William Blake’in Ruhani Yolculuğu

‘Her gece ve her sabah
Doğar bazıları acıya,
Her sabah ve her gece
Doğar bazıları tatlı hazza.
Doğarken bazıları tatlı hazza,
Doğar bazıları sonsuz geceye.’

Yersiz yurtsuz kızılderilinin, Cleveland’dan kopup gelmiş üstü başı düzgün delikanlıya William Blake’in ‘Masumluk Kehanetleri’ şiirinden alınmış bu dizeleri aktarması boşuna değildir. Öyle ya, bölgenin zengin maden şirketinden aldığı mektupla vahşi batı macerasına atılan şehirli genç adam ünlü şairle aynı adı taşımaktadır. Bizim şaşkın Blake, iki ay gecikmeli olarak ulaştığı kanunsuz beldede ilk günden başını belaya sokacak ve karıştığı kanlı düellodan göğsünde bir kurşunla kaçmayı başaracaktır.

Nobody yani Hiç Kimse adındaki Kızılderili, köle tüccarlarının elinde Avrupa, İngiltere gördükten sonra bir yolunu bulup özgürlüğünü kazanmış ve İngiliz şairlerin dizeleriyle ufkunu genişletmiştir. Ölümcül bir kurşun yarası ile arafta gezinen ölü William Blake’in ruhlar katına ulaşma yolculuğunda gönüllü rehberliğine soyunacaktır. Bu ruhani yolculuk Cleveland’lı William Blake’i dönüştürecek ve acımasız vahşi batının kaotik ortamında benzersiz bir kendini bulma deneyimi yaşatacaktır ona.

Güzel bir yaz sürprizi olarak yıllar sonra ülkemizde ilk kez vizyona giren efsanevi Jim Jarmusch filmi ‘Ölü Adam / Dead Man’, kelimelerle anlatılması pek de kolay olmayan şiirsel bir halüsinatif yolculuğun hikâyesi.

Western türünden yola çıkmasına ve janrın bilinen atmosferini ve tiplemelerini kullanmasına karşın, westerni yenileyen de demeyelim, türü mistik bir serüveni aktarmak için araç olarak kullanan bir deneme bu. Kötü adamlar, kanunsuz şerifler, masum yüzlü fettan kızlar, aşağılık porsuk avcıları, yerinden yurdundan edilmiş yerliler, emperyalist sömürü düzenin işbirlikçileri sahtekar misyonerler, türlü türlü caniler, oğlancı yamyamlar hepsi var bu filmde.

Bilge ‘Hiç Kimse’ için ruhani düşlerin peşinde yol almak ulvi bir lütuftur. Bu yolda gözlüklerin olmadan daha net görebilirsin. Kutsal ruhlar yiyip içmeden yol alanları takdir edecek, esirgeyip koruyacaktır. Tüm ruhların geldiği yere dönme vaktinde, bu kaotik fani dünya ruhlar katına yükselmeyi bekleyeni hiç ilgilendirmeyecektir artık.

Jarmusch gençlik döneminin bu belki de en değerli başyapıtında siyah-beyaz Western kalıplarının ardında böylesine şiirsel bir yolculuğun izini sürüyor. Tarkovski klasikleri ve bizde kıymeti bilinmemiş Semih Kaplanoğlu’nun tasavvuf düşüncesini temel alan yakın tarihli filmi ‘Buğday’ ile uzaktan akrabalık taşıyan bir film bu. Farklı olarak, New York’lu sanatçının gençlik dönemine ait (1995 yapımı olmasına karşın tazeliğinden hiçbir şey kaybetmemiş) eseri, türe özgü kalıpları yabancılaştırma yolunda mizahı ustaca kullanmış.

Çağımızın en saygın rock/folk müzikçilerinden Neil Young imzalı serbest vezin müzik çalışması, diyalogların yerini alarak emsalsiz siyah beyaz görüntülere eşlik etmiş. Gencecik bir Johnny Depp belki de kariyerinin en iyi performanslarından birinde ışıl ışıl parlıyor. Efsanevi oyunculardan Robert Mitchum onu en çok hatırladığımız ‘The Night of the Hunter’ filmindekine benzer kısacık bir veda kompozisyonla karşımıza çıkarken, travesti Sally’de ünlü rock yıldızı Iggy Pop ve yine genç Gabriel Byrne, Alfred Molina, John Hurt, Billy Bob Thornton gibi çağımızın önemli oyuncuları kısa rolleriyle filme renk katmışlar.

İlk kez 15. İstanbul Film Festivali’nde (tarihi Emek Sineması’nda) hayranlıkla izleme şansını bulmuş olduğum bu efsanevi filmi, 23 yıl sonra aynı tazelikte bulmuş olmaktan duyduğum keyfi anlatamam. ‘Ölü Adam’ı geniş perdede izlemenin her tutkulu sinemasever için gerekli olduğu düşüncesindeyim.

(15 Temmuz 2019)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com