Cannes’da İranlı ve Çinli Ustaların Günü

66. Cannes Film Festivali’nde 17 Mayıs Cuma görücüye çıkacak olan Altın Palmiye adayı iki yapım, çağdaş İran ve Çin sinemalarının önemli isimlerinin imzasını taşıyor.

‘Geçmiş (Le Passé)’, Asghar Farhadi’nin altıncı uzun metrajı. Bizde de gösterime giren bir önceki filmi ‘Bir Ayrılık / Jodaeiye Nader az Simin’ ile Berlin’de Altın Ayı’yı, Fransa’da César’ı, son olarak da En İyi Yabancı Film dalında Oscar ödülünü ülkesine götürmüş son dönemin gözde İranlı sinemacısı, yarışmalı seçkide yer alan son filminde bir kez daha aile ilişkilerine odaklanmış.

Dört yıldan sonra Tahran’dan geri dönen Ahmad’ın Fransız eşi Marie ile ilişkileri özelinde geçmişle hesaplaşmaları üzerine bir film bu. Geçmiş deyince, eskiyi bütün haşmetiyle koruyan Paris’in mekân olarak seçilmesi kaçınılmaz olmuş Farhadi için. Yine de turistik bir filme imza atmamak endişesiyle filmin büyük bölümünü bir banliyö evinde çekmiş. İranlı yönetmen, çiftin geçmişle hesaplaşma sürecine, Ahmad’ın Marie’nin küçük kızı Lucie ile olan ilişkisi ve genç kadının halen birlikte olduğu, eşi koma halinde yatmakta olan Samir’in hikâyesini de eklemiş. ‘Bir Ayrılık’ın omuz kamerası kullanılmış tedirgin üslûbuna karşılık, bu kez daha içe dönük temalarının hizmetinde sabit kamera kullanımını yeğlemiş Farhadi. Fransızca çekilen filmde, önceleri Marion Cotillard’ın canlandırması düşünülen Marie rolünü, ‘Artist’ filmiyle ünlenen Bérénice Bejo, Samir rolünü ise ‘Yeraltı Peygamberi’nin Arap delikanlısı Tahar Rahim canlandırmış. Ahmad’da ise İranlı aktör Ali Mosaffa’yı izliyoruz.

Günün mönüsündeki ikinci film, altıncı kuşak Çinli yönetmenlerin en önemlilerinden Jia Zhangke imzalı. İlk dönem filmleri yeraltı sinemasının ilginç örnekleri arasında sayılan Uzakdoğulu ustanın dünya çapındaki ilk önemli başarısı sayılan Venedik Film Şenliği büyük ödüllü 2006 yapımı ‘Ölü Yaşam / Still Life – Sanxia Haoren’, Yangzte nehri boyunca uzanan eski yerleşim yerlerinden Fengjie’nin, bölgeye konuşlandırılan hidroelektrik santral nedeniyle sular altında kalarak yokoluşunun öyküsünün yarı belgesel hikayesidir. Zhangke 2008 Cannes yarışmalı seçkisinde yer almış ’24 City’de, Chengdu bölgesinde askeri malzeme üreten tarihi dev fabrika ve bağlı tesislerin yıkılarak yerine filme adını veren lüks rezidans ve iş merkezlerinin inşa edilmesini, fabrika çalışanlarından üç kuşak emekçilerin nostaljik özveri öyküleri çerçevesinde anlatmış ve bu çalışmasıyla Çin’in 50 yıllık geçmişine ışık tutmuştur.

Yönetmenin 66. Cannes Film Festivali’nde yarışan son filmi ‘Bir Avuç Günah / A Touch of Sin – Tian Zhu Ding’, hızla kalkınan çağdaş Çin toplumunda kaybedilen değerler, giderek keskinleşen sınıf farkları ve yükselen yolsuzluk olaylarının yarattığı genel hoşnutsuzluğun toplumda doğurduğu şiddet üzerine bir araştırma niteliğinde. Zhangke’nin Çin’in Twitter’ı olarak adlandırılabilecek Weibo üzerinde yaptığı araştırma sonucunda şekillenen ve birbirine paralel olarak anlatılmış dört ayrı öyküden oluşmuş film. Her biri ülkenin farklı bölgelerinde geçen, daha iyi bir yaşam için doğup büyüdükleri toprakları terk ederek uzak şehirlere göç etmiş tedirgin ve mutsuz insanları konu alan öyküler bunlar. İlki, üstlerinin yolsuzluğuna isyan eden maden işçisinin hikâyesi. Bir diğeri, yılbaşı kutlaması için uzaklardaki köyüne dönen işçinin bir havai fişeğin farklı kullanımları üzerine deneyimi hakkında. Bir üçüncüsünde, zengin bir müşterinin tacizlerine dayanamayan sauna resepsiyonistinin haklı tepkisini izliyoruz. Son öykü ise yaşam koşullarını iyileştirmek amacıyla bir işten diğerine koşturan fabrika işçisi hakkında.

Zhangke zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumun gün geçtikçe büyüdüğüne dikkat çekiyor. Son filminin ana teması üzerine soruları yanıtlarken, çağdaş Çin toplumunda zayıfların iletişim kurmakta güçlülere oranla çok daha zorlandığını, sosyal eşitsizlik karşısında kendilerini ifade etme ve haysiyetlerini koruma yolunda giderek daha fazla şiddete başvurma eğiliminde olduklarının altını çiziyor.

(15 Mayıs 2013)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com