Hayat Sanatı Taklit Ediyor

20. Yüzyıl Rus edebiyatının doruk yapıtlarından biri olan Mikhail Bulgakov romanı ‘Usta ile Margarita / Master i Margarita’nın yepyeni bir uyarlama ile sinemalarımızda gösterime girmesi güzel bir sürpriz.

Mikhail Lockshin’in yönettiği filmin ülkemizde basına gösterilmeden sessiz sedasız gösterildiğine bakmayın. Sovyet yaşam tarzına yönelik sert eleştirilerinin yetkililerin kabul edemeyeceği bir noktaya geldiğinde yapıtlarının yayımlanması fiilen yasaklanmış olan Bulgakov’un yaşamının son günlerine dek üzerinde çalıştığı, ancak ölümünden yıllar sonra, o da sansürlenmiş haliyle 1966’da yayınlanma imkânı bulacak olan çileli eserinin son sinema serüveni bir asrın ardından Rusya’yı hayli karıştırdı. Putin yönetimi ve yandaş basın 1930’lu yılların karanlık Stalin diktatörlüğünde geçen anlatı ile günümüz Rusya’sı arasındaki paralelliklere fazlasıyla takılmış olmalı ki, Amerikan vatandaşlığını ve Ukrayna işgalini kınayarak ülkeyi terkedişini bahane ederek Rus asıllı Lockshin’i terörist ilan etmeye kadar vardı iş. Ancak tüm bunlar filmin Rus izleyici tarafından büyük ilgiyle görmesinin önüne geçemedi. Halkın yasaklanır endişesiyle sinemalara akın ettiğini ve bitiminde filmi alkışlara boğduğunu biliyoruz.

Tüm bunlar Bulgakov’un ‘her iktidar toplum üzerinde baskı kurar’ söylemini doğruluyor. Günümüz Rusya’sında yazarlar, sinemacılar ve farklı disiplinlerden sanatçılar üzerindeki baskılar, yasaklamalar ve sürgünleri düşündüğümüzde ‘tarih tekerrür ediyor’ diyebiliriz. Ya da filmin yarattığı tartışmalardan yola çıkarak, çağdaş bir baskıcı rejimin ifade özgürlüğünü sansürleme çabasını 100 yılın ardından ‘hayat sanatı taklit ediyor’ şeklinde yorumlayabiliriz.

Bulgakov’un Stalin diktatörlüğünün karanlık yıllarında geçen kült romanı üç farklı ve yarı bağımsız anlatıdan oluşur. Kara Büyü profesörü ya da Şeytan’ın cisme bürünmüş hali olan Woland ile maiyetindekilerin (bunlara dev bir fantastik kedi de dahil) 1930’lu yıllarda Moskova’ya gelişi, Yahudilerin Romalı valisi Pontius Pilatus’un -kitapta Yeshua Ha-Notsri olarak geçen- Hazreti İsa’yı yargıladığı bölümler ve yazarın alter egosu Usta ile sevgilisi Margarita’nın aşk hikâyesi iç içe geçmiş olarak nakledilir.

Lockshin’in filmi 500 küsur sayfalık romanın bire bir uyarlaması değil. Daha önce Netflix’de gösterilen 2020 yapımı ‘Titanic’ tarzı sınıflararası bir aşk hikâyesini anlatan ilk uzun metrajı ‘Gümüş Patenler / Serebryanye Konki’ ile bilinen genç sinemacı Bulgakov’un üç temel anlatısının bileşimine toparlayıcı bir meta unsur eklemiş: Usta’yı Bulgakov olarak yorumlarken, yazarı canlandıran Evgeniy Tsiganov’un Bulgakov ile benzerliğinden yararlanmış.

Film görünmez Margarita’nın Usta’nın baş düşmanlarından tiyatro eleştirmeni Latunsky’nin dairesine sızması ve ortalığı karıştırması ile başlıyor. Daha sonra bir yıl öncesine dönerek Usta ile tanışıyoruz. Pontius Pilates’in ünlü Hz. İsa yargılamasını konu alan son oyununun prömiyer öncesi provasına geliyor yazar. Ancak dinci gericiliğin propagandasını yaptığı, İsa ve Hristiyanlığı ele

alarak rejimi eleştirdiği gerekçesiyle oyun programdan çıkartılıyor. Usta akabinde yazarlar birliği ‘Masselit’ten atılıyor. Okura ulaşamayacağını bildiği halde esin perisi Margarita’nın teşvikiyle fantastik kurgusunu oluşturmayı sürdürüyor, kültürel ortamlarda ispiyonlayacak adam arayanların hırs tuzakları ve haksız yere kapatıldığı tımarhanede başına gelenlere rağmen.

‘Usta ile Margarita’ hazmı kolay olmayan bir metin. Film de romanı bilmeyenler için özel bir çaba istiyor. Ancak bu emeğin karşılığında Lockshin’in kurgusu keyifli bir deneyim sunuyor. Gerçek hayatta çift olan Evgeny Tsiganov ile Yulia Snigir’in tutmuş kimyası , Woland’da Alman oyuncu August Diehl’in nihilist yorumu zevkle izleniyor.

Bulgakov aynen Usta gibi yaşarken kendisine verilmeyen huzurlu sessizliğe kavuşmuşken, hüzünlü olduğu denli hınzır ve komik anlatısının 100 yıl sonra ortalığı nasıl karıştırdığına başka bir alemden tanıklık ederek keyifleniyordur belki. Bu vesileyle korkuyu yenerek baskıcı otoritenin gücünü kırmak için üreten dünyanın tüm cesur sanatçılarına selam gönderiyoruz.

(14 Ekim 2024)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir