Hannah Arendt ile Totalitarizmin Kökenleri Üzerine

Margarethe von Trotta’nın 32. İstanbul Film Festivali’nde hayranlıkla karşılanan son filmi ‘Hannah Arendt’, yaman Alman siyaset bilimcisinin fırtınalı yaşamından bir döneme tanıklık ediyor. Film bu hafta İstanbul Modern’in sinema salonunda, ‘Yeni Yollar’ başlıklı ‘Almanya’dan Yepyeni Filmler Seçkisi’ kapsamında, 06 Haziran Perşembe saat 17:00 ve 08 Haziran Cumartesi saat 13:00’de olmak üzere iki kez daha gösterilecek.

1906 doğumlu Arendt, romantik bir beraberlik de yaşadığı Martin Heidegger ile uzun yıllar çalışmış, Nazi sempatizanı varoluşçu filozofla olan ilişkisi nedeniyle sonradan suçlamalara maruz kalmıştır. 1933 yılında Yahudi olduğu gerekçesiyle Alman üniversitelerinde ders vermesi engellenen Arendt, Paris’e kaçmış, ancak savaş sırasında Fransa’yı da terk etmek zorunda kalarak 1940 yılında evlendiği Alman şair ve felsefeci Heinrich Blücher ile birlikte ABD’ye iltica etmiştir.

Von Trotta’nın filmi 60’lı yılların başlarında, Hitler’in ulaştırma subayı Adolf Eichmann’ın Arjantin’de ele geçirilerek İsrail’e getirilmesiyle başlıyor. Arendt, kısaca ‘nihai çözüm’ olarak adlandırılan Yahudi kitle imha programının baş mimarlarından biri olarak bilinen Eichmann’ın yargılandığı mahkemeyi izlemek ve yazmak üzere İsrail’e geliyor.

Eserlerinde iktidar, politikanın özneleri, otorite ve totaliterlik gibi temaları işleyen Arendt, daha sonra ‘Eichmann in Jerusalem’ isimli kitaba dönüşecek davayı, ‘The New Yorker’ dergisinde anlatırken ‘kötülüğün sıradanlığı’ kavramı üzerinde duracak, kötülüğün, sıradan insanların üstlerinin emirlerine uyma ve eylemlerinin ya da eylemsizliklerinin sonuçlarını düşünmeksizin çoğunluk görüşüne itaat etmelerinin bir sonucu olup olmadığı sorusunu gündeme getirecektir. Arendt’in bu bağlamda Eichmann’ı emirleri yerine getiren basit bir bürokrat olarak görmesi ortalığı ayağa kaldıracaktır. Nürnberg Mahkemelerinin uluslararası hukukta emsal teşkil eden kararı uyarınca ‘insanlığa karşı işlenmiş suçlarda’ emir almış olmak mazeret kabul edilmemektedir. Eichmann insanlık suçuyla infaz edilir bilindiği gibi.

Ulusça kaotik bir dönemden geçtiğimiz bugünlerde, Arendt’in zamanında çok tartışılmış görüşleri eşliğinde, en tanınmış kitabına ad olmuş ‘Totalitarizmin Kökenleri’ni tartışmak, fırtınalı yaşamı ve aşklarıyla 20. yüzyıldan yaman bir kadın portresini izlemek isteyenler Margarethe von Trotta’nın soluk soluğa seyredilen filmini fırsat bulursa kaçırmasın. Barbara Sukowa unutulmaz ‘Rosa Luxemburg’dan sonra ‘Hannah Arendt’ kompozisyonunda bir kez daha muhteşem.

(03 Haziran 2013)

Ferhan Baran

[email protected]