Gelecekten gelen filmlerin hemen hepsi anlamsız ve gereksiz savaş temalı… Alabildiğine yüksek hareketlilik, alabildiğine ritmik müzik, nedeni niyesi pek bilinmeyen vahşet… Gençler izliyor ve keyif alıyordur muhakkak.
Bu kez yine benzer temalı, karanlık geleceğin korkunç kentlerinde yaşamını sürdürmeye çalışan, sömürülen, tutsak insanların yaşamına konuk oluyoruz. Biz, medeniyet (her ne kadar “tek dişi kalmış canavar” nitelemesi varsa da hepimizin istediğidir) peşinde koşarken, bizim torunlarımızın torunlarının torunlarının, belki onların da torunlarının torunlarının yaşamını sürdüreceği dünyada insanlar medeniyetten kaçmaya çabalıyor.
Birçok şey değişmeyebilir geçen onca yüzyılda, ama yaşam kalitesi, teknoloji ve getirdiği nimetler muhakkak çok değişmiş olacaktır. Biz kentlerimizi daha yeşil, daha yaşanabilir olsun diye mücadele ederken onlar (filmde apaçık gözüküyor bu çelişki) beton ve çelik yığını içerisinde yaşayacaklar, ama kentten çıkınca (tabii, yaşam güvenceleri olmayacaktır o sürede) yer gök yemyeşil, hatta vahşi orman…
Duygu yüklü robot
Alita, çöplükten Doktor Ido’nun bulup yenilediği bir sibernetik organizmadır. Kalbi yapay olsa da duyguları çok güçlüdür. O zamanın kötü yöneticilerine karşı mücadeleyi yükselten Alita, doğal olarak başarıya ulaşacaktır. Doktorun daha ilk onarımı (tedavisi mi demeliyim) sonrasında yanaklarından süzülen bir damla gözyaşı bambaşka bir siborg ile karşı karşıya olduğumuzun göstergesidir. Yine de tam düşündüğüm gibi duygusal bir film değil Alita: Savaş Meleği. Sinemanın dâhileri, bu kez şöyle bir değindikleri duygusallığı bir gün keşfedeceklerdir muhakkak.
Güzel bir film…
Sürükleyici, merak ettiren, hatta Manga çizgi romanından uyarlandığı ve bir ikincisinin de geleceğini gösteren film, tam bir seyirlik. Gözünüzü kırpmadan, merak ve hevesle izleyeceksiniz. Tek kazancınız güzel bir gün geçirmek ve yanaklardan süzülen iki damla gözyaşının yüklediği duygu…
(13 Şubat 2019)
Korkut Akın