3. Marmaris Uluslararası Kısa Film Festivali İçin Geri Sayım Başladı

Tamamen gönüllülük esasına dayalı ve MarmariSANart topluluğunun bir projesi olan ve “Bu Festival Marmaris’in Marmaris Hepimizin” sloganıyla yola çıkan Marmaris Uluslararası Kısa Film Festivali, 05 – 08 Ekim tarihleri arasında 3. kez düzenlenecek. Amerika, Avrupa, Afrika, Asya ve Avustralya olmak üzere beş kıta ve yaklaşık yirmi ülkeden başvurunun olduğu festivalin direktörlüğünü Şeref Öztürk üstleniyor. Ana jürisinde Alper Turgut, Nebil Özgentürk, Füsun Demirel, Sevinç Erbulak ve Ali Otyam’ın yer aldığı 3. Marmaris Uluslararası Kısa Film Festivali’nde, Yaşam Boyu Onur Ödülü bu yıl sevilen oyuncu Perran Kutman’a verilecek.

Mutluluk Zamanı’ndan İlk Kareler

Başrollerini Barış Arduç, Elçin Sangu ve Cengiz Bozkurt’un paylaştığı Mutluluk Zamanı setinden merakla beklenen ilk kareler basına yansıdı. Filmin yönetmen koltuğuna Şenol Sönmez otururken, senaryosu ise ünlü oyuncu Buğra Gülsoy ve Ali Erkan Ersezer’e ait. Heybeliada’da gerçekleştirilen Mutluluk Zamanı filminin çekimlerinde Ada (Elçin Sangu) ve Mert’in (Barış Arduç) gün batımına karşı romantik sahneleri dikkat çekti.

Toprak Ana’nın Çığlığı

Amerikan sinemasının yaratıcı yönetmenlerinden Darren Aronofsky’nin merakla beklenen son filmi ‘anne! / mother!’ yeşillikler ortasındaki bir malikaneyi mekân alıyor. Evin sahibi olan orta yaşlardaki yazar ile genç karısı, baba yadigârı yapıyı elden geçirmekte, adam son şiirinin ilhamını kovalarken, kadın yenilenen su tesisatından duvarların boyanmasına onarım işleriyle ilgilenmektedir. Çiftin bu inzivai cennette huzurlu görünen yaşamları, davetsiz misafirlerin kapıyı çalmasıyla gölgelenir. Yazarın ölmek üzere olan hayranı, ertesi gün karısı ve nihayetinde babalarının mirası için daha o hayattayken birbirine giren iki yetişkin oğlu evin tüm huzurunu kaçıracak, meraklı ziyaretçilerin evdeki ata yadigârı kristali tuzla buz etmesiyle birlikte işler daha da karışacaktır.

‘Kaynak / The Fountain’ ile ‘Nuh: Büyük Tufan / Noah’ filmlerinde kutsal metinlerden yola çıkmış olan Aronofsky’nin tutkulu bir çevreci olduğunu açıklamalarından biliyoruz. Bir önceki filminin konu edindiği büyük tufanın günümüzdeki global ısınmanın getireceği felâketlerin bir habercisi olduğunu hatırlatan sinemacı, ülkesinde ardarda yaşanan doğa felâketleri karşısında endişesinin her sorumlu dünya vatandaşı gibi büyümekte olduğunu ifade ediyor. ‘anne!’ bu endişenin beyazperdeye düşmüş hali. ‘Rosemary’nin Bebeği’ usulü bir psikolojik gerilim olarak ilerleyen film, dini ve çevreci metaforlarla yüklü bir kâbusa dönüşmekte gecikmiyor. İlham peşindeki şair Tanrı’yı, genç ve çalışkan karısı Toprak Ana’yı, ilk ziyaretçiler Adem ile Havva’yı, düşman oğulları Habil ve Kabil ve nihayetinde evi (ya da Dünya’yı) işgâl ederek yağmalayan misafirler ve hayranlar ordusu da insan neslini temsil ediyor.

Yoğun semboller ve sembol diyaloglarla ilerleyen ve kıyameti tasvir eden finalle doruğa ulaşan seyri kolay olmayan bir deneyim ‘anne!. Filmin sembolik yapısı yapım tasarımından başlıyor. Mekân olarak seçilmiş Viktoryen ev, o dönemde bilim adamlarının insan beyni için en mükemmel şekil olduğunu düşündüğü sekizgen biçiminde tasarlanmış. Sekiz rakamının İncil’de yeniden doğuş ve yenilenme kavramları düşüncesinden yola çıkan yönetmen, sekizgen temayı evin şekli dışında aydınlatma araçlarında, kapı panelleri, resim çerçeveleri ve diğer eşyalarda kullanmaya özen göstermiş. Uzun planlardan kaçınarak, el kamerası kullanımının tercih edildiği yakın ve orta çekimlere yer vermiş. Bu da filmin klostrofobik geriliminin tırmanmasına destek olmuş.

Ev işgâli hadisesinde, sinemada gerçeküstücülüğün babası Luis Buñuel’in ölümsüz başyapıtlarından ‘Yokedici Melek / El Angel Exterminator’den etkilendiğini belirtiyor Amerikalı sinemacı. Bu ilham kategorisine İspanyol asıllı büyük sinemacının, Leonardo da Vinci’nin ünlü ‘(Hz.İsa’nın) Son Akşam Yemeği’ tablosunun kanlı canlı beyazperdeye taşındığı ‘Viridiana’sını da ekliyorum kişisel olarak. Philip Messina’nın kusursuz yapım tasarım çalışmasından, Aronofsky’nin ilk uzun metrajı ‘Pi’den beri değişmez çalışma arkadaşı Matthew Libatique’in görüntülerinden beslenen bu kaotik rüya film, çağımızın en yetenekli oyuncularından Jennifer Lawrence’in yakın plan usta yorumundan büyük destek alıyor.

‘anne!’ eleştirmenleri tam anlamıyla ikiye bölmüş bir film. Kusursuz yönetmenliği takdire şayan ancak metaforların abartılı bir biçimde gözümüze sokulduğu, ana akım sinemaya göz kırpan final bölümünün anlatıyı zedelediğini düşünüyorum.

(06 Ekim 2017)

Ferhan Baran

[email protected]