Polis (Polisse)
Yönetmen: Maïwenn
Senaryo: Emmanuelle Bercot-Maïwenn
Müzik: Stephen Warbeck
Görüntü: Pierre Aïm
Oyuncular: Karin Viard (Nadine), Joey Starr (Fred), Marina Foïs (Iris), Maïwenn (Melissa), Emmanuelle Bercot (Sue Ellen), Nicolas Duvauchelle (Mathieu), Karole Rocher (Chrys), Frédéric Pierrot (Balloo), Anthony Delon (Alex), Riccardo Scamarcio (Francesco), Alain Attal (Marc), Anne Suarez (Alice), Naidra Ayadi (Nora), Wladimir Yordanoff (Beauchard)
Yapım: Les Films du Trésor (2011)
Yönetmen-oyuncu Maïwenn’in pedofiliyi anlattığı “Polis”, seyrederken insanı zorlayan filmlerden. Gerçeklik ve kurgu arasında hisler yaşatan film, Cannes’da “Jüri Özel Ödülü” de kazanmıştı.
Fransız sinemasından gerçek kadar sarsıcı ve utandıran bir film geldi. 2011 yapımı “Polisse-Polis”, aile içinde çocuklara yönelik cinsel şiddete cesurca kamera çeviriyor. Film, Paris’in 19. bölgesindeki Çocuk Koruma Birimi’nde açılıyor. Beş yaşlarındaki bir kız çocuğu, kadın polis Chrys’e babasının geceleri kendisini okşadığını söylüyor. Bundan sonra filmde sarsıcı anlar, sorgulamalar ve baskınlar peş peşe gelirken, polislerin de aile sorunları da perdeden yansıyor. Birimin başında Beauchard var. Ballou da operasyonları yönetiyor. Nadine, kocası kendisini aldattığı için kocasından ayrılıyor. Çocukları da var. Kocasını hâlâ seven Nadine, kocasıyla sorunlar yaşayan ve erkeklerin hepsini pislik olarak gören Iris’in etkisinde kalıyor çoğunlukla. Sevişmelerini hamile kalma ihtimali olan günlere ayarlayan Iris, kocasını bunalıma sokmuş bir kadın polis. Öte tarafta evli, ama karısıyla ayrı yaşayan Fred de var. Zaman zaman küçük kızını görmek için karısının evine gidiyor. Birime, gözlüklü Melissa da katılıyor. Birimin polislerinin görevdeyken fotoğraflarını çekmek için. Melissa da iki çocuğunun babası İtalyan Francesco’yla ayrı evlerde yaşıyor. Bir an sonra Fred’le Melissa arasında aşk kıvılcımı çakıyor ve bu sert filmde az da olsa romantizm kendini fark ettiriyor. Bir de genç polis Mathieu var. Kendine yakın hissettiği polis Chrys’e içten içe tutkun. Chrys, narkotikten Alex’le evli ve üç aylık da hamile. Chrys, Mathieu’nün bu saf aşkına karşı koyabilir mi? Yönetmen, Alex’i derinlikli yansıtmamış. Bazı şeyleri hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Bu filmde, pedofiliye, yani sübyancılığa maruz kalan çocukları konuşturmak da gerçekten sarsıcı. Filmi izlerken çocuklar travmatik bir şeyler yaşamış mıdır diye endişe de duyuyorsunuz. Çünkü kelimeler gerçekçi. Çocuklarda soyutlama yeteneği gelişmediği için o kelimeler ruhlarında derin izler bırakabilir mi? Bu yüzden gerilebilirsiniz.
Rumenler hep dilenci mi?
Birimde, Rumen bir kız çocuğu sorgulanırken bir çetenin de farkına varılıyor. Rumen çingeneler, çocukları iliklerine kadar sömürerek onları Paris’te dilendiriyorlar. Paris’in dışında, bizlere hiç yabancı gelmeyen gecekondu barakalarında ikâmet eden çingenelerin çoğunluğu aileleriyle beraber çetenin kontrolündeler. Sabahın köründe birimin polisleri gecekonduya baskın düzenleyip şimdilik sorunu çözseler de hayat devam ediyor. Çünkü yoksullar çok ve gidenlerin yerine yenilerin geleceğini hissediyorsınuz. Rumen çocukların polis otobüsündeki şarkıları ve dansları hayatın güzel tarafları kadar güzel. Gecekonduya baskın sekansı öyle gerçekçi ki, gerçek bile ancak bu kadar gerçek olur diyorsunuz. İnsanı etkileyen bir an daha var filmde. Birime siyahi bir anneyle küçük oğlu getiriliyor. Hiçbir sığınma evi kadını almak istememiş. Birimin de çabaları boşa gidiyor. Çocukla annenin ayrılışı kolay unutulmaz anlar yaratıyor perdede. Filmin bir başka anında buluğ çağındaki bir kız annesine babasının aşırı sevgisini söylüyor. Baba, kızıyla “ileriye giden oyunlar” oynamaktan hoşlanıyormuş. Sorgulama sırasında neredeyse haklıymış gibi polisleri de aşağılıyor baba. Çünkü arkasını dayadığı nüfuzlu insanlar varmış onun. Cimnastik hocasının “sevgi” gösterdiği oğlan çocuğuyla çocuk pornosuna düşmüş kız çocukları da yansıyor perdeye. Dedenin kız torununu kucağına alıp başka türlü sevişini itiraf edişi de. Filmde, bastırılmış duyguların patlamasını yaşatan bir unutulmaz sahne de unutulmamalı. Nadine’in, erkekleri aşağılayan Iris’e patladığı an sinemada az görülür bir sahne. Şunu anlıyorsunuz: Ne yaparsanız yapın bir insanın kalbini kırmayın diyor film. İnsanlar hassas olabilirler ve Iris’in trajedisini yaşayabilirler. Arap bir adam, küçük kızını yeğeniyle evlendirmek istiyormuş. Sorgulama sırasında Nora’nın adama Arapça tiradı da görülmeye değer bu filmde.
Pedofili, yani sübyancılık üzerine bu filmin orijinal adının neden “polisse” olduğunu merak ediyor insan. İlk akla gelen feminist bir tepki. Fransızcada kelimeler “dişi” ve “erkek” olarak ayrılıyor. “Police” kelimesi dişi ve feminist tepki anlamsız diye düşünüyorsunuz. Yönetmen, filminin orijinal adını oğlunun yanlış yazmasından ilham alarak koymuş. Bu kelime argoda “parlak” anlamına da geliyor. Tıpkı, Fransızcada yine “polis” anlamına gelen “flic” kelimesine argoda “aynasız” denmesi gibi. Yönetmen, Çocuk Koruma Birimi üzerine bir belgesel gördükten sonra bu filmi yapmaya karar vermiş. Yönetmen, 2009 yılında “mokumanter”, yani sahte belgesel tarzında “Le Bal des Actrices-Genç Oyuncu” filmini yapmıştı. 64. Cannes Film Festivali’nde “Jüri Özel Ödülü” kazanan “Polis” filmi de bu tarzda. Yönetmen, sanki bir belgesel çekiyor gibi. Kamera, oradakilere rahatsızlık vermeden kayıt ediyormuş gibi. Yoğunlukla hafif el kamerası kullanılmış filmde görüntüler çoğu yerde sarsıntılı. Ama yönetmen, her şeye rağmen “Polis” filminin bir belgesel olmadığını söylüyor. Kara filmlerdeki gibi polislerin de sıkıntılarını dramatik olarak yansıtan film, baskınları ve sorgulamaları sahiciymiş gibi yansıtıyor. Seyirciler, gerçeklik ve kurgu arasında kalıyor hep. İşte bu filmin başarısı da buradan geliyor. Gerçek adı Maïwenn Le Besco olan kadın oyuncu, senarist ve yönetmen Maïwenn’i yönetmen Alexandre Aja’nın 2003 yapımı “Haute Tension-Yüksek Tansiyon” filminde Cecile de France’ın canlandırdığı Marie’nin karşısındaki Alexia olarak hatırlıyoruz. Yönetmen, bu kendi filminde Melissa’yı oynamış. Maïwenn, bir zamanlar ünlü yönetmen Luc Besson’la da evliydi. Fransızca, İtalyanca, Rumence ve Arapça konuşulan film, Paris’in çeşitli bölgelerinden çekilmiş. Bölge (arrondissement) numaraları Paris’te çok önemli. Film genel olarak Paris’in 19. bölgesindeki polis merkezinde geçiyor. Nadine ve Iris’in sıkça göründüğü kafe, Louvre Müzesi’nin de bulunduğu birinci bölgede.
Yönetmen filminde gerçek mekânları kullanmış. Paris’in sokakları romantik değil gerçekçi yansıyor filmde. Hem de hayatın en dibine kadar. 1966 doğumlu Karin Viard’ı daha önceki filmlerde görsek de, François Ozon’un 2010 yapımı “Potiche-Kadın İsterse” filminde tam anlamıyla keşfettik. Bundan sonra gözümüz hep üzerinde. Filmde, büyük oyuncu Alain Delon’un oğlu Anthony Delon da narkotik polisi Alex’i canlandırıyor. Polisin, alışveriş merkezinde uyuşturucu satıcıları takibe aldıkları sahnede Anthony Delon babasının gölgesini perdede yansıtıyor sanki. Bir an perdede Alain Delon’u gördüğünüzü sanıyorsunuz. Fransız sineması Delon soyadını sürdürmeli diyoruz. Filmde Hitchcock’un 1951 yapımı siyah-beyaz kara filmi “Strangers on a Train-Trendeki Yabancı” ve Godard’ın 1963 yapımı “Le Mepris-Nefret” filmleri de saygıyla yadediliyor. Seyretmesi kolay olmayan, sert ve sarsıcı “Polis”, sinema okullarında okutulacak filmlerden.
(Bu yazı 27 Temmuz 2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde kısmen yayınlanmıştır.)
(29 Temmuz 2012)
Ali Erden
ailerden@hotmail.com