Moskova’da Sıradan Birkaç Gün

Elena
Yönetmen: Andrey Zvyagintsev
Senaryo: Oleg Negin-Andrey Zvyagintsev
Müzik: Philip Glass
Görüntü: Mikhail Krichman
Oyuncular: Nadezhda Markina (Elena), Andrey Smirnov (Vladimir), Aleksey Rozin (Sergey), Elena Lyadova (Katya)
Yapım: Non-Stop Productions (2011)

Rus sinemasının önemli yönetmenlerinden Andrey Zvyagintsev’in “Elena” filmi, suçu farklı bir dille anlatıyor ve yargıyı da seyircilerine bırakıyor. Dingin anlatımlı bu filmde Moskova’nın ruhuna da giriyorsunuz.

Film, ağaçların ardındaki lüks evin penceresini göstererek açılıyor. Yaşlı ağacın yanında genç ağaçlar ve fidanlar da boy vermiş. Yaşlı ağacın dalında bir karga konmuş ve çığlık atıyor. Bir zaman sonra bir karga daha geliyor ve genç ağacın dalına konuyor. Kamera, düzenli, temiz, sessiz zengin evinin içinden anlar gösteriyor. Ağaçlar, hikâyenin derinliğine güçlü simgeler gönderiyor filmde. Kargaların varlığı da insanın içine şüpheler düşüyor. Elena Anatolievna, sabahleyin tek başına yattığı yatağından uyanıyor ve kahvaltı hazırlıyor. Sonra da yaşlı Vladimir’i uyandırıyor. Vladimir’le Elena on yıl kadar önce hastanede tanışmışlar. Vlademir, hastaneye apandist için yatmış o zamanlar. Önce evdeki hemşiresi, son iki yılda da karısı olmuş Elena. Yaşlı ve zengin bir adam Vladimir, eli sıkı biri de. Kızı Katya’yı “hedonist” diye suçlasa da hep yanında olmasını istemiş. Elena, işsiz oğlu Sergey’in ailesine destek olmak için emekli maaşını onlara verirken bir sorun daha çıkıyor. Torunu Sacha, eğer üniversiteye giremezse askere gidecek. Üniversite için de paraya acil paraya ihtiyaç var. Vladimir, parayı vermemek için sürekli erteliyor. Sergey ve ailesi, Moskova’nın güneyinin en ucundaki Vostochnoye’deki Biryulvoyo mahallesinde yaşıyor. Moskova’nın havası en temiz yer dense de Andrey Zvyagintsev’in 2011 yapımı “Elena” filminde daha kasvetli görünüyor buraları. Nükleer santralin yanında Sovyetler’i çağrıştıran çok katlı apartman blokları da bu mahalleyi banliyöye çevirmiş. İşsiz gençlerin oluşturduğu çeteler var bir de. Muhtemel de potansiyel ırkçılar.

Beklenmedik suçlar…

1964 Sibirya doğumlu Andrey Zvyagintsev, Aleksandr Sokurov gibi Rus sinemasının yaşayan önemli yönetmenlerinden. Yönetmenin ilk filmi 2003 yapımı “Vozvrashchenie-Dönüş” filminde seyircilerinin zihnini tam anlamıyla karıştırmıştı. Perdede görülenler gerçek miydi, yoksa Ivan’ın (Vanya’nın) zihninden yansıyanlar mıydı, diye şüpheye düşüyordunuz. 2007 yapımı “Izgnanie-Sürgün” filminde de şüphenin trajedisini anlattı. Zvyagintsev, gördüğümüz üç filminde de suça giden durumları usulca anlattı. Bu üç filmde de seyircinin suçlar karşısında bir yargısı oluşuyor. “Elena”, yönetmenin üçüncü filmi. Bu üç filmin de ortak noktası, filmlerin beklenmedik bir anda suç filmine dönüşmeleri. Zvyagintsev filmlerini bir defa görünce küçük ayrıntılar gözünüzden kaçabiliyor. Tıpkı Tarkovski ve Sokurov filmlerinde olduğu gibi. Zvyagintsev, filmlerinde Tarkovski ruhunu yaşatan yönetmenlerden. Yönetmenin ilk iki filmindenen en belirgin farkı, “Elena” filminde sınıfsal farklar daha bir öne çıkmış. Perdeye bu çatışma yansıyor. Zenginlerin vereceği çok nasihat varken, yoksulların da acil paraya ihtiyacı var. Dünyanın her yerinde bu böyle. Elena, sessiz ve güvenlikli evden sokağa çıktığında hayatın sesleri ve kaosu da yansımaya başlıyor perdeye. Gri bulutların altındaki Moskova’da oğlunun yanına gidebilmek için banliyö treniyle de uzun bir yolculuk yapıyor Elena. Oğlunun evi her işsiz erkeğin evi gibi. Bilgisayar oyunlarına kendini bırakmış torun Sacha, hep içen oğul Sergey. Gelinse tutumlu haliyle tencerenin kaynamasını sağlıyor. Evin en küçük ferdi de bir bebek. O, umudu çağrıştırıyor.

Chabrol ruhu var…

64. Cannes Film Festivali’nde “Belirli Bir Bakış” bölümünde “Jüri Özel Ödülü”nü kazanan “Elena” filminde Zvyagintsev, Moskova’daki sıradan birkaç günü sakin sinemaskop fotoğraflarıyla izliyor. Yargıyı seyircilerine bırakırken. Yönetmen, karakterlerini önyargısız yansıtmış. Yüksek sesle olmasa da işsizlik konusunda hükümete eleştiriler de getiriyor yönetmen. Ama Sergey’in uyuşmuş rehavetliği de var. Elena’nın istediği para Vlademir için o kadar önemli olmasa da o parayı vermiyor. Zenginler, genelin bilmediği hesaplar yapar çünkü. İşte bu Vlademir kalp krizi geçirdiğinde her şey tersine dönmeye başlıyor. Ölümün yakınlarda dolaştığını hisseden yaşlı Vlademir vasiyetini Elena’ya fısıldıyor. Yani Elena bu koca servetten bir şey koklatmak istemiyor. Vlademir, daima kendinden uzak durmuş kızı Katya’ya her şeyini bırakmayı düşünmüş. Bu vasiyeti kâğıda dökemeden Elena beklenmedik bir anda Vlademir’in trajedisini hazırlıyor. Filmin final bölümü hatıralarda kalacak gibi. Çünkü bu bölümler özel. Sinema tarihinde de cezalandırılmamış suçlar anlatılmıştı. En önemli filmlerden biriyse, Fritz Lang ustanın 1945 yapımı siyah-beyaz “Scarlet Street-Kırmızı Fener” kara filmiydi. Sizce Elena masum muydu, yoksa suçlu vahşi kapitalizm miydi? Final bölümünde zihniniz sancılanabilir. Sınıfsal farklılıkların altının çizilmesi ve beklenmedik anda işlenen suçlar düşünüldüğünde Claude Chabrol ustanın filmleri de akla gelebilir. Chabrol usta 2010 yılında vefat etmişti ve geride kalanlara da müthiş mirasını bırakmıştı. “Elena” filminin son sahnesi de başladığı gibi bitiyor. Öncesinde Elena’nın ailesinin mutlu fotoğrafını göstererek. Fonda da Amerikalı Yahudi besteci Philip Glass’ın kafanızın içinde usulca dolaşan ve zaman zaman tedirgin eden müzikleri de unutulmamalı.

(07 Eylül 2012)

Ali Erden

ailerden@hotmail.com