09 – 14 Ekim tarihleri arasında gerçekleşen 47. Altın Portakal’ı Kusturica olayının damgasını vurduğu bir yıl olarak nitelendirmek sanırız yanlış olmaz. Uluslararası Yarışma’nın Jüri üyesi olarak festivale davetli olan dünyaca ünlü Boşnak asıllı Sırp yönetmenin gelmesinden önce, Bosna’da yaşanan katliama destek verdiği gerekçesiyle başlayan protestolar, Kusturica’nın kente girişiyle doruğa çıkmıştı. Bu konuda işaret fişeğini yakan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, sanatçıya tepki olarak festivale katılmayacağını söylemiş, yönetmenin kente gelişini takip eden günlerde “Bal” (Yönetmen: Semih Kaplanoğlu) filmi ekibinden yapılan açıklama, özetle şu ifadeleri içermişti:
“1992 – 1996 yılları arasında Bosna’da yaşanan olaylar uluslararası mahkemeler tarafından soykırım ve insanlık suçu olarak tanımlanmış ve bu suçlara bulaşanlar yargılanıp mahkûm edilmişlerdir. Sayıları yüz binlerle ifade edilen Bosna’lı sivilleri sadece inançları ve Boşnak oldukları için katledenleri, onbinlerce kadına çoluk çocuk tecavüz edenleri canlı tanıklar ve hala açılan toplu mezarlar ortadayken savunan bir ‘sanatçının’ AKSAV yönetimi tarafından himaye edilmesi bizim vicdanımızı acıtmaktadır. Biz burada hiç kimseyi etnik kökeninden ya da inancından dolayı eleştirmiyoruz. İnsanlığa karşı işlenmiş bir suça sözle de olsa katkı sağlayarak soykırımı ve tecavüzü meşrulaştıran bir zihniyetin savunulmasına karşı çıkıyoruz. Savaşa ve savaş suçlarına karşı bizleri birleştirecek tek kriter tek kimlik insan olmaktır. Sanatçı insanlığından ayrılamaz. Bu gerekçeler doğrultusunda Antalya Altın Portakal Film Festivali programında 11 Ekim 2010 Pazartesi günü saat 12:00’de yapılacak Bal filmi festival galası da dâhil festivaldeki hiç bir etkinliğe üzülerek katılmayacağımızı bildiriyor, kamuoyuna saygılarımızı sunuyoruz…”
Oysa Emir Kusturica, aynı yıl içinde Bursa Festivali’ne de konuk olarak çağrılmış ve hatta o festival kapsamında verdiği konser, basında “Kusturica, Bursa’yı kırdı geçirdi” şeklinde haberlerle ele alınmıştı. Kaplanoğlu’nun ve ekibinin Kusturica’ya gösterdiği tepki, günlerce kamuoyunun gündeminden düşmemiş, o günlerde gazetecilerin, bu protestoyla ilgili sorularını yanıtlayan dönemin festival Onursal Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Kaplanoğlu’nun Altın Koza’da ödül almasına gönderme yaparak, “Kusturica’nın geleceği iki ay önceden belliydi. Neden bu tepkiyi Adana bitimine kadar sakladı da, Altın Koza’da ödül alınca sahneledi? Bu davranışını anlayamadım.” yorumunu yapmıştı.
Bu gelişmelerin ardından Kusturica, geniş güvenlik önlemleri altında AKM bahçesine kurulan sahnede renkli orkestrası tekno-rock grubu ‘No Smoking’ ile mini bir konser veren Kusturica, ardından da festivalin uluslararası jüri üyeliğinden çekildiğini açıklamıştı. Antalya’da öğrencilere yapacağı atölye çalışmasını da iptal eden Kusturica, gitmeden önce yaptığı son toplantıda, “Kariyerime başladığımdan beri benim anti-emperyalist bir duruşum var. Çalışmalarımı ve anlayışımı bunun üzerine kurdum. Bana bu noktadan gelen saldırıları anlamsız buluyorum. Benim uğruna savaştığım şey birleşik Yugoslavya’ydı.” demişti.
*****
Chris Harman, ünlü “Halkların Dünya Tarihi” adlı eserinde, İspanyolların iki ayrı savaşla Aztekleri yok etmesini betimlemek için, “Tarih ender olarak tekerrür eder, burada yaşanan da buydu.” ifadelerini kullanır. Sanırız durum, yukarıda hatırlattığımız gelişmeler ışığında ve bir film festivali ekseninde, Antalya için de geçerli; çünkü 53. Portakal, ilki gibi doğrudan olmasa da Kusturica ve Kaplanoğlu’nu bir kez daha gündeme getirdi. Kaplanoğlu, ulusal yarışmanın kalbinde konumlanıyor ve bu yılın jüri başkanı. Kusturica ise “bedeniyle değil, fikirleriyle (üretimiyle!)” festivalde!
Bakın, festivalin web sayfasında ne diyor, yönetmenin 23 Ekim Pazar günü, Migros AVM’de gösterimi planlanan “Aşk ve Barış” filminin tanıtımında: “Underground / Yeraltı filminin yönetmeni Sırbistanlı Emir Kusturica uzun zamandır yolları gözlenen, kendisinden beklendiği gibi kıpır kıpır ve pervasız yeni filminde Balkanlar’daki çatışmaların en karanlık günleri esnasında yaşanan ihtiras dolu romansta İtalyan aktris Monica Belluci ile birlikte ekrana geliyor. Dram, komedi ve büyülü gerçekçiliğin ışıltısının karışımı olan klasik bir Kusturica yapımı.”
Evet, aradan altı yıl öncesinden söz ediyoruz ve bizler, hafızası ile anılan bir toplumuz ama yönetmeni büyük olaylar ve protestolar eşliğinde kovmamızın üzerinden çok da zaman geçmedi ki! Kimi okuyucuların, “Kaplanoğlu’nun festival programıyla ilgisi yok.” dediğini duyar gibiyim; ancak geçmişte konuya bu denli “duyarlılık” gösteren bir yönetmenin, hiç değilse durum açığa çıktıktan sonra iki kelam etmesi gerekmez mi?
Şimdi, “Tepki filmlerine değil, kendisineydi!” savunusuna kulaklarımızı tıkayıp, geçmişte, “Bursa’ya davet edilen Kusturica, Antalya’ya davet edilen Kusturica’dan evladır!” formülünü hatırlayalım ve bu sloganı günümüze uyarlayalım: “Eski Antalya, Yeni Antalya’ya karşı” diyelim. Tarihe not düşmekten başka bir amacımız yoktu, sürç-i lisan ettiysek affola…
Not: Son dakikada gelen bilgiye göre filmin programda yer alması sehven olarak açıklanmış ve gösterim iptal edilmiştir.
(22 Ekim 2016)
Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü
m_zamanlar@hotmail.com