Yaşam Bir Tiyatro Sahnesidir

‘Suç Bende / Mon Crime’ bir tiyatro perdesi önünde açılıyor ve oyun başlıyor. 1930’lu yıllar Avrupa’sının ünlü yapımcısı Montferrand görkemli malikânesinin salonunda kafatasında bir kurşunla ölü bulunmuştur. Havuzlu villaya cinayetin işlendiği saatlerde iş görüşmesi için gittiğinde yaşlı adamın ahlâksız teklifine maruz kalan genç aktris Madeleine Verdier, birlikte meteliği kurşun attıkları ev arkadaşı avukat Pauline Mauléon’un yardımıyla cinayeti üstlenerek popüler bir figüre dönüşmeyi, nefsi müdafaa kararı ile paçayı kurtarmayı plânlar. Öyle ya, Violette Nozière ya da Papin kızkardeşler davalarının kamuoyunu allak bullak ettiği yıllardır bunlar. Kadın hakları manifestosuna dönüşen sansasyonel savunma sonrasında suç ortağı kızlar amaçlarına ulaşır ve Madeleine hızla şöhret merdivenini tırmanmaya koyulur. Ama yağma yoktur. Sessiz sinemanın kraliçelerinden Odette Chaumette kaybolmuş şöhretini geri kazanmak için cinayeti çalma niyetindedir.

2000’li yıllarda her yıl bir film çekmek suretiyle çağdaş Fransız sinemasının en üretken yönetmeni unvanını rahatlıkla elde etmiş olan François Ozon’un imzasını taşıyan film, Georges Berr ile Louis Verneuil ikilisinin 1934 tarihli polisiye bulvar komedisinden yola çıkmış. 2002 yapımı ‘8 Kadın / Huit Femmes’ ile 2010 tarihli ‘Kadın İsterse / Potiche’in ardından kadın dayanışması üzerine renkli üçlemesinin bu son ayağında Ozon kadim meseleyi ustaca günümüze bağlıyor. Bir asır öncesinin Fransız toplumunda oy hakkı bile bulunmayan kadınların aynı işi yapan erkeklere oranla çok daha düşük ücret aldıklarından dem vurarak, süregelen kadın hakları mücadelesine destek verirken, lüks malikanesinde ölü bulunan tacizci emprezaryodan hareketle Hollywood’un Harvey Weinstein aforozu ve güncel #MeToo hareketi ile yaman bir paralellik kuruyor.

Film, 30’lu yıllarda Ernst Lubitsch ve Frank Capra gibi sinemacıların imzasını taşıyan altın çağ güldürülerine olduğu kadar tiyatro dünyasına bir saygı duruşu olarak da keyifle izleniyor. ‘Yaşamın bir tiyatro sahnesi olduğunu’ ifade ediyor Ozon bir söyleşisinde. Hakimi, savcısı, avukatı ve sanığıyla herkesin kendi rolünü oynadığı, jürinin ise oy kullanan izleyiciler olduğu duruşma salonu mizansenini zekice kuruyor, yaşam ile tiyatro arasındaki paralelliği ince ince işliyor. Tiyatro perdesi önünde açılan filmini, her bireyin kendi rolünü üstlendiği hayat denen komedyadan hareketle, François Truffaut’nun 1980 yapımı başyapıtı ‘Son Metro / Le Dernier Métro’su misali yine sahne üzerinde noktalıyor.

Mesajını bir şampanya hafifliği ile vermeyi deneyen Ozon komedisi temel gücünü ustalıklı senaryosu ve güçlü oyunculuk performanslarından almış. Unutulmaz kadın oyuncuların resmi geçit yaptığı ‘8 Kadın’da da rol verdiği Isabelle Huppert, bu defa sessiz sinemanın en anlamlı gözleri olduğu yılları çoktan geride bırakmış, Sarah Bernhardt esinli geçkin aktris kompozisyonu ile harikalar yaratmış. Suç ortağı kadınlarda Fransız sinemasının iki genç yüzü, bizde gösterimini bekleyen Valeria Bruni Tedeschi filmi ‘Tiyatro Okulu / Les Amandiers’ ile geçtiğimiz yıl umut veren kadın oyuncu dalında César ödülünün sahibi Nadia Tereskiewicz ile ‘Une Jeune Fille Qui Va Bien’ ile aynı ödüle aday Rebecca Marder ışıldarken, ikilinin 30’lu yıllar Paris’inin görkemli Lux sinemasında Billy Wilder’ın yönettiği ‘Kötü Tohum / Mauvaise Germe’i izlediği sahnede Fransız sinemasının efsanelerinden Danielle Darrieux’nün siyah beyaz görüntüsü perdeye yansıyor. Fabrice Luchini André Dussolier, Daniel Prévost, Danny Boon gibi usta aktörlerin yer aldığı filmin erkekler takımı da parlak yorumları ile seyir keyfine keyif katıyor.

(07 Mayıs 2023)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Tutku ve Dekadans Estetiğinin Doruğunda: Luchino Visconti Retrospektifi

Kadıköy Sinematek / Sinema Evi baharı nefis bir program ile karşılıyor. Yalnızca İtalya’nın değil Dünya Sineması’nın efsanevi yönetmenlerinden Luchino Visconti’nin tüm kariyerini sergileyen toplu gösteri 03 Mayıs akşamı ustanın 1942 yapımı ilk uzun metrajı ‘Tutku / Ossessione’ ile açıldı. Yönetmenlik serüvenine başladığı bu film, ona asistanlığını yaptığı Fransız sinemacı Jean Renoir’ın önerdiği, Amerikalı yazar James M. Cain’in -ilerleyen yıllarda Hollywood’un ilgi alanına girerek iki kez beyazperdeye aktarılacak olan- ünlü kara romanı ‘Postacı Kapıyı İki Kere Çalar / The Postman Always Rings Twice’ın ilk sinema uyarlamasıdır. İtalya’nın Mussolini faşizmi altında sesini çıkaramadığı bir dönemde çektiği bu dönemine göre hayli cüretkâr sahneler içeren filminde Visconti metnin cinai altyapısının ötesine kayarak bireyler arasındaki tensel tutkuları gözü pek bir biçimde öne çıkarır. Onun sokaklara ve sıradan halkın gündelik yaşamına çevirdiği kamerası ile film yaklaşmakta olan Yeni Gerçekçilik akımının öncüsü olarak da anılacaktır.

1948 yapımı ikinci filmi ‘Yer Sarsılıyor / La Terra Trema’ ise savaş sonrası perişan İtalya’nın yükselen Yeni Gerçekçilik serüveninin başyapıtlarından biridir. Amatör oyuncular, doğal mekân ve ışık kullanımı ile öne çıkan yapım, toplumsal gerçekçi anlatımına süzülen görkemli plânlar ve alan derinliğini kullandığı çarpıcı mizansenleriyle sinema aleminin en büyük estetlerinden biri olarak anılacak Visconti’nin ilk karalamalarını yaptığı film olarak da anılır. Küçük kızından bir yıldız yaratma sevdasının peşine düşen, eşsiz Anna Magnani’nin canlandırdığı işçi sınıfından bir annenin popüler burjuva eğlence kültürü karşısındaki hayal kırıklığı üzerine kurulu ‘Güzeller Güzeli / Bellissima’ (1951) onun toplumsal gerçekçiliğin katı kurallarından giderek uzaklaşmaya başladığı ve tür sineması kalıplarına kapıyı araladığı üçüncü filmidir. Bu kopuş bir sonraki filmi ‘Günahkâr Gönüller / Senso’ (1954) ile kesinleşecektir. 19. yüzyılda İtalyan Ulusal Birliğinin gerçekleştiği süreçte geçen film, Visconti’nin tarihe Marksist açıdan yaklaşacak ünlü yapıtlarının ve de dramatik çöküş temasını müjdelediği operatik tutku ve ihanet filmlerinin ilki olarak sinema tarihine geçer. Takip eden 1957 yapımı Dostoyevski uyarlaması ‘Beyaz Geceler / Le Notti Bianche’, onun Rus yazara hayranlığının bir ifadesi olup, yapay dekoru ile filmografisinde ayrıksı bir yere sahiptir.

Visconti’nin tırmanan şöhretinde önemli bir atlama taşı olan 1960 yapımı ‘Düşman Kardeşler / Rocco e i suoi Fratelli’ geçim olanaklarını kaybetmiş Güneyli bir ailenin sanayileşmiş Kuzey’e göçüşünü ve onları bir arada tutan feodal bağların kapitalist düzenin çarkında çözülüşünün öyküsüdür. Sinemacının gözde temalarından biri olan çöküşün trajedisi 1963 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ile ödüllendirilen ‘Leopar / Il Gattopardo’ ile zirveye ulaşacaktır. Giuseppe Tomasi di Lampedusa’nın 1958 yılında ölümünden sonra yayımlanan romanından uyarlanan filmde anlatılan çağ yine sinemacının Marksist açıdan yorumladığı 19. yüzyıl Risorgimento dönemidir. Kendisi de soylu bir aileden gelen yönetmen aristokrasinin çöküş hüznünü Burt Lancaster’in canlandırdığı soylu Don Fabrizio’nun ölüm duygusu ile iç içe verecektir. Filmin 40 dakika uzunluğundaki ünlü balo sahnesi ise Visconti estetiğinin doruklarından biridir.

1967 yapımı ‘Yabancı / Lo Straniero’ yönetmenin bir diğer favori yazarı Albert Camus’nün ünlü varoluşçu romanının uyarlamasıdır. Tıpkı ‘Beyaz Geceler’ gibi onun filmografisinde ayrıksı bir yerde duran yapıt, Marcello Mastroianni’nin canlandırdığı Mersault’nun Cezayir sıcağındaki soğuk kayıtsızlığının tezatı ile uyandırdığı dehşeti yönetmenin atmosfer yaratmaktaki ustalığı eşliğinde verir. Bu filmin ardından giriştiği ünlü Alman üçlemesi ile Visconti yeni bir döneme girer. Krupp ailesini anımsatan çelik imparatorluğunun öyküsünü anlatan üçlemenin ilk filmi 1968 yapımı ‘Lanetliler / La Caduta Degli Dei Götterdämmerung’ sinemacının siyasi tarihe ilişkin gözde teması üzerinden ilerlerken, onun dışavurumcu estetiğini ön plâna çıkartır. İktidar, yozlaşma ve sapkınlığın dozu ile eleştirmenleri ikiye bölmüş bir çalışmadır bu. 1971 tarihli Venedik’te Ölüm / La Morte a Venezia’ ile bir başka sevdiği yazara, Thomas Mann’a yönelecek olan sinemacı gözde temalarından ölüm ve güzellik ilişkisini irdelemenin peşine düşecektir. Besteci Aschenbach’ın duru güzelliğine vurulduğu genç Tadzio’nun erotizmine kapılışının ölüm arzusu ile buluştuğu unutulmaz finali ile belleklere kazınmış bu Visconti klasiği, Gustav Mahler’in eşsiz 5. senfonisinin kederli ezgileri ile sarmalanır. İngiliz oyuncu Dirk Bogarde müthiş performansı ile Aschenbach’a hayat vermiş, Visconti’nin seçmelerden bulup çıkardığı 16 yaşındaki Björn Andrésen bir gecede dünya sinemasının ilgi objesine dönüşür. Sonrasında, hislerinin hesaba katılmadığı bir ortamda bocalayacak olan genç delikanlının yaşamı, tanrısal güzelliğine hayran geniş kitlelerin elinde hoyratça hırpalanacaktır. Björn’ün yaşadıkları 2021 yılında ‘Dünyanın En Güzel Oğlanı / The Most Beautiful Boy in The World’ adlı trajik belgesel ile gündeme gelir. Visconti’nin başyapıtını ne kadar sevsem de, belgeselde tanıklık ettiklerimin ardından bu muhteşem filmi yeniden aynı duygularla izleyemediğimi buradan açıkça itiraf etmek isterim.

Alman üçlemesinin son ayağı olan ‘Ludwig’te (1973) bu kez gerçek bir tarihi kişinin öyküsünü beyazperdeye taşımaya niyetleniyor Visconti. Bavyera hükümetinin girişimi ile ‘deli’ olduğu gerekçesi ile tahttan indirilmiş II. Ludwig’in hikâyesi üzerinden ilerleyen ve dekadans estetiğin doruklarından biri olan filmde sanat ve estetik düşkünü eşcinsel kralı yönetmenin ‘Lanetliler’ ile dünya sinemasına tanıttığı son gözdelerinden Helmut Berger’in canlandırmaktadır. Visconti’nin İtalyan iklimine dönüş yaptığı 1974 yapımı sondan bir önceki filmi ‘Aile Tablosu / Gruppo di Famiglia in un Interno’ yine Burt Lancaster’in canlandırdığı yaşlı sanatseveri odağına yerleştirir. Sinemacının son keşfi Berger ile üçüncü kez çalıştığı yapımda ölüme yaklaşan yaşlı profesörün ile genç jigolo ile homoerotik yakınlaşması sinemacının gerçek hayatından izler taşır. Yönetmenin bizde 5 yıl gecikme ile görkemli Emek Sineması’nda gösterime girdiğinde ilk izleme şansını bulduğumuz 1976 yapımı vasiyet filmi ‘Masum / L’Innocente’ çöküş estetiği ile özdeşleşmiş İtalyan yazar Gabriele D’Annuzio uyarlamasıdır.

Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük estetlerinden biri olarak anılan Luchino Visconti’nin televizyon için ve de 60’lı 70’li yılların modasına uygun olarak skeçli filmler için çektikleri dışında, kariyerinin az görülen 1965 yapımı ‘Sandra’ ya da ‘Büyük Ayı’nın Başıboş Yıldızları / Vaghe Stelle dell’Orsa’ haricinde yukarda sözü edilen 12 filminin tümünü içeren, 02 Mayıs ilâ 25 Haziran 2023 tarihleri arasında Sinematek / Sinema Evi salonunda izlenebilecek olan bu zengin retrospektifin tüm sinemaseverler için gerçek bir hazine değerinde olduğunu düşünüyorum. Usta sinemacının 30 yılı aşkın baş döndürücü kariyerine yeniden tanıklık etmeyi beklerken, yukarda bahsi geçen isimler dışında Massimo Girotti’den başlayarak Alida Valli, Maria Schell, Jean Marais, Alain Delon, Annie Girardot, Claudia Cardinale, Anna Karina, Ingrid Thulin, Silvana Mangano, Romy Schneider, Giancarlo Giannini ve Laura Antonelli gibi üç kuşağın uluslararası yıldızlarının bu paha biçilmez serüvene eşlik ettiğini bir kez daha anımsatalım.

(06 Mayıs 2023)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Duygu Sağıroğlu’nu Kaybettik

Sinemamızın değerli yönetmeni Duygu Sağıroğlu, 29 Nisan 2023 Cumartesi günü hayatını kaybetti. 10 Kasım 1932′de doğan Sağıroğlu, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde eğitim gördü. 1959’da Atıf Yılmaz’ın Karacaoğlan’ın Kara Sevdası adlı filminde asistan olarak sinema alanında çalışmaya başladı. 1966’da ilk filmi Bitmeyen Yol’u yönetti. 1976 yılına kadar yönetmen, senarist ve sanat yönetmeni olarak çalıştı. Cenazesi, 02 Mayıs 2023 Salı günü Levent Afet Yolal Camii’nde öğle vakti kılınacak cenaze namazını müteakip Feriköy Mezarlığı’na defnedilecek olan merhuma Tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Elif ve Arkadaşları: Kapadokya Filminin Galası Ankara’da Yapıldı

TRT’nin sevilen yapımlarına bir yenisi daha eklendi. Çocukların ilgiyle takip ettiği Elif ve Arkadaşları’nın hikâyesi bu kez Kapadokya’da devam ediyor. Elif ve Arkadaşları Kapadokya’ filminin galası Ankara’da yapıldı. Filmin galasında TRT Genel Müdür Yardımcısı Muhammed Ziyad Varol, “TRT olarak animasyon alanında yatırımlarımız ve bu sektöre olan desteğimiz bizim adımıza çok önemli. Bu yılın ilk çeyreği itibarıyla bu üçüncü filmimiz.” dedi.

Elif ve Arkadaşları: Kapadokya Filminin Galası Ankara’da Yapıldı yazısına devam et

Selcen Ergun’un İlk Uzun Metrajlı Filmi Kar ve Ayı’ya Amerika’dan Büyük Ödül

Dünya prömiyerini 47. Toronto Uluslararası Film Festivali’nde gerçekleştiren, Selcen Ergun’un ilk uzun metrajlı filmi Kar ve Ayı Amerika’nın en köklü festivallerinden 66. San Francisco Uluslararası Film Festivali’nde Yeni Yönetmenler Ödülü kazandı. İlk veya ikinci filmlere açık olan “Yeni Yönetmenler” başlıklı uluslararası bölümde gösterilen film, yarışmanın büyük ödülüne layık görüldü. Ödül, çalışması özgün sanatsal duyarlılık ve vizyon sergileyen bir yönetmene veriliyor.

House Of Performance (HoP) Görkemli Bir Açılış Töreni ile Sanatseverlere Kapılarını Açtı

House of Performance, 26 Nisan Çarşamba akşamı Özge Borak, Ahmet Tansu Taşanlar, Nilgün Belgün, Mehmet Sungur, Şenay Gürler ve Semih Saygıner, Açelya Akkoyun, Akasya Asıltürkmen, Ersin Korkut, Ümit Kantarcılar, Derya Artemel, Gonca Vuslateri, Ayşe Erbulak, Özden Özgürdal, Renan Bilek, Ahu Türkpençe, Mehmet Çelik, Tamer Levent gibi seçkin davetlilerin katıldığı bir törenle açıldı. Gece sonunda davetliler sahneye çıkıp Zuhal Olcay’a eşlik ettiler.

House Of Performance (HoP) Görkemli Bir Açılış Töreni ile Sanatseverlere Kapılarını Açtı yazısına devam et

Oyuncu Esenay Kılıç’ın Evinde Doğaüstü Olaylar

Araf 6: Ölüm filminin güzel başrol oyuncusu Esenay Kılıc filmin afişini haftalar önce rüyasında gördüğünü anlattı. Filmin çekimleri başlamadan bir süre önce her zamanki gibi iki kedisini de yanına alıp uyumak için yatağına uzanan Esenay Kılıç’ın kedilerinden biri yataktan inip oda kapısının girişinde oturarak karanlık koridoru izlemeye başlamış. Kedisinin neye baktığını merak ederek evin tüm ışıklarını açıp evi kontrol etmiş. Bir süre sonra uykuya yenik düşen oyuncu rüyasında küçük bir kızın “Beni bırakma. Bana yardım et.” diye kendisinden yardım istediğini, kendisinin yardım için kıza ulaşamadığını, cin eli gibi iki elin kendisini tuttuğunu görmüş.

The Flash Filminin Yeni Fragmanı Yayınlandı

DC Super Heroes evreninin en önemli karakterlerinden biri olan The Flash, beyazperdede seyirci ile buluşmaya hazırlanırken filmin ikinci fragmanı ve yeni posteri paylaşıldı. Annesinin ölümünü engellemek için gücünü kullanarak zamanda geriye giden Barry Allen’ın, zamanın lineer akışında istenmeyen sonuçlara yol açmasını konu alan filmin, yönetmen koltuğunda IT ve Mama gibi kült bilimkurgu yapımlarıyla tanınan Andy Muschietti’i yer alıyor. Ezra Miller’ın Barry Allen’ı canlandırarak başrolü üstlendiği ve 16 Haziran’da vizyona girecek filmde Ben Affleck ve Michael Keaton, Batman karakterinin farklı zamanlardaki versiyonları ile karşımıza çıkıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

19. Akbank Kısa Film Festivali Atölye ve Söyleşi Programı

Akbank Sanat’ta gerçekleşecek olan 19. Akbank Kısa Film Festivali, 02 – 12 Mayıs tarihleri arasında düzenleniyor. Festival kapsamında yer alan atölye ve söyleşi programında Gülse Birsel, Umut Aral, Jonas Matzow Gulbrandsen, Mahmut Fazıl Coşkun, Bulut Reyhanoğlu, Ekin Koç, Emir Etminan, Berkay Ateş, Mustafa Kara, Aleyna Seymen, Deniz Şaşmaz Oflaz, Serkan Çakarer, Gönenç Uyanık, Aslı Dadak, Barış Yıkılmaz, Mine Pakel, Saki Çimen, Fırat Terzioğlu, Yalın Özgencil, Utku Gürler gibi çok sayıda sanatçı, kendi alanlarındaki deneyimlerini Akbank Kısa Film Festivali takipçileriyle paylaşacak.

19. Akbank Kısa Film Festivali Atölye ve Söyleşi Programı yazısına devam et

Türkiye Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler XXII: Sinema ve Kadın

Türkiye Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler (TFAYY) Konferansı’nın 22.si 11 – 13 Mayıs 2023 tarihlerinde “Sinema ve Kadın” başlığı ile düzenleniyor. Bu yıl Kadir Has Üniversitesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü’nün ev sahipliği yapacağı konferans, toplumsal cinsiyet ve sinema çalışmaları kesişiminde Türkiye sineması tarihi yazımını, eleştiri kültürünü, dönemleri, yıldızları, kadınların çektiği filmleri, kadınları konu eden filmleri, üretim kanallarını, iş gücünü, geçmişi ve bugünü detaylıca tartışan bir programdan oluşuyor. Üç güne yayılan konferansın programı toplamda beş akademik oturum ile üç sektör panelinden oluşuyor.

Türkiye Film Araştırmalarında Yeni Yönelimler XXII: Sinema ve Kadın yazısına devam et

12 Punto 2023’ün Finalistleri Açıklandı

TRT Sinema Müdürlüğü tarafından düzenlenecek olan Türkiye’nin en büyük senaryo geliştirme ve ortak yapım platformu 12 Punto 2023′te, uzun metrajlı film kategorisinde finale kalan 12 proje ile TRT Kısa Film Yapım Ödülü kazanan projeler belirlendi. Sinemamızın önemli temsilcilerinden oluşan 5 kişilik ön jüri, projeleri değerlendirerek etkinlikte yarışacak uzun metrajlı 12 filmi seçti. Finalist projeler, www.trt12punto.com adresinden yayınlandı.

Oregon Filminin Galası Gerçekleşti

Ses getirmiş birçok güçlü filme ve senaryoya katkı sağlamış Ümit Ünal, tiyatro sahnesindeki başarılı kariyerinden sonra ilk yönetmenlik deneyimiyle merak uyandıran Kerem Ayan ve izleyicinin beğenisini kazanan sinema filmlerinde imzası bulunan Muzaffer Yıldırım yapımcılığında hayata geçirilen Oregon filminin galası Türkiye’nin iş ve sanat dünyasından birçok ismin katıldığı bir organizasyonla Levent Paribu Cineverse Kanyon Sineması’nda gerçekleştirildi.

Oregon Filminin Galası Gerçekleşti yazısına devam et

Ümit Köreken İmzalı Bir Umut, 19 Mayıs’ta Gösterime Giriyor

Ümit Köreken’in Anton Cehov’un Martı adlı oyunundan uyarladığı ve yönettiği Bir Umut filmi, yerli ve yabancı birçok festivalde gösterildikten sonra 19 Mayıs’ta sinemalarda vizyona girmeye hazırlanıyor. Başrollerinde Eylem Yıldız, Baran Şükrü Babacan ve Funda Eskioğlu’nun yer aldığı film, bir anne – oğul sevgisizliğini ve bağlanma bozukluğunu perdeye getiriyor. Filmde Martı oyununun provaları da yer alıyor.

Hızlı ve Öfkeli 10 Filminin Karakter Afişleri Paylaşıldı

Karakter afişleri yayınlanan Hızlı ve Öfkeli 10, sinemanın en önemli ve en popular global film serilerinden birinin son bölümlerini başlatıyor. Artık otuzuncu yılında ve hâlâ başladığı aynı çekirdek kadroyla ve karakterlerle güçlü bir şekilde ilerliyor. Yönetmenliğini Louis Leterrier’ın yaptığı filmde rollerine yeniden dönen oyuncular, Vin Diesel, Michelle Rodriguez, Tyrese Gibson, Chris “Ludacris” Bridges, Nathalie Emmanuel, Jordana Brewster, Sung Kang, Jason Statham, John Cena, Scott Eastwood, Helen Mirren ve Charlize Theron oynuyor. Filmde ayrıca yeni oyuncu kadrosu yer alıyor; Brie Larson, Alan Richtson, Daniela Melchior ve efsanevi Rita Moreno beyazperdeye geliyor.

Hızlı ve Öfkeli 10 Filminin Karakter Afişleri Paylaşıldı yazısına devam et

Sinematek / Sinema Evi, Mayıs – Haziran Programı Seyirciyle Buluşmaya Hazır

Sinematek / Sinema Evi, yeni programında İtalyan yönetmen Luchino Visconti’ye odaklanıyor. Visconti, hayatı boyunca kendi estetik eğilimlerinin ve takıntılarının peşinden gitmiş bir yönetmen. Görkemli bir çöküş estetiğinin, mahvedici tutkuların, yozlaşmanın ve sapkınlığın, güzellik ve ölüm çağrısının destansı şairi Luchino Visconti İtalyan Kültür Merkezi İstanbul işbirliğiyle bir kez daha beyazperdede. Retrospektif kapsamında, Vaghe Stelle Dell’Orsa dışında tüm uzun metraj Visconti filmleri Mayıs ve Haziran ayları boyunca gösterilecek.

Sinematek / Sinema Evi, Mayıs – Haziran Programı Seyirciyle Buluşmaya Hazır yazısına devam et