11. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Bitlis – Tatvan’da

Umudu ve gücünü kadınlardan alan, kadınlar tarafından kadınlar için yapılan 11. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Mizgin Kadın Derneği ortaklığıyla 13 – 14 Nisan’da Bitlis – Tatvan’da düzenleniyor. Festival kapsamında gösterilecek olan Mizgin Müjde Arslan’ın Ben Uçtum Sen Kaldın (Ez Firiyam Tu Ma Li Cih) adlı belgeseli, bir kadının hiç görmediği babasını arayışını anlatıyor. İstanbul’dan Mahmur Mülteci Kampı’na uzanan yolculukta babasının nasıl biri olduğunu, geçmişini, O’nu sevip sevmediğini araştırıyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Filmler hakkında geniş bilgilere ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    11. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali, Bitlis – Tatvan’da yazısına devam et
  • Dizilerden Uçup Beyazperdeye Konacaklar

    16. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali, 09 Mayıs’ta başlıyor. Festivalde bu yıl Türkiye’den kadın yönetmenlerin filmlerinin gösterileceği özel bir seçki var. Sinema filmleri ve TV dizilerinden tanıdığımız, Olgun Şimşek, Pelin Esmer’in Gözetleme Kulesi’nden bize bakacak. Behzat Ç.’de karşımıza çıkan Sezin Akbaşoğulları, Yabancı ile beyazperdede. Sinemamızın geleceğine yön verecek olan genç yeteneklerden Şenay Aydın, Şimdiki Zaman’da festival seyircisini selâmlamaya hazırlanıyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Dizilerden Uçup Beyazperdeye Konacaklar yazısına devam et
  • El Cin ve Zerre Filmlerinin Sanatçıları, Klak Sinema Programı’da

    49. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ödüllü filmi Zerre’nin yönetmeni Erdem Tepegöz ve başrol oyuncusu Jale Arıkan Zerre’yi Bugün TV Klak Programı’na anlattı. Türkiye’de korku sineması deyince akla gelen ilk isim Hasan Karacadağ’ın yeni filmi El Cin’in oyuncuları Hande Kaptan ve Alper Kadayıfçı da Klak’a konuk oldu. Genç oyuncular gerçek bir olaydan esinlenen filmin çekim aşamasını, ürpertici set anılarını ve filmle ilgili ilginç ayrıntıları Klak Stüdyosu’nda anlattılar. Hepsi ve çok daha fazlası Klak Programı’nda sizleri bekliyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    El Cin ve Zerre Filmlerinin Sanatçıları, Klak Sinema Programı’da yazısına devam et
  • Çinli Usta Yönetmen, Hasan Karacadağ’ın El Cin Filmini Ayakta Alkışladı

    Hasan Karacadağ’ın 5. korku filmi El Cin’i, düzenlenen özel gösterimde izleyen Çin ‘li yönetmen Chen Guoxing ve ünlü opera sanatçısı Tiemei Shen, film bittikten sonra ayakta alkışladı. Aynı zamanda Çin Film Yönetmenler Derneği 2. Başkanı olan Chen Guoxing, filmin kurgusunu, hikâyesini çok beğendiğini ve Hasan Karacadağ’ın korku filmlerine son derece hakim olduğunu söyledi. Chen Guoxing, El Cin filminin Çin izleyicisi tarafından da beğenileceğini ve Hongkong-Çin dağıtımını yapmak istediğini açıkladı. Chen Guoxing, El Cin filminin fantastik içeriğini Amerikan filmlerinden çok daha üstün bulduğunu belirtti.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çinli Usta Yönetmen, Hasan Karacadağ’ın El Cin Filmini Ayakta Alkışladı yazısına devam et
  • Jale Arıkan, Kanal D Cinemania’da

    Ömür Gedik’in hazırlayıp sunduğu Kanal D Cinemania’da sezonun bu haftaki konuğu Erdem Tepegöz’ün yönettiği Zerre filminin başrol oyuncusu Jale Arıkan. Ünlü oyuncu Zerre filminde oynamayı hangi sebeplerden dolayı kabul etti? Jale Arıkan, canlandırdığı Zeynep karakterine nasıl hazırlandı? Amerika ve Almanya gibi ülkelerde de yaşayan Arıkan, Türk kadınının farklılıklarını nasıl tanımlıyor? Yeni projeleri neler? Editörlüğünü Fırat Sayıcı’nın yaptığı programda vizyona giren yeni filmler, haberler, vs. yer alıyor. Ömür Gedik tarafından sunulan Cinemania Programı her Cumartesi Kanal D.de.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Jale Arıkan, Kanal D Cinemania’da yazısına devam et
  • Zerre’nin Galası Ankara’da Yapıldı

    49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yönetmen, En İyi İlk Film, En İyi Sanat Yönetmeni ve SİYAD ödüllerine layık görülen, 3. Malatya Film Festivali ödül töreninden de En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Kurgu ödülleriyle dönen Zerre’nin galası 10 Nisan 2013 Çarşamba akşamı Ankara Büyülüfener Sineması’nda gerçekleşti. Gala sonrası yapılan söyleşide oyuncular Jale Arıkan, Ergun Kuyucu, yönetmen Erdem Tepegöz, yapımcı Kağan Daldal konukların sorularını yanıtladı. 12 Nisan Cuma günü sinemaseverlerle buluşacak film, gala izleyicisinden tam not aldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Zerre’nin Galası Ankara’da Yapıldı yazısına devam et
  • Her Ormanın Bir Kahramanı Vardır: Birleşmiş Milletler, Hayrettin Karaca’yı Orman Kahramanı Seçti

    Birleşmiş Milletler, TEMA Vakfı Kurucu Onursal Başkanı Hayrettin Karaca’yı “Orman Kahramanı” ilân etti. Jüri, 2013 yılında 30 ülkeden 47 adayın arasından Hayrettin Karaca’yı seçerek “Orman Kahramanı” ödülüne layık buldu. Hayrettin Karaca, ödülünü, İstanbul’da 197 ülkenin katılımıyla yapılmakta olan BM 10. Orman Forumu kapsamında 10 Nisan 2013 tarihinde düzenlenen törende aldı. Hayrettin Karaca, kısa bir süre önce İsveçli Doğru Yaşam Ödülü Vakfı tarafından verilen ve Alternatif Nobel Ödülü kabul edilen “Doğru Yaşam Onur Ödülü” alarak ülkemizi ve çevrecileri gururlandırmıştı.

    Her Ormanın Bir Kahramanı Vardır: Birleşmiş Milletler, Hayrettin Karaca’yı Orman Kahramanı Seçti yazısına devam et

    Her Cuma Yeni Sinema’da Bu Hafta: Press

    Yeni Sinema Hareketi Platformu ve Beşiktaş Belediyesi tarafından düzenlenen, Her Cuma Yeni Sinema etkinliği, sinema salonlarında yeterince gösterim şansı bulamamış olan sinemamızın son dönem bağımsız örneklerini İstanbullularla buluşturmaya devam ediyor. Etkinlik kapsamında 05 Nisan Cuma günü, Reis Çelik’in Lal Gece adlı filminin gösterimi gerçekleştirildi. Gösterim sonrasında, filmin başrol oyuncularından İlyas Salman izleyicilerin sorularını yanıtladı. Levent Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen ücretsiz etkinlik, 12 Nisan’da Sedat Yılmaz’ın yönettiği Press filmiyle devam ediyor.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü logoya haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Her Cuma Yeni Sinema’da Bu Hafta: Press yazısına devam et
  • LİSTAG’lı Ailelerden Milletvekillerine Çağrı: Vekillerimizi Benim Çocuğum’un Gösterimine Bekliyoruz

    İlk kez Şubat 2013’te If Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali kapsamında gösterilen ve 5 bini aşkın kişi tarafından seyredilen Benim Çocuğum belgeseli, çocukları lezbiyen, gey, biseksüel, trans bireyler olan Türkiyeli bir grup anne babanın hikâyelerini topluma taşımaya devam ediyor. Benim Çocuğum, 15 Nisan Pazartesi günü vekiller için gösterilecek. Bütün vekilleri Meclis yakınında bulunan Çağdaş Sanatlar Merkezi’ndeki gösterime davet eden LİSTAG’lı aileler, seslerini daha çok vekile ulaştırmak amacıyla “Vekillerimizi Benim Çocuğum Gösterimine Bekliyoruz” kampanyası başlattı.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 2. Varşova Türk Filmleri Haftası ve Film Marketi

    Son yıllarda uluslararası festivallerde pek çok ödülle dönen Türk Sineması’nın seçkin örnekleri T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile T. C. Dış İşleri Bakanlığı’nın katkılarıyla Büyülü Fener Kültür Sanat Derneği (BFKS) tarafından gerçekleştirilecek olan 2. Varşova Türk Filmleri Haftası ve Film Marketi’nde gösterilecek. 23 – 30 Nisan 2013 tarihleri arasında Varşova’nın önemli sinemalarından Kinoteka’da yedi gün boyunca, hergün 4 seans gösterimler yapılacak. Komediden dramaya, birbirinden çok farklı 15 filmin gösterileceği etkinliğe filmlerin yönetmen, prodüktör, dağıtımcı ve oyuncuları da katılacak.

  • Basın Bülteni
  • Filmler hakkında geniş bilgilere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2. Varşova Türk Filmleri Haftası ve Film Marketi yazısına devam et
  • Ben Onu Çok Sevdim’i Yayınlayacak Kanal Henüz Belli Değil

    Pana Film’den 18 Nisan 2013 Perşembe günü aldığım taptaze bilgiye göre, “Ben Onu Çok Sevdim”in ilk bölümleri çekildi… Dizinin tanıtım spotlarını yayınlayan ATV’nin diziyle ilgisi kalmamış görünüyor… Dizinin yayın tarihi ve kanalı ne yazık ki netleşmedi. Ancak çekimlerin ya da dizinin iptali şu anda söz konusu değil.”

    “Kurtlar Vadisi”nin yapım şirketi Pana Film’in 1961’de idam edilen Başbakanımız Adnan Menderes’i eksen alan “Ben Onu Çok Sevdim” adlı dizisinin senaryo yazarlığını Seda Altaylı, yönetmenliğini Mehmet Bahadır Er üstleniyor…

    Dizide Adnan Menderes’le 2009’da vefat eden opera sanatçısı Ayhan Aydan arasındaki “evlilik dışı” aşka da yer veriliyor… Ayhan Aydan bu evlilik dışı ilişkiden hamile kalmış ve çocuk doğarsa Adnan Menderes’in siyasi hayatının zedeleneceğini iddia eden Adnan Menderes’in siyasi yakınlarının telkinleri üzerine bebeği kürtajla aldırmıştı.

    “Ben Onu Çok Sevdim”de Kim Kimi Canlandırıyor?

    “Ben Onu Çok Sevdim”de Ayhan Aydan rolü için Belçim Bilgin’le uzlaşma sağlanamayınca Birce Akalay ile anlaşıldı.

    Bu arada, Ayhan Aydan’ın kocası besteci Hasan Ferit Alnar (1906-78) rolü Erdinç Gülener’in oldu.

    Adnan Menderes rolü için Mahir Günşiray ile Menderes’in eşi Berin Menderes için İclal Aydın ile anlaşma sağlanamayınca bölüm başı 40 bin liraya Mehmet Aslantuğ’a ve bölüm başı 15 bin liraya İdil Fırat’la anlaşıldı.

    “Ben Onu Çok Sevdim”de Adnan Menderes’in oğlu Yüksel Menderes’i Mehmetcan Mincinozlu’nun, Menderes’in oğlu Mutlu’yu Savaş Zafer’in, Adnan Menderes’in oğlu Aydın Menderes’i Burak Temiz’in, 3. Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı Tuğrul Çetiner’in, 2. Cumhurbaşkanı ve 1950’lerin CHP lideri İsmet İnönü’yü Şemsi İnkaya’nın, dönemin ana muhalefet partisi CHP’nin yayın organı Ulus Gazetesi’nin Genel Yayın Yönetmeni ve o dönemin CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün yakın çalışma arkadaşı Nihat Erim’i Ege Aydan’ın, Ethem Menderes’i Rıza Akın’ın, tiyatrocu Muhsin Ertuğrul’u Levent Öktem’in, bakan Fatin Rüştü Zorlu’yu Erdal Bilingen’in, bakan Fuat Köprülü’yü Halit Ergör’ün canlandırması bekleniyor…

    Ayhan Aydan, Ege Aydan’ın Halasıydı

    1912 doğumlu Nihat Erim ise 12 Mart 1971 askeri müdahalesinden sonra silâh zoruyla istifa ettirilen Süleyman Demirel’in yerine 1971-72 döneminde Başbakan yapılmış 12 Eylül 1980 askeri darbesinin hemen öncesinde 19 Temmuz 1980’de bir terör saldırısında hayatını kaybetmişti…

    Adnan Menderes Bazı Sözleri ve Yakınmalarıyla Mevkidaşlarına Kötü Örnek Oldu

    Adnan Menderes’in “Nedir bu birader, güya Başbakanım, ama elin bir gazetecisini bile hapse atamıyorum; hakimler de halkçı (CHP’li demek istiyor), savcılar da…” gibi sözleri ne yazık ki Adnan Menderes’in mevkidaşlarına kötü örnek olmuştur.

    Nazlı IIıcak’ın Annesi İhsan Hanım’da Menderes’e Adnan Diye Seslenebilecek Yakınlıktaydı

    Adnan Menderes’in Sabah Gazetesi yazarı Nazlı Ilıcak ile Fenerbahçe Eski Yöneticisi Ömer Çavuşoğlu’nun 97 yaşındaki annesi İhsan Çavuşoğlu 2010’un son günlerinde vefat etti. İhsan Hanım, Başbakan Adnan Menderes’e “Adnan” diye seslenebilecek bir yakınlığa sahipti… Çünkü, eşi, (Nazlı Ilıcak’ın babası) Muammer Çavuşoğlu (1903-1972) 10. ve 11. dönem İzmir milletvekilliği ve Başbakan Adnan Menderes’in bakanlar kurulunda Ulaştırma ve Bayındırlık Bakanlığı yapmıştı. Muammer Çavuşoğlu, 27 Mayıs 1960’tan sonra Yassıada’da yargılananlar arasındaydı. Muammer Beyin payına bu mahkemeden siyaset yasağı çıktı.

    Adnan Menderes’in Destekçilerinden Biri Olan Said Nursi Vefat Etmeseydi Yassıada’da Yargılanacaktı

    Türkiye sinemalarında bir milyona yakın seyirci toplayan “Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi” filminde yaşamı konu edilen Said Nursi’de Demokrat Parti iktidarının, Cumhurbaşkanı Celal Bayar ile Başbakan Adnan Menderes’in en büyük destekçilerinden biriydi… Birlikte 18 Temmuz 1932 ile 16 Haziran 1950 arasında uygulanan Arapça ezan yasağını kaldırdılar. 27 Mayıs 1960 subay darbesini plânlayanlar Demokrat Parti yöneticileriyle birlikte Said Nursi’yi de Yassıada’da yargılamayı çok istiyorlardı. 23 Mart 1960’daki vefatı Said Nursi’yi cuntacıların elinden kurtardı.

    Said Nursi’nin Mezarının Açılması ve Naaşının Taşınması

    27 Mayıs 1960 darbesini yapan cuntacı subaylar toprağa verilişinden 111 gün sonra Bediüzzaman Said Nursi’nin Urfa’daki kabrini açarak naaşını bir C-47 askeri uçağına yüklemiş ve cenazeyi Afyon istikametine götürmüşlerdi. Olay şöyle gelişmişti: 11 Temmuz 1960 Pazartesi günü Urfa Valisi Necdet Yalçın ile Doğu Bölgesi Kolordu Kumandanı askeri bir uçakla Konya’ya gelerek, İmam Hatip Okulu’nda meslek dersleri öğretmenliği yapmakta olan Bediüzzaman Said Nursi’nin kardeşi Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’u Mevlana Celaleddin Rumi türbesi civarında kiralamış bulunduğu eve bir devlet memuru göndererek, vilâyet merkezine çağırttılar. Vilâyette Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’u generaller (Cemal Tural ve Refik Tulga) bekliyordu. Generaller, Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’a Bediüzzaman Said Nursi’nin naaşının Urfa’dan nakledileceğini tebliğ ettiler! Üstelik, bu mezardan çıkarma/nakil olayı halka/kamuoyuna Bediüzzaman Said Nursi’nin kardeşi Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’un isteği olarak yansıtılacaktı/anlatılacaktı! Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’a, ”Bu nakli sanki siz istiyormuşsunuz gibi yapacağız, gördüğünüz bu belgeye/dilekçeye hemen imzanızı atın!” dediler. Abdülmecit/d Nursi Ünlükul buna karşılık olarak, “Benim böyle bir isteğim yok. Ne olur hiç olmazsa kabrinde rahat etsin” dedi. Kendisine “Hadi çok uzatma, kendin yazmış gibi bu dilekçeyi imza et. İmzalamaya mecbursun. Bizi zor durumda bırakma,” cevabı verildi… Konya’dan Urfa’ya giden uçakta Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’la birlikte 1959’da korgeneral olan ve 1961’de orgeneral olacak Cemal Tural’da (1905-1981) vardı… O gün bir subay da Diyarbakır’dan Urfa’ya galvanizli (kurşunlu) bir tabutla döndü…

    Urfa Kuşatma Altında

    12 Temmuz 1960 Salı gecesi saat 01:00’de Urfa caddeleri süngülü askerler tarafından kuşatılmıştı, zırhlı araçlarla takviye edilen askeri birlikler Bediüzzaman Said Nursi’nin Halilürrahman Camii’ndeki/Dergâhı’ndaki kabrini açarak naaşını çıkardı. Bediüzzaman Said Nursi’nin kabri vefatından yüzonbir gün sonra açılmıştı. Bediüzzaman Said Nursi’nin naaşını taşıyan ve içinde Bediüzzaman Said Nursi’nin kardeşi Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’un da bulunduğu Amerikan yapımı C-47 nakliye uçağı Urfa’dan havalanarak Afyon havalimanına indi. Naaş yine Abdülmecit/d Nursi Ünlükul’un eşliğinde askeri bir ambulansa yüklenerek ve bu kez kara yolu kullanılarak Afyon-Dinar-Baladız üzerinden Isparta’ya götürüldü… Urfa’daki kabrinden çıkarılan naaşının tam olarak nerede toprağa verildiği bugün bile bilinmiyor…

    Nejat Eczacıbaşı Ve Şakir Eczacıbaşı’nın Kardeşi Vedat Eczacıbaşı’nın “Benim İçin Hâlâ Başbakan Olan Adnan Menderes’in Şerefine” Diyerek Kadeh Kaldırması Hayatına Mal Olmuştu

    Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Şakir Eczacıbaşı’nın “Çağrışımlar, Tanıklıklar, Dostluklar” adlı anı kitabı sayesinde de Nejat Eczacıbaşı’nın (1913-1993) 1916 doğumlu küçük kardeşi Vedat Eczacıbaşı’nın, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra askeri darbecilerce yargılanan ve idam edilen Başbakan Adnan Menderes için 24 Mart 1961’de Beyoğlu’ndaki Gaskonyalı Toma Meyhanesi’nde sevgisini, sempatisini ilân ettiği için hayatını kaybettiğini de öğrenmiş olduk… Vedat Eczacıbaşı’nın tek suçu, halk oyuyla başbakan olan ve cuntacı subayların zoruyla iktidardan indirilen Adnan Menderes için güzel sözler etmekti… Vedat Eczacıbaşı meyhanede kadehini, “Benim için hâlâ başbakan olan Adnan Menderes’in şerefine” diyerek kaldırdığından Cumhuriyet Halk Partililerin şikayeti üzerine önce tutuklanmış, sonra da bu tutuklama uzayınca bunalıma girerek intihar etmişti. Geride iki çocuk bırakan Vedat Eczacıbaşı sadece 45 yaşındaydı.

    Yassıada’da Hayatını Kaybeden/Öldürülen Beş Bakanlar Kurulu Üyesi

    Bilindiği gibi, Yassıada’da Adnan Menderes (Başbakan), Fatin Rüştü Zorlu (Dışişleri Bakanı), Hasan Polatkan (Maliye Bakanı), Namık Gedik (İçişleri Bakanı) ve Lütfi Kırdar (Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanı) askeri darbecilerin kurbanı olmuştur.

    Kim Komünist, Kim İrticacı?

    Cumhuriyet Halk Partisi, Demokrat Parti’yi Komünist olmakla, Demokrat Parti’de Cumhuriyet Halk Partisi’ni irticacı olmakla suçlamıştı… 1951 baharında yapılan Demokrat Parti Konya il kongresinde bazı delegeler fesin, çarşafın ve Arap alfabesinin geri getirilmesini istedi. Öneriler bu kongrede reddedildi… (Bu konuda bakınız: “Zaman İçinde Bediüzzaman” adlı kitap; Sayfa: 451 ve Sayfa: 513; Yazarları: Cemalettin Canlı ve Yusuf Kenan Beysülen; İletişim Yayınları; Birinci Baskı: 2010)

    Menderes ve Kadınlar

    1950’li yıllar boyunca Başbakanımız olan Adnan Menderes çapkındı, güzel kadınlara zaafı vardı… Ayşe Kulin “Hayat Dürbünümde Kırk Sene” adlı anılarının ilk cildinde Adnan Menderes’in bir sopranoyla, bir sosyete güzeliyle, bir yazarla yaşadığı aşk ilişkilerinin kulaktan kulağa dolaştığını yazıyor ve o günleri anlatmaya şöyle devam ediyordu: “Yazar sevgili, önemli bir görevde bulunan eşiyle Nişantaşı’nda oturduğu için Başbakan İstanbul’u ziyaretlerinde bu semti şereflendirmeden gitmiyordu, semt sakinleri de geç saatlere kadar pencere önlerinde nöbete duruyorlardı. Öyle günlerde bizim apartmanın tüm katlarında dedikodu kazanı fokur fokur kaynıyordu.”

    Cumhuriyet Gazetesi’nin Eski Sorumlu Yazıişleri Müdürü Erol Dallı, Emin Karaca’nın “Cumhuriyet (Gazetesi) Olayı” adlı kitabının (Altın Kitaplar Yayınevi) 239. Sayfasında Adnan Menderes’i şöyle anlatmıştı: “Teşvikiye Camii karşısındaki Belveder Palas Apartmanın Kapıcısı İbrahim Polat’tı (Adnan Polat’ın Babası). Yanaştım, konuşturmaya çalıştım. Üç-beş kuruş da para verdim. Almazlandı baştan, ama sonra aldı. ”Sen bilmiyor musun, Beyefendi (Başbakan Adnan Menderes) her zaman gelir buraya,” dedi. ”Ferit Bey (Ferit Sözen, o zamanki Emniyet Müdür Muavini) oturuyor burada,” dedi. ”Ferit Bey dışarıda” dedim. ”Sen de amma safsın,” dedi. ”Beyefendi (Adnan Menderes) Suzan Hanımla (Suzan Sözen) biraz sohbet ederler, sonra da giderler,” dedi.

    İşadamı İbrahim Polat’da “Alnımın Teri” (Doğan Kitapçılık) adlı anılarında Başbakan Adnan Menderes’i ve onunla yakınlığını uzun uzun anlatır.

    Daha fazla bilgi edinmek isteyenler Sevilay Yükselir Hanımefendi’nin 23 Ocak 2011 tarihli Sabah Gazetesi’nde yayınlanan “Velev ki kapıcı oğlu! Eeeeee?” başlıklı yazısını da okuyabilir.

    Halit Refiğ’in Adnan Menderes Filmi Tasarısı

    1994 yılında film yıldızı-oyuncu Hülya Koçyigit yönetmen Halit Refiğ’e, 22 Mayıs 1950’de Başbakan olan, 27 Mayıs 1960 Askeri Darbesi sonrasında Yassıada’da yargılanan ve 17 Eylül 1961’de idam edilen Başbakan Adnan Menderes’in (1899 doğumlu) eşi Berin Menderes’i (Nisan 1994’te vefat etmişti) beyazperdede canlandırmak istediğini söyleyerek kendisine bir senaryo sipariş etti. Berin Menderes aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’e İzmir’de suikast yapılacağı iddiası üzerine yapılan tutuklama ve yargılamalardan sonra 26 Ağustos 1926’da idam edilen Doktor Nazım Beyin yeğeniydi… Berin Menderes ile Emel Zorlu’nun (Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’nun eşi) anneleri kardeşti. Emel Zorlu’nun babası olan Tevfik Rüştü Aras ise 1923-1939 arasında Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’nün Dışişleri Bakanı’ydı.

    1994 yılında Hülya Koçyiğit’in Berin Menderes’i canlandıracağı filmin yapımcılığını Hülya Koçyiğit’in kocası Selim Soydan üstlenecekti. Halit Refiğ’in aldığı bu sipariş üzerine yazdığı “Şeytan Aldatması” adlı senaryo 2009 yılında Alfa Yayınları tarafından kitaplaştırıldı. ”Şeytan Aldatması”, Gülşah Film gereken parayı bir araya getiremeyince, ne yazık ki, filmleştirilemedi.

    Hülya Koçyiğit’e Göre Adnan Menderes

    Hülya Koçyiğit “Adnan Bey toprak ağası kökenliydi. Büyük şehirde eğitim görmüş ve topraklarını topraksız köylüleriyle paylaşmak istemiş bir insandı. Köylülerin fakirlikten kurtulmasını ve ülkenin kalkınmasını kendisine hedef seçmişti. Adnan Menderes, siyasete girmesi için Mustafa Kemal Atatürk’ten davet almıştı,” diyor.

    “Başvekil” Adlı Sinema Filmi Projesi de Ne Yazık ki Gerçekleştirilemedi

    Yassıada’da Adnan Menderes’in savunmasını yapan avukatlardan biri olan Talat Asal’ın yazdığı “Güneş Batmadı: Müvekkilim Adnan Menderes ve Yassıada” (Selis Kitaplar Yayınevi; 2003 Yayını) ve “Yassıada: Don Davası, Cımbız Davası, Köpek Davası” (Doğan Kitapçılık, 2009 Yayını) gibi anı, belge, tutanak kitaplarının “Başvekil” adıyla yönetmen Tunç Başaran tarafından 2005 yılında beyazperdeye aktarılması da yine finans sorunlarından dolayı gerçekleştirilememiştir. Bu projede, Adnan Menderes’ten hamile kalan, Adnan Menderes’in sevgilisi opera sanatçısı Ayhan Aydan’ı Hülya Avşar’ın canlandırması plânlanıyordu.

    Soprano Ayhan Aydan (1924-2009) Adnan Menderes’i Anlatıyor:

    “Adnan Menderes’i 1951’de tanıdım. Kendisini çok sevdim.Bütün emelim O’ndan bir çocuk yapmaktı. Maalesef bunda muvaffak olamadım. Bebek ölü doğdu.”

    “Ali Adnan-Başvekil” Belgeseli

    Yönetmenliğini Yaşar Taşkın Koç’un üstlendiği ve TRT tarafından yayınlanan 9 bölümlük “Ali Adnan-Başvekil” belgesel de Başbakan Ali Adnan Ertekin Menderes’in yaşamını ve 27 Mayıs 1960 darbesini tüm gerçekliğiyle ekrana getirmiştir. “Ali Adnan-Başvekil”in konsept danışmanı Adnan Menderes’in hayatını konu alan “Bir Yiğit Vardı” adlı kitabın (Yitik Hazine Yayınları) yazarı gazeteci Erdal Şen’dir.

    Berin Menderes, Ailesinin Temel Direğiydi

    Hülya Koçyiğit’in canlandırmak istediği Berin Menderes, devlet görevlerinden, ülke sorunlarından ve hayatındaki diğer kadınlardan dolayı çocuklarını ihmâl eden Adnan Menderes’in evdeki yokluğunu çocuklarına hissettirmemek için fazlasıyla çaba harcamış bir anne ve eşti. Berin Hanım, Menderes ailesinin temel direğiydi; Adnan Menderes’in ev yaşamındaki açıklarını kapatan kişiydi. Adnan Menderes’in başka kadınlarla (Ayhan Aydan Hanımla, Emniyet Müdür Muavini Ferit Sözen’in karısı romancı Suzan Sözen Hanımla ve diğer kadınlarla) yakın ilişkiler kurmasına tepkisini bile Berin Menderes dışarıya yansıtmamıştır. Berin Menderes 27 Mayıs 1960 darbesiyle sonuçlanan gergin günlerin en başında eşi Adnan Menderes’in emekli olmasını, siyaseti bırakmasını ister, ancak amacına, ne yazık ki, ulaşamaz.

    Fatin Rüştü Zorlu’nun Sevgilisi Vesamet Hanım

    Demokrat Parti İktidarı’nın Dışişleri Bakanı olan ve 16 Eylül 1961’de Maliye Bakanı Hasan Polatkan (1915 doğumlu) ile birlikte idam edilen Fatin Rüştü Zorlu’nun (1910 doğumlu) da 1950’lerde çevresindeki evli-çocuklu kadınların tacizine uğradığı, bu kadınların gönderdikleri aşk mektuplarına rujlu dudaklarını bastığı ve Zorlu’nun kimi tacizci kadınlarla ilişkiye girdiği de bilinmektedir. Hatta Fatin Rüştü Zorlu resmi Amerika gezisine eşi Emel Zorlu’yu değil sevgilisi Vesamet Hanımı götürmüştür.

    27 Mayıs Darbesine Giden Yol

    Demokrat Parti İktidarı’nı yıkan olaylar şöyle gelişmişti:

    * Hükümet, 6/7 Eylül 1955’te gayrimüslimleri hedef alan yağma, tecavüz ve saldırı olaylarını önleyemedi.

    * Demokrat Parti yöneticilerinin çoğu tam bir iktidar sarhoşluğuna kapılmış ve ne oldum delisi olmuştu. 6/7 Eylül Faciası’ndan sonra, 22 Kasım 1955’te Adnan Menderes’in Demokrat Parti milletvekillerine yönelik olarak sarf ettiği “Siz isterseniz, hilâfeti bile geri getirirsiniz” sözü bu sarhoşluğun en güzel, en çarpıcı ifadesidir. Demokrat Parti Hükümeti, hapishaneleri gazeteciler ve muhaliflerle doldurmuştur. Cezaevine atılanlar arasında İsmet İnönü’nün damadı ve Akis Dergisi yazarı Metin Toker’de bulunuyordu. Bu dönemde basına tam bir sansür uygulandı.

    * 1960’lara gelinirken halk arasında kutuplaşma oluştu. Ülke adeta ikiye bölündü. Demokrat Partililerin ve Cumhuriyet Halk Partililerin birbirini düşman gibi görmesinin önü alınamadı. Her türlü muhalefete karşı katı ve sert tavır alınmasını isteyen Celal Bayar, Şubat 1959’da CHP lideri İsmet İnönü’yle diyalog kurmak isteyen Adnan Menderes’e başbakanlıktan uzaklaşmasını, köşesine çekilmesini, birkaç ay yurt dışında dinlenmesini teklif etti… Adnan Menderes ise Kıbrıs’ı kaybetmemek için milletçe tek vücut olunması gerektiğini düşünmekteydi. Oysa yurt dışına karşı verdiğimiz görüntü ortadan ikiye bölünmüş bir millet görüntüsüydü. Bu sıralarda Adnan Menderes-İsmet İnönü yakınlaşmasına Celal Bayar engel oldu. Menderes-İnönü yakınlaşmasına destek olan Demokrat Partililer arasında Mükerrem Sarol’da bulunmaktaydı.

    * Yine 1960’a gelinirken Vehbi Koç gibi işadamları, sermaye temsilcileri Cumhuriyet Halk Partisi üyeliğini terk ederek Demokrat Parti’ye katılmaya zorlandı.

    22 Ekim 1957’de Başbakan Adnan Menderes’in konuşması aynen şöyledir:

    “Arkadaşlar, diyorlar ki, bütün seçkin zümre, bütün zenginler, CHP’dendir. Evet, bütün zenginler onlardandır. Vehbi Koç da onlardandır ve daha birçok zengin onlardandır. Bir de bizim halimize, bizim mebuslarımıza bakınız. Biz fakiriz, mebuslarımızı yolda görenler dilenci zannedip sadaka vermeye kalkabilirler. CHP devrinde ve onlar sayesinde zengin olanlar el’an bu partiden ayrılmıyor ve bizim saflarımıza geçemiyorlar. Sevdiğim ve dostum olan Vehbi Koç da onlardandır.”

    Vehbi Koç, Adnan Menderes’in bu konuşmasını ve Demokrat Parti yöneticilerinin kendisine yaptığı baskıları “Hayat Hikayem” adlı kitabında uzun uzun anlatır.

    * Adnan Menderes hükümeti Türkiye’de tarım toplumundan sanayi toplumuna geçilmesini plânlamıştı. Hükümet bunun için kullanılacak dış borcu Amerika Birleşik Devletleri’nden alamayınca aynı durumu yaşayan (ABD’den borç para alamayan ve bu parayı Sovyet Rusya’dan bulan) Mısır’ı kendine örnek alarak Sovyetler Birliği’nden isteme kararı aldı ve Temmuz 1960’daki Moskova seyahati için bavullar hazırlanmaya başladı… 27 Mayıs 1960 darbesi Türkiye-Sovyetler Ekonomik İşbirliği’ni ileri bir tarihe attı… Aynı yoldan giden Başbakan Süleyman Demirel, Sovyetler Birliği’yle işbirliği yaparak Aliağa Rafinerisi’ni, İskenderun Demir Çelik Fabrikaları’nı ve Seydişehir Alüminyum Tesisleri’ni Türk halkına kazandırmıştır.

    * 1950’lerde tarımdaki makineleşme bu sektörde işsizliği arttırdı, bu durumda köyden kente göçü hızlandırdı.

    * 1950’lerin sonlarında subaylar kendilerine ödenen maaşların çok yetersiz olduğu düşüncesindeydi. Onların gelir durumlarını iyileştirmek için hükümetin hiçbir çaba harcamadığına inanıyorlardı.

    * Subaylar, kendi bünyelerinden çıkan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu kadrosunda yer alan İsmet İnönü’ye sevgi, saygı ve bağlılıklarını sürdürüyordu.

    * Kara Kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel, Celal Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı’ndan çekilmesini, yerine Adnan Menderes’in gelmesini arzuladıklarını ve “Halk kitlelerinin Adnan Menderes’i sevdiğini” gözlemlediklerini dile getiren bir mektubu 27 Mayıs 1960 öncesinde Demokrat Parti’ye iletti. Adnan Menderes bu mektubu Yassıada yargılamalarında ortaya çıkarsaydı idam edilmekten büyük olasılıkla kurtulabilirdi. Celal Bayar bu konuda şunları söylemiştir: ”Ethem Menderes (Milli Savunma Bakanı) 4 Mayıs tarihinde Cemal Gürsel’den aldığı mektubu bir aşk mektubu gibi saklamıştır.”

    * Said Nursi’yle Demokrat Parti yöneticilerinin Türkçe ezanın kaldırılmasıyla başlayan yakınlığı laikliğin tehdit altında olduğunu düşünen subayları Demokrat Parti karşıtı yapmıştır. 1876 doğumlu Said Nursi 23 Mart 1960’da Şanlıurfa’da vefat edecekti. Said Nursi’nin kabristanı, Türk Silâhlı Kuvvetleri tarafından, vefatından 111 gün sonra, gece yarısı açılarak naaşı bugün bile bilinmeyen bir yere nakledildi. Süleyman Demirel’in bu konuda 7 Ocak 2011 tarihli Sabah Gazetesi’nde yayınlanan ve gazeteci Yavuz Donat’a yapılan açıklamaları Said Nursi’nin naaşının Marmara ya da Akdeniz’e atılmadığını ortaya çıkarmaktadır.

    * Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanmasına, bir Yunan adası olmasına, ya da Yunanistan uydusu bir devlet haline dönüşmesine şiddetle karşı çıkan ve bunu engelleyen Demokrat Parti hükümeti Amerika Birleşik Devletleri ile Avrupa ülkelerine yerleşmiş (Kıbrıs ve Yunanistan dışında yaşayan) ve yaşadığı ülkelerin hükümetleri üzerinde çok etkili olabilen Rum-Yunan topluluklarını da karşısına almıştı.

    * 27 Mayıs 1960 öncesindeki son genel seçim 1957’de yapılmıştı. Menderes hükümeti ülke genelindeki gerginliği bir erken seçim kararıyla büyük ölçüde giderebilme şansına sahipti. Ancak milleti rahatlatabilecek bu yöntemi kullanmadılar.

    Demokrat Parti’nin ve CHP’nin 1950, 1954 ve 1957 seçimlerinde aldığı oy sayıları aşağıdadır:

    DP – 4 milyon 241 bin kişi; 5 milyon 151 bin kişi; 4 milyon 372 bin oy.

    CHP – 3 milyon 176 bin oy; 3 milyon 162 bin oy; 3 milyon 753 bin oy.

    Demokrat Parti’nin 1954 ile 1957 arasında yaklaşık 800 bin oy kaybettiği ve aynı dönemde CHP’nin yaklaşık 600 bin oy kazandığı görülmektedir.

    * Başbakan Menderes ve Türk heyetini Londra’ya götüren uçağın Şubat 1959’da Londra yakınlarında düştüğü kazada aralarında Anadolu Ajansı Genel Müdürü Şerif Arzık’ın da (Nimet Arzık’ın eşi) bulunduğu 14 kişi vefat etti. Yaralanan Adnan Menderes’i Türkiye’ye dönüşünde karşılayanlar arasında İsmet İnönü’de vardı. Demokrat Partililer ise kendilerine dostluk elini uzatan İnönü ve yanındakilere 1 Mayıs 1959’da Uşak’ta yaklaşık bin kişiyle saldırdı. İsmet İnönü atılan taşla yaralandı. İsmet İnönü’ye 4 Mayıs 1959’da bu kez İstanbul’da saldırıldı.

    * 27 Mayıs 1960’a yaklaşan günlerde Anayasa Hukuku Profesörü Ali Fuat Başgil muhalif üniversite öğrencilerine şiddet kullanılarak müdahale edilmesine karşı çıktı ve hükümeti istifaya davet etti. Başgil ülkedeki gerginliğin giderilmesi için de 1957 seçimlerinde toplam olarak 8 milyondan fazla oy alan iki büyük partiyi birlikte hükümet kurmaya çağırdı.

    * Yine 27 Mayıs 1960 öncesinde, Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın İçişleri Bakanı Namık Gedik’e “Eğer muhalif öğrenciler hükümet karşıtı gösterilerine devam eder ve dağılma uyarılarına hiçbir şekilde uymazsa üzerlerine ateş edin!” dediği iddia edilmiştir.

    * 18 Nisan 1960’ta İsmet İnönü, Demokrat Parti hükümetine seslenir: “Hükümet insan haklarını çiğner ve baskı rejimi kurarsa ihtilâl olur. Bu yolda devam ederseniz ben de sizi kurtaramam.”

    27 Mayıs 1960 ve Sonrası:

    * 27 Mayıs 1960’ta en son 1957 genel seçiminde halk oyuyla iktidara gelenler silâh zoruyla iktidardan düşürülmüştür. Adnan Menderes yasadışı Yassıada mahkemesini ve yargılamasını en baştan reddetmesi gerekirken, “Bu mahkemeyi tanımıyorum,” demesi gerekirken buna yanaşmadı. Bu nedenle de Celal Bayar’la araları açıldı.

    * 27 Mayıs Darbesi emir komuta zincirinde yapılmamış bir askeri darbedir. Yani teğmenlerin albayların koskoca generalleri sürüklediği, yönlendirdiği, onlara emir yağdırdığı bir harekettir. Darbe bildirisini radyoda okuyan da Albay Alparslan Türkeş’tir.

    * Demokrat Partililer arasındaki yazışmaların 50 kelimeyle sınırlanması, Adnan Menderes’i görmek amacıyla Yassıada’ya gitmek için askeri gemiye binen Berin Menderes ve Aydın Menderes’in gemiden indirilmesi gibi sayısız zalimce uygulama tutuklulara ve onların yakınlarına lâyık bulunmuştur.

    * Yassıada duruşmaları sırasında Celal Bayar haricindeki Demokrat Partililer sarsılmış, yıkılmış, çökmüş, çaresiz, bıkkın ve bezgin bir görüntü sergilerler. Sert mizaçlı Bayar güçlü, aldırmaz görüntüsünü neredeyse hiç kaybetmez.

    * Askeri Yönetim, Demokrat Partilerin mirasla elde edilmiş varlıklarına bile el koyar. Demokrat Parti yöneticilerin ailelerinin ellerinde neredeyse tek kuruş bile bırakılmaz.

    * İşadamı Vehbi Koç, bu zor zamanlarında Menderes ailesine İstanbul’da konaklamaları için kendisine ait olan Elmadağ’daki Divan Oteli’nden ücretsiz oda sağlamıştır.

    * Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Yassıada’da askerlerce dövülenlerden biridir. Adada vefat edenler arasında Namık Gedik ve Lütfü Kırdar’da bulunmaktadır.

    * Demokrat Parti Yargılamaları’ndan idam çıkmasını destekleyenler arasında Cevdet Sunay (Genel Kurmay Başkanı), Cemal Tural (Kara Kuvvetleri Komutanı) ve Talat Aydemir’in (Harp Okulu Komutanı Albay) olduğu tarihçilerce ve olayların tüm tanıklarınca belirtilmektedir.

    Celal Bayar’ın Yassıada’daki Savunma Konuşmasından Bir Bölüm:

    “Atatürk’ün mesaisinde bizim de bir gölgesi olarak mesaimiz vardır. Yalnız bu kabul edilsin, Atatürk’le ölünceye kadar beraber bulunuyorduk. Hatta son nefesinde “Evlâdım sana emanet,” demişti. Atatürk inkilâplarına karşı kötü muamele yaptığımız iddiası bize verilecek en büyük cezadır. Ben asılmaya razıyım; zaten yaşımın sonundayım. Yalnız Atatürk inkilâplarına kötü muamele yaptığımız bize söylenmesin. Bizim ne gibi bir muamele yaptığımızı tarih kaydetmiştir. Bu imtiyaz asla elimizden alınamaz. Atatürk’le beraber memlekete hizmet ettiğimi ve onun bana olan itimadını herkes bilir.”

    (18 Nisan 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Alman Kültür Merkezi’nde Oyuncular ve Yönetmenler İçin Atölye

    Goethe Institut İstanbul – Alman Kültür Merkezi’nde 26 – 28 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan Kamera Önünde Oyun adlı atölyenin merkezinde oyuncularla yapılacak çalışmalar yer alıyor. Atölye çalışması, kamera ile ve kamera önündeki deneyimlerini derinleştirmek isteyenlere yönelik olarak düzenleniyor. Çalışmalar her katılımcının dahil olabileceği ve detaylı bir şekilde analiz edilecek pratik sahneleme egzersizlerine odaklanacak. Kamera Önünde Oyun adlı atölye çalışması Berlin’de yaşayan yönetmen ve yazar Hakan Savaş Mican ve yönetmen Matthias Luthardt tarafından yönetilecek.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Alman Kültür Merkezi’nde Oyuncular ve Yönetmenler İçin Atölye yazısına devam et
  • Amerika’nın Zeki Müren’ini Konu Alan Film Altın Palmiye Adayı

    Önerildiği film yapımcılarının tümü tarafından “Bu projenin yatırılacak parayı kurtarabilecek kadar bilet sattırması mümkün değil!” öngörüsüyle / gerekçesiyle sinema filmi olarak çekilmesi reddedilen ve bu nedenle çok yakında TV filmi formatında filmseverlerle buluşacak olan HBO Kanalı Yapımı “Behind the Candelabra” Cannes Film Festivali’nin Altın Palmiye yarışmasına seçildi. “Behind the Candelabra”nın Altın Palmiye için seçilmesi tam bir sürpriz oldu; çünkü bugüne kadar Altın Palmiye yarışmasına sadece sinema salonlarında gösterilmek için üretilen filmler alınıyordu.

    Bilindiği gibi 66. Cannes Film Festivali, 15 – 26 Mayıs 2013 tarihleri arasında düzenlenecek.

    Altın Palmiye Seçici Kuruluna Steven Spielberg Başkanlık Ediyor

    “Behind the Candelabra”nın yarıştığı Cannes Film Festivali büyük ödülü Altın Palmiye seçici kuruluna bu yıl, “Schindler’s List-Schindler’in Listesi” (1993) ve “Saving Private Ryan-Er Ryan’ı Kurtarmak”la (1998) yönetmen Oscar’ını kazanan, bu dalda “Close Encounters of the Third Kind-Tehlikeli İlişkiler” (1977), “Raiders of the Lost Ark-Kutsal Hazine Avcıları” (1981), “E. T.” (1982), “Munich” (2005) ve “Lincoln”le de (2012) adaylık elde eden Steven Spielberg başkanlık ediyor.

    Soderbergh ve Altın Palmiye

    “Behind the Candelabra” bundan sonra yönetmenlikten çok ressamlığa daha fazla zaman ayırmak isteyen Steven Soderbergh’in Altın Palmiye için yarışmaya hak kazanan dördüncü filmi oldu.

    Soderbergh, “Sex, Lies and Videotape-Seks Yalanları”yla (1989) Altın Palmiye’yi kazanmış, “King of the Hill-Tepenin Kralı” (1993) ve “Che”nin iki bölümüyle de (2008) Altın Palmiye adaylığı elde etmişti.

    Soderbergh ve Oscar Ödülü

    Soderbergh, “Traffic”le (2000) yönetmen Oscar’ını kazandı; “Erin Brockovich”le (2000) yönetmen, “Sex, Lies and Videotape-Seks Yalanları”yla da (1989) senaryo yazarı dalında Oscar adayı seçildi.

    Soderbergh ve Altın Ayı Ödülü

    Soderbergh’in Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı için yarışan filmleriyse şunlar: “Traffic” (2000), “Solaris” (2002), “The Good German” (2006) ve “Side Effects” (2013).

    Amerika Birleşik Devletleri’nin Zeki Müren’i: Liberace

    “Behind the Candelabra” Amerikanın Zeki Müren’i sayılabilecek piyanist-şarkıcı Liberace’ın öyküsü… Liberace 1987’de vefat etti, onun 1976-1986 yılları arasındaki sevgilisi Scott Thorson’ın özyaşamsal romanı “Behind the Candelabra” ise 1988’de yayınlandı.

    Oscar Ödüllü Michael Douglas ve Matt Damon “Behind the Candelabra”nın Baş Rollerinde

    Filmde Liberace’ı “One Flew Over the Cuckoo’s Nest-Guguk Kuşu”yla (1975) yapımcı, “Wall Street”le (1987) oyuncu dalında Oscar ödülü kazanan Michael Douglas, onun sevgilisi Scott Thorson’ı “Good Will Hunting-Can Dostum” (1997) ve “Invictus-Yenilmez”le (2009) oyuncu dalında Oscar’a aday olan, Ben Affleck’le birlikte yazdığı “Good Will Hunting-Can Dostum”un (1997) senaryosuyla Oscar kazanan Matt Damon canlandırıyor.

    (18 Nisan 2013)

    Hakan Sonok

    [email protected]

    Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali Ankara’da Başlıyor

    2008’den bu yana da İstanbul’da düzenlenmekte olan Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’ne bu sefer Ankara ev sahipliği yapıyor. İklim meselesine dikkatleri çeken ve bir çok başarıya imza atmış olan 350 Ankara grubunun öncülüğünde düzenlenen Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, 11 – 14 Nisan 2013 tarihleri arasında Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde sinemaseverlerle buluşacak. Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali, günümüzde çokça kullanılan sürdürülebilirlik kavramına ışık tutuyor. Afganistan’dan Kenya’ya, Çin’den Amerika’ya dünyanın her köşesinden hikâyelerin anlatıldığı belgesellerden oluşan festival programında toplamda 24 film seyirciyle buluşacak.

    Damocracy

    Damocracy adlı belgesel filmin galası 12 Nisan 2013 Cuma günü saat 20:00’de Kadir Has Üniversitesi’nde yapılıyor. Dünyanın iki farklı ucundaki Hasankeyf ve Amazon, barajlara karşı verdiği mücadele için bir araya geldi. Aynı derdi paylaşan bu insanlar, belgesel ile barajların “temiz” enerji olarak kabul edilmesine tepki gösteriyor. Yönetmen Todd Southgate, Brezilya’daki Belo Monte ve Türkiye’deki Ilısu’nun hikâyesini bu belgeselde birleştirdi.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • Damocracy yazısına devam et