Bir dönem erkeklerinin, istisnasız hepsini kendine âşık eden bir efsane, bir mit, bir simge Türkan Şoray. Beyazperdeye yansıyan iri ve güzel gözleri, hülyalı bakışları, büründüğü her rolü gerçekten benimseyen duruşu ve kuşkusuz kurallarıyla bir bütün olduğu için tektir sinemamızda da, hayatımızda da… Bu çerçevede -birçokları gibi- Türkiye’nin yüzü olarak kabul etmekten başka ne gelir elimizden (sahi, sorsalar, hâlâ en çok oy alacak yüzdür Türkan Şoray).
Sinemamızın yüzü…
Buradaki yüz, kişiyi değil, yılı anlatmak amaçlı… 100 yılı aşkın yaşı ile Türkiye sineması (Fuat Uzkınay ile değil, çok daha önce 1907’de, Manaki Kardeşler ile başlamış) günümüze dek birçok akımın, birçok yöntemin, renkli/siyah beyaz filmin, izini taşımış ama sultanını hiç değiştirmemiş: Türkan Şoray. Bu kez ‘yüz’ derken, gerçekten yüzü kast ediyoruz. Türkiye sineması deyince kuşkusuz Muhsin Ertuğrul, Lütfi Akad, Atıf Yılmaz, kuşkusuz Yılmaz Güney, Ayhan Işık, Cüneyt Arkın’ı da göz ardı etmeksizin “dört yapraklı yonca” gelir akla… Türkan Şoray, Fatma Girik, Hülya Koçyiğit, Filiz Akın’dır bu yapraklar… Onların da ilki yine Türkay Şoray’dır, kim ne derse desin.
Sinema ölmez!
Sözlü tarih çerçevesinde ele alabileceğimiz Türkan Şoray’ın yaşamını (tabii ki en çok da sinema yaşamını) anlatan “Sinemam ve Ben”, Leyla Özalp ve Figen Gezer’in de desteğiyle, İş Bankası Kültür Yayınları aracılığıyla, ayrıntılarına varana dek okuyoruz…
Sinema, izlemesi keyifli (isterse korku filmi olsun, insanı etkiler muhakkak) bir sanat dalı ve diğer tüm dallarla da doğrudan bağlantılı. Onun için de zaten ‘yedinci sanat’ deniyor ya… Buna da bağlı olarak perdeye yansıyanlar yapımının ve üretiminin zorluğunu, yaşanan müşkülatı gizleyebiliyor. Perdede üç beş saniyede gözüküp kaybolan görüntünün üretimi bazen günler alabiliyor… Kaldı ki onu tasarlamanın pahası hiç biçilemez. Türkan Şoray, sinemayla ilişkili hayatını anlatırken ülkemizin (ve tabii, dünyanın) ekonomisinden sosyal değişimine kadar birçok noktayı da aydınlatıyor. Okura kalan, taşları yerine oturtmak sadece. Siyasi erk, sadece kendi penceresinden görürken sanat bütün pencereleri açıyor önümüze. Bununla birlikte geçen yıllarda yaşanan sorunlar sadece toplumsal, sadece ekonomik değil, günün anlam ve önemiyle de doğru orantılı sosyal yaşamı da sergiliyor.
Filmlerin katkısı…
Bugün, televizyon ekranlarında birbiri ardına yayınlanan “eski” filmler, hâlâ izleyici çekiyorsa, bir “şeytan tüyü” vardır muhakkak içinde. Yayınının ardından ya bir repliği ya müziği ya da mekânı gündeme oturuyor. Gazeteleri karıştırın, sosyal medyaya bir bakın isterseniz, hak vereceksiniz…
Türkan Şoray’ın geçmişi, bu bağlamda, bizim birikimimizdir. Zamanında sinema salonlarını doldurup (kimi zaman “mendilini unutma” uyarılarıyla kimi zaman da “vallahi benim hayatım” sahiplenmesiyle izlediğimiz filmler, onun sinemaya başlayışından itibaren kronolojik bir sıra ile günümüze kadar getiriyor anılarını. Bazen kendisinin özeleştirisini bazen çıkarttığı dersleri bazen de bize verdiği dersleri okuyoruz. Tam da bu aşamada kendimize, yaşamımıza, geleceğimize bakıyoruz ister istemez. Türkan Şoray, yer yer farklı yazarların görüşlerine de yer verirken biz okuru yönlendiriyor da… daha iyi, daha doğru, daha güzel olmamız için…
Senaryo ve hayat…
Toplumsal yaşamı belirleyen sanatın ve sanatçıların hayatın her anında, her alanında gözümüzün önünde olması iyidir. Onlarla özdeşleştikçe, onların büründükleri rolleri benimsedikçe yaşamsal refah da artacaktır. Rahat anlatımı, kolay okunurluğu, dozunda merak unsuruyla “Sinemam ve Ben” elinizden düşmeyecektir.
Bütün güzelliklerin altında insan varsa, insanın emeği, birikimi varsa, “Sinemam ve Ben”de de o birikimi en çarpıcı haliyle göreceksiniz. Yaldızlarının altındaki gerçeklik sizi de çarpacak.
Türkan Şoray, o kadar çok anı paylaşmış ki, birini aktarsam diğerine yazık… Yılmaz Güney de var, kamera önüne hiç birlikte geçmemiş olmalarına rağmen dergi kapaklarını süslediklerini anlatıyor (başka anıları da var kuşkusuz), at binerken geçirdiği kaza ve sonrasındaki korkularını da (bir Hollywood yaklaşımı olan “Show goes on = gösteri sürmeli” ile yapımcıların tutumları da) yer alıyor. Senaryoları üzerindeki tartışmalardan kostümlerinin ayrıntılarına (Sinemanın 100. yılı çerçevesinde sergilenmişti) kadar aklınıza gelen gelmeyen her hususu bulacaksınız.
Sinemam ve Ben, Türkan Şoray, anlatı, İş Bankası Kültür Yayınları, Mart 2017, 495 s.
(25 Eylül 2017)
Korkut Akın