Zuzula: Cinler Alemindeki Karanlık Kâbus

Kemal Özdemir’in yönettiği ve Canan Ünal, İnanç Akbulut, Fatih Selim Emek ile Tuğba Şakar’ın oynadığı Zuzula: Cinler Alemindeki Karanlık Kâbus, 16 Aralık 2016’da MC Film dağıtımıyla Vidd Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Aşk romanlarıyla ün yapan yazar Vildan Akın, yazacak hikâye düşünemez olur. Yayınevi yetkilisi, gerilim ve psikoloji türüne yönelmesini söyler. Biraz araştırdıktan sonra denemeye karar verir. Şehirde bunaldığından sakinlik istediğinden yeni hikâyesine odaklanmak için bir müddet dağ evinde yaşamaya karar verir. Korkunç olaylarla ailesini kaybeden Çoban Ali dikkatini çeker. Kendisini bir anda Ali’nin ailesinin yaşadığı dehşetin içinde bulur.

Adam mısın!

Emir Khalilzateh’in yönettiği ve Ahmet Çakar, Sinan Engin, Abdülkerim Durmaz ile Ertem Şener’in oynadığı Adam mısın!, 18 Kasım 2016’da Pinema Film dağıtımıyla Filmhane Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Televizyon ve futbol takipçilerinin çok yakından tanıdığı futbol yorumcuları Ahmet Çakar, Sinan Engin, Abdülkerim Durmaz, Rasim Ozan Kütahyalı ve Ertem Şener’i beyazcamdan beyazperdeye transfer eden filmde Beyaz Futbol ekibi bir sponsor tarafından organize edilen bir tatile davet edilirler ve hep beraber yola çıkarlar. Fakat kafa dinleyip eğlenmeyi planladıkları bu tatilde başlarına hiç beklemedikleri çeşitli tuhaf ve komik olaylar gelir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman

Adam mısın! yazısına devam et

Kasap Havası Filmi 02 Aralık’ta Vizyona Giriyor

Çiğdem Sezgin’in yazıp yönettiği Kasap Havası filmi 02 Aralık’ta vizyona giriyor. Geçen sene Adana Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Müzik, Malatya Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu (İnanç Konukçu) ve 3. Altın Defne Film Festivali’nde En İyi Yönetmen ödülünü alan film, annesinin istediği kızla nişanlanmak üzere olan Ahmet ile kendisinden yaşça büyük olan Leyla’nın ilişkisini anlatıyor. Kasap Havası’nda, Şenay Gürler, İnanç Konukçu, Hakan Karahan’ın yanı sıra Özay Fecht, Levent Ülgen, Can Kolukısa ve Cemre Ebuzziya gibi başarılı isimler de yer alıyor. Görüntü yönetmenliğini Ersan Çapan’ın üstlendiği filmin müziklerini ise Demircan Demir yapıyor.

Koruncuklar İçin BAK 2. Liselerarası Kısa Film ve Senaryo Yarışması

Türkiye Korunmaya Muhtaç Çocuklar Vakfı ile yola çıkan SETEM (Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Birliği) tarafından Koruncuklar İçin B.A.K 2. Liselerarası Senaryo ve Kısa Film Yarışması için start verildi. Vakfa geçtiğimiz yıl sinema eğitimleriyle destek vermeye başlayan SETEM, bir yıl boyunca 60 Koruncuğa oyunculuk, senaryo yazarlığı, kameramanlık, ışık asistanlığı ve makyözlük gibi çeşitli dallarda eğitim verdi ve Koruncuklar yıl sonunda eğitim sertifikalarını aldı. Bu yıl da SETEM yine Koruncuk Vakfı işbirliği ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla Koruncuklar İçin B.A.K 2. Liselerarası Kısa Film ve Senaryo Yarışması düzenleniyor.

Koruncuklar İçin BAK 2. Liselerarası Kısa Film ve Senaryo Yarışması yazısına devam et

Televizyon ve Sinema Yok Olacak, Kendinizi Şimdiden Bu Gerçeğe Hazırlarsanız İyi Olur

Hocaların hocası, ünlü Hollywood teorisyeni Robert McKee, 10 yıl sonra, 4. Boğaziçi Film Festivali kapsamında vereceği 3 günlük seminer için yeniden İstanbul’a geldi. 75 yaşında olan yazar, sabahın ilk saatlerinden akşamın karanlığına kadar yaşından beklenmeyecek bir enerji ve mizah yeteneği ile seminerine katılan sektör profesyonellerine altın değerinde öğütler verdi. İlk günün teması “Televizyon”du, ancak sinemadan hayata pek çok konuda kendisinden kıymetli tavsiyeler aldığımız bir buluşma oldu. Ağırlıklı olarak dizicilerin katılımıyla geçen ilk günden kendime ve bu bizim bir türlü gerçek bir sektör olamayan sektörümüze bir umut, bir ışık olsun diye aldığım notlarımı paylaşıyorum. McKee’nin diyalog meselesine değinirken, “Ülkenizde çok iyi yazarlarınız var, mesela Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ bana ilham veren kitaplardan bir tanesi” demesi yüzümüzde tatlı bir gülümsemeye neden oldu.

Story adlı kitabımı okudunuz mu? Eğer okumadaysanız Hollywood’u unutun! (gülerek)

– Size nasıl yazacağınızı söyleyemem, elinizden tutup kaleminizi oynatamam ama prensiplerini öğretebilirim.

– Hollywood’da yazarlar çok önemlidir, yönetmenleri yazarlar işe alır. Sizde durum nasıl?

– İnsanlar artık, bir sürü insanın konuştuğu, gürültü yaptığı ve cep telefonu ile ilgilendiği bir ortamda film izlemek yerine, evinde, dev ekranda, istediği zaman durdurup bir kadeh şarap alabileceği bir ortamda film izlemek istiyor.

– Ülkenizde seyircinin sinemaya ilgisi nasıl? Bir seyirci; – Çok iyi! McKee: – Ah, harika! Demek Türk Sineması altın çağını yaşıyor… (gülerek)

– Günümüzde sinemanın özellikle de “sanat sineması”nın kendisini tekrar ettiğini düşünüyorum. Son 20 – 30 yıldır yeni bir şey söylemiyorlar. François Truffaut, Federico Fellini, Bernardo Bertolucci’nin ardından iyi bir şey çıkmadı.

– İyi bir yazar olmak için başka insanların ne yazdıklarını okuyun. Kötü de olsa okuyun. Hatta kötü yazılar sizi daha çok geliştirir. Ben olsam daha iyi nasıl yazardım deyip, oturup baştan yazın.

– Kötü filmler için de bu geçerlidir. Kötü bir filmi izleyip ben olsam daha iyisini nasıl çekerdim diye düşünün.

– Sinema ve televizyonun geleceği tamamen internette, bundan eminim. Ne zaman olacağını bilemem ama olacak.

– Bir süre sonra televizyonların tamamen tarih olacağını düşünüyorum, sinemanın da aynı şekilde… Demek istediğim hikâyeler anlatılmaya devam edecek ama formu değişecek.

– Karasal yayıncılığın tamamen sona ereceğini düşünüyorum. Uydu, kablolar hepsi yok olacak.

– Değişimin önünde duramayız. Bundan endişe duymuyorum. Siz de gelecek için kendinizi hazır ederseniz iyi edersiniz.

– Teknoloji uzun metrajlı filmleri de sinema salonlarından söküp atacak. Bu kültür yok olup gidecek.

– Ekran ise sonsuza kadar var olacak. Hikâyeler ekran üzerinden anlatılmaya devam edecek. Benim için önemli olan da hikâyelerin anlatılmaya devam etmesi…

– İsteseniz de istemeseniz de bu değişime ayak uydurmak zorunda kalacaksınız. Zamanla her şey internete evrilecek.

– Gençlerin ilgisini uzun bir süre herhangi bir şeyde tutamadığını söylüyorlar. Bu doğru olsaydı genetik bir değişimden söz ederdik.

– Geçmişte insanlar daha kibardı, sabırla reklamları izliyorlardı. Gençlerin buna tahammülü yok ama bir haftasonu boyunca kapanıp bir dizinin bir sezonunu bitiriyorlar.

– Bana televizyon ve sinemayı birbirinden ayıran en önemli farkı soruyorlar. Bende şöyle cevap veriyorum, sinema dış kapıya, televizyon ise iç kapıya açılan hikâyelerdir.

– Televizyonun meselesi karakterdir. Karakterin “sempatik” olması isteğe bağlıdır, “empati” ise olmazsa olmazdır.

– Komedi de “içerik”ten öte “üslup” önemlidir. İyi bir dizinin olmazsa olmazı form, içerik, karakter ve üsluptur.

– Oğlum ile Gandhi’nin filmini izliyorduk. Bu tarz toplumun yüzde ellisinin bildiği hikâyelerde kahramanın sonu filmin başında verilir. Oğlum, “Ne kadar popüler bir adammış, cenazesi ne kalabalık.” dedi. Kendisi Amerika’nın en önemli tarih okullarından birinde derece almış bir çocuk. İşte Amerika’nın diğer yüzde ellisi bu okullardan mezun oluyor. Demek ki hocasının Ganghi’ye bir ilgisi yokmuş. (gülerek)

– İnsanların, başka insanların yaratıcılıkları üzerinden kendi kimliklerini bulması hiç sağlıklı değil. Mesela benim çocukluğumda bir film izlerdik, beğenenler ve beğenmeyenler olurdu ve o konu orada kalırdı. Şimdiyse kişisel algılanıyor.

– Örneğin Titanik filmini hep b*ktan bir film olarak görmüşümdür. Bunu Titanik’i seven biriyle paylaştığım zaman sanki kendisine yapılmış bir hakaret gibi algılıyor. “Pardon,” diyorum, “Titanik’i siz mi çektiniz?”

– Müzikte, tasarımda da bu böyle… İnsanlar bir şeyle kendisini özdeşleştiriyor ve onu kendisine aitmiş gibi savunuyor. Size tavsiyem kendi yolunuzu bulun, kendi cümlelerinizi kurun…

– Dizilerin klişelerle dolu olduğunu söylerler. Klişeleri aşmanın tek yolu araştırma yapmaktır. Karakterinizi derinleştirmek için, onu yakından tanımak için çaba göstermek, okumak ve entelektüel birikiminizi arttırmak zorundasınız.

– Öylesine birine aşık oluruz ama ilk fırsatta onu değiştirmeye çalışırız.

– İnsanlar tutarlı değil, çelişkilidir. Bu yüzden karakterleriniz de böyle olmalıdır.

(16 Kasım 2016)

Gizem Ertürk

Fantastik Dünyada Eğlenceli Macera

Fantastik Canavarlar: Nelerdir, Nerede Bulunurlar?
(Fantastic Beasts and Where to Find Them)
Yönetmen: David Yates
Eser: J. K. Rowling
Müzik: James Newton Howard
Görüntü: Philippe Rousselot
Oyuncular: Eddie Redmayne (Newt), Katherine Waterston (Porpentina Tina), Dan Fogler (Kowalski), Colin Farrell (Graves), Ezra Miller (Credence), Ron Perlman (Gnarlack), Samantha Morton (Mary), Jon Voight (Shaw), Carmen Ejogo (Seraphina), Alison Sudol (Queenie), Josh Cowdery (Shaw, Jr) Kamil Lemieszewski (Jan), Johnny Depp (Grindelwald)
Yapım: Warner Bros (2016)

İngiliz yönetmen David Yates’in “Harry Potter” ruhundan düşmüş “Fantastik Canavarlar: Nelerdir, Nerede Bulunurlar?” filmi, görsel dünyasıyla beraber hayal gücüne ve sanata da kutsama yapıyor.

İngiliz Newt Scamander’ın yolu New York’a düşüyor. 1926 yılı. Özgürlük Heykeli’nin şehrine Ellis Adası’ndan giriş yapıyor. Dünyayı dolaştıktan sonra bu şehre gelmiş. Büyülü yaratıkları arıyor. Banka önünde Salem Hayırsever Cemiyeti’nin lideri Mary Lou Barebone’un konuşması ilgisini çekiyor. Orada Porpentina “Tina” Goldstein de var. Tina, bir Seherbaz. Amerika Birleşik Devletleri Sihirli Kongresi (MACUSA) ajanı. Bu Kongre’nin bir özelliği de canavar sihirli yaratıklarla savaşırken, halkın belleğini de siliyor. Halkın kendilerinden haberli olması gerekiyormuş. Kongre’nin başında da Seraphina Picquery var.

Hikâyeye bir de işçi sınıfından Polonyalı Jacob Kowalski katılıyor. Elinde Newt’ün bavuluna benzeyen bavuluyla telaşla bankaya doğru giderken Newt’le çarpışıyor. Bu çarpışma heyecan dolu maceranın da başlangıcı oluyor Jacob gibi Sihirdışı olan seyirciler için de. Savaş gazisi Jacob, konserve fabrikasında ezilmekten yorulmuş. Bankadan kredi alıp pasta fırını açmayı hayal ediyor. Newt’ün soyguncu sihirli hayvan dostu bankaya girince, madeni paraları toplamaya başlıyor. İşte Newt’le Jacob’ın yolları bankada kesişiyor.

Sanatın yönetmeninden…

David Yates, 1963’te Merseyside bölgesindeki St. Helen’de doğdu. İngiliz yönetmen son dört “Harry Potter” filmini de çekti. En son sinemalarımıza 2016 yapımı IMAX ve üç boyutlu “The Legend of Tarzan-Tarzan Efsanesi” gelmişti. Yates, “Harry Potter”ın yazarı J. K. Rowling’le ruh birliği sağlamış. Yates’in en değerli yönü, filmlerinde sanatı geriye atmaması. 2016 yapımı sinemaskop “Fantastic Beasts and Where to Find Them-Fantastik Canavarlar Nelerdir, Nerede Bulunurlar?” filminin her anında hayal gücüne ve sanata kutsama var. Bu filmde çizgi roman ruhuyla dışavurumcu estetik perdeyi kuşatıyor. Bu dışavurumcu mekânları kocaman sinemaskop perdede görmek gerek. Enkaza dönmüş binalar ve çarpık mekânlardaki karanlık, kasvet bu dışavurumcu estetikle buluşuyor. Elbette sadece bunlarla değil. Kara filmlerden ödünç alınmış karanlık ve ıslak dış sokaklar da çok çarpıcı yansıyor. Filmin, zaman zaman polisiye sinema tadı verdiğini de belirtelim. Yönetmen, Newt’ün Jacob’ı götürdüğü özel dünyası da gerçeküstücü estetikten beslenmiş. Fransız sinemasından Hollywood’a gitmiş büyük kameramanlardan Philippe Rousselot’nun bu görsel zenginliğe çok şey kattığını belirtelim.

Tahripçi canavarlar kimdi?

MACUSA’nın güvenlik sorumlusu Percival Graves de, binaları yıkan, ölümlere neden olan sihirli canavarların peşinde. Salem Hayırsever Cemiyeti’nde Barebone’un evlatlığı genç Credence’i muhbir olarak kullanıyor. Tahripçi sihirli canavarlardan bir kız çocuğunun cemiyette olduğundan şüpheleniyor. Diğer tarafta Tina, Newt ve Jacob’ı kız kardeşi Queenie’yle beraber yaşadığı daireye götürüyor. Zihinokuyan Queenie’yle Jacob’ın kalpleri birbiri için çarpmaya başlarken, Newt, Jacob’ı da bavulunun içine alarak gizli bahçesine götürüyor. Orada iyi sihirli hayvanları var. Gergadana benzeyen sihirli hayvanların çiftleşme yaşarken, kokudan dolayı erkek gergedan Jacob’ın peşine düşüyor. Filmin en eğlenceli anları da perdeden salona taşmaya başlıyor bu kaçıp-kovalamada. Jacob karakteri bu filme çok şey katmış. Ama en beğendiğimiz sahnelerse tuhaf görünümlü gangster Gnarlack’ın gece kulübünde geçen anlardı.

Filmde, öfkeli tahripkâr canavarların kimler olduğu final bölümüne kadar merak duygusuyla taşınıyor. Son bölümde sürprizler var işte. Aslında filmin hikâyesi karmaşık değil. Çocuklar da atmosferin içine rahat girebiliyor. Belki patlamalar, yıkımlar biraz ürkütebilir bu eğlenceli ve güldüren macerada. Filmde Colin Farrell, Samantha Morton, Jon Voight, Ron Perlman ve Johnny Depp gibi önemli oyuncuları aynı filmde görmek de keyifli. Fonda duyulan James Newton Howard’ın senfonik müzikleri de unutulmamalı.

(16 Kasım 2016)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com