Hatırlamak Yasak, Anlatmak Yasak

Novoçerkassk, 02 Haziran 1962. Kazak kentinde huzursuzluk had safhadadır. Artan gıda fiyatlarına karşın ücretlerde kısıntıya gidilmesi işçi sınıfını ayağa kaldırmıştır. Ülkenin önemli işletmelerinden biri olan elektrikli lokomotif fabrikasında başlayan grev olacak şey değildir. Demiryolu faaliyetleri durmuş, sosyalist bir düzende yaşanan grev yönetici eliti çileden çıkarmıştır. Merkez Komite toplanır, bir gün önce işçilerin ücretlerini düşüren fabrika müdürü görevden alınır. Ordu komutanı ve KGB yetkilisinin de dahil olduğu ekip soruna çözüm aramaya koyulur. Lakin zincirlerinden boşanmış kalabalık işçi grubu ellerinde Lenin portresi ve kızıl bayraklarla kent merkezine doğru ilerlemektedir.

Bu protestonun fabrikadan kente yayılması engellenmelidir. Don bölgesinde oluşacak bir karşı hareketlenmenin diğer halkları isyana sürüklemesinden endişe duyulmaktadır. Kente giriş çıkışlar durdurulacak, telsizler dinlenecek, mektuplar okunacak ve abluka başlayacak; askere cephane dağıtılarak, durdurulamayan yürüyüşü bastırmak için Anayasa’ya aykırı olmasına rağmen halka ateş açılması gündeme gelecektir. Ok yaydan çıktığında KGB görevlileri devreye girer, çatılara konuşlandırılan keskin nişancılar silahsız halkı hedef almaya başlar.

Sinemanın yorulmaz ustalarından 83 yaşındaki Andrei Konchalovsky’nin geçtiğimiz yıl Venedik Film Festivali’nden Jüri Özel Ödülü ile dönen ve adını ironik bir biçimde eski bir Sovyet marşından alan son filmi ‘Sevgili Yoldaşlar / Dorogie Tovarishi!’, yaklaşık 60 yıl önce 29 sivilin vahşice katledildiği, 70 yıllık Sovyet tarihinin kanlı sayfalarından birini geniş kitlelere duyurma işlevini taşıyor.

Yaşananlar gerçek anlamıyla bir insanlık suçudur. Genç yaşlı dinlemeden protestocu sivil halk bilinçli olarak mermi yağmuruna tutulmuş, KGB’nin günahı Ordu’nun üzerine yüklenmiştir. Sonrası daha da trajiktir. Yaz sıcağında kuruyan kan temizlenememiş, vahşete sahne olan yollara taze asfalt dökülmüş, üzerinde gece boyu danslı eğlence tertip edilmiştir. Ölü bedenler ise kamyonlara yüklenerek ücra mezarlıklarda gizlice gömülmüştür. Bu da yetmemiş, kent halkı ile teker teker bir gizlilik sözleşmesi imzalanmak suretiyle yaşananları hatırlamak ve anlatmak yasaklanmıştır.

Film bir belgesel titizliğiyle yaşananları gözler önüne seriyor. Konçalovski 60’lı yılların Sovyet sineması görüntü standardına uygun biçimde siyah-beyaz kare formatta çektiği filmiyle hem dönemin estetiğini yakalamayı, hem de baskıcı rejimin kıstırılmışlığını ifade etmeyi hedeflemiş. Belgesel üslûbu taşıyan kalabalık dış çekimler kadar, ev içi çekimleri de son derece ustalıklı. Ancak yaşlı ozanın filmi bir belgesel değil. Olan bitene, partiye ve ülküsüne sadık bir yoldaşın gözünden tanıklık ediyoruz. Komünizm ülküsüne ve Stalin düzenine yürekten bağlı, Kruşçev dönemine ait çekinceleri olan kent konseyi görevlilerinden Lyudmilla yaşanan katliam sonrasında ergen yaşta kızını evde bulamaz. Sokaklarda, hastane morglarında, uzak mezarlıklarda onun izini sürerken anavatana bağlılık ilkeleri ile annelik duygusu çatışmaya girecek, sapına kadar bağlı olduğu inanç ve ilkeleri ile hesaplaşma başlayacaktır.

Tam 30 yıl gizlenen, 1992’de SSCB dağıldıktan sonra ortaya çıkarılan ve sorumlular hakkında soruşturma açılabilen katliamın hikâyesini kapitalist kanada yaranmak için çekmediğini, ülkesinin geçmişiyle hesaplaşma amacı taşıdığını belirtiyor Rus yönetmen bir söyleşisinde. Lyudmilla rolünü bir kez daha sevgili eşi ünlü oyuncu Yuliya Vysotskaya’ya teslim eden usta sinemacının filmi sadece haftanın değil son dönemin en ilgiye değer yapıtlarından biri olarak görülmeyi hak ediyor.

(05 Ekim 2021)

Ferhan Baran

[email protected]