Serkan Erkök’ü Kaybettik

Kısa film senarist ve yönetmeni Serkan Erkök, geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. D-100 Karayolu Edirne istikameti Merter metrobüs durağı yakınında 20 Mayıs’ta trafik kazası geçiren Erkök, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı ancak 23 Mayıs 2016 Pazartesi günü hayatını kaybetti. İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV ve Sinema Bölümü öğrencisi olan, 1993 doğumlu Serkan Erkök, Asıl Şizofren Kim?, Zaman, Susuyorum adlı kısa filmlerin senaryosunu yazdı. Zaman adlı bir de kısa film yöneten merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

Ali Erden Yazıyor: Polisiye Sinemanın Büyüğü: Melville

Fransız sinemasının büyüklerinden Jean-Pierre Melville, 20 Ekim 1917’de Paris’te doğdu. Gerçek adıysa Jean-Pierre Grumbach’tı. Yahudiydi. Sinemadaki soyadını, çok sevdiği Amerikalı yazar Herman Melville’den ödünç almıştı. Yazar Melville (1819-1891), “Moby Dick” romanıyla ünlüydü. Yönetmen Melville, 1973 yılında daha 56 yaşındayken vefat etti Paris’te. Melville sinemasında mekânlar, trenler, arabalar, yollar, yağmurlar, kış … Devamı… »

5. Atıf Yılmaz Kısa Film Festivali Başladı

Türk sinemasının usta yönetmeni Atıf Yılmaz’ı anmak amacıyla düzenlenen  5. Atıf Yılmaz Kısa Film Festivali, yönetmen Emin Alper’in Tepenin Ardı ve Abluka filmlerinin gösterimi ve sonrasında yönetmen Emin Alper’in üniversite öğrencileriyle yaptığı söyleşi ile başladı. Alper söyleşisinin ardından başlayan 5. Atıf Yılmaz Kısa Film Festivali açılış töreni ise jüri üyelerinin iştiraki ile Mersin Üniversitesi Prof. Dr. Vural Ülkü Konferans Salonu’nda yapıldı.

5. Atıf Yılmaz Kısa Film Festivali Başladı yazısına devam et

İFSAK 22. Ulusal Kısa Film Festivali

22. İFSAK Ulusal Kısa Film Festivali gösterimleri 06 – 11 Haziran 2016 tarihleri arasında Goethe Institut’de gerçekleştiriliyor. 1978 yılında başlayan Türkiye’nin en eski kısa film yarışması olan İFSAK Ulusal Kısa Film Yarışması’nda, bugüne kadar sinemamızın değerli yönetmenlerinin eserleri yer aldı. Yarışma başladığından bugüne ulusal düzeyde düzenleniyor ve ülkemizdeki birçok kısa film etkinliğine örnek teşkil ediyor. Etkinlik, çoğu dünya çapında önemli eserler vermiş, sinemacıların ilk eserlerine gösterim olanağı sunmakla birlikte, o yıllardan bugüne arşivlenen filmler sayesinde ülkemizin en kapsamlı kısa film arşivinin oluşmasına da katkı sağlıyor.

İFSAK 22. Ulusal Kısa Film Festivali yazısına devam et

Ankara Engelsiz Filmler Festivali: Bir Arada Film İzleme Deneyimi Başlıyor

Türkiye’de görme, işitme ve ortopedik engellilerin erişebildiği ilk film festivali olan Ankara Engelsiz Filmler Festivali, 24 – 29 Mayıs 2016 tarihleri arasında dördüncü kez perdelerini açıyor. 24 Mayıs Salı akşamı 20:00’de Opera Sahnesi’nde düzenlenecek açılış töreni ile Ankaralılarla buluşacak festival, bu sene de sinemamızın en yenilerinden klasiklerine, dünya sinemasının ödüllü filmlerinden kısa filmlere, yönetmen ve oyuncuların katılımıyla yapılacak çeşitli söyleşilerden atölye çalışmalarına dopdolu bir programı seyircilerinin beğenisine sunacak. Ankara Engelsiz Filmler Festivali, engeli olan – olmayan herkesin bir arada film izleyebildiği Türkiye’deki tek film festivali.

2. Uluslararası Edirne Film Festivali

Bu yıl 2.si düzenlenen 2. Uluslararası Edirne Film Festivali, 18 – 24 Kasım 2016 tarihleri arasında Dünyanın en büyük açık hava müzesi Edirne’de düzenleniyor. Festival hazırlıkları tüm hızıyla devam eden; Balkanların ve Trakya’nın en önemli kültür ve sanat etkinliklerinden biri olmaya aday olan Uluslararası Edirne Film Festivali kapsamında, yarışmaların yanı sıra dünya sineması, balkan sineması, çocuklar ve engelliler için özel gösterimler, atölyeler ve konserler de sanatseverler ile buluşacak.

2. Uluslararası Edirne Film Festivali yazısına devam et

Serpil Boydak Yazıyor: 69. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ken Loach’un Oldu

Bu yıl 69. kez düzenlenen Cannes Film Festivali dün akşam gerçekleşen ödül töreniyle son buldu. 21 film yarıştı ve ödülün sahibi, “I, Daniel Blake” filmiyle İngiliz yönetmen Ken Loach oldu. İşçi sınıfının yönetmeni olarak adlandırılan Loach, filmde hem bürokrasiyi eleştiriyor, hem umudu tükenen orta yaşlı bir marangozun dramını anlatıyor. Jüri Büyük Ödülü, Kanadalı yönetmen Xavier Dolan’ın “It’s Only the End of the World” filmine verildi. … Devamı… »

5. Uluslararası Çocuk Hakları Film Festivali

5. Uluslararası Çocuk Hakları Film Festivali, 27 Mayıs – 01 Haziran 2016 tarihleri arasında Bursa’da gerçekleştiriliyor. Dünyanın dört bir yanından, çocuk haklarına yönelik eserleri izleyicilerle buluşturmayı ve çocuk haklarına yönelik film üretimini özendirmeyi amaçlayan festival bu yıl da 10.000 çocuk izleyiciye ulaşacak. 2010 yılında başlayan ve 2055 yılına kadar sürdürülmesi planlanan festival kapsamında, her yıl Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin bir maddesini festival teması olarak belirleniyor. 5. Uluslararası Çocuk Hakları Film Festivali’nde, yine birbirinden değerli konuklarla birlikte sözleşmenin 5. maddesi ele alınacak.

5. Uluslararası Çocuk Hakları Film Festivali yazısına devam et

Yaşam ile Ölümün Tam Sınırında

‘İnsanlar ölüm gerçeğini göz ardı ediyorlar’ diyor Michel Franco. Dünya sinemasının yükselen yıldızlarından Meksikalı yazar sinemacının bizde yeni gösterime gören 68. Cannes Film Festivali en iyi senaryo ödüllü dördüncü uzun metrajı ‘Kronik / Chronic’ yaşamın sonuna ilişkin kaçınılmaz gerçek üzerine soğukkanlı bir gözlem, yaman bir deneme.

Ölümcül hastalara son dönemlerinde yardımcı olan bir erkek hasta bakıcıdır David. Onları şefkatle kucaklar, dertlerini dinler, bu dünyaya huzurlu bir biçimde veda etmeleri için elinden geleni yapar. Çocuklarından, akrabalarından daha yakındır onlara. Filmin ilk bölümünde genç adamın özel hayatı hakkında bilgi edinemeyiz. Hasta evinden ayrıldıktan sonra yürüme bandında bazen açık havada koşarken izleriz onu. Yaşamla ölüm arasındaki ince çizgide hayatta kalmak için antrenman yapar gece saatlerinde.

David hastalarıyla bütünleşmiştir. Öldükten sonra cenaze törenlerine katılır. Gece uğradığı barda tanıştığı çifte sözünü ettiği kaybettiği karısında ölen hastasını tarif eder. Başka bir erkek hastası ile paylaştıkları aile fertleri tarafından yanlış değerlendirilir. David kimdir? Hastalarının hayatına giren, onların kimliklerini, mesleklerini kendine mal eden bir psikopat mıdır? Bir süredir arabasıyla ve internetten takip ettiği genç kız kimdir? Filmin ilk bölümü bu tür soruları sorduran bir gizem perdesiyle kaplıdır. Ancak ikinci bölümde David’in geçmişte yaşadığı trajediyi öğrendiğimizde davranışları bir ölçüde anlam kazanacaktır.

Çağdaş Meksika’da cinsellik ve şiddet üzerine çarpıcı filmleriyle tanıdığımız Franco’nun haklı yükselişine Cannes Film Festivalleri tanıklık etmiştir. Sinemacının şenliğin ‘Yönetmenlerin 15 Günü’ bölümüne seçilen 2009 yapımı ikinci uzun metrajı ‘Daniel ile Ana’ Latin Amerika porno mafyasının kurbanı olan varlıklı ailenin bireylerinin açmazı üzerinedir. Film ölüm tehdidiyle cinsel ilişkide bulunmaya zorlanan iki kardeş kurbana ait kaydın internette satışa sunulduğu gerçek bir olaydan yola çıkar. 2012 yapımı ‘Lucia’dan Sonra / Después de Lucia’ annenin kaybından sonra babasıyla birlikte büyük kent Mexico City’ye taşınan genç kızın hikâyesidir. Varlıklı sınıf arkadaşları tarafından aşağılanan ve cinsel tacize uğrayan Alejandra’nın öfkeli babası şiddete karşı şiddet uygulama yoluna gidecek, film beklenmedik finaliyle izleyicisini altüst edecektir.

‘Lucia’dan Sonra’ aynı yıl Cannes şenliğinin ‘Belirli Bir Bakış’ seçkisine dahil olur ve Tim Roth’un başkanlığını yaptığı jürinin elinden bölümün büyük ödülünü alır. Genç sinemacının İngiliz oyuncuyla tanışması ve çalışması böyle gerçekleşir. Geçtiğimiz yıl Cannes Film Festivali’nde en iyi senaryo ödülüyle dönen ‘Kronik’ başrolde yer alan Tim Roth nedeniyle İngilizce çekilmiş ve Franco’nun Meksika için düşündüğü mekânlar Los Angeles banliyösüne kaydırılmış.

Yönetmen ilk İngilizce filminde üslubunu korumayı başarmış, üstelik Michael Cristofer (John) ve Robin Bartlett (Marta) gibi mükemmel karakter oyuncularıyla çalışma fırsatı bulmuş. Ancak eşsiz performansıyla bir Tim Roth filmi ‘Kronik’. Seyri pek kolay değil belki ama yaşlılık ve ölüm sorunsalına sözgelimi Haneke filmi ‘Aşk / Amour’ gibi belli bir mesafeden bakabilen, duygusal klişelere kapılmadan kaçınılmaz süreci belgesel titizliğiyle aktarabilen özel bir film. İzleyiciye kişisel yaşam ile mesleğin birbirini ne ölçüde etkilediği hususunda sorular sorduran bir çalışma aynı zamanda.

Daha 36 yaşında olan yönetmen, ölüm sürecine bu denli yoğunlaşmasını, babaannesinin felç sonrası geçirdiği 6 aylık zorlu sürece şahit olmasıyla açıklıyor. Yaşlı kadının bakıcılarıyla yaptığı konuşmalar ve onların özverili çalışmaları kendisini derinden etkilemiş. Bu süreçte hastanın kendisine bakan hemşireye aile fertlerinden daha fazla bağlandığına şahit olmuş.

Sade ve gösterişsiz bir üslupla anlatıyor David ve hastalarının hikâyesini. Alamet-i farikası uzun planlarını daha önce Bruno Dumont ve Claire Denis gibi auteur sinemacılarla çalışmış görüntü yönetmeni Yves Cape’e emanet etmiş. Çok gerekmedikçe kamera hareketlerinden ve yakın plandan kaçınıyor. Hasta odasında bazen duyulan Bach ya da Grieg süitleri dışında müzik kullanmıyor. İzleyicinin aklını çelmek için numaralara girişmiyor. Bizleri hasta odasına konuk ederken bir gözlemci olarak olan biteni değerlendirmemizi istiyor.

‘Kronik’i izleyin. Ölümün belki ürpertici, korku salan ancak hayatın bir parçası olduğunu olabilecek en saf biçimde anlatan ve gücünü dürüstlüğünden alan farklı ve ilgiye değer bir deneme olduğu için.

(30 Mayıs 2016)

Ferhan Baran

[email protected]