Bilgisayarın ardından internet ile bağlantılı iletişim başladığında, 30 yılı aşmıştır, “kavramların içeriklerini değiştirmek gerekir” diye yazmıştım. Bizim için sosyalleşme sokakta oynamak, hatta okula gitmekti, çünkü arkadaşlık kuruluyordu dersliklerde, teneffüslerde… Şimdi, Z kuşağı dediğimiz genç arkadaşlar evden çıkmadan, ekran ve internet bağlantılı kamera üzerinden sosyalleştiği gibi filmde izlediğimiz üzere dedektiflik bile yapıyor.
Will Merrick ve Nick Johnson’ın yazıp yönettiği, hızıyla da ilgi çeken bu farklı, farklı olduğu kadar merak uyandıran ve en az bir o kadar da heyecanlandıran film; pandemi sonrası yapılan az mekânlı, kişileri sınırlı, bütçesi kısıtlı bir yapım. Her şeyi bir ekrandan izliyoruz.
Kadrajı doldurmak belirleyici…
Bu, önemli bir dil aynı zamanda. Yazılı basın dediğimiz, bir dönemin en önemli haberleşme olanağı sunan gazeteler yerini çoktan kameraya bıraktı. Ressamlar bile kamera çerçevesine uygun 16:9 oranı (günümüz teknolojisiyle çok küçük değişikliklerle güncellenmiş bile olsa) çerçeve kullanıyorlar. İşlerinin yaygınlaşabilmesi için televizyon, daha doğru deyişle kameraların gözüne hoş görünmek bir zorunluluk artık.
Will Merrick ve Nick Johnson, belki ilk değiller (telefonla dizi çekildiğini hatırlayın lütfen), ama bir gerçekliği öne çıkararak ilgiyi farklı bir alana odaklıyor. Bu, önemli bir gelişme, önemli bir adım. Bu arada, tablet, bilgisayar, hatta telefonla izlenme oranlarını göz önüne alırsanız, yakın plan çekimler giderek daha da artacak. Sinema ile televizyonu birbirinden ayıran bu fark unutulmamalı…
Grace Allen (Nia Long), kızı June (Storm Reid) ile yaşarken erkek arkadaşıyla tatile çıkar. Geri dönmeyen annesini ekranlar üzerinden arar. Genç kız, hemen hiçbirimizin (orta yaş üzeri herkesin, kesinlikle) aklına gelmeyecek yöntemler kullanırken hayret etmemek mümkün değil. Tabii, birçoğumuz şaşkınlıktan dilimizi bile yutabiliriz.
Vay canına!
18 yaşındaki June’u, evde bıraktığı için tedirgin anne, sürekli uyarır kızını. Haklı olarak tedirgindir ve merak etmektedir. Bizler de seyirci olarak kızın başına bir şeyler gelecek diye kaygılanır, ona göre izleriz filmi… İlk ters köşe! Sürpriz orada da bitmez…
Yeni kuşak gençleri tanımak, nasıl akıl yürüttüklerini anlayabilmek, nasıl bir çözüm bulduklarını bilmek için biçilmiş kaftan “Kayıp” filmi. June, annesi ile erkek arkadaşı tatildeyken, yaşının gereği, sabahlara kadar eğlenir, ortalığı dağıtır, evi altüst eder… Sonra da internet üzerinden bulduğu temizlikçiye evi teslim eder, yine internet üzerinden parasını ödemiştir, peşin olarak.
Asıl sonrası önemli…
Gerek annesinin gerekse erkek arkadaşının e-posta ve sosyal medya şifrelerini bulur (kimini kırmaya bile gerek yoktur, kolay yolunu bilirseniz) takibe başlar. Türlü yollar dener ve sonunda annesinin izini bulur. Tabii ki, orada da bir sürpriz bekliyordur bizleri…
Bu filmden sonra, “benim şifrem çok güçlü, kimse kıramaz” demeyin. Bazı püf noktalarını atlayamaz ve ipucu bırakırsınız ister istemez. Yok, dijital hayat uzak dursun diyemezsiniz, film dijital yollarla annesinin gittiği yerleri, kaldıkları otelleri, yemek yedikleri lokantaları buluyor. Hatta canlı (arşivler ne güne duruyor) izliyor da…
Ne dijital yaşamdan uzak durun ne de ona kanıp her şeyinizi emanet edin.
Anne babalar, çocuklarınıza bilgisayar başından kalkmıyor diye kızmayın, onların bilgisayarla sosyalleştiğini, yeni dünyalara yelken açtığını unutmayın.
…ama bir şekilde, uzaktan takip edin, özellikle bizim ülkemizde, son yıllarda artan uyuşturucu kullanımını gözeterek.
31 Mart gününden başlayarak gösterimde…
(29 Mart 2023)
Korkut Akın