitli ruh hali beni çok etkiledi. Umarım projemizi sanat severler de beğenir.” dedi. Proje jürisinde Nebahat Çehre, Cihan Ünal, Barış Yöş ve Selçuk Kaya gibi isimler yer alıyor. İlk kez bir projede babası ile yer alan güzel oyuncu, “Konu eğer işimizse torpil söz konusu bile olamaz.” dedi. Proje, 29 Kasım Salı günü özel bir gala ile basına tanıtılacak.
- Basın Bülteni
- Yarışma hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Erişilebilir Sinema Salt Ulus’ta
Ankara Engelsiz Filmler Festivali tarafından gerçekleştirilen Engelsiz Film Gösterimleri devam ediyor. Göremeyen ve duyamayan sinemaseverlerin erişimine uygun etkinlik kapsamında her ay bir film, SALT Ulus’ta sesli betimleme, işaret dili ve ayrıntılı altyazı ile seyircilerle buluşuyor. Ekim ayında Erdem Tepegöz’ün yönettiği Zerre filmi ile başlayan ve katılımın ücretsiz olduğu Engelsiz Film Gösterimleri, bu ay Kaan Müjdeci’nin yönettiği Sivas filmini konuk edecek. Sesli betimleme, işaret dili çevirisi ve ayrıntılı altyazı ile takip edilebilecek Sivas filminin Ankara özel gösterimi 26 Kasım 2016 Cumartesi günü saat 16:30’da gerçekleştirilecek.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali Sona Erdi
Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nin dokuzuncusu, 19 il ve ilçede eş zamanlı olarak gerçekleştirildi ve soa erdi.. Ankara, Antalya, Artvin, Balıkesir, Bayındır (İzmir), Bodrum (Muğla), Diyarbakır, Bursa, Düzce, Eskişehir, Fethiye (Muğla), Güzelbahçe (İzmir), İzmir, Kayseri, Konya, Kartal (İstanbul), Manisa ve Mersin’de doya doya festival keyfi yaşandı. Film gösterimlerinin yanı sıra tüm illerde 120 konuşmacı izleyici ile buluşurken; 35 müzisyen ve 15 performans festivale renk kattı.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali Sona Erdi yazısına devam et
Canlı Müzik Eşliğinde Sessiz Film Gösterimi: Sükût Altındır: Buster Keaton
25 Kasım – 07 Aralık tarihleri arasında Ankara, Eskişehir ve Kastamonu’da düzenlenecek olan Gezici Festival’in bu yılki özel bölümlerinden biri “Sükût Altındır: Buster Keaton” başlığını taşıyor. Ölümünün 50. yılında Keaton’ın dört kısa filmi Gezici Festival izleyicisi ile buluşacak. Sessiz sinemanın Charlie Chaplin ve Harold Lloyd ile birlikte en büyük üç isminden biri olan Buster Keaton, bir dönem unutulmuş olsa da bugün sinema tarihinin dehaları arasında anılıyor. Gezici Festival’in iyiden iyiye klasikleşen bölümleri arasındaki Kısa İyidir ve Çocuk Filmleri bu yıl da ücretsiz gösterimleriyle sinemasever izleyicileri ile buluşacak.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Canlı Müzik Eşliğinde Sessiz Film Gösterimi: Sükût Altındır: Buster Keaton yazısına devam et
Antakya Film Festivali Başlıyor
Bu yıl 23 – 29 Kasım tarihleri arasında düzenlenen 4. Antakya Uluslararası Film Festivali, 23 Kasım akşamı yapılan açılışla start alıyor. Açılış gecesinde Şerif Sezer, Arzu Okay, Salih Güney ve Arif Keskiner’e Onur Ödülü verilirken, sinema yazarı Agah Özgüç Emek Ödülü, yazar Osman Şahin de Orontes Ödülü alacak. Murat Evgin ve orkestrasının konseriyle devam edecek olan gece Talip Karamustafaoğlu’nun yönettiği Mezarcı filminin Antakyalılara sunulmasıyla sona erecek.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Çakallarla Dans 4 Filminin Kamera Arkasında Neler Oldu?
Murat Şeker’in yönettiği Çakallarla Dans 4 sinema filmi 25 Kasım’da seyircisiyle buluşmadan önce izleyenleri kahkahalara boğacak kamera arkası görüntülerini paylaştı. Film çekimleri süresince oldukça eğlendiklerini belirten yönetmen Murat Şeker, “İzleyenlerin en çok merak ettiği şeylerden biri kamera arkası. Stop dediğimiz anda sette yaşanan pek çok detayın yer aldığı, merakla beklenen kamera arkası görüntülerini izlerken bile gülmekten gözlerinizden yaş gelecek.” dedi.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.