Devam Filmleri Bile Yeni Olabilir…: Furiosa: Bir Mad Max Destanı

Mad Max, sinemayla ilgili olsun olmasın hemen herkesin dikkatini çekmiş, önemsenmiş, üzerine tartışmalar yaptırmış bir seri… Bu kez, George Miller’in yine yeniden yarattığı canlı, canlı olduğu kadar heyecanlı, heyecanlı olduğu kadar sürükleyici, sürükleyici olduğu kadar merak duygusunu doruğa çıkaran, merakla birlikte soru işaretlerinin birbiri ardına açıldığı Furiosa: Bir Mad Max Destanı izliyoruz.

Devam filmi deyince, akla ilkin sonrası geliyor; film kasap çengeli örneği kocaman bir soru işaretiyle bitiyorsa izleyici, ‘Ne olacak?’ diye bekliyor. Öykünün heyecanı sarmışsa insanları, sonrası geliyor zaten. Bir de devam filmi olmakla birlikte, öncesinin anlatıldığı filmler var, sayıca az olmasına karşın. Onlardan biri Furiosa…

…ama Max yok. Bu, yönetmenin (aslında senaristin demeliyiz, ama senaryoyu da kendisi yazdığı için) tercihi olarak görülmemeli. Mad Max olmadan da “devam” filmi aynı aksiyonla dolu olabilir, aynı heyecanı yaşatabilir.

Çok ödüllü, artık “hit” diyebileceğimiz “Mad Max: Fury Road”un öncesi olsa da birbiriyle bağlantısını kurmak zor. Kim bilir, belki yeni bir film daha gelir (söylentilere göre çekimi başlamış bile) ve hepsini buluşturur. Yinelemekte yarar var: Fury Road’ı değil yepyeni bir filmi izleyeceksiniz, bağlantısını kurmak size kalmış.

Tekerlek izlerinin peşinde…

Mitoloji, sinemanın her zaman için temel aldığı öykülerdir. Abartılıdır, heyecanlıdır, sürükleyicidir ve abartı olduğunu bildiğiniz halde (düşünün tanrıların yaşamlarını…) hiç “olmaz ki bu kadarı da” diye düşünmezsiniz. Sahi, çocuklara yönelik çizgi film de olsa bu, mitolojiye dayandığında felsefesi de güçlü oluyor, dolayısıyla izleyicinin beğenisini çok daha kolay topluyor. Buna bir de görsel etkiyi katmışsa film, gerçekten seyrine doyum olmuyor.

George Miller, ne istediğini bilen, düşlediğini gerçekleştiren, o sonucu elde etmek için her şeye sahip bir yönetmen. Buna da bağlı olarak Furiosa, iki buçuk saat olmasına karşın izleyiciyi koltuğuna yapıştıracak kadar başarılı.

Savaşların, suikastların yaşandığı, helikopterlerin düş(ürül)tüğü, ekonomik sarsıntının en güçlü devletleri bile etkilediği bir dönemde, küresel iklim krizi, susuzluk, seller ve kuraklıkla birlikte temiz enerji beklentisiyle çalışmaların yapıldığı günümüzdeki sorunların sonucunda Dünya’nın yaşan(a)maz olduğu bir zaman gelecek. Tabii, kahramanlar çıkacak ortaya ve kötülerle mücadele edecek, yeryüzünü yeniden yaşanır kılacak. Furiosa bu, evet, sadece bu. Ancak o denli güçlü bir anlatımı var, o denli hareketli kamera ile takip edi(li)yor ve anlatımını pekiştiriyor ki seyirciye sadece izlemek kalıyor. Yorumu ve/veya çıkarımı kendine ait.

Miller, göz alabildiğine uzanan kumulda sadece tekerlek izlerinin üzerinde harikalar yaratıyor. Oyuncularıyla, kurgusuyla, müziğiyle bir bütün olarak izlenmeye değer.

24 Mayıs’tan başlayarak gösterimde…

(22 Mayıs 2024)

Korkut Akın

[email protected]

Furiosa: Bir Mad Max Destanı’nın Oyuncularından Samimi Açıklamalar

Son yılların en iyi bilim – kurgu, aksiyon filmlerinden, 6 Oscar Ödüllü, küresel hit Mad Max: Fury Road’un öncesini anlatan Furiosa: Bir Mad Max Destanı seyirci ile buluşmak için gün sayıyor. Charlize Theron’un Mad Max: Fury Road filmindeki Furiosa karakterinin daha genç ve hareketli bir versiyonunu canlandıran filmin başrol oyuncularından Anya Taylor Joy ve Chris Hemsworth, vizyon öncesi film ve yönetmeni George Miller hakkında dikkat çeken çeşitli açıklamalarda bulundu.

Furiosa: Bir Mad Max Destanı’nın Oyuncularından Samimi Açıklamalar yazısına devam et

Dünyanın Öncü Akıllı Robot Süpürge Markası Roborock’tan Garfield İş Birliği

Dünyanın öncü akıllı robot süpürge markası Roborock, Columbia Pictures ve Alcon Entertainment’in yapımı Garfield filmiyle yaptığı iş birliğini duyurdu. Türkiye’de 31 Mayıs’ta gösterime girecek filmde, kullanıcılarına temiz bir ev garanti eden Roborock ile Garfield’ın tembel karakterinin nasıl bir araya geldiği gösteriliyor. Garfield, temiz evinin tadını çıkarırken yorulmadan temizlik yapmanın çok eğlenceli olduğunu vurguluyor.

Yeşilçam’ın Unutulmayan Filmleri 2

Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM) tarafından 21, 22, 23, 24 ve 26 Mayıs 2024 tarihlerinde Beyoğlu Sineması’nda Yeşilçam’ın Unutulmayan Filmleri 2 etkinliği düzenliyor. T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından da desteklenen etkinlikte sinemamızın unutulmayan filmleri ücretsiz olarak gösterilecek. Sinemaseverlerle buluşacak filmler arasında Ankara Ekspresi, Sonbahar Rüzgarları, Samanyolu, Yaralı Kalp, Hayallerim Aşkım ve Sen, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz, Yalancı Yarim, Vurun Kahpeye, Son Osmanlı: Yandım Ali, Ve Recep Ve Zehra Ve Ayşe gibi filmler var. Yapılacak gösterimlere, yönetmenler ve oyuncular da katılacak.

  • Etkinlik Yorumları
  • Yeşilçam’ın Unutulmayan Filmleri 2 yazısına devam et

    İnsanlara Asla Güven Olmaz

    ‘Çok uzak olmayan bir gelecekte üç uzay gezgini, verimli ormanları, yaşanabilir iklimi ve temiz havasıyla dünyamıza benzeyen bir gezegene iniş yapar. Ancak hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Uygar maymunların eline geçmiş dünyamızda insanlar esirdir.’ Fransız yazar Pierre Boule’un insanlığın en derin korkularından birini dile getiren 1963’de yayımlanmış ünlü bilim – kurgu romanı ‘Maymunlar Gezegeni / Le Planete des Singes’ 1968 yılında Hollywood emektarlarından Franklin J. Schaffner eliyle beyazperdeye aktarılmış ve dönemin efsanevi oyuncularından Charlton Heston’ın insanlığın kurtarıcısı misyonunu alacak olan Ulysse Mérou’yu (isme dikkat!) canlandırdığı yapım gördüğü büyük ilgi üzerine 4 devam filmi ile sinema serüvenine devam etmişti. Bizde ‘Maymunlar Cehennemi’ adı verilmiş serinin özgün başlangıcını halen kapalı duran Reks Sineması’nda izlediğimde 11 yaşındaydım. Maymunların at koşturduğu gezegenin dünyamız olduğu gerçeğini keşfettiğimiz finalde Heston’ın yerle bir olmuş Amerikan Özgürlük Heykeli önündeki şaşkın hüznünden ne denli etkilendiğimi bugün gibi hatırlarım.

    Yeni yüzyılda Tim Burton imzasıyla bu defa özgün ‘Maymunlar Gezegeni / The Planet of the Apes’ adıyla sinemalara gelen 2001 yapımı yeniden çevirim o denli ilgi uyandırmadı. 2011’de Matt Reeves yönetiminde yeniden ele alınan yeni üçleme ‘Maymunlar Cehennemi: Başlangıç / Rise of the Planet of the Apes’ ile açılış yaparken, Andy Sarkis’in efekt ve makyaj marifetiyle büründüğü Sezar (Caesar) karakteri eski hayranların ve yeni kuşakların gönlünü kazanmayı bildi. 2017’de ‘Maymunlar Cehennemi: Savaş / War of the Planet of the Apes’ ile muhteşem bir final yapan seri tam 7 yıl sonra ‘Maymunlar Cehennemi: Yeni Krallık / Kingdom of the Planet of the Apes’ ile beyazperdeye dönüş yapıyor.

    Muhtemel yeni üçlemenin ‘Labirent / Maze Runner’ serisi ile çıkış yapmış olan Wes Ball imzasını taşıyan ilk filmi, barış içinde yaşayan bir dünyanın müjdesini vermiş olan Sezar hükümdarlığının nesiller sonrasında geçen ve maymunların sorgusuz sualsiz hakim olduğu, ölümcül bir virüs sonrası zeka kabiliyetlerini büyük ölçüde yitirmiş dağınık insan topluluklarının gölgede yaşamaya itildiği bir dünyaya taşıyor bizleri. Sezar’ın maymun kabileleri arasında bir efsaneye dönüştüğü ancak yeni yetme kuşağın onun yaptıklarından pek de haberdar olmadığı yıllardır bunlar. Bu dönemde Sezar adını kullanarak onun kurmaya çabaladığı uygar düzenin yerine kendi despot krallığını inşa eden Proximus dağınık halde yaşayan kabileler üzerinde terör estirmektedir. Bir saldırı sonrasında köyünü ve ailesini kaybeden genç Noa kaçmayı başarır. Bilge orangutan Raka ve dişi insan Nova ile yolları kesişecek olan henüz hayatın başındaki Noa esir düştüğü despot Proximus’un okyanus kıyısındaki krallığında insanlığın ve türünün tarihi ile tanışacaktır. Bu süreçte, insanlığın teknolojik mirasını ele geçirerek ezici diktatörlüğünü perçinlemek isteyen maymun gücünün yanında yerini almış Trevathan benzeri (özlediğimiz William H. Macy) insan tiplemeleri ya da yeni düzende beyaz insan egemenliğini yeniden kurma mücadelesi veren teşkilatın göründüğünden çok daha zeki ve kurnaz CIA ajanı misali üyesi Nova ile çatışması gecikmeyecektir.

    Sonraki bölümlerinde Noa’nın güçlenerek yeni bir Sezar olarak doğuşuna tanıklık edeceğimiz izlenimi veren ‘Maymunlar Cehennemi’nin bu yeni üçlemesi, kusursuz görselliği ve hayli gelişmiş özel efektleri ile daha ilk filmden serinin öncüllerine açıkça meydan okuyor. İnsanlık, otorite, kapitalizm üzerine ilginç okumaların işaretini veren hikâyesi de fena durmuyor. Devam filmlerinde yaratıcı çıtanın daha da yükseleceğini ümit ediyoruz.

    (22 Mayıs 2024)

    Ferhan Baran

    [email protected]