Sadi Çilingir Yazıyor: Aşkın Formülü Yok

Günümüzdeki vahşi ekonomik çark gereği sinemalarda çalışan elemanlar da o kadar hızlı değişiyor ki bu hafta muhatap olduğunuz gişedeki, kapıdaki, büfedeki elemanı mütebaki haftada göremeyebiliyorsunuz. Yeni kuşak sinema çalışanları eskiyi pek bilmediğinden artık “makinist” kavramı da unutmaya başladı sanırım. Şehrin merkezi yerindeki çok salonlu sinemada filmimi seyrettim, çıkarken bilet kesen, daha doğrusu yer … Devamı… »

Kafalar Karışık’tan Yeni Rekor

Yücel Yolcu’nun yönettiği ve başrollerinde sosyal medya fenomenleri Bilal Hancı, Fatih Yasin ve Atakan Özyurt’un yer aldığı komedi filmi Kafalar Karışık’ın fragmanı yeni bir rekora imza attı. Merakla beklenen filmin yayınlanan fragmanı 24 saati doldurmadan milyonlara ulaştı. Fragman 18 saatte bir milyon kişi tarafından izlenerek kırılması güç bir rekora ulaştı. İzleyenlerin büyük beğenisini toplayan fragman kısa sürede Youtube trend listesinde ilk sıraya yerleşti.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Kafalar Karışık Filminin Beklenen Fragmanı Yayınlandı

Yönetmenliğini Yücel Yolcu’nun üstlendiği, başrollerinde sosyal medya fenomenleri Bilal Hancı, Fatih Yasin ve Atakan Özyurt’un yer aldığı aksiyon komedi filmi Kafalar Karışık’ın fragman ve afişi seyirciyle buluştu. Yayınlanan fragmanda performanslarıyla büyük beğeni toplayan Kafalar grubuna eşlik eden usta oyuncu kadrosu dikkat çekti. 07 Aralık’ta vizyona girecek olan filmde Yeşilçam’ın usta oyuncuları oynuyor Yıldız kadroda Metin Akpınar, Cihan Ünal, Güven Kıraç, Erkan Can, Perihan Savaş, Funda Arar, Feride Hilal Akın, Erhan Yazıcıoğlu, Ruhi Sarı, Burak Tamdoğan, Selahattin Taşdöğen, Zuhal Yalçın ve Hakan Tunçbilek gibi tanınan isimler yer alıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Ferhan Baran Yazıyor: Politika, Ayrımcılık ve Kadın Dayanışması Üzerine Bir Soygun Hikâyesi

Amerikan sinemasının çağdaş yaratıcılarından Steve McQueen, 60’lı ve 70’li yılların yıldız oyuncusu ile aynı adı taşır. Siyahi yönetmen siyasi bir aktivistin direnişini ele aldığı 2008 yapımı ilk uzun metrajı ‘Açlık / Hunger’ ve üç yıl sonra usta oyuncu Michael Fassbender ile bir kez daha çalıştığı cinsel bağımlılık üzerine gözüpek ‘Utanç / Shame’ ile sinefillerin baştacı olmuştur. Brad Pitt’in yapımcılığında daha geniş imkanlı bir prodüksiyon olan, Amerikan … Devamı… »

Efsane Yarış Atı Bold Pilot, Rekortmen Jokey Halis Karataş ve Destansı Bir Aşkın Gerçek Hikayesi Film Oldu

Efsane yarış atı Bold Pilot ve onun bir araya getirdiği jokey Halis Karataş ve Begüm Atman arasındaki ölümsüz aşkın gerçek hikâyesi beyazperdeye taşındı. Şampiyon, Bold Pilot’ın büyük başarısını ve jokeyi Halis Karataş ile Begüm Atman’ın aşklarını konu alıyor. Türk atçılığının duayen ismi Özdemir Atman’ın sahibi olduğu Bold Pilot’ın daimi jokeyi, sonraları Türkiye’nin en başarılı jokeyi haline gelecek olan Halis Karataş’tı. Birlikte büyük başarılara imza atan Halis Karataş ve Bold Pilot’un 1996 yılı Gazi Koşusu’ndaki 2:26:22’lik rekoru hâlâ geçilemedi. Döneminde umudun simgesi haline gelen Bold Pilot, at yarışlarıyla ilgilenmeyenlerin bile sevgilisi olmayı başarmıştı.

Müslüm Filminden Yeni Klip Yayınlandı: Sevda Yüklü Kervanlar

Müziğiyle milyonların sevgisini, örnek kişiliğiyle de saygısını kazanan Müslüm Gürses, hayatını anlatan Müslüm filmiyle de milyonlarca kişiyi sinema salonlarında bir araya getirdi. Sinema tarihinde pek çok rekoru kıran ve 4 haftada yaklaşık 4,5 milyon kişi tarafından izlenen film, her hafta sonu Türkiye’nin doğusundan batısına yarım milyondan fazla insanı sinemanın büyüsüyle buluşturmayı başararak bunu gerçekleştiren ilk ve tek film olarak da tarihe geçti. Müslüm Gürses’i canlandıran Timuçin Esen’in sesiyle, bu kez Sevda Yüklü Kervanlar şarkısı, filmden görüntülerle dinleyenlerin beğenisine sunuldu. Yapıtın söz ve müziği Selahattin Sarıkaya’ya ait.

  • Basın Bülteni
  • Klibi izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

Zekeriya’nın Belalısı Yarım Hasan

Hedefim Sensin’de her işi yarım kalan Yarım Hasan ve belalı çiğköfteci Zekeriya Taştan bir oluyor, işler arap saçına dönüyor. Yarım Hasan’ın, adına yakışan yarım motoru, yanına eklenmiş olan tekerlekli küveti ile çok güldürecek. Aslında bir motor tamircisi olan Yarım Hasan’ın gününü gün ettiği günleri, Zekeriya ile tanışınca değişecek. Yönetmenliğini Kıvanç Baruönü’nün üstlendiği filmin başrollerini Ata Demirer, İlker Aksum ve Demet Akbağ paylaşıyor.

Dar Alanda Gergin Dakikalar

Danimarkalı genç yönetmen Güstav Möller’in ilk uzun metrajı ‘Suçlu / Den Skyldige – The Guilty’, dünya prömiyerini yaptığı Sundance Bağımsız Filmler Festivali’nden beridir sinema çevrelerinin artan ilgisiyle gündemde kalmayı sürdürüyor. Film, klostrofobik tek mekânda, tek bir oyuncunun telefon başında işittikleriyle kurguladığı kaçırılma olayına odaklanıyor.

Hakkında açılmış bir soruşturma nedeniyle açığa alınmış olan polis memuru Asger Holm, geçici olarak görev yaptığı acil yardım hattının sıradan bir gece vardiyasında beklenmedik bir telefon alıyor. Hattın diğer ucunda kocası tarafından kaçırıldığını iddia eden bir kadın yardım istemektedir. Yardım ihbarını sahadaki ekiplere bildiren Asger, kadını tacizci kocasından kurtarmak için bununla yetinmeyerek oturduğu santral odasından duruma müdahale etmeye başlar. Olayı telefondan işittikleri doğrultusunda şekillendiren genç adam zamanla yarışırken, kafasında kurguladıklarına zıt gelişmeler karşısında dehşete düşecektir.

Seyir keyfini bozmamak için olayların gidişatına dair daha fazla bilgi veremiyoruz, ancak bizde yeni gösterime giren Danimarka yapımı için yılın en benzersiz filmi diyebiliriz rahatlıkla. Mesele tek mekân kısıtlılığının da ötesinde, ana karakterin olaya karışan kişileri görmeden, sadece işittikleriyle bir hikâye tahayyül etmesinden kaynaklı. Youtube kanalından dinlediği otantik bir yardım çağrısından esinle senaryosunu şekillendirmiş olan Möller, polis Asger’in dedektiflik hikâyesine izleyicinin katılımını amaçlamış. Şöyle ki, gerilimi giderek artan telefon konuşmalarını takip eden her bir izleyici kendi hayal gücünü kullanarak olan bitene nasıl müdahale edilebileceği konusunda kafa yoruyor film süresince. 80 küsur dakikalık gerçek zamanlı gerilim anlarını telefon konuşmaları aracılığıyla takip ederken, görünenin bile yanıltıcı olabileceği bir süreçte, her bir izleyiciyi sadece işittikleriyle yorum yapabileceği dehşetengiz bir deneyime davet ediyor yönetmen.

Sanat eserinde sınırlamaların her zaman yaratıcılığı teşvik ettiğini savunan Möller, hepsi aynı okuldan mezun (Danimarka Ulusal Sinema Okulu) sinemacı dostlarıyla kotarmış filmini. Görüntü yönetmeni Jasper Spanning farklı ışık düzenlemeleriyle kapalı dar mekânda gerilimi yönlendirmiş. Möller sıkça kullandığı yakın planlar vasıtasıyla Asger’in ruh hali ile özdeşleşmemizi amaçlamış. Bu tek kişilik gösteride Jakob Cedergren başarılı performansı ve mükemmel kullandığı beden diliyle yıldızlaşıyor. Deneyimli Danimarkalı aktör Aralık ortasında açıklanacak Avrupa Film Ödülleri’nin altı erkek oyuncu adayından birisi oldu. Möller’in Emil Nygaard Albertsen ile ortaklaşa kaleme aldığı senaryo bu daldaki adaylar arasına girerken, ‘Suçlu’, Eleştirmenler Birliği Fipresci’nin yılın Avrupalı keşfi olarak seçilmek üzere belirlediği beş film arasında yer almış bulunuyor.

(30 Kasım 2018)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Suçlu (Yönetmen: Gustav Möller)

Gustav Möller’in yönettiği ve Jakob Cedergren, Asger Holm, Jessica Dinnage ile Omar Shargawi’nin oynadığı Suçlu (Den Skyldige – The Guilty), 30 Kasım 2018’de Filmartı Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Acil yardım hattında çalışan polis memuru Asger Holm, sıradan bir gece vardiyasında olağanüstü bir telefon alır. Hattın diğer ucunda kaçırılan bir kadın vardır. Asger oturduğu santral odasından O kadını kurtarmak için zamanla yarışırken bu çabasının hayati sonuçları olacağından haberi yoktur. Yılın en orijinal, çarpıcı ve farklı gerilim filmi Suçlu, 2018 Sundance Film Festivali’nden İzleyici Ödülü alarak ayrıldı.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor

Suçlu (Yönetmen: Gustav Möller) yazısına devam et

Hasan Gürbüz’ü Kaybettik

Sinemamızın en köklü şirketlerinden Lale Film’de stüdyo çalışanı olarak görev yapan Hasan Gürbüz, 22 Kasım 2018 Perşembe günü (bugün) geçirdiği kalp krizi sebebiyle hayatını kaybetti. Sinemamızın duayenlerinden Necip Sarıcı’nın sahibi olduğu Lale Film Stüdyosu, Türk Sinemasının birçok filminin stüdyo işlerini yapmasıyla tanınıyor. Cenazesi, 22 Kasım 3018 Perşembe günü (bugün) defnedilen merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Deliler: Fatih’in Fermanı’nın Göz Kamaştıran Galasına Yoğun İlgi

Heyecanla beklenen Deliler: Fatih’in Fermanı filminin İstanbul galası, Üsküdar Cinemaximum Emaar Sineması’nda gerçekleşti. Osmanlı İmparatorluğu’nun cesur savaşçılarını anlatan filmin galasında Türkiye’de bir ilk yaşandı ve galaya 2 bini aşkın kişi akın etti. Tüm salonları dolduran seyirci, filmi uzun uzun alkışladı. Başrollerini Erkan Petekkaya, Cem Uçan, Yetkin Dikinciler, Nur Fettahoğlu ve İsmail Filiz’in paylaştığı gala sinemaseverlerden yoğun ilgi gördü.

Bana Kara Diyen Dilber, Gözlerin Kara Değil mi?

İnsanları dil, din, ırk, cinsiyet ve rengi üzerinden niye ayırırız ki! Binlerce yıldır bu yerküre üzerinde yaşıyoruz. Kimimiz oralı, kimimiz buralı, kimimiz kadın kimimiz erkek, gencimiz de var yaşlımız da… Hayata bakışımızı belirleyen (biz Emin Oktay tarihiyle büyüyen bir nesiliz, birçok şeyi deneye sınaya bulduk) toplumu yönlendirenler olmuş. Güçlü olana çıkarılamayan ses(ler) bir süre sonra sadece boyun eğilen kurallar haline gelmiş. Bu kuralları yıkanlar artık birer kahraman.

Irkçılık yüz karasıdır

Fransız İhtilali sonrasında yükselen milliyetçilikle birlikte ırkçılık da almış başını gitmiş. Evine kendisine hizmet için gelen tamircinin su içtiği bardağı bile, bir daha kullanmamak için (aslına bakarsanız nefret söylemidir bir başka açıdan) çöpe atmaya göze alabilen İtalyan kökenli Tony Lip (Vallelonga), ünlü piyanist Dr. Don Shirley’in konser turunda şoförlüğünü yapacaktır. Piyanist ne kadar ünlü olursa olsun, Tony için belirleyici olan derisinin rengidir. Ama kazanacağı para ailesinin yaşamını sürdürmesi için elzemdir de aynı zamanda.

İki arada bir derede…

İnsanlar kolay alışırlarmış, ama onlardan kurtulmaları o kadar da kolay olamazmış. Böyle bir iş önerisi karşısında, biraz da kendi üstünlüğünü, sınır tanımaz patavatsızlığını gösterme hevesindeki (yumruğunun gücüne inanıyor olsa gerek) Tony, Sovyetler Birliğinde öğrenim görmüş, hiç de siyahi tavırlar göstermeyen, bir anlamda snop sayılabilecek Doktor ile içten içe bir çatışma başlar. Başta birbirlerine soğuk (!) davranan iki yol arkadaşı, zaman geçtikçe, gittikleri turne duraklarında gördükleri karşısında samimiyeti ilerletirler.

Kısasa kısas…

Öne çıkan bir nokta daha var… Irk ayrımı o kadar ilerlemiş ki, konser vermesi için çağırdığınız ve avuç dolusu para ödeterek dinleti verdirdiğiniz (aynı şekilde, yine avuç dolusu para ödeyip onu dinlemeye gelenler var) piyanisti, tuvalete bile sokmuyorsunuz. O dik, o özgüvenli piyanist toplumsal kurallar karşısında boynu bükük, sesini çıkaramaz durumda… Siz, izlerken isyan ediyorsunuz hem ayrımcılığa hem de sesini çıkarmamasına… Tabii, bu insanlık dışı ayrımcılığa karşı pek de yasal olmayan tepkiler de var, bizim ülkemize de benziyor bir bakıma.

Yaşanmış bir öykü

Yaşanmış bir öykünün başarılı bir sinema uyarlaması “Yeşil Rehber”. Rahat izleniyor, mesaj vereceğim diye dikte etmiyor. Siz, gördükleriniz karşısında ister istemez kendinizi katıyorsunuz yaşanmışlıkların içine. Oyuncuların da sakin ama bir o kadar da dik duruşlu rol katkıları filmin güçlü yanlarından…

Takım ve forma farklılığının dışında toplumsal birleştiricilik gücü olan futbolda da “no to racism” “stop racism” sloganı öne çıkıyorsa, “Yeşil Rehber”in, aradan geçen bunca yılda, yeniden gündeme getirilmeye çalışılan ırkçılıkla mücadeleye katkısı olacaktır muhakkak.

Yeşil Rehber -Green Book-, yönetmen Peter Farrelly, oyuncular Viggo Mortensen, Mahershala Ali, Linda Cardellini, Don Stark… 30 Kasım’dan itibaren gösterimde…

(28 Kasım 2018)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com

Çağdaş Dünyanın Köleleri

Bu haftanın ilgiye değer yapımlarından (Almanca özgün adıyla) ‘In den Gängen’ bizde (muhtemelen Grup yirmi7 ve Gripin’in solisti Birol Namoğlu’nun yorumuyla ünlenen şarkıdan esinle) ‘Muhtemel Aşk’ adıyla gösterime girdi. Genç Alman sinemasının bu yeni ürünü, bir zamanlar Doğu Almanya sınırları içinde yer alan Leipzig doğumlu sinemacı Thomas Struber’in üçüncü uzun metrajı. Bir önceki çalışması 2015 yapımı ‘Herbert’de ‘Leipzig’in gururu’ olarak ün salmış eski bir boksörün yakalandığı kas hastalığı sonrası adım adım çöküşünü perdeye taşımış olan sinemacı, özgün adının tam çevirisi ‘Koridorlar Arasında’ anlamına gelen son çalışmasında, devasa bir süpermarketin kapalı dünyası içinde hayatını kazanmaya çabalayan bir avuç mavi yakalı emekçinin hayatına sızmayı deniyor.

Gece vakti boş marketin görüntüleriyle açılıyor film. Işıklar yanmaya başlarken Johann Strauss’un ünlü ‘Mavi Tuna‘ valsinin ezgileri yükseliyor perdeden. Derken, Kubrick’in ‘2001’de boşlukta dans eden uzay istasyonlarına atfedercesine, boş mekânda forkliftlerin koreografik dansını izlemeye başlarız. Forkliftleri çalıştıran, günışığından uzakta kapalı mekânda çalışan işçilerle tanışırız daha sonra.

Vücuduna yayılmış dövmelerinde izlerini taşıdığı sorunlu geçmişini geride bırakarak yeni bir sayfa açmayı deneyen Christian, ustası Bruno’dan ilk talimatları alır. İçki reyonunda çalışacak olan içe dönük genç adam öylesine sessizdir ki, ilk sahnelerde onun dilsiz olduğu hissine kapılırız. Şekerleme bölümünde görevli şirin mi şirin Marion hayatına girer daha sonra. Palmiye ağaçlı duvar posterli penceresiz kahve odasındaki kısa rastlantılar hayatını renklendirir.

Ne var ki Türkçe adı yanıltmasın, Stuber’in filmi romantik bir aşk filmi değil. Kapalı bir mekâna sıkışmış insanların, kapitalist çalışma koşullarının ve katı Alman disiplinin kısıtladığı gri hayatlarını birbirlerine karşı sevecen davranarak aşma çabaları üzerinde duruyor daha çok. Kaçamak sigara ya da satranç molaları, tarihi geçmiş ama bozulmamış atıştırmalıklar ve bira eşlikli yeni yılı kutlamalarıyla monoton hayatlarına renk katma derdinde bu insanlar. Kimisi çabuk pes ediyor yalnızlığa ve mutsuzluğa. Kimileri, karanlık ambarda forkliftin tepesinin aşağı doğru yavaşça inerken çıkardığı okyanus dalgalarına benzer sesler aracılığıyla sıcak ve güzel bir dünyanın hayalini kurmayı sürdürüyor.

Stuber’in doğup büyüdüğü Doğu Almanya kırsalında bir otoyol kenarına konuşlanmış devasa marketin kapalı mekânında geçen filmi birbirinden iyi oyuncularıyla ayrı bir ivme kazanmış. Birkaç ay önce Christian Petzold imzalı ‘Transit’de hayranlıkla izlediğimiz (Joaquin Phoenix’e ikiz kardeşi kadar benzeyen) Franz Rogowski mahçup Christian’da; Maren Ade’nin geçtiğimiz yıl büyük yankı uyandırmış ‘Toni Erdmann’ının müthiş kadın oyuncusu Sandra Hüller dışa dönük mutsuz ev kadını Marion’da; Struber’in önceki filminde tükenmekte olan eski boksörü başarıyla canlandırmış olan deneyimli aktör Peter Kurth eski kamyoncu, babacan Bruno’da harikalar yaratıyor.

Filmin büyük bölümünün geçtiği klostrofobik mekânda mükemmel bir iş kotaran Peter Matjasko’nun görüntüleri ile Türk asıllı İsviçreli Kaya İnan’ın kurgu çalışması övgüye değer. Filmi zenginleştiren, zaman zaman mekân ile tezatlık taşıyan soundtrack albümü de pek renkli. Strauss’un valsi ve Bach’ın süitine, Timber Timbre ve Son Lux’un sert ve dinamik ezgileri eklemleniyor. Chaplin’in ‘Modern Zamanlar’ındaki fabrika ortamını anımsatan tepeden çekilmiş belgesel tadındaki süpermarket manzaralarına ise pamuk tarlasında çalışan siyahi kölelerin dilindeki blues ezgileri karışıyor sonlara doğru.

Başarılı genç sinemacı Thomas Stuber’in adını bir kenara not etmekte yarar var. Roy Andersson ve Aki Kaurismäki gibi kuzeyli usta yönetmenlerin hüznü ve mizahının tadı var anlattığı yalnızlık öykülerinde. Bir sonraki çalışmasında, bu defa plazalara hapsedilmiş beyaz yakalı kölelerin sıkışmışlığının peşine düşer belki.

(28 Kasım 2018)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com