Mürefte, Şarköy, Hoşköy, Uçmakdere yöresi Marmara Denizi’nin kuzeyinde olağanüstü güzellikte bir yöre. Burası eskiden Rumların da yoğun olarak yaşadığı bir yer. Bir vakitler bu yöre, Marmara ve Avşa adaları, çok işlek, ticaret ve tarımın önemli gelir getirdiği, balığın bolluğunu ifade etmenin güç olduğu, yüksek bir kültür geliştirmiş. Türklerle Rumların birlikte yaşadığı son derece güzel ve gelişmiş bir yöreymiş. Rumlar tamamen gitmiş, hiç kimse kalmamış şimdi. Arkalarında güzel anılar, gelenekler, üretim, pişirme biçimleri bırakmışlar.
Yöre tarım (zeytin ve bağcılık yoğun olmak üzere) ve balıkçılıkla geçiniyor. Tütün önemli bir gelir ve üretim kaynağıymış, şu anda yasak, bitmiş. Üzüm bu sene neredeyse bedavaya gitmiş. Şarap üretimi bütün vergi ve engellere rağmen Melen gibi ulusal bir marka üretmiş. Aker ailesinin şarapları da son derece lezzetli. Birçok başka küçük şarap üreticisi kapanmamak için mücadele ediyor. Vergiler tahammül ötesi. Balık, özellikle küçük balıkçı için tamamen bitmiş. Bunun kirlilikten aşırı avlanmaya kadar birçok sebebi var. Bu sebeplere daha sonra gireceğim. Bu yazıda değil. Tütün bitmiş, üzüm bitmiş, şarapçılık can çekişiyor, balık bitmiş. Ya da bitmek üzere. İnsanlar yörenin sert coğrafi yapısının aksine yumuşak ve son derece dost.
Uçmakdere’deki yalçın ve sert coğrafya daha sonra yumuşayarak sahille birleşiyor. Çakıllı çok güzel kumsallar var ve pislikten, plastikten geçilmiyor. Bütün kıyılar tatil için yapılan olağanüstü çirkin yapılarla dolu. Geleneksel mimari bir iki köy dışında yok olmuş.
Bütün bu öykünün en estetik tarafı Rum balıkçılardan kalan bir gelenek. “Batır-Çıkar” diye adlandırılan bir dalyan sistemi. Denizin üstünde kıyıdan yedi sekiz metre ileriye ince bir tahta iskele uzanmış ve ayakların üzerine bir küçük kulübe inşa edilmiş. Suyun dibine dik değil ama paralel bir ağ bırakılıyor. Fırtınalı havalarda deniz bulanınca bu ağ kaldırılıp kaldırılıp içinde balık var mı bakılıyor, özellikle levrek. Buraların levreği meşhur. Bu av yöntemi son derece çevre dostu. Yalnızca değeri olan balığı alıyor, denize, deniz dibine, diğer balıklara hiç bir zarar vermiyorsun.
Şimdi yerel olan, küçük üreticinin geçimi olan, geleneksel olan hemen her şeyin yok edildiği bu yörede bu dalyanlar kaldırılmak isteniyor. Sebebi görsel çirkinlikmiş. Ben bu ülkede nasıl yaşamaya devam edeceğim bilemiyorum. Çünkü yöredeki insan eliyle yapılmış tek estetik yapı, tek güzellik bu dalyanlar, başka hiç bir şey kalmamış. Evler çirkin, belediye binaları, liman kahveleri, fırınlar, benzin istasyonları, cep telefonu antenleri, yol boyu gördüğünüz reklâm panoları, her şey çirkin. Belki de tek güzellik, geleneksel bir kaç bina saklanmış, korunmuş, bir kaç kilise yıkıntısı gibi tarihi eserler. Yeni olanın neredeyse hepsi çirkin. Bu dalyanlar olağanüstü zarif ve güzel.
(22 Ocak 2012)
Ethem Özgüven