Özgürlük Ateşi Sönmeyecek

Sosyalist düşüncenin yılmaz sözcüsü Ken Loach 77 yaşında çektiği son filmi ‘Özgürlük Dansı / Jimmy’s Hall’ ile İrlanda topraklarına dönüş yapıyor. İngiliz yönetmenin bizde ‘Özgürlük Rüzgarı’ adıyla gösterilmiş 2006 yapımı Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödüllü çalışması ‘The Wind That Shakes The Barley’ 1919-1921 yılları arasında İrlanda’nın Britanya Krallığı’na karşı bağımsızlık savaşını ve bunu takibeden iç savaşı öyküler. Birleşik Krallık tarafından desteklenen ve İngilizlerin egemenliğini kabul edenlerin galip geldiği bu kardeşin kardeşi kırdığı savaş sonrasında Amerika’ya iltica etmiş bir direnişçinin, Jimmy Gralton’ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenmiş olan ve bir kez daha Loach’un değişmez senaryo yazarı ve sinema serüveninde yol arkadaşı Paul Laverty’nin kaleme aldığı ‘Özgürlük Dansı’, bu bağımsızlık mücadelesinin bir sonraki adımı üzerine.

Aradan 10 yıl geçmiştir. Daha barışçı bir gelecek vadeden de Valera hükümeti döneminde Gralton tekrar ülkesine, doğup büyüdüğü Leitrim kasabasına döner. Açgözlü kapitalizm balonunun fena halde patladığı Büyük Ekonomik Bunalımın New York ayağından siyah beyaz arşiv filmlerin işaret ettiği zor yıllardır bunlar. Doğduğu toprakları, annesiyle sakin bir hayatı özlemiştir mücadele yorgunu Gralton. 10 yıl öncesinde gönüllü işçiler tarafından inşa edilmiş kırık dökük kültür evini yeniden açması için israr eder çevresindeki genç insanlar. Dilden dile bir efsane haline gelmiş olan bu eskinin çok amaçlı toplanma yeri büyük bir eksikliği giderecektir. Çevre gençlerinin bu kıraç yörede uğraşacak hiçbir şeyleri yoktur çünkü. Göçmenlik kurallarının sıkılaşmasıyla Amerika’ya kaçma hayallerinin de önü kesilmiştir. Sanat, edebiyat, resim derslerinin yer alacağı, dans edebilecekleri, marangozluk öğrenebilecekleri ya da boks antrenmanı yapabilecekleri çok amaçlı bir kültür evi bu unutulmuş bölgeye tıkılıp kalmış insanlara yeniden hayaller kurduracak, geleceğe umutla bakmalarını sağlayacaktır. Ancak büyük toprak sahipleri ve onların işbirlikçisi olan din adamları bu çabanın önünü tıkamaya kararlıdır. Kolluk kuvvetlerinin denetlemediği, rahibin değneğiyle dürtmediği sıcak bir mekanda dansedip eğlenmek ve yeni dünyanın müziğiyle, edebiyatla, resimle uğraşmak türlü yollarla engellenir. Yeats’in şiirine, Karl Marx’ın Kapital’ine karşı cadı avı başlatılır. Gralton’ın sözcülüğünü yaptığı sosyalist oluşumun toprak reformu girişimleri dinsiz komünistlerin saldırısı olarak nitelendirilir. Ancak sadece karın tokluğu için değil, yaşamak ve eğlenmek için de çalışmak, şarkı söylemek, özgürce dansetmek isteyen insanlar için sadece bir bina değil, ruhlarının, bağımsızlıklıklarının sembolüdür bu derme çatma mekân. Yalanlar söyleyen, nefreti kışkırtan ve silahlı kuvvetleri cesaretlendirerek masum hayatları tehdit eden riyakar muktedirlere karşı topyekün bir başkaldırı söz konusudur Leitrim’de ve dünyanın her bir köşesinde. Caz müziğinden, siyahi kadının sesinden korkanlar, kalbi sevgiden çok nefretle dolu olanlar mağlup olmaya mahkumdur. Salon yok edilse bile, Gezi Parkı kapatılsa bile orada öğrenilenler kafalarının içinde genç insanlara rehberlik etmeye devam edecektir çünkü.

‘Özgürlük Dansı’ 1930’lu yıllar İrlanda’sını günümüze, üzerinde gri bulutlar dolaşan ülkemize, geçtiğimiz günlerde polis baskınıyla kapatılan Caferağa Mahalle Evi’ne bağlayan çok güçlü, güncel ve evrensel bir hikâye, çağdaş sinemanın yorulmaz ustası Ken Loach’un son şaheseri. Mutlaka izlenmeli.

(14 Aralık 2014)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com