Sevgili Guy Pearce elbette beni her şartta kurtarabilirsin sözüm sana değil seni bu hale düşürenlere…
Kendisi için rahatlıkla şu fani dünyada yaşayan en iyi aktörlerden biridir diyebilirim, lâkin bu filmin nesini cazip bulup oynamayı kabul ettiğini anlayabilmiş değilim. Kendisi oynarken belli ki pek eğlenmiş ama biz seyirciler aynı durumda değiliz ne yazık ki.
Luc Besson’ın dahiyane ya da işi ucuza kapatma fikri artık adına ne derseniz deyin bulduğu şu iki no name yönetmen James Mather ile Stephen St. Leger, Guy Pearce’i bile benden soğuttu ya, gerçekten tebrik etmek lazım kendilerini.
Mevzuyu biliyorsunuz, dünyadaki en azılı suçlular uzayda bir hapishanede insanlık dışı bir yöntemle uyutuluyor. Amerikan başkanının hanımefendi kızı da asayiş berkemal mı diye teftişe geliyor ve beklendiği üzere mekânda isyan çıkıyor!
Bu ahval ve şerait içinde kahramanımız Snow’un vazifesi ne pahasına olursa olsun bu çaresiz, savunmasız, zavallı kızı kurtarmak. Tabii kızımızın ilerleyen dakikalarda dişi Rambo’ya dönüşü de kaçınılmaz.
Efendim nihayetinde İsyan’da ne senaryo ne de yönetmenlik adına bir yenilik, bir zekâ pırıltısı yok.
Geçmişte onlarcasını izlediğimiz John Carpenter’in Escape From L. A. serisi, Bruce Willis’in Die Hard’ı, Harrison Ford’lu Air Force One hatta David Fincher’in Alien 3’ünün farklı yönleriyle kötü bir kopyası olmaktan öteye gidemiyor.
Ayrıca Luc Besson’ın bu kurnaz tüccar kafasını şiddetle kınar kendisinin nihayetinde bir sanata hizmet ettiğini tez elden hatırlamasını dilerim. Biz sinemaseverler de koyun değiliz nihayetinde bu numaraları yemez – yutmayız.
(20 Temmuz 2012)
Gizem Ertürk