Midyeci ve Çiğ Köfteci Karşı Karşıya

Hedefim Sensin filminde başları beladan kurtulmayan Zekeriya Taştan ve Yarım Hasan kendilerini çöp kutusunda buldu. İki ünlü ismin midyecilerden yedikleri dayak sonrası çöp kutusundaki halleri çok güldürecek. Yönetmenliğini Kıvanç Baruönü’nün üstlendiği filmin başrollerini Ata Demirer, Demet Akbağ, Gonca Vuslateri, İlker Aksum, Tarık Ünlüoğlu, Erkan Can paylaşıyor. Yapımcılığını BKM’nin üstlendiği Hedefim Sensin, 30 Kasım’da vizyona giriyor.

Resimli Vahşi Batı Öyküleri

Coen biraderlerin Western ile ilişkileri sağlamdır. Bizde ‘İz Peşinde’ adıyla gösterilmiş ‘True Grit’ (2010) ya da Oscarlara boğulmuş ünlü ‘İhtiyarlara Yer Yok / No Country For Old Men’ (2007) gibi birebir Western örneklerinin yanı sıra, daha ilk filmleri ‘Kansız / Simple Blood‘dan (1984) başlayarak türün karanlık ve vahşi raconu filmlerine sızmıştır.

Usta sinemacı kardeşlerin bir Netflix yapımı olduğu için Cannes’da yarışmaya kabul edilmeyen ancak Venedik ana seçkisinden en iyi senaryo ödülüyle dönen son filmi ‘Buster Scruggs’ın Şarkısı / The Ballad of Buster Scruggs’ bir hafta kadar önce Amerika’da vizyon gördü. 16 Kasım Cuma gününden başlayarak da tüm dünyada olduğu gibi bizde de Netflix kanalından izleyiciyle buluşuyor.

Coen’lerin bu yeni çalışması altı Amerikan Vahşi Batı hikâyesi üzerine kurulmuş. Yönetmenlerin tanımıyla bir antoloji projesi niteliği taşıyan çalışma, onların yıllar boyu kaleme aldıkları kişisel kısa hikâyelerini perdeye/ekrana taşıyor. Öyküler, bez ciltli resimli bir kitabın bölümleri olarak sunuluyor. Her bir öykü, uçsuz bucaksız vahşi batı kırsalında varolmaya çabalayan insanların talihsiz kaderleri üzerine. Klasik Western antolojisinden kopup gelmiş bu insanlar sütten çıkmış ak kaşık değil kuşkusuz. Birkaç tanesi dışında hırslı, açgözlü, namussuz karakterler bunlar. Her an tetikte bekleyen tehlike ve ölümün gölgesinde yerleşik bir yaşam kurmaya çalışırken, topraklarına göz diktikleri klasik Western’in vahşi kızılderilileri ile amansız bir mücadeleye girişmişler.

Coen’lerin filmi Western’e yeni bir bakış açısı getirme gayretinde bir çaba değil. Türün klasik klişelerini, kendi sinemalarının mizah, şiddet ve gerçeküstücü kokteyli içinde kullanıyor ve kendilerine özgü Coen dünyası içinde türe saygılarını sunuyorlar.

İzlemesi hayli keyifli bir çalışma bu. Her bir hikâye Coen’lerin önceki filmlerinden aşina olduğumuz benzersiz karakterlere yenilerini ekliyor. Film ile aynı adı taşıyan ilk öyküde; bir yönüyle Bugs Bunny’yi, diğer yandan Jesse James’i hatırlatan, güler yüzlü, gitarıyla şarkılar söyleyen ancak silahını herkesten hızla çekip karşısına çıkan adamları mıhlayan komik kovboy’da Tim Blake Nelson’ı izliyoruz. James Franco’nun bir banka soyguncusu olarak yer aldığı ikinci öykü Sergio Leone spagetti westernlerinin sivri dilli mizahını taşıyor. ‘Merhamet zorla gösterilmez, gökten yavaşça inen yağmur gibi düşer’ resim altı sözleriyle açılan ‘Ekmek Teknesi / Meal Ticket’ adlı üçüncü bölüm, kasaba kasaba dolaşarak keşfettiği sanatçıları sahneye çıkararak para kazanan bir organizatör ile Londra sokaklarında bulduğu kolları bacakları olmayan ancak hitabet gücü ve Şekspir ve Shelly’den alıntılarla kendisini izleyenleri etkisi altına alan yetenekli gencin hikâyesi üzerine. İrlandalı aktör Liam Neeson’un emprezaryoyu, yetenekli genç oyuncu Harry Melling’in talihsiz anlatıcıyı oynadığı hikâye, pazara çıkan sanatçının kaderine ve insanoğlunun doymak bilmez iştahının trajik sonuçları üzerine toplamın en hüzünlü parçalarından biri. Benzersiz caz, rock ve blues üstadı Tom Waits’in solo performansıyla döktürdüğü, Jack London esinli dördüncü öykü ise, yeşillikler içindeki el değmemiş vadide yaşlı bir altın arayıcısının mücadelesini anlatıyor.

Ve sıra geliyor kişisel favorim olan, Amerikalı yazar ve ruhbilimci Stewart Edward White’ın kısa hikâyesinden esinlenerek kaleme alınmış ‘Endişeli Kız / The Gal Who Got Rattled’ adlı beşinci öyküye. Oregon yolunda bir kafile ile seyahat eden kimsesiz genç kız ile yerleşik hayata geçmek isteyen kılavuzun Romeo ve Jülyet tadında gelişen trajik hikâyesinde, tüm filmi sarıp sarmalayan Carter Burwell imzalı soundtrack’in de etkisiyle hüzün kat sayısı tavan yapıyor. Coen biraderler John Ford’un ünlü ‘Cehennem Dönüşü / Stagecoach’ına gönderme yapan son bir dokunuşla noktalıyorlar filmlerini. Bir yolcu arabasının içinde toplanmış farklı sosyal statülerden beş kişinin, arabacının asla durmadığı tekinsiz yolculukta insan karakteri üzerine tartışmaları, Coen kardeşlere özgü gizemli bir büyülü gerçekçilik ortamında sürüp gidiyor.

Klasik Western unsurlarının Coen biraderlerin sinemasıyla buluştuğu bu enfes çalışma yılın en ilgiye değer işlerinden. Sinemada değil ama evinizde pırıl pırıl bir projeksiyondan Bruno Delbonnel’in nefes kesici görüntü çalışmasının keyfine varmanızı öneririm.

(18 Kasım 2018)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com