2019’un Temmuz ayı sinema sektörümüz için oldukça üzücü geçti, onlarca sevdiğimizi elimizden aldı. Yusuf Atıcı (Yönetmen, Senarist), Küçük İskender (Şair, Yazar, Oyuncu), Nejat Toksoy (Müzisyen, Oyuncu), Ayşe Çakar (Oyuncu), Parkan Özturan (Oyuncu), Zafer Özden (Sinema Profesörü, Yazar, Çevirmen), Yurdaer Altıntaş (Grafik ve Afiş Tasarımcısı), Ahmet Doğa Kaygısız (Storyboard Emekçisi), Yalçın Gülhan (Oyuncu) ve Gökhan Pamukçu (Makinist, Sinema Makineleri Uzmanı). Hepsine Allah rahmet eylesin, mekânları cennet olsun. Son kaybımız Gökhan Pamukçu, İstanbul Film Festivali ve Filmekimi’nin düzenlediği film gösterimlerinde 35 mm.lik sinema makinelerinin bakım ve tamirlerini yapmaktaydı. Gökhan, İstanbul Telif Hakları ve Sinema Müdürlüğü’nden emekli olduktan sonra, çeşitli Belediyelerle ve özel kuruluşlarla Açık Havada Sinema Gösterimleri organizasyonları yapmıştı. Sinemayı benden çok sevdiğini biliyorum. Memlekette sinema salonlarının yok olmaması, salon ve film şirketi sahiplerinden çok, Gökhan ve benzeri makinist ve diğer emekçi kardeşlerimiz sayesindedir. Sinemacılığın gerçek sahipleridirler. Buna canı gönülden inanırım.
Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Kime ne yararı veya zararı olur bilemiyorum ama gün itibariyle sinemacılık ve filmcilik sektörünün tanıtım bölümüyle ilgili müthiş bir fikrimi uygulamaya geçireceğim. Malûm yeni sinema kanununun yürürlüğe girmesiyle birlikte memleketimizin en büyük sinema zinciri her türlü indirimli bilet satışlarını ve promosyon uygulamalarını kaldırdı. Basın gösterimi yapılmayan filmleri, biz yaşı kemale ermişler, kıt-kanaat emekli bütçemizden ayırdığımız bedellerle 65 yaş üstü indirimli bilet uygulamasından faydalanarak izlemekteydik. Doğal olarak Temmuz başından beri, her türlü “indirimi kaldıran” (!) bu büyük sinema zincirinden faydalanamaz olduk. Bendeniz de karar aldım, 3 filmin tanıtımına katkı sunduğum haftalık dergide film seçerken bundan böyle 65 yaş üstü uygulaması yapacağım. Pek karışık bir ifade oldu ama şöyle açıklayayım. Tanıtacağım filmleri öncelikle basın gösteriminde izlediklerimden, sonralıkla da sadece bu büyük zincir sinemalar dışındaki sinemalarda gösterilen filmlerden seçeceğim. Bazı filmlerdeki kurgu uygulamasına özenerek paylaşımı-mı-mın başına dönersek, “Kime ne yararı veya zararı olur bilemiyorum ama gün itibariyle sinemacılık ve filmcilik sektörünün tanıtım bölümüyle ilgili müthiş bir fikrimi uygulamaya geçirece-ce-ğim.” (13 Temmuz 2019)
Sinema Yazarı arkadaşımız sevgili Coşkun Çokyiğit sosyal medyaya AFM Sinemaları’nın yandaki kartını koymuş ve altına “Hatırlayan var mı?” diye yazmış. “Var” dedim ve yazılı diyaloğumuz karşılıklı aldı, yürüdü:
Coşkun Çokyiğit: Anlat!
Sadi Çilingir: Neyi?
Coşkun Çokyiğit: Hatırladıklarını!!!
Sadi Çilingir: AFM Sinemaları, Beyoğlu Fitaş Sineması’ndan türedi. Ülkemizin ilk zincir sinemalarıdır. Sonra Cinemaximum’lara satıldı. Fitaş, her ne kadar bir ara, adı Cinemaximum olsa da yine AFM’lerin sahibi Adnan Akdemir’de kaldı. Adnan’ın sinemacılığı dededen gelme. Dedeler de İpekçiler olarak anılıyordu. Hatta İhsan Koza (İpekçi) ilk “Senede Bir Gün” filmini kendi eserinden perdeye aktarmıştır. Biliyorsun bu filmi daha sonra Ertem Eğilmez, önce Kartal Tibet – Selda Alkor’la, sonra Kartal Tibet – Hülya Koçyiğit’le (Çokyiğit’le karıştırırlar hep) sinemaya uyarladı. Fitaş Sineması’nda Richard Harris’li “Vahşi Kahraman”ı (A Man Called Horse) hatırlarım 1970’lerden. Fitaş’ın altındaki Dünya Sineması’sında ise “Ivan Denisoviç’in Hayatında Bir Gün”ü hatırlarım. Fitaş’ta Ersen ve Dadaşlar’ın bir konserine gittiğimi biliyorum. Atlas Sineması’nın eski müdürlerinden Suphi Oktay orada çalışırken Dünya Sineması’nın makine dairesinin yanındaki müdüriyet odasında, tükenmez kalemle defterlere yazdığı anılarını göstermiş ve “Bunları yayınlayacağım ve yer yerinden oynayacak.” demişti, kısmet olmadı. Suphi abiyle bir festivalde Emek’te bir kovboy filmi izliyoruz, “Abi bu Woody Strode değil mi?” diye sordum. “Aaa, hakikaten o.” demişti. Those were the days. … Daha yazayım mı?
Coşkun Çokyiğit: Tamer’i, Adile’yi (Adalet?) unutmuşsun! Bir de Jean Paul Belmando’dan, Le Professionnel’den, Ennio Morricone’den bahsedeydin…
Sadi Çilingir: “Kaçak” (The Chase), Marlon Brando, Robert Redford. Arthur Penn filmi. Robert Redford’la tanıştığım ilk film. O gün, bu gündür çok severim kendisini. “Poseydon Macerası”nı da Fitaş’ta izlemiştim.
Coşkun Çokyiğit: Bir de Dünya Sineması’nı Amerikanvari cep sinemalarına dönüştürülme sürecinde eski halinde kalması için tek destek verenin Tercüman Gazetesi’nin sinema yazarı olduğunu da ilave edebilirsin meselâ…
Sadi Çilingir: Bir de Dünya Sineması’nı Amerikanvari cep sinemalarına dönüştürülme sürecinde eski halinde kalması için tek destek veren Tercüman Gazetesi’nin sinema yazarıdır.
Coşkun Çokyiğit burada gözünden yaş gelerek gülen bir emoji ile diyaloğu sonlandırıyor ve sevimli gazeteci arkadaşımız İlker Alpkaya Sadi Bey’i teşvik ediyor:
İlker Alpkaya: Gerçekten güzel bir paylaşım, eline sağlık Sadi abi. Bunları yaz Sadi abi. Son derece değerli hatıralar.
Ve işte görüldüğü gibi yazdım.
(30 Temmuz 2019)
Sadi Çilingir