Günışığında Dehşet

Marvel uyarlamalarının aşkın teknolojisinden yorulmuş Hollywood, tür sinemasının izinde taze yaratıcılarını ararken genç sinemacı Ari Aster’e can simidi gibi sarılmışa benziyor. Geçtiğimiz yaz başında gösterime giren yönetmenin ilk uzun metrajı ABD’de olduğu gibi bizde de ilgiyle karşılandı. ‘Rosemary’nin Bebeği’ ya da ‘Şeytan / The Exorcist’ benzeri klasiklerin etkisi altında Hollywood korku sineması geleneğinin izini süren ‘Ayin / Hereditary’yi, öncülerinin yanına pek de yaklaşamayan sıradan senaryosu ve hantallığı nedeniyle pek de sevememiştim açıkça söylemek gerekirse.

33 yaşındaki New York’lu sinemacı, kişisel travmalarından yola çıkmak suretiyle aile üzerine filmler yapmayı seviyor. ‘Ayin’ feci bir kazanın ardından ailenin parçalanması ve yeni yetme oğulun şeytansı güçlere tapan bir tarikatın bünyesinde yeni bir aileye kavuşmasının hikâyesidir. Aster, ilkinin hemen ardından çektiği ve sıcağı sıcağına bizde de gösterime giren yeni filmi ‘Ritüel / Midsommar’ ile aile sorunsalını tekrar gündeme getiriyor. Topluca intihar eden aile bireylerinin ardından yapayalnız kalan Dani, dört yıldır birlikte olduğu ancak aralarındaki sevgi bağlarının yıprandığı erkek arkadaşına sığınmaktan başka yol bulamıyor önceleri. Yalnız kalmamak için, Christian ve arkadaşlarının İsveç gezilerine zorla ortak oluyor. Kendi ayrılma hikâyesi sebebiyle Aster’in özdeşlik kurduğu Dani, yeni ailesini ve kaybolmuş kahkahasını ülkesinden kilometrelerce uzağında saklı bir diyarda bulacaktır.

Karlı Utah atmosferinden yaz ortası İsveç kırsalına düşüyor gençlerimiz. Varış noktası, ünlü Ingmar Bergman filmi ‘Bir Yaz Gülüşleri / Sommarnottens Leende’den anımsayacağınız geceleri güneşin batmadığı cennetten bir belde. Burada yaşayan pagan-komünal topluluğun 90 yılda bir gerçekleşen geleneksel bahar ayinleri için bir festival düzenlenmiştir. Gruptaki İsveçli arkadaş Pelle’nin önerisiyle, kimi akademik araştırma, kimi cinsel maceralar yaşamak için Avrupa’nın bu gizli köyüne gelen gençler, huzurlu görünümlü doğada yapılan kutlamaların göründüğü kadar masum olmadığını anlayacaklardır.

Bir aile travmasının ardından eli kulağında bir ayrılık hikâyesine yol alan film, Aster’in gösterişli teknik numaralarıyla 70’lerden miras ‘teen slasher’ türüne ya da daha yakın tarihli ‘Hostel’ serisine göz kırpmaya başlıyor. İsveç kırsalında -maddi koşullar nedeniyle çekimler Macaristan’da yapılmış- karşımıza çıkan manzara bizlere ‘Lanetli Ada / The Vicker Man’ filmini hatırlatıyor daha sonra. Ve filmin varacağı noktayı sezinlemeye başlıyoruz. Ancak yönetmenin de bir söyleşisinde belirttiği üzere, bol kanlı infaz sahneleri beklemeyin bu filmden. Gerilimin giderek doruğa tırmandığı bir ‘folk korku’ türü örneği beklemeye başlıyoruz bizler de.

‘Ayin’de izleyiciyi bir evin içine hapseden, karanlık ve gölge oyunlarıyla dehşeti aktarma yoluna giden Aster, bu defa parlak günışığı altında çekilmiş bir korku denemesine soyunuyor. Bu yaratıcı tercihi takdire şayan. Mekân, kostüm tercihleri ve Polonyalı görüntü yönetmeni Pawel Pogorzelski ile ekibinin görsel başarısına diyecek yok. ‘Narayama Türküsü’nü izleyenlerin çok iyi hatırlayacağı türden yaşlı insanların intihar ritüeli ve cehennemi final sekansları da korku sineması antolojisine geçecek denli iyi. Lakin, aynı ‘Ayin’de olduğu gibi hikâye akmıyor. Gerilim başta beklediğimiz gibi adım adım tırmanamıyor. Senaryonun hantallığı, kurgudaki aksamalar ve de kötü oyunculuklar yüzünden filmin uzunluğu (yaklaşık 2.5 saat) daha fazla göze batmaya başlıyor.

Biz ‘Ritüel’i özellikle iki bölümü için türü sevenlerin izlemesine bırakalım. Ve bundan yıllar önce fantastik korku türüne yeni bir soluk getiren ve düzenli olarak taklit edilen ‘Yaratık / Alien’ın 40. yaşını ve yaratıcısı Ridley Scott’ı kutlayalım.

(27 Temmuz 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com