Prometheus
Yönetmen: Ridley Scott
Senaryo: Jon Spaihts-Damon Lindelof
Müzik: Marc Streitenfeld
Görüntü: Dariusz Wolski
Oyuncular: Noomi Rapace (Elizabeth), Michael Fassbender (David), Charlize Theron (Meredith), Idris Alba (Janek), Guy Pearce (Weyland), Logan Marshall-Green (Charlie), Sean Harris (Fifield)
Yapım: Fox (2012)
İngiliz usta Ridley Scott’ın “Prometheus” filmi, zihnindeki Tanrı imgesiyle tartışarak yaradılışı sorguluyor. İnsanların yeryüzüne Tanrı mı, yoksa başka güçler mi yolladı? Bu üç boyutlu filmde zihinler karışık.
Kamera, buz çağının sonunda buzları eriyen dünyanın üzerinde uçarken, eriyen buzlar görkemli şelalelerle su gezegenine dönüştürüyor dünyayı. Şelâlede, insansı bir yaratık uzay aracına bakarak bir şeyi içiyor ve parçalanarak çağlayana düşüyor. Film, 2089 yılına gidiyor. Dünyanın bir köşesinde Elizabeth ve Charlie’nin öncülüğünde bir arkeolog grubu mağaranın içinde resimler buluyorlar. Bilim dünyasında bir devrim yaratabilecek bu keşif, atalarımızın yaradılışı üzerine yeni teoriler mi geliştirecek. Film, bu defa 2093 yılına gidiyor. Weyland şirketinin Prometheus adındaki uzay gemisinde arkeologlar Elizabeth ve Charlie’yle beraber bir grup insan derin uykudan uyandırılmak üzereler. Android David, Elizabeth’in rüyasını izliyor önce. Çocuk Elizabeth, babasıyla ölüm üzerine konuşuyor rüyasında. David, adaşı büyük yönetmen David Lean’ın 1962 yapımı “Lawrence of Arabia-Arabistanlı Lawrence” filmini seyretmeyi seviyor. Hatta repliklerini bile konuşmaktan hoşlanıyor bu filmin. Geminin kaptanı Janek. Şirketin yöneticilerinden biri de Meredith Vickers. İnsanın yaradılışına takılmış şirketin sahibi de Peter Weyland. Eski Türkçede Serendiz, Arapçada Zuhal denilen bir gaz devi Saturn gezegenine benzer bir gezegenin Ay’ına iniş yapan Prometheus gemisi ve mürettabatı, Noel arefesinde hemen uyduyu keşfe çıkıyorlar. Girdikler mağara bazı şeyleri de uykusundan uyandırıyor. Tuhaf yaratıklar görünmeye başlıyor bu gotik mekânda. Elizbeth’in sevgilisi Charlie’den hoşlanmayan android David, kimse farkına varmadan yerdeki sıvıdan bir şeyler alıyor, gemide Charlie’nin içkisiyle karıştırıyor. Gece Elizabeth’le seviştikten sonra Charlie’de tuhaf değişmeler de başlıyor. Elbette Elizabeth de birden hamile kalıyor ve içindeki “şey” hızla büyüyor. Sonra da aksiyon çoğalıyor hikâyede. Film bittiğinde hikâyenin devam edeceği hissine de kapılıyorsunuz. Belki de devamı hemen gelir.
Geçmişe selâm…
Prometheus, Yunan mitolojisinde anne-babası üzerine spekülasyon yapılan zeki ve kurnaz bir Titan. Zeus’un gözüne giren ve Olympos’ta ölümsüzlüğe ulaşan Prometheus, Zeus’tan atalarının intikamını alabilmek için gözyaşlarıyla yoğurduğu çamurdan ilk insanı yarattı. İngiliz yönetmen Ridley Scott, 2012 yapımı bu üç boyutlu “Prometheus” bilimkurgusunda insanın yaradılışına yolculuk yapıyor. İnsanı dünyada yaratan uzak bir gezegendeki ölü uykusuna yatmış insansı yaratıklar mı, yoksa tapındığımız göksel Tanrı mı? Yönetmen, bu filminde semavi olan inaçları zihninde tartışıyor gibi. Ama şunu da hatırlatmalı: İsviçre’deki CERN deneyleri, “büyük patlama”yı yaratarak evrenin oluşumunu araştırıyor. Belki de Tanrı’yı arıyorlar. Scott’ın “Prometheus” filminde az da olsa Tanrı ve yaradılış üzerine kuşku hissediliyor.
Scott’ın bu filmi, 1982 yapımı “Blade Runner-Mahşerin Fedaisi” filmi gibi karmaşık ve karanlık olmasa da her şey usul usul gelişiyor, zihinlerde anlamlaşıyor. Bu filmin de “Mahşerin Fedaisi” gibi distopik yönleri var. Ama ustanın bu son filmi, onun 1979 yapımı “Alien-Yaratık” bilimkurgu filmine bir selâm gönderiyor. Bu filmin senaryo yazarlarından Damon Lindelof, Jon Favreau’nun 2011 yapımı western ve bilimkurgu karışımı “Cowboys and Aliens-Kovboylar ve Uzaylılar” filmininde senaryo yazarlarından biriydi. Diğer senarist Jon Spaihts, Chris Gorak’ın 2011 yapımı “The Darkest Hour-Karanlık Saat” bilimkurgu filminin senaryosunu yazmıştı. Polonyalı kameraman Darius Wolski’yi Gore Verbinski’nin “Karayip Korsanları” macera serisinin görüntülerinden hatırlayabilirsiniz. Filmin görselliği çarpıcı. Özellikle uydudaki mağara insanda klostrofobi hissi yaratıyor. Hatta ışık düzenlemeleriyle beraber gotik bir atmosfer yaratılmış. Gemide ışık düzenlemeleri daha parlak. İsveçli oyuncu Noomi Rapace, ünlü “Milenyum Üçlemesi”yle hayatımıza girmişti. İyi ki de girmiş. Alman oyuncu Michael Fassbender de son dönemlerde perdelerimizi kuşatan oyunculardan. Bu oyuncuyu François Ozon’un 2007 yapımı “Angel” filminde Esmé karakteriyle hatırlıyoruz önce. Guy Pearce’ı, ihtiyar Peter Weyland olarak tanımakta bir hayli zorlanacaksınız. Elbette Charlize Theron. Güzelliğin uç noktası. Güney Afrikalı o ve Hollandalı kanı taşıyor. Taylor Hackford’un 1997 yapımı “The Devil’s Advocate-Şeytanın Avukatı” filmiyle büyüledi. Sonra Patty Jenkins’in 2003 yapımı “Monster-Cani” filmiyle Oscar kazandı.
(01 Haziran 2012)
Ali Erden
ailerden@hotmail.com