Kendine Ait Bir Ada

Virginia Woolf’un manifesto metni ‘Kendine Ait Bir Oda’, yazın dünyasından yola çıkarak kadınların neden erkekler kadar yaratıcı olamadığını tartışır. Ve şöyle seslenir kadınlara: ‘Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!’

Hayatın gündelik akışı üzerine kırılgan yaklaşımı ile tanıyıp sevdiğimiz Mia Hansen-Løve imzasını taşıyan ‘Bergman Adası / Bergman Island’ birlikteliklerini sürdüren ikisi de yönetmen çiftin hikâyesi üzerine serbest vezin bir çalışma. Parisli kadın sinemacının kendisinden 15 yaş büyük olan Fransız sineması auteur’lerinden Olivier Assayas ile 2016’da noktalanmış uzun bir birliktelikleri ve bu ilişkiden dünyaya gelmiş bir kızları olduğunu biliyoruz. Kendisi hikâyenin tümüyle özyaşamsal olmadığını ifade ediyor bir söyleşisinde. Ancak belki de özyaşamsalı da aşıyor film ve bir kadın sanatçının geçmişini ve geleceğini sorguladığı yaratım egzersizine dönüşüyor.

Amerikalı yönetmen çiftin, yedinci sanatın efsanevi yaratıcılarından Ingmar Begman’ın 89 yaşında ölümüne kadar yaşamının tam 46 yılını geçirdiği Baltık Denizi üzerindeki Fårö adasına gelişleri ile başlıyor her şey. Çiftin daha fazla tanınan bireyi Tony (Tim Roth) son filminin gösterimi için adada konuşlanmış bulunan Bergman topluluğunun daveti için adaya indiklerinde onları yörenin sakin ve kusursuz sadeliği karşılıyor. Gösterimler, konferanslar, bisiklet gezintileri ve Bergman safari turuyla geçen saatler dışında çiftin amacı yeni filmlerinin senaryosu üzerine kafa yormaktır. Bergman’ın ‘Bir Evlilikten Sahneler’i çektiği döşekte yatar çiftimiz ancak yazmak için ayrı mekânlarda çalışırlar. Yazmakta zorlanan Chris (Vicky Krieps) her bir köşenin Bergman’ın olağanüstü kültürel mirası ile çevrildiği bir ortamda, yöre sakini genç sinema öğrencisi ile birlikte adanın öteki yüzünü keşfe çıktığında, geçmişi, bugünü ve geleceğini mercek altına yatıracak, gerçek ile kurgu arasındaki çizgi giderek bulanıklaşırken yönetmen çift birbirinden uzaklaşmaya başlayacaktır.

Filme baskın bir karakter olarak damgasını vuran Bergman’ın adası, ikonik yönetmenin yaşayan anıları ile doludur. Oraları 1961’de ‘Aynanın İçinden’i çekerken keşfettiğini ve ilk görüşte doğasına aşık olduğunu, Lauter’deki evini, ada sakinleri ile arasındaki gizlilik anlaşmasını öğreniriz. Düzenli olarak 35 mm film izlediği küçük projeksiyon odasını, oturduğu koltuğu, müze olarak korunmuş evini, kişisel eşyalarını tanırız. Özel hayatına gelince, 5 kez evlilik yaptığını ve bu birlikteliklerinden ilgisiz kaldığı 9 çocuğun dünyaya geldiğini öğreniriz. Chris çok sevdiği sanatçının özel yaşamında sanatında olduğu denli acımasız olduğu gerçeği ile yüzleştiğinde, ona 42 yaşında 25 film çekmiş olduğu, yanı sıra bir sürü oyun sahneye koyduğu, çocuk bezi değiştirirken bunları başaramayacağı hatırlatılır.

İlk bir saatlik bölümü Bergman üzerine yoğun referanslar barındıran film, sanıldığı gibi efsanevi yaratıcı üzerine bir çalışma değil. Bergman’ı yücelten ya da yapmadıkları için eleştiren bir film hiç değil. Bergman Chris için bir teselli kaynağı, bir nevi sığınak olarak kalmaya devam edecek, ancak tanıklıkları onun kendisini keşfetmesine yol açacaktır.

Filmin ikinci bölümü Chris’in yazmakta olduğu senaryo üzerinden gelişiyor. Yirmili yaşlarının sonlarındaki yönetmen Amy (Mia Wasikowska), bir arkadaşının düğünü için geldiği Fårö‘de yıllar önce yollarını ayırdığı ilk gençlik aşkı Joseph (Anders Danielsen Lie) ile karşılaşır. Birbirlerine olan tutkularının ateşi sönmemiştir. Ama ‘hayat böyledir işte’, bir şeylerin zamanı geçmiştir ve yeni hayatları yeniden birlikte olmaları için engellerle doludur. Hikayesine bir son aramaktadır Chris. Bu arayış aslında kendi geleceğini de belirleyecektir. Fårö artık onun adası olmuştur.

‘Bergman Adası’ bir kadının, bir kadın sanatçının yaratım süreci üzerine benzersiz bir deneyim. Hayat ile kurgunun iç içe geçtiği filmde Chris yönetmenin alter ego’sudur. Bergman’ı ürkütücü bir referans olarak bellemiş Amy ise Chris’in anılarından beslenmiş alter ego’su olarak beliriyor. Hikayeye noktayı ise kendine ait köşesinde yaşamını gözden geçiren Hansen-Løve koyacaktır. Bu güzelim uğraş ise Kuzeyli lirik bir ezgiyle ‘Vem kan segla’ ile son buluyor. Şöyle diyor İsveç halk şarkısının sözleri:

‘Kim rüzgar olmadan denizlere açılabilir
Kim küreği olmadan kürek çekebilir
Kim sevgilisine hoşça kal diyebilir gözyaşı dökmeden
Ben rüzgar olmadan denizlere açılabilirim
Ben küreğim olmadan kürek çekebilirim
Ama sevgilime hoşça kal diyemem ağlamadan’

(13 Şubat 2022)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com