3. Uşak Kanatlı Denizatı Kısa Film Festivali

Uşak Üniversitesi İletişim Topluluğu tarafından düzenlenen ve bu yıl 12 – 14 Aralık 2016 tarihleri arasında üçüncüsü gerçekleşecek olan Uşak Kanatlı Denizatı Kısa Film Festivali’nin başvuru süreci başladı. En İyi Kurmaca Film, En İyi Deneysel Film, En İyi Canlandırma Film, En İyi Belgesel Film ve En İyi Oyuncu dallarında ödül verecek olan festivalin son başvuru tarihi ise 05 Aralık 2016 olarak belirlendi, seçici kurul üyeleri önümüzdeki günlerde açıklanacak. Gösterim dışı etkinliklerle geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da zengin bir içerik hazırlayan festival ve festivalin başvuru koşullarıyla ilgili her türlü ayrıntılı bilgiye festivalin web sitesinden ulaşılabiliyor.

3. Uşak Kanatlı Denizatı Kısa Film Festivali yazısına devam et

4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali Yarışma Filmleri Belli Oldu

10 – 18 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleşecek 4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali’nde geri sayım başladı. Festivalin Uluslararası Yarışmalarına 122 ülkeden 3.679 film başvurdu. Bu yıl ilk kez düzenlenen Ulusal Uzun Metraj Yarışması için 68, Ulusal kurmaca ve belgesel yarışmalara ise 347 film başvurdu. Festivalin Seçici Kurulunun değerlendirdiği filmlerden yarışmalara seçilen filmler belirlendi. Bu yıl ilk kez gerçekleştirilen Ulusal Uzun Metraj Yarışma programında Albüm, Babamın Kanatları, Toz, Koca Dünya, Mavi Bisiklet, Rüya, Siyah Karga ve Son Kuşlar, 100.000 TL. ödüllü En İyi Ulusal Uzun Metraj Film Ödülü için yarışacaklar.

4. Uluslararası Boğaziçi Film Festivali Yarışma Filmleri Belli Oldu yazısına devam et

11. JCI İstanbul Crossroads Uluslararası Kısa Film Festivali

Junior Chamber International (Genç Liderler ve Girişimciler Derneği) İstanbul Şubesi tarafından 20 – 28 Aralık 2016 tarihlerinde düzenlenen 11. JCI İstanbul Crossroads Uluslararası Kısa Film Festivali’nin amacı dünyadaki farklı kültürlerin buluşmasına aracılık etmek olarak belirlendi. Festival, “Kültürler Arası Diyalog ve Göç” temalı kısa filmleri çeken sinemacı ve sinemaseverleri buluşturarak kısa film kültürünün gelişmesine katkı sağlamayı hedefliyor. Festival kapsamında, seminerler, paneller, film gösterimleri ve atölyeler düzenlenecek. Festivalin yarışma bölümünde kurmaca, canlandırma, belgesel, deneysel ve animasyon türündeki kısa filmler ödüllendirilecek.

11. JCI İstanbul Crossroads Uluslararası Kısa Film Festivali yazısına devam et

Türkiye Sinemasının Yeni ve Ödüllü Filmleri İstanbul Modern Sinema’da: Biz de Varız

İstanbul Modern Sinema’da Biz de Varız programı başlıyor. 10 – 24 Kasım tarihleri arasında gerçekleşecek programda geçtiğimiz yıl adından söz ettiren, festivallerden ödüllerle dönen ama vizyonda yeterince yer bulamamış filmler yer alıyor. Programda Toz Bezi, Ana Yurdu, Kasap Havası gibi filmlerin yanında bu yıl Yabancı Dilde Oscar adayı olarak Türkiye’yi temsil edecek olan Kalandar Soğuğu, Seren Yüce’nin ikinci filmi Rüzgarda Salınan Nilüfer, Zeki Demirkubuz, Derviş Zaim gibi usta yönetmenlerin son yapımları,  Albüm, Babamın Kanatları, Kötü Kedi Şerafettin, Baskın: Karabasan ve dünya prömiyerlerini Berlin Film Festivali’nde yapan Mavi Bisiklet ve Rauf yer alıyor.

Türkiye Sinemasının Yeni ve Ödüllü Filmleri İstanbul Modern Sinema’da: Biz de Varız yazısına devam et

Ekşi Elmalar’a Taraf Olmak!

Yılmaz Erdoğan’ı “ezan sesi” polemiğinin ve “adrese teslim” gol paslarının ortasında bir yerlerde kaybetmiştim. Aradan epey zaman geçmiş. Bir süredir çok sevilen bir kavram olan “toplum mühendisliği”ne kanıt oluşturmak adına, -geçmişteki bir filminde, imamı kekeme olarak resmeden kendisi değilmiş gibi- kimi iddialarını böylesi zayıf bir argümana dayandırması, onun gibi çok zeki bir adamdan beklenmezdi. Ama şu sıralarda benim de çok sevdiğim bir başka kavramla izah edilebilirdi her şey: Dönemin Ruhu!

Çok da heyecanlı olmamakla birlikte, böylesi bir ruh haliyle izlediğim “Ekşi Elmalar”ı, gelinen noktanın ne kadar hazin olduğunu belgelemesi adına önemli buldum. Oysa ilk “Vizontele” filminde nasıl da farklıydı her şey? Evet, film, benim çizgi roman (özelde frankofon) estetiği olarak nitelendirdiğim bir kurguya ve sinemamızın geleneksel parodi anlayışına yaslanıyordu; ama dönemiyle tam da örtüşmeyen belli bir “ruhu”, duyarlılığı vardı. “Ekşi Elmalar”, bir ilk film olan “Vizontele”nin “sahici” ve daha da önemlisi “içeriden” bakışın yanından bile geçemiyor. Bunda, filmin, Yılmaz Erdoğan’ın Köyceğiz’deki çiftliğinin bahçesinde çekilmesinin rolünün ne olduğunu sorarsanız, “çok fazla” derim. Erdoğan, kendisini “çiftçi yazar” olarak tanımlıyor artık; ama bana sorarsanız “oralı bir yazar” değil. Belki de “bura”, dönemin ruhuna daha denk düşüyor.

Bir darbe öyküsü olarak nitelendirmenin fazlasıyla abartılı olacağı son filmde en büyük sıkıntı, Erdoğan’ın bizzat canlandırdığı baba karakterinde saklı sanki. Burada şu soruyu sormak kaçınılmaz oluyor: Yönetmenin kafasında yeterince kurgulayamadığı, adeta bir “nefret aşkı”yla ele aldığı bir karakteri seyirci nasıl anlayacak? Bu zorunlu değil elbette; ancak Erdoğan’ın film sonrası söyleşileri de bu konudaki “kafa karışıklığını” doğruluyor. Belediye Başkanı’nın filme adını veren “elma” hadisesindeki yaklaşımı ortadayken (ki, senaryonun tek zirve noktası), finalde yanlış mekâna giren adam için (çığlık çığlığa, bize üzülmemiz gerektiğini haykıran müziğe rağmen!) neden hüzünleneceğiz? Eser, yönetmeni tarafından Hakkari’nin kurtuluşunu 60’larda gördüğü iddia edilen bu şahsın zekasına hayran olmak için de hiçbir neden içermiyor; aksine, kızlarına reva gördüğü yaşam, fikirlerini “lüzumsuz” olarak nitelendirmemizi kolaylaştırıyor. Kararsızlık hali, “paldır küldür” yazıldığını düşündüğümüz önce melodramatik, sonra görece “umutlu” finalin de seyirciye geçememesinde önemli rol oynuyor. Üstelik yeterince işlenememe durumu, sadece Reis için değil, örneğin oyunu övgüye boğulan Songül Öden’in, filmin ikinci yarısında hapsolduğu “dar alanda” olduğu gibi neredeyse tüm karakterlerde geçerli.

Sözünü ettiğimiz “olmamış” figürlerin muhtemelen hiçbiri “solcu gencin” eline su dökemez! Yayladaki “aşk çocuğunu”, üniversitedeki robotlaşmış devrimciye dönüştürmek, karaktere oldukça soğukkanlı bir “mesafeyle” yaklaşmayı gerektiriyor ve belli ki bu da Yılmaz Erdoğan için artık çok zor değil. (Belki de yönetmen’in “soğuk ve yağmurlu havalarda” vazgeçtiği tek şey çocuk olmak değildir artık…) “Ekşi Elmalar”ın ilk yarısının bu örneğe paralel olarak, “eski günlerden kalma” bir coşkuyla, ilk filmleri andıran bir ruhla yazıldığını söyleyebiliriz. “Kız kaçırma” hadisesinden sonra ortaya çıkan manzarayı ise, uzatmaları oynanan ve skoru tamamen aleyhine çalışan bir müsabakaya benzetmemek olası değil. (Yazının bu bölümünü “dün” ve “bugün” ekseninde de okuyabilirsiniz ve belki de -o ünlü deyişten uyarlayacak olursak-, “değişen hayatlar ilkinde komedya, ikincisinde tragedya olarak” yaşanıyordur.)

Yılmaz Erdoğan, 2008 başlarında kendisiyle yaptığım bir söyleşide (Modern Zamanlar, Sayı: 4), “sinemada eleştiri” sorusu üzerine şunları söylemişti: “Temel sorun hemen her köşe yazarının potansiyel sinema eleştirmeni olması ya da kendini öyle zannetmesidir. Çünkü sinema ‘kolay’ bir yazı kaynağıdır. İyi kötü her insanın sinemayla ilgili bir ‘fikri’ vardır ve bu yüzden sinema mevzuunda fikir çoktur ama bunların içinde kayda değer olanları pek azdır. Bu yazıların kapsamı genellikle ‘valla beni sardı sarmadı’ falan biçimindedir ve en tevazu sahibi olanı ‘ben kendi fikirlerimi söylüyorum’ parantezi içindedir. Eleştirmen, eğer eleştirmen ise, yani dünyanın önemli festivallerini ve sinemayı ciddi ciddi takip ediyorsa, empatik birisi ise ve taraf tutmuyorsa büyük saygım vardır. Taraf tutmuyorsa!”

Yönetmenin kaygılarını haklı çıkarırcasına, olguya “taraf olma” ruh hali içinde yaklaşan bu satırların yazarı, en büyük esin kaynağının Gauguin’in “Nereden geliyoruz? Neyiz? Nereye gidiyoruz?” tablosu olduğu itiraf eder!

(07 Kasım 2016)

Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü
[email protected]

İhsan Taş Yeni Projesi ile İddialı Geliyor

Daha önce Kaçış 1950 ve Temel ile Dursun İstanbul’da isimli sinema filmlerini hayata geçiren genç yapımcı İhsan Taş, anlamlı bir sinema projesi ile sessizliğini bozmaya hazırlanıyor. Genç yapımcı, Lösemili bir çocuğun hayat hikâyesinin işlendiği ve 3 yıldır ön hazırlıklarının sürdüğü yeni projesi Dedemin Gözyaşları isimli sinema filminin senaryosunu yazarken, her şeyin daha gerçekçi olması için, o amansız hastalığa yakalanan hastaların yakınlarından aldığı önemli bilgiler doğrultusunda senaryosunu nihayet tamamladığını dile getirdi. Bundan sonra alt zemini daha güçlü ve ayakları yere daha sağlam basan önemli hikâyeler üzerinde çalışacağını belirtti.