Antalya’dan iki yönetmenini bile şaşırtan bir başarıyla dönen “Zenne”, nihayet İstanbul’da gösterimde. M. Caner Alper ile Mehmet Binay, ilk konulu uzun metraj filmlerini, arkadaşları Ahmet Yıldız’ın cinsel tercihi yüzünden öldürülüşü üzerine kurmuşlar.
Senaryosunu, başta Yıldız’ınki olmak üzere gerçek hayat hikâyelerinden esinlenerek M. Caner Alper’in yazdığı, Alper ile Mehmet Binay’ın yönettikleri “Zenne”, 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde gerçekten de sürpriz yarattı: SİYAD Ulusal En İyi Film, En İyi İlk Film, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Tilbe Saran), En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Erkan Avcı) ve En İyi Görüntü Yönetmeni (Norayr Kasper) ödülleriyle hanesine büyük bir başarı yazdı.
Alper ile Binay filmlerini bir sosyal sorumluluk olarak görmüşler, hayli emek vermişler. “Zenne”, üç yıllık bir çalışmanın ürünü. Kendi arkadaşları Ahmet Yıldız’ı anarken, farklı olma cesaretini gösteren insanlara nelerin reva görüldüğünü anlatmışlar asıl. “Zenne” gerçek bir aile dramı. Çünkü nefret cinayetleri esas olarak namusunu ‘temizleme’, törelere uyma saplantısındaki ailelerin işlediği cinayetler. Öte yandan, “Zenne” aslında sıradışı bir arkadaşlık hikâyesi: hayatını zennelik yaparak ve fal bakarak kazanan Can, Doğulu muhafazakâr bir ailenin oğlu Ahmet ve Alman fotoğrafçı Daniel’in dostluklarını anlatıyor.
Can (Kerem Can), şehit bir binbaşının, cinsel tercihlerini açıklamaktan kaçınmayan oğlu. Zennelik yapıyor, gündüzleri fal bakıyor. Annesiyle (Altın Portakal’lı Tilbe Saran) sevgi dolu bir ilişkisi var. Askerlikten sonra bir daha eski haline dönememiş olan alkolik ağabeyi Cihan ise (Tolga Tekin) onun can düşmanı. Fotoğrafçı Daniel de (Giovanni Arvaneh) mazide sorunları olmuş biri. Daha önce Afganistan’da yaşadığı bir olayı unutamıyor, etkisinden çıkamıyor, kendini suçlu hissediyor. Daniel de cinsel tercihini özgürce ifade ediyor. Ahmet Yıldız ise (Altın Portakal’lı Erkan Avcı) böyle bir beyanda bulunmaktan kaçınıyor. Ailesinin, özellikle çok sert bir kadın olan annesi Kezban’ın (Rüçhan Çalışkur) tepkisinden korkuyor. Baba Yılmaz (Ünal Silver) anlayışlı bir adam ama o da karısından çekiniyor. İstanbul’a giden oğlu yalnız kalmasın diye kızı Hatice’yi de (Esme Madra) onunla yollayan Kezban ise, namus işine duygularını karıştırmıyor.
2008 yılına kadar eşcinsel erkeklere evrensel insan haklarına aykırı şekilde uygulanan askerlikten muafiyet prosedürleri de ayrı bir mesele. Ahmet ve Can, cinsel tercihleri nedeniyle askerden muaf olabilmek için alçaltıcı bir durumda kalıyorlar, ister istemez. Üç arkadaşın hikâyesi, ‘aile kafesleri’, ‘töre kuralları’nın yanısıra, “2008 yılına kadar eşcinsel erkeklere evrensel insan haklarına aykırı şekilde uygulanan askerlikten muafiyet prosedürleri”nin de çerçevesinde anlatılmış.
Başka şeyler de var, tabii. İnsanın daima doğru bildiğini söylerse başına neler gelebileceği gibi. Daniel, kendi toplumunun yerleşik kurallarına, kendisinin cinsel tercihini yaşamaktaki rahatlığına dayanarak, Ahmet’in de bu durumu kabullenmesini, ailesine söylemesini istiyor. Oysa Ahmet’in şartları şartları, töreleri farklı. Dürüstlük de bazen insanın canına malolabiliyor. İkincisi, ailelerin filmde ayrıntılarıyla anlatılmış olması. Benim, Can ve Ahmet’in dünyalarını tanıtmak için elzem olduğunu düşündüğüm bu tercih, kimilerince de konunun dağıtılması şeklinde yorumlandı. Oysa ailelerini tanımadan Can ve Ahmet’in yaşadıklarını anlamak mümkün değil.
Filmin senaryosunu, başta Yıldız’ınki olmak üzere gerçek hikâyelerden esinlenerek yazan Alper’e göre “Zenne”, tam bir duygu sineması örneği. Binay ise filmin gerçek bir aile dramı olduğunu düşünüyor. Farklı bir dünyaları olan insanları anlatsa da belli ki seyirciler onlarla empati kurabiliyor. Zaten hazmetmesi gerçekten zor olan tek şey, namus ve ahlâk uğruna en yakınlarına bile kendi hayatlarını yaşatmamaya, törelerin demir kafesi içine hapsetmeye kararlı insanların bakışları ve tepkileri…
Anlatımı, ele aldığı sorunlar, hikâyesi ve oyunculuğuyla dikkati çeken “Zenne”nin, Antalya’da iki oyunculuk ödülü alması oyuncularının başarısını gösteriyor. Tilbe Saran, Can’ın annesi Sevgi’de, küçük oğlunu seven ama onun için endişelenen bir anne. Saran gibi tiyatro kökenli olan Rüçhan Çalışkur, filmin en korkutucu karakteri. Erkan Avcı’nın Yardımcı Oyuncu olarak kabul edilmesini anlamak zor, çünkü filmin üç başrolünden birini oynuyor ve çok doğal bir oyunculuk örneği veriyor.
Asıl şaşırtıcı performans ise, “Zenne”nin Can karakteri kendisine teklif edildiğinde oğlunun doğumunu bekleyen Kerem Can’dan geliyor. Yönetmenlerine göre, film için çalışmaya başladığında değil dans etmek, zarif bir şekilde yürümekten bile aciz olan Can, beş aylık çok sıkı bir çalışmayla karakterinin ruhuna ve bedenine hükmetmeyi başarmış. Cesaretini takdir ediyorum, fiziksel becerisine de hayran kaldım ama, asıl inanılmaz olan, Can’ın yüzünde uçuşan ifadeler. Onu ve filmin sürprizini, Can’ın teyzesinin birlikte olduğu adamı oynayan Erdal Yıldız’ı (Kutluğ Ataman filmi “Lola + Bilidikid”in Bilidikid’i) çok beğendim. Çocukluğunu bildiğimiz Esme Madra’nın yıllarla birlikte oyunculukta olgunlaşmasına tanık olmak da hoş.
Antalya’da beş ödül aldıktan sonra 2. Malatya Uluslararası Film Festivali’nde film ekibinden geç talep edilen “Eser İşletme Belgesi”nin vaktinde yetişmemesi nedeniyle seyirci karşısına çıkamayan ama Ankara’da kendini gösteren “Zenne” şimdi de İstanbul’da. Umarız aradığını bulur ve seyirciye sarsıcı mesajlarla dolu mektubunu ulaştırır.
(04 Ocak 2012)
Sevin Okyay