Bir Canavar Yaratmak

Ali Abbasi’nin Cannes Film Festivali ana yarışma seçkisinde dünya prömiyerini yapan son filmi ‘The Apprentice / Trump’ın Hikâyesi’ yeniden başkanlık yarışına giren eski ABD Başkanı Donald Trump’ın gençlik yıllarını mercek altına alan bir biyografi. 70’li yıllarda babasının yanında gayrimenkul işine bulaşan Queens’ten çıkma portakal suratlı Donald’ın kapı kapı dolaşarak yoksul kiracılardan para toplamanın çok ötesinde hayalleri vardır. Dairelerini kiralarken ırkçılık yaptığı gerekçesiyle mahkemelik olmuş babasının boyunduruğundan ve kötü şöhretinden sıyrılıp keşmekeş New York’un göbeğinde lüks bir otel inşa etmenin peşindedir o. En genç üye olarak kendini kabûl ettirdiği özel kulüpte tanıştığı nüfuzlu avukat ve politika danışmanı Roy Cohn hedeflerine ulaşmada onun yol gösterici hamisi olacaktır.

Böylesine tipik bir Amerikan öyküsünün yönetmenlik koltuğunda İran asıllı bir yönetmenin oturmasına şaşırmış olabilirsiniz. Lakin Abbasi bizde sinemalara gelmeyen ilginç psikolojik gerilim denemesi olan ilk uzun metrajı ‘Shelley’den (2016) başlayarak çizgi dışı karakterlerin öyküsünü anlatmıştır hep. Danimarka vatandaşı yönetmen, İsveç’te çektiği, Cannes’ın ‘Belirli Bir Bakış’ seçkisinde en iyi yönetmen ödülü alışının ardından Oscar adayı olmuş makyaj çalışması ile dünya çapında tanındığı, bizde de büyük ilgi toplamış 2018 yapımı ‘Sınır / Gräns’da, sınır polisi Tina’nın kendi kadar tuhaf bir adamdan etkilenişi ve öz varlığını sorgulamasında doğaüstü kara film ögelerini ustaca harmanlamış; İran toplumuna öfkeli bakışını yansıtan bir sonraki filmi ‘Kutsal Örümcek / Holy Spider’da 2000’li yılların hemen başlarında Meşhed kentini sallamış seri cinayet sarmalını gözlem altına almıştır.

Tartışmalı karakterleri odağına alan öykülerin izini süren Abbasi’nin politika üzerine yaman gözlemleri ile sivrilmiş Amerikalı tanınmış gazeteci Gabriel Sherman’ın senaryosundan yola çıkan filmi ilk yarıda bir baba figürü ya da mentor arayan genç Donald ile feleğin çemberinden geçmiş hukukçunun -filmin özgün adının da vurguladığı üzere- usta – çırak ilişkisini anlatıyor. Julius ile Ethel Rosenberg’in idam kararında etkin olmuş milliyetçi sağ kanadın acımasız avukatı ‘ben ne dersem onu yapacaksın’ der genç Trump’a. Burası kanunların değil, adamların ülkesidir çünkü. Herkesin bir açığı vardır, Cohn onları bulur, şantaj mekanizmasını devreye sokar. Onun için ‘ahlâk’ ya da ‘büyük hakikat’ yoktur. Hakikat şekil verilebilecek bir insan kurgusudur yalnızca. Donald kazanmak için her şeyi yapmaya hazır olmalıdır.

İkinci bölümde ise klasik biyografilerin genel akışına uygun bir seyir takip ediyor yapım. Donald’ın Çekoslavakya’dan gelmiş modellik yapan Ivana Zelnickova ile evliliği, bu birlikteliğin tükenerek bir nefret ilişkisine dönüşmesi, 80’li Reagan yıllarında düşük vergiler ve türlü düzenlemeler sayesinde hırsını bileyerek iyice palazlanması vs. perdeden yansıyor. ‘Bir Yıldız Doğuyor / A Star Is Born’ kurgusuna benzer bir biçimde Trump’ın yükselişi, Cohn’un düşüşüyle dengeleniyor. Öyle ki Donald yıllar sonra

bir röportajda mentorunun üç ana kuralını kendininmiş gibi aktaracaktır. Neydi bunlar: aman vermeksizin saldıracak, hakkında ne söylenirse söylensin inkâr edecek ve mağlubiyeti asla kabûl etmeyecektir. AIDS’ten ölmekte olan Roy, Dr. Frankenstein misali bir canavar yaratığını söyleyecektir. Ancak Donald’ın gözbebeklerinden yansıyan dalgalanan ABD bayrağı Trump’ın Amerika olduğunu ifade etmektedir. Ülkesinin refahı dünyayı talan eden, kazanmak için her yolu mübah bulan bir gücün temsilcisinden başka bir şey değildir o.

‘The Apprentice’ izleyiciyi ve eleştirmenleri ikiye bölen filmlerden. Trump’ta Avengers serisinden tanıdığımız Sebastian Stan ve özellikle Cohn’da ‘Succession’dan hatırlanan Jeremy Strong öylesine iyiler ki, yaklaşan başkanlık seçimi öncesinde filmin Trump lehine çalışacağını söyleyenler az değil. Buna karşılık Abbasi bıçak sırtı bir anlatıda tartışmalı karakterine mesafeli kalmak istemiş ve kanımca bunu başarmış. ABD’nin güç mekanizmasının kalbine dalarak, geleceğin başkanını karanlık ve etkileyici bir mercekten incelerken 70’ler yeni Hollywood’unun anlatım tarzını ve akıcı kurgusunu benimsemiş.

(18 Ekim 2024)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir