Cannes’da Bir Radikal ve Coen Kardeşler

66. Cannes Film Festivali’nin 19 Mayıs Pazar günkü programında, yine birbirinden hayli farklı iki yarışma filmi gösteriliyor.

‘Borgman’, aykırı sinemacı Alex van Warmerdam’ın sekizinci uzun metrajı. 1996 yapımı kışkırtıcı ‘Elbise / De Jurk’u İstanbul Film Festivali’nde ilgiyle karşılanmış olan Hollandalı sinemacının filmleri ülkemizde fazlaca bilinmiyor. Venedik Şenliği ana seçkisinde yer almış bir önceki çalışması ‘Emma Blank’in Son Günleri / De Laatste Dagen van Emma Blank’ (2009), ölmek üzere olan bir kadının yakınlarıyla olan iktidar ve çıkar ilişkileri çerçevesinde, yönetmenin aile kurumuna getirdiği kara mizah tadındaki keskin eleştirisinin tadına doyulmaz örneklerindendir. Ülkesinde saygın bir yazar, grafik sanatçısı ve aktör olarak da tanınan Van Warmerdam, Cannes’da ilk kez yarışmalı seçkide gösterilecek olan son filminde çok daha ileri gitmek istediğini, ‘Borgman’ın önceki filmlerine nazaran çok daha karanlık bir ton taşıdığını söylüyor.

Filme adını veren Camiel Borgman pek bir özelliği olmayan sıradan biri. Sıcak bir yaz günü lüks rezidansın kapısını çaldığında, evin varlıklı sahiplerinin özenli ve düzenli yaşamları darmadağın olur. Kimdir Borgman? Bir düş mü, şeytanın ta kendisi mi, yoksa korkularımızın ete kemiğe bürünmüş hali mi?

Hayal gücünün en bilinmez karanlık bölgesine yapılan bu yolculukta, kötülüğün gündelik hayata nasıl sızdığının, iyi yetişmiş düzenli bir hayat süren sıradan insanlarda nasıl vücut bulduğunun yaman bir araştırmasına giriştiğini ifade ediyor Van Warmerdam.

Günün diğer yarışma filmi Ethan ve Joel Coen kardeşlerden. Amerikan sinemasının usta ikilisi bu kez bir biyografiye soyunmuş. ‘Inside Llewyn Davis’ adını, filme konu olan folk şarkıcısı Llewyn Davis’in albümünden alıyor. Davis 60’lı yılların hemen başında New York’un sanatçı mahallesi Greenwich Village’da Amerikan folk’una gönül vermiş müzisyenlerden biri. Bob Dylan’ın ‘Peter, Paul and Mary’ ile pop müzik alemine bomba gibi düştüğü yılların hemen öncesindeyiz. Müzik aşıklarının ellerinde gitar Washington Park’ı mekân tuttukları ve bizdeki aşıklar geleneğine benzer şekilde sabahlara kadar müzik yaptıkları bir dönem bu. Kimilerine göre de, hit albümler, para ve şöhretin henüz ortada gözükmediği folk müzikçilerinin zorlu yılları. 1959 ya da 1960’ların hemen başında Village’da müzik yapmış, Amerikan halk müziği tutkunu bu gençler, Dave Van Ronk ya da New Lost City Ramblers gibi birkaç örnek dışında unutulup gideceklerdir. Coen’lerin dönemin gölgede kalmış isimlerini gündeme getiren çalışması, Yılmaz Erdoğan’ın kıymeti bilinmemiş Zonguldaklı şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’yu gün ışığına çıkartan son çabasını anımsattı bizlere.

(19 Mayıs 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com

Uçan Süpürge’de Pazar Keyfi İçin Film Önerileri

Ankara Kızılırmak Sineması ve Alman Kültür Merkezi’nde tüm hızıyla süren Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Pazar gününü şenlendirecek bir program hazırladı. 12 Mayıs’ın filmleri arasında Hayvan Cenneti (Beast Paradise), Annelik Hüznü (Bejbi Blues), Gece Oyunları (Night Games), Montrö Kraliçesi (Queen of Montreuil), Çocuklar (Djeca), Savaşın Gölgesinde (Lore), Şimdiki Zaman, Zalim Kadın (The Cruel Woman), …Adına (In The Name Of…), Yaz (The Summer Side) gibi filmler var.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Uçan Süpürge’de Pazar Keyfi İçin Film Önerileri yazısına devam et
  • İlham Filmer’i Kaybettik

    Yönetmen – yapımcı İlham Filmer 10 Mayıs 2013 Cuma günü hayatını kaybetti. Efsane sinemacı Cemil Filmer’in oğlu olan 1924 doğumlu İlham Filmer, Şahinler Diyarı ve Şeytan Kayaları adlı filmleri yönetti. Yapımcılığını üstlendiği filmler arasında Vahşi Kız, Yanık Kezban, Allah Korkusu, Kanlı Değirmen, Aliii, Boş Yuva, Silahlar Konuşuyor, Öldür Beni, Şeytan Kayaları gibi filmler var. Cenazesi 11 Mayıs 2013 Cumartesi günü Zincirlikuyu Camii’nde kılınan namazı müteakip Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedilen merhuma tanrıdan rahmet, kederli ailesine sabırlar dileriz.

  • Merhumun bir röportajını izlemek için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İlham Filmer’i Kaybettik yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi Şeytanın Tohumunu Ekiyor

    Arka Pencere Dergisi, 185. sayısında, kapağına, efsanevi korku filmi Kehanet’i (The Omen) yerleştiriyor. Vizyon filmleri eleştirileri arasında Bernie’nin Suçu Ne?, Aklımı Oynatacağım, Bahar Tatili, Kod_Adı: Olympus, Gitme Baba, Kimlik Hırsızı, Son Ayin: Bölüm II, Barfi: Aşkın Dile İhtiyacı Yoktur ve Eksk Syflr (Eksik Sayfalar) yer alıyor. Arka Pencere Dergisi’nin 185. sayısı, bir Alfred Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “Düzenli ve her şeyi yerli yerinde bir masa bana huzur verir. Banyo yaptıktan sonra her şeyi düzgün olarak yerli yerine koyarım. Banyoya girip çıktığımı anlamazsınız bile.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi Şeytanın Tohumunu Ekiyor yazısına devam et
  • Pera Müzesi’nde: Gençlik Güzel Şey / Vivre Sa Jeunesse

    Pera Film’in 18 Mayıs – 23 Haziran 2013 tarihleri arasında düzenleyeceği bahar-yaz finali Gençlik Güzel Şey gençlik temasını keşfeden bir program. Oscar Wilde’ın “Yaşlılar her şeye inanır, orta yaşlılar her şeyden kuşku duyar, gençler her şeyi bilir.” sözünden hareketle Fransız Kültür Merkezi’nin katkılarıyla sunulan, anlatı ve belgesel türlerini içeren seçkide, erişkinliğe adım atmanın anlam, güzellik ve zorluklarını ve gençlerin yaşam, aşk ve değişimle nasıl baş ettiklerini konu alan filmlere yer veriliyor. Rebecca Zlotowski’nin Belle Epine’si de gösterilecek filmler arasında.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pera Müzesi’nde: Gençlik Güzel Şey / Vivre Sa Jeunesse yazısına devam et
  • Pelin Esmer, İLEF Söyleşilerinde

    Pelin Esmer’in son filmi Gözetleme Kulesi’nin gösterimi, İLEF Sinema Topluluğu (İlefsin) ve Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nin ortak etkinliği kapsamında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Mahmut Tali Öngören Sinema Salonu’nda gerçekleşiyor. 16.sı düzenlenen festivaldeki bu gösterimin ardından Pelin Esmer, Gözetleme Kulesi ve kişisel sinema serüveniyle ilgili soruları yanıtlamak için Mahmut Tali Öngören Sinema Salonu’ndaki söyleşide sinemaseverlerle buluşacak. Ücretsiz etkinlik 13 Mayıs 2013 Pazartesi günü saat 13:30’da başlayacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pelin Esmer, İLEF Söyleşilerinde yazısına devam et
  • Film Arası Dergisi’nde Hülya Koçyiğit: Batıya Sempatik Gözüküp Yeşilçam’ı Yok Sayıyorlar

    Film Arası Sinema Dergisi, son sayısında, sinemamızın usta oyuncularından Hülya Koçyiğit’i ağırladı. Ömer Lütfi Akad üçlemesi başta olmak üzere, sinemamızın önemli filmlerinde rol alarak, bir döneme damgasını vuran usta oyuncu Gülcan Tezcan’ın sorularını yanıtladı. Koçyiğit, yeni dönem Türk Sineması için “Batıya sempatik görünüp kendi geçmişini elinin tersiyle itiyor” dedi. “Bir filmde oynayıp büyük aktör oluyorlar” diyen Koçyiğit, Barış Süreci için “30 yıl acı çektik, artık yeter” dedi.

    Film Arası Dergisi’nde Hülya Koçyiğit: Batıya Sempatik Gözüküp Yeşilçam’ı Yok Sayıyorlar yazısına devam et

    6. İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali Sona Erdi

    Malatya İnönü Üniversitesi Sinema Topluluğu tarafından 07 – 10 Mayıs 2013 tarihleri arasında düzenlenen 6. İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali sona erdi. Festival kapsamında düzenlenen yarışmada birincilik ödülünü Kurmaca dalında Enes Yurdaün’ün yönettiği Yüksük, Belgesel dalında Muhammet Lütfü Akbaş ile Coşku Öztuğran’ın yönettiği Ardakalanlar, Deneysel dalında Hüseyin Mert Erverdi’nin yönettiği Aralık isimli filmler kazandı. Gün içinde yapılan Kısa Film ve Festivaller, Sinema Yazarlarının Kısa Filme Mesafesi başlıklı söyleşiye Sadi Çilingir, Serdar Akbıyık ve Murat Tolga Şen katıldı, izleyicilerin soruları cevaplandırıldı.

  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    6. İnönü Üniversitesi Uluslararası Kısa Film Festivali Sona Erdi yazısına devam et
  • Muhalif Başkan Ekibi, Klak Sinema Programı’nda

    Hollywood’dan Türkiye’ye sinema dünyasının nabzını tutan Klak, haber ve eğlence dolu bir bölümle daha Bugün TV ekranında. Muhalif Başkan filminin oyuncuları, Ferhan Şensoy, Yusuf Atala, Dost Elver, Ömer Gecü ve Yönetmen Yüksel Torun Klak’ta. Ekiple Muhalif Başkan ve Türk Sineması üzerine eğlence dolu bir sohbet. Hülya Avşar, Kenan Doğulu ve Yekta Kopan sevilen animasyon için bir araya geldiler; Max Maceraları: Dinoterra vizyonda. Haftanın filmlerinden Klak seçkisi ve Mayıs ayında vizyona girmeyi bekleyen hit filmler. Gizem Ertürk’ün hazırlayıp sunduğu Klak Cumartesi 13:20’de Bugün TV’de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Muhalif Başkan Ekibi, Klak Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • 16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Törenle Başladı

    Kültür Bakanlığı, Başbakanlık Tanıtma Fonu, Çankaya Belediyesi ve Ankara Genç İşadamları Derneği’nin katkılarıyla düzenlenen 16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali başladı. Sinema ve tiyatro oyuncuları Laçin Ceylan ve Yetkin Dikinciler’in sunduğu tören seyircileri 70’li yıllara götürdü. İlk kez temalı açılış töreni yapan Uçan Süpürge Film Festivali, 1970’lerden bir oturma odası dekorunda Perihan Savaş, Zeynep Aksu ve Suzan Kardeş’i ağırladı. Açılış töreninde sevilen sanatçılar sinemaya nasıl başladıklarını, neye rağmen neleri başardıklarını anlattılar.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Törenle Başladı yazısına devam et
  • Herkes Ölecek

    Ryuhei Kitamura’nın yönettiği ve Luke Evans, Adelaide Clemens, Lee Tergesen ile Derek Magyar’ın oynadığı Herkes Ölecek (No One Lives), 17 Mayıs 2013’de Tiglon Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
    Vahşi bir katil, tatil yapan bir grup öğrenciyi gözüne kestirir. Gençlerden Emma katilin elinden sağ kurtulmayı başarır ve bir şekilde saklanır. Tam her şeyin bittiğini sandığı anda ise hırsız bir otoyol çetesi tarafından kaçırılır. Parası için kaçırıldığını sanan Emma’nın hayatı aslında tekrar tehlike altındadır. Katilin geride kimseyi bırakmaya niyeti yoktur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Herkes Ölecek yazısına devam et
  • Baz Luhrmann Usulü Gatsby

    Baştan söyleyelim, Baz Luhrmann’in ‘Muhteşem Gatsby / The Great Gatsby’si aynen kendisinden beklendiği gibi. Daha önce Shakespeare uyarlaması punk ‘Romeo + Juliet (1996)’ ve alabildiğine barok ‘Moulin Rouge (2001)’ ile gövde gösterisinde bulunmuş olan Avustralyalı yönetmen, görkemli şovuna devam ediyor.

    Daha önce iki kez beyazperdeye aktarılan F. Scott Fitzgerald’ın Amerika’nın debdebeli 20’li yıllarının ruhunu anlatan klâsikleşmiş metni, ilk büyük savaş sonrası dünya liderliğine kurulmaya hazırlanan yeni dünyalıların, ekonomik refahla coştuğu yıllarının çarpıcı belgesidir. Gökdelenlerin daha bir yükseldiği, Wall Street’te hisselerin tavan yaptığı, sonradan görme zenginliğin tüm toplum düzenini yeniden belirlediği, sınıf farklarının keskinleştiği yıllardır bunlar. Kuzey Dakotalı yoksul çiftçi ailesinin oğlu olarak dünyaya gelen ve sonradan Jay Gatsby adını alacak olan roman ya da film kahramanımız, işte böyle bir dönemde yasadışı yollardan kazanılmış muazzam servetiyle, soylu kanların dünyasında varolma savaşı veren bir figürdür. Gatsby’nin doğuştan zengin Daisy’ye olan saplantılı tutkusu hikâyenin trajik tonunu belirleyecektir.

    Becerikli yapımcı yönetmen Luhrmann’ın Fitzgerald’ın klâsik romanıyla neden ilgilenmiş olabileceğini az çok tahmin edebiliyoruz. Klâsik Hollywood’un gözde temalarından ‘zengin kız-fakir oğlan’ aşkı olsun, o pek renkli parti sahneleri, o şatafatlı dans sekansları olsun üstadın kitleleri etkilemeye yönelik videoklipvari gösterişli sinemasına cuk oturan malzemeler. Karşımıza çıkan film de, Avustralya’nın Fox stüdyolarında kurulmuş masalsı Long Island / NewYork dekoru önünde kotarılmış, caz çağı danslarının hip hop müziği eşliğinde sergilendiği üç boyutlu bir cümbüş olmuş.

    Filmin Amerika’da başlayan yoğun tanıtım kampanyası, 66. Cannes Film Festivali’nin açılış filmi olarak lanse edildiği eski kıta’da da tüm hızıyla sürüyor. Açılış gecesi şiddetli yağmura rağmen, 1920 model lüks arabalarla festival sarayına gelerek kırmızı halıda şovlarını sunan dansçılar, ya da festival sarayını çevreleyen lüks otellerin ön cephelerini donatan filmin dev posterleri hep bu şatafatlı tanıtım kampanyasının ürünleri. Tabii esas önemli olan, ‘Demir Adam’ların ya da yakında gösterime girecek olan yeni ‘Süpermen’ ve ‘Uzay Yolu’ filmlerine ait teaser’ların pompalandığı bir dönemde, daha önce Romeo olarak alkışlanmış, James Cameron’ın Titanic’inde yıldız olmuş kolay yaş almayan bebeksi Leonardo DiCaprio’dan medet uman bu yanık geçmiş zaman aşk hikâyesinin, yaş ortalaması 20’lerde gezinen hedef izleyici kitlesi tarafından nasıl karşılanacağı.

    Yönetmenin ‘Casablanca’ benzeri klâsik Hollywood dramalarına öykünen bir önceki çalışması ‘Avustralya (2008)’ seyirciden fazla ilgi görmemişti. Zanaatkâr Luhrmann’ın gişe hesapları bu defa tutacak mı bakalım.

    (17 Mayıs 2013)

    Ferhan Baran

    ferhan@ferhanbaran.com

    Cannes’da Psikoterapi ve Babalık Davası

    66. Cannes Film Festivali yarışmalı seçkisinin 18 Mayıs Cumartesi günkü ilk konuğu Fransa’dan. Daha önce filmleri iki kez yarışmalı bölümde yer almış olan Arnaud Desplechin’in son çalışması ‘Jimmy P.: Kuzey Amerikalı Bir Yerlinin Psikoterapisi / (Jimmy P.: Psychotherapy Of A Plains Indian)’ adını taşıyor. Gerçek bir hikâyeden yola çıkan film, tanınmış Fransız psikiyatrist ve antropolog Georges Devereux ile Kızılderili kökenli Amerikalı hastası Jimmy Picard’ın doktor-hasta ilişkisiyle başlayıp sıcacık bir dostluğa dönüşen hikâyesi.

    Filme adını veren Jimmy P., İkinci Dünya Savaşı dönüşü rahatsızlıkları nedeniyle Kansas’ta kurulmuş Topeka askeri hastanesinde müşahade altına alınmış. Derdi çok fazla. Şiddetli baş ağrısı çekiyor, geçici görme bozukluğu ve işitme kaybından şikayetçi. Sorunlarına fizyolojik bir neden bulunamayınca, doktorlar şizofreni teşhisinde karar kılıyor. Bu sırada, Amerikalı yerli kültürlerine ilişkin çalışmaları bulunan etnolog ve psikanaliz uzmanı Devereux ile irtibat kuruluyor. Böylece, hiçbir ortak noktaları olmayan iki kişi, Jimmy P.nin tedirgin anıları ve düşlerinin peşine düşüyorlar.

    Devereux’nün bu dönemini belgeleyen ve ilk kez 1951 yılında yayınlanmış kitabı, antropoloji ve psikanalizi buluşturan, bu yönüyle ‘etnopsikiyatri’nin yolunu açan kaynak bir eserdir. Macar asıllı Devereux bilimsel araştırmalarına 1920’lerde yerleştiği Paris’te Marie Curie’nin yanında başlamış. Amazon bölgesindeki yerlilerle çalışan çağdaşı Claude Levi-Strauss’dan farklı olarak araştırmalarını kıtanın Kuzey bölgelerinde sürdürmüş. Filmde Jimmy P.’yi Benicio Del Toro, Devereux’yü ise Mathieu Amalric canlandırıyor.

    Günün mönüsünde yer alan ikinci film, İstanbul Film Festivali sayesinde tüm filmlerini izleme fırsatı bulduğumuz Cannes’ın gediklilerinden Hirokazu Kore-Eda imzasını taşıyor. ‘Böyle Babaya Böyle Oğul / Like Father, Like Son – Soshite Chichi Ni Naru’ ‘baba olmak’ üzerine bir film.

    Kariyerine tutkun hırslı mimar Ryoata genç karısı ve küçük oğluyla örnek bir aile oluşturmuştur. Görünürdeki bu ideal resim, genç kadının doğum yaptığı hastaneden gelen bir haberle paramparça olur. 6 yaşındaki Keita kendi çocukları değildir. Hastanedeki bir karışıklık nedeniyle genç çifte yanlış bebek teslim edilmiştir. Bu arada çiftin biyolojik çocukları daha mütevazi bir ortamda yetişmiştir. Anne Midori bu beklenmedik gerçek karşısında oğlu bildiği çocuğa sıkı sıkıya sarılır. Ryota biyolojik oğlu ile 6 yıl yetiştirdiği evlâdı arasında bir tercih yapmak durumundadır. Yanıtlamak zorunda olduğu başka çetin sorular da vardır: ‘Baba olmak ne demektir?’, ‘Geçen yıllar boyunca gerçek anlamda baba olabilmiş midir?’.

    Kendisi de 5 yaşında bir çocuk babası olan Kore-Eda işte böylesine yaman sorular üzerine kurmuş son filmini. Ryota rolünü de tanınmış Japon fotoğrafçı aktör Masaharu Fukuyama’ya teslim etmiş.

    (17 Mayıs 2013)

    Ferhan Baran

    ferhan@ferhanbaran.com

    6. Uluslararası Elazığ Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali’nde Türkan Şoray Rüzgarı

    Türk Sinemasının sultanı Türkan Şoray, Uluslararası Elazığ Çayda Çıra Film ve Sanat Festivali’nin onur konuğu olarak Elazığ’a geliyor. Türkan Şoray’ın oyunculuğuyla taçlandırdığı Cemo filmi, seneler sonra festival ile gecikmiş bir vefa telafisi için can bulmaya hazırlanıyor. Konu ile ilgili yazılı açıklama yapan Sinema Derneği Başkanı Serdar Kara, Türkan Şoray’ı Elazığlı sinemaseverlerle buluşturmanın sevincini dile getirdi. Kara, 41 yıl önce Cemo filmi çekimlerinde attan düşerek talihsiz bir an yaşayan Şoray’ın ameliyatını gerçekleştiren Prof. Dr Nihat İlhan ile de Türkan Şoray’ı bir araya getireceklerini söyledi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    6. Uluslararası Elazığ Çaydaçıra Film ve Sanat Festivali’nde Türkan Şoray Rüzgarı yazısına devam et