Tüm Şirketler, 30 Eylül – 06 Ekim 2011 Haftalık (Weekly) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.
Aylık arşivler: Ekim 2011
Zenne
Günümüzde ZENNE denilince akla, kadın kılığına girmiş erkek dansöz anlaşılmaktadır. Bunu hangi densiz yakıştırmış bilinmez ama bu böyle olmuştur nedense. İnsanlarımıza yanlış bilgiler vermek, anlayamadığım bir şekilde mubah sayılmaktadır. Ayrıca, köy seyirlik oyunlarında ve anadolunun çoğu kasabalarında kadın kılığına girmiş erkekler de dansöz gibi gösterilerini sergilemekte ve adına da KÖÇEK denmektedir. ZENNE ile ne ilgisi vardır, bunu onların bilgisizliğine ve saygısızlığına bırakıyorum.
Bir yanlışta geçtiğimiz 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde 5 ödül birden alan ZENNE filminde karşımıza çıkıyor. Bu filmdeki “Zenne” sözcüğü, filmi onların anlattığı biçimde izleyen insanlarımıza geçecek ve bu yanlış öylece kalacaktır. Kaldı ki bunun doğru biçimini Türk Sineması’nda, başrolünü Talat Bulut’un oynadığı KÖÇEK adlı filmde görmekteyiz.
Günümüzde Zenne sözcüğünün, birçok anlamlar yüklenmiş biçimleri vardır.
Bu sözcükler tamamen yakıştırma yoluyla olmuştur. Sözcüğün aslına gelirsek, acemce KADIN anlamına gelir. Ortaoyunu oynandığı dönemlerde, sahneye kadın oyuncu çıkarmak hem yasak, hem ayıp olarak düşünüldüğü için, oyunun gereği, kadın oynanacak oyuncu rollerini, erkek oyuncular üstlenmek durumunda kalmıştır. Cumhuriyetin ilânı sonrasında, kadın rollerini kadın oyuncuların aldığını görürüz.
Ortaoyunu’nun son temsilcilerinden İsmail Dümbüllü ile çalışmış biri olarak, birlikte çalıştığımız oyunlarda bayan oyuncular oynardı. Ayrıca ek bilgi: Ortaoyunu’nu, alanlarda oynayan son temsilcisi Zeki Alpan’dı. Zeki Alpan yaşamının son dönemlerinde Ortaoyunu’na ilgi azaldığı için geçimini sinemada yönetmenlik, oyunculuk ve makyaj yaparak sağlardı. Türk Sineması’nın ilk makyaj ustasıdır aynı zamanda. Onun oynadığı Ortaoyunlarında da kadın oyuncular sahne alırdı.
Ortaoyununu bilen ve uygulayan o dönemden, yaşamda kalan 4 oyuncu vadır. Onlarında yaşamdan ayrılması ile Ortaoyunu tarihe gömülecektir ve bu çok acı bir durumdur. Kimi “SÖZLÜK”lerde ve geleneksel tiyatro işi ile uğraşan kişilerin açıklamalarında bilimsellikten uzak yorumlar vardır. Bilgiler tamamen kulaktan kulağa geçerek, o andaki anlayışlara göre şekil almıştır.
Geleneksel öğelerimizin tamamında ZENNE sözcüğü kullanılır. Hayali oyunlarda da (Karagöz – Hacivad) kullanılır. Meddah gösterisinde de SES olarak kullanılır. Bir açıklama: Meddah sunan kişi beraberindeki diğer aksesuarlarla ve kadınsal aksesuarları kullanarak bu eylemi gerçekleştirir. Asla ZENNE adını almaz.
Karagöz oyunlarında, ortaoyunundaki ZENNE sözcüğünden esinlenerek rol alan bütün kadın tasvirlerine “Zenne” adı verilmiştir. Oradaki anne, kız, Kyarto’nun (Arap Bacı) adlarına da günümüzde “Zenne” denmiştir. Oysa açıklandığı gibi onların bir adı vardır. Bu belki de kolaylık olsun diye kadın oyunculara toptan verilmiş bir isimdir sanki. Her kadın (!) Zenne…
Belli dönemlerde erkek oyuncuların kullanıldığı geleneksel oyunlarımızda, Zenne, erkek’ten esinlenerek, 33 numara ile başlayıp 40 numaraya kadar devam eden, bayan ayakkabılarının da genel adı olmuştur. Ayakkabı numaralarının büyüklüğünü yok varsaymak için yada bayanlara teselli olması bakımından “Zenne” denmesi uygun görülmüştür. Demek ki insanlar “Zenne” sözcüğünü istedikleri gibi anlamlar yükleyerek kullanma hakkını buluyorlar kendilerinde.
Sapıkça bir gösterinin içinde çılgıncasına göbek atan, hatta atmakla kalmayıp göbek atarak diğer insanları mağdur eden, “GAY”lar da “Zenne” adını almaktadırlar.
Hangi gösteri olursa olsun insanların karşısına çıktığında gösteri sunumuna göre insanlar bilinçlenmektedir. “Zenne” sözcüğü geleneksel tiyatromuzun kemiği olmuştur. Başkalarının bu adı kendilerine göre kullanmaları, yakıştırmaları ve lekelemeleri etik olarak hatadır ve yanlıştır.
Ülkemizde zaman zaman çeşitli kulüp, taverna ve gazino adını alan eğlence yerlerinde gösterilen sarsıcı bir kültür şoku yaşatan, kadınlı erkekli gelen turistlere, onları zevklendiren biçimde, her türlü kaba atraksiyonları sunan bu insanlara da “Zenne” denilmektedir.
48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışan ZENNE filminde, kadın kılığına girmiş bir GAY’ın, sosyal yaraları oldukça çarpıcı biçimde anlatılmaktadır. Kendinizi ilginç olaylar zinciri içinde buluyorsunuz. Film olarak çarpıcı ama adı itibarıyla oldukça düşündürücü bir film. Sanırım ZENNE sözcüğü, filmi oluşturanlarca pek irdelenmemiş.
(16 Ekim 2011)
Yıldırım Yanılmaz
Aktör – Yönetmen
Türkiye’nin Sinema Festivali Başladı
48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin ünlü konukları Antalya’ya geldi. Gelen ünlüler arasında sinemamızın unutulmaz oyuncuları Tarık Akan, Selda Alkor, Şerif Sezer, Yılmaz Köksal, Salih Güney, Altan Günbay, Mine Soley, Murat Soydan, Şevket Altuğ, Nuri Alço vardı. Festivalin açılış ve onur ödülleri töreni ise dün akşam Cam Piramit’de yapıldı. Jane Birkin ve Zuhal Olcay’ın şarkıları eşliğinde Rutkay Aziz, Mehmet Dinler, Halit Akçatepe, Suna Selen, Rustam Ibragimbekov, Tuncel Kurtiz, Engin Çağlar, Perran Kutman ve Selahattin Geçgel’in ödülleri takdim edildi.
Türkiye’nin Sinema Festivali Başladı yazısına devam et
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Derviş Zaim Söyleşisi Yapıldı
Bodrum Cinemarine Sinemaları, tarafından düzenlenen Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası kapsamında dün akşam yönetmen Derviş Zaim söyleşisi yapıldı. Cenk Sezgin moderatörlüğünde yapılan söyleşi sonrasında Derviş Zaim’e katılımından dolayı plâket verildi ve etkinliği gerçekleştiren ekip sinemaseverlere tanıtıldı; Cinemarine Sineması’nda ve Bodrum Kalesi’nde Derviş Zaim’in yönettiği Gölgeler ve Suretler filmi izlendi. Film, 1963 yılında Kıbrıs’ta geçen olayları babasından ayrı düşen bir genç kızın gözünden anlatıyor.
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Derviş Zaim Söyleşisi Yapıldı yazısına devam et
Üç Silahşörler
Paul W. S. Anderson’ın yönettiği ve Matthew Macfadyen, Milla Jovovich, Luke Evans ile Helen George’un oynadığı Üç Silahşörler (The Three Musketeers), 14 Ekim 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Porthos, Athos ve Aramis isimli Üç Silahşör, üçü de Fransız Kralı’nın hizmetinde olan gözde silahşörlerdir. Kralı tahtından edecek şeytani bir suikast haberi aldıklarında, genç ve hevesli bir Kahraman olan D’Artagnan ile karşılaşıp onu da kanatları altına alıyorlar. Dörtlü sadece krallığı değil, tüm Avrupa’yı tehdit eden tehlikeye karşı biraraya geliyorlar.
Festivalin İlk Konukları Antalya’da
48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin uluslararası üne sahip konukları Antalya’ya geldi. Havalimanında sinemaseverler tarafından karşılanan İranlı oyuncu, yönetmen Niki Karimi, İngiliz oyuncu, şarkıcı Jane Birkin ve Azeri yönetmen Rustam Ibragimbekov festivalin ilk misafirleri. Festivalin ilk konuğu, İranlı yönetmen ve oyuncu Niki Karimi. 20 farklı filmde rol alan, Berlin, Cannes, Locarno gibi saygın film festivallerinde jüri üyeliği yapan, İran sinemasının ünlü oyuncusu Niki Karimi, Sara, The Hidden Half gibi önemli filmlerde başrol oynadı.
Festivalin İlk Konukları Antalya’da yazısına devam et
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Mahmut Fazıl Coşkun ve Görkem Yeltan Söyleşisi Yapıldı
Bodrum Cinemarine Sinemaları, tarafından düzenlenen Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası kapsamında dün akşam yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun ve oyuncu Görkem Yeltan söyleşisi yapıldı. Cenk Sezgin moderatörlüğünde yapılan söyleşi sonrasında Cinemarine Sineması’nda ve Bodrum Kalesi’nde Mahmut Fazıl Coşkun’un yönettiği, Görkem Yeltan ve Nadir Sarıbacak’ın başrolünde oynadığı Uzak İhtimal filmi izlendi. Hafta kapsamında bugün yönetmen Derviş Zaim ile söyleşi yapılacak ve filmi Gölgeler ve Suretler gösterilecek.
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Mahmut Fazıl Coşkun ve Görkem Yeltan Söyleşisi Yapıldı yazısına devam et
Tüm Sinemalar
Tüm Sinemalar, 07 – 13 Ekim 2011 seansları için tıklayınız. (Eksiksiz liste değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Şey
Matthijs Van Heijningen Jr.’un yönettiği ve Mary Elizabeth Winstead, Joel Edgerton, Ulrich Thomsen ile Eric Christian Olsen’ın oynadığı Şey (The Thing), 14 Ekim 2011’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Kate, Antartika’da buzulların içine gömülmüş bir uzay gemisi bulan Norveçli bilim adamlarına katılır. Çok uzun zaman önce çarpışmanın etkisiyle ölen bir yaratık bulur. Ancak buldukları ŞEY uyanmak üzeredir. Kate takımın hayatını kurtarmak için pilotu Carter’la işbirliği yapar. Ancak ŞEY dokunduğu her şeyi taklit edebilmekte ve insanları birbirine düşürmektedir.
Kadınlar Tiyatro ile Altın Portakal’da Buluşuyor
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın ve eşi Günseli Akaydın tarafından tasarlanan Kadınlar Tiyatroyla Buluşuyor projesi kapsamında sahnelenen KocaYasa, 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali programı içinde sanatseverlerle buluşacak. Ev kadınlarının sahneye koyduğu KocaYasa adlı oyunun metni, projeye katılmadan önce hiçbir tiyatro deneyimi olmayan ev kadınlarının gerçek yaşam öykülerinden yola çıkılarak, yine kendileri tarafından yazıldı. Dramatik bir seyir izleyen kadın sorunları kadınların kaleminden oyuna dönüştürüldü.
Kadınlar Tiyatro ile Altın Portakal’da Buluşuyor yazısına devam et
Hayatlarından Sadece Bir Gün
Bir Gün (One Day)
Yönetmen: Lone Scherfig
Senaryo: David Nicholls
Müzik: Rachel Portman
Görüntü: Benoit Delhomme
Oyuncular: Anne Hathaway (Emma), Jim Sturgess (Dexter), Tim Mison (Callum), Patricia Clarkson (Alison), Rafe Spall (Ian), Josephine de la Baume (Marie), Heida Reed (Ingrid)
Yapım: Focus-Random-Film4 (2011)
Danimarkalı heyecan verici kadın yönetmenlerden Lone Scherfig’in “Bir Gün” filmi, iki insanın her yıl tek bir gününü yansıtarak roman tadında bir yapıta dönüşüyor.
Film, bisikletle şehirde yol alan bir genç kadının üzerine açılıyor. Tarih, 15 Temmuz 2006… Seyirciler, iki insanın 18 yıl boyunca süren ve yılda tek bir günlerinin yansıdığı filmde, önce iki dostun, sonra iki sevgilinin hayatlarına tanıklık ediyorlar. Her şey trajediye kadar sürüyor filmde. Ama hayat da devam ediyor. Tüm dünya üzerinize yıkılıyormuş gibi olsa da tutacak bir yer kalabiliyor. Film, 18 yıl geriye, 15 Temmuz 1988 yılına gidiyor. Edinburg Üniversitesi’nden mezun olan Emma Morley ve Dexter Mayhew’nün yolları kesişiyor. Dexter’ın en yakın arkadaşı Callum, Emma’nın arkadaşıyla hemen iletişim kuruyorlar. Emma ve Dexter için bu o kadar kolay değil. Emma’nın evine giden iki genç bir türlü sevişemiyorlar. Hep bir aksilik çıkıyor. Onlar da arkadaş olmaya karar veriyorlar. 15 Temmuz, Britanya’da “Aziz Swithin Günü…” Bu aziz, Britanya’da “Yağmur Aziz” diye de anılıyor. M. S. 800 – 862 yılları arasında yaşamış. Film, iki gencin hayatlarını ve hayal kırıklıklarını takip ediyor. Aslında bu iki genç birbirlerine sırılsıklam aşık olmalarına rağmen kader bir türlü aşk yolunda buluşturamıyor onları. Zengin ailenin oğlu Dexter, Paris’te İngilizce dersleri verirken, Orta halli ailenin kızı Emma da Londra’da bir Meksika barında garsonluk yapıyor. Yazarlığa yakın duran Emma, karşısına çıkan, ama hep kaybeden gibi görünen komedyen Ian’la istemese de beraber yaşamak zorunda kalıyor. Dexter, televizyon şovmeni oluyor. Hızla yükseliyor ve hızla dibe vuruyor. Aşklar yaşıyor. Evleniyor. Çocuğu oluyor. Karısını, geçmişteki sıkı arkadaşı “snop” Callum’a kaptırıyor. Dexter tam dibe vuracakken, bir 18 Temmuz’da Emma ona kalbinin kapılarını açıyor. Yazar da olan Emma, Dexter’la olmasaydı hayatı daha mı başka yönlere giderdi? O trajik anda koltukta donuyorsunuz ve bir boşluğa düşüyorsunuz. Yönetmen, Dexter’ın içine düştüğü boşluğu seyircisine gönderebiliyor.
Etkileyici yönetmen…
1959 Kopenhag doğumlu Danimarkalı kadın yönetmen Lone Scherfig, sinemada heyecan vermeye devam ediyor. Onu ilk, 2002 yapımı “Wilbur Wants to Kill Himself – Wilbur Ölmek İstiyor” filmiyle tanıdık. Ardından 2009 yapımı “An Education – Aşk Dersi” geldi ülkemize. Arada 2000 yapımı “Italiensk for Begyndere – Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca” vardı. Scherfig, sinema dili keşfedici ve heyecan verici yönetmenlerden. Sinemanın önemli kameramanlarından Fransız Benoit Delhomme’un sinemaskop görüntüleri çarpıcı. Londra ve Paris, bir tablo gibi yansıyor perdeye. Filmin senaryosunu, kendi romanından David Nicholls yazmış. Belki de bu yüzden perdede roman/film seyrediyormuş izlenimi yaşıyor seyirciler. Gerçekten yaşanması ve keşfedilmesi gereken bir şey olabilir bu. Filmin en güzel taraflarından biri, büyük şarkıcılardan Elvis Costello’nun muhteşem sesini duymaktı. Ama, etkileyici besteci Rachel Portman’ın tınılarına da kulak vermek gerek. İçinde trajedi olan bu özel filme dokunmalı. Scherfig filmleri de arşive alınmalı. Bu yönetmen Britanya tutkunu belirtmeliyiz. İngilizler de onu seviyor zaten. Bu filmden şunu da anlayacaksınız: Kadınla erkek bir yere kadar arkadaş olabilirler. Ama, bir zaman gelir ki aşk onlara çarpıverir…
(Bu yazı 14 Ekim 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(14 Ekim 2011)
Ali Erden
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Ümit Ünal Söyleşisi Yapıldı
Bodrum Cinemarine Sinemaları, tarafından düzenlenen Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası kapsamında dün akşam yönetmen Ümit Ünal söyleşisi yapıldı.
Cenk Sezgin moderatörlüğünde yapılan söyleşi sonrasında Ümit Ünal ve etkinliğe destek veren sevilen oyuncu Salih Kalyon ile sadibey.com editörü Sadi Çilingir’e plaket verildi; Cinemarine Sineması’nda ve Bodrum Kalesi’nde Ümit Ünal’ın yönettiği Ses filmi izlendi. Hafta kapsamında bugün yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun ile söyleşi yapılacak ve filmi Uzak İhtimal gösterilecek.
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Ümit Ünal Söyleşisi Yapıldı yazısına devam et
Fantastik Türk Sinemasının Yunanlı Büyük Tutkunu Vassilis Barounis Hayatını Kaybetti
Sahibi olduğu Atina merkezli DVD üretim ve dağıtım şirketi Onar Films üzerinden fantastik Türk sinemasının kayıp klâsiklerini tek tek bulan, pek çoğunun yeryüzünde varolan son kopyalarına ulaştığı bu yapıtları dijital ortamda sabırla onararak, özenli bir içerik ve kapak tasarımı eşliğinde dünyanın dört bir köşesinden “trash movie” meraklılarıyla yeniden buluşturan, Yeşilçam’ın benzersiz dostu Vassilis Barounis, Atina’da tedavi görmekte olduğu hastahanede 06 Ekim 2011 Perşembe sabahı hayata gözlerini yumdu. (Haber: Ali Murat Güven.)
Fantastik Türk Sinemasının Yunanlı Büyük Tutkunu Vassilis Barounis Hayatını Kaybetti yazısına devam et
Oğulların Trajedisi Yürek Yakar
Oğul
Yönetmen-Senaryo: Atilla Cengiz
Müzik: Metin ve Kemal Kahraman
Görüntü: Baybars Tekin
Oyuncular: Rıza Akın (Musa), Enes Atış (Soner), Şahin Ergüney (İsmet), Nursina Yıldırım (Zere), Gökhan Atalay (Sakallı Komutan), Kuvvet Yurdakul (Karakol Komutanı)
Yapım: Maya Film (2011)
Atilla Cengiz, ilk sinema filmi “Oğul”da, doğudaki savaş trajedisini iki oğul üzerinden anlatıyor. Bu filmde, İki oğul, bir baba ve bir savaş ve doğunun etkileyici coğrafyası var.
Tunceli otogarında otobüsten orta yaşlı bir adam iniyor. Bu trajedinin başlangıcı. Adam, bir köye gider. Orada onu bir başka baba bekliyor. Film, hikâyenin başlangıcına gittiğinde genç Soner’in peşine takılıyor. Giresun otogarından Tunceli’ye gitmek için gelen Soner, ülkenin “hakikatleri”yle karşılaşıyor. Tunceli’ye otobüs bulamayan Soner, Erzincan üzerinden Tunceli’ye ulaşmayı umudediyor. Ama bu o kadar kolay değil. Bir savaş var ve oraya ulaşmak bir ömre bedel oluyor. Köyde kendi keçilerini güden yapayalnız orta yaşlı Musa’nın da en büyük kederi oğlu. Dağa çıkmış oğlunun acı haberini alacağı haberiyle huzursuz günler geçiriyor. Ara sıra özel tim köye baskınlar da düzenliyor. Gençleri gitmiş köye daha bir hazan çöküyor bu baskınlarda. Yoldaki genç Soner, askelerce sorguya çekiliyor geçmiş zamanda. Soner, aşık. Fındık için Giresun’a amelelik için gelmiş bir Kürt kızına vurulmuş. Bu yaz kız gelmeyince Soner ona gitmek istemiş. Sonda, iki oğulun mezarı yan yana yansıyor perdeye. Bu anda, iki babanın acısı tarif edilemez acıyla seyircinin yüreğine gidiyor.
Görselliği çarpıcı film…
1975’te Kars’ta doğan yönetmen Atilla Cengiz, televizyona “Talih Kuşu”, “Kapadokya Düşleri” ve birçok dizi film çekti. Yazıp yönettiği 2011 yapımı “Oğul” onun ilk uzun filmi. Yönetmen televizyon için çok çalışsa da “Oğul” filminden sinema tadı aldık. Aslında bu kolay değil. Daha iyi imkânlara sahip, kendini reklâmlara ve televizyon dizilerine kaptırmış, sonra da bir film çekeyim demiş yönetmenin tökezlediği bir şey de yönetmen Cengiz televizyondaki alışkanlıklarını aşabilmiş. Filmdeki fotoğraflar gerçekten çarpıcı. Dingin kameranın izlediği hikâyeler de sakin yansıyor perdeye. Doğunun insanı etkileyen coğrafyası, kameraman Baybars Tekin’in derinlikli ve estetik görüntüleriyle insanı etkiliyor. Soner’in yolculuğuyla bir yol filmine dönüşen “Oğul”, uzaklardaki Tunceli’yi de perdeden armağan ediyor. Giresun ve Erzincan da var. Bu ülkenin güzel coğrafyası belgesel tadında yansıyor perdeye. Fonda duyulan müzikler de filme ruh katmış. Kürtçe ezgiler de etkileyici. Evet, bu filmde Kürtçe de konuşuluyor. Oyuncu performansları da iyi olan filmde, Rıza Akın ve Enes Atış’a ayrı bir övgü göndermeli. Rıza Akın’ı, Tayfun Pirselimoğlu’nun 2007 yapımı “Rıza” filmiyle tanımıştık. Adana’da 1957’de doğsa da Erzincanlı olan Akın, tiyatroculuktan gelme bir oyuncu. Bu filmde unutulmaz anlar da var. Musa’nın oğlunun ölüsünü yıkadığı sahne insanı çok etkiliyor. Özel timin köy baskını, Musa’nın polis eşliğinde Soner’in cenazesine sahip çıkmak zorunda kaldığı an, finaldeki mezarlık sahnesi bu filmden geriye kalan unutulmaz anlardan. Filmde akılda kalıcı birçok an var. “Oğul”, 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde “Altın Lale Ulusal Yarışması”na katılsa da hiç ödül alamamıştı.
(Bu yazı 14 Ekim 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(14 Ekim 2011)
Ali Erden
Modern Zamanlar’da Politik Sinema Tartışılıyor
Modern Zamanlar Sinema Dergisi, 22. sayısında sinemamızın son döneminde öne çıkan filmleri politik arka plânlarıyla masaya yatırıyor. Dergi, Hür Adam: Bediüzzaman Said Nursi, Veda, Press, Çoğunluk, Devrimden Sonra, Kaybedenler Kulübü gibi filmleri politik okumalar eşliğinde tartışırken, Yılmaz Güney, Dini Filmler, 12 Eylül, Sinemamızda Kürtler gibi kavramlara da atıfta bulunuyor. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen Fantasturka izlenimleri eşliğinde, Zagor ve Karaoğlan’a, Film Noir’ın çıkışını simgeleyen Malta Şahini’ne ve Altın Portakal’ın temalarına da yer veriyor.
Modern Zamanlar’da Politik Sinema Tartışılıyor yazısına devam et