Tüm Sinemalar, 07 – 13 Ekim 2011 seansları için tıklayınız. (Eksiksiz liste değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Günlük arşivler: 7 Ekim 2011
Şey
Matthijs Van Heijningen Jr.’un yönettiği ve Mary Elizabeth Winstead, Joel Edgerton, Ulrich Thomsen ile Eric Christian Olsen’ın oynadığı Şey (The Thing), 14 Ekim 2011’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Kate, Antartika’da buzulların içine gömülmüş bir uzay gemisi bulan Norveçli bilim adamlarına katılır. Çok uzun zaman önce çarpışmanın etkisiyle ölen bir yaratık bulur. Ancak buldukları ŞEY uyanmak üzeredir. Kate takımın hayatını kurtarmak için pilotu Carter’la işbirliği yapar. Ancak ŞEY dokunduğu her şeyi taklit edebilmekte ve insanları birbirine düşürmektedir.
Kadınlar Tiyatro ile Altın Portakal’da Buluşuyor
Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın ve eşi Günseli Akaydın tarafından tasarlanan Kadınlar Tiyatroyla Buluşuyor projesi kapsamında sahnelenen KocaYasa, 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali programı içinde sanatseverlerle buluşacak. Ev kadınlarının sahneye koyduğu KocaYasa adlı oyunun metni, projeye katılmadan önce hiçbir tiyatro deneyimi olmayan ev kadınlarının gerçek yaşam öykülerinden yola çıkılarak, yine kendileri tarafından yazıldı. Dramatik bir seyir izleyen kadın sorunları kadınların kaleminden oyuna dönüştürüldü.
Kadınlar Tiyatro ile Altın Portakal’da Buluşuyor yazısına devam et
Hayatlarından Sadece Bir Gün
Bir Gün (One Day)
Yönetmen: Lone Scherfig
Senaryo: David Nicholls
Müzik: Rachel Portman
Görüntü: Benoit Delhomme
Oyuncular: Anne Hathaway (Emma), Jim Sturgess (Dexter), Tim Mison (Callum), Patricia Clarkson (Alison), Rafe Spall (Ian), Josephine de la Baume (Marie), Heida Reed (Ingrid)
Yapım: Focus-Random-Film4 (2011)
Danimarkalı heyecan verici kadın yönetmenlerden Lone Scherfig’in “Bir Gün” filmi, iki insanın her yıl tek bir gününü yansıtarak roman tadında bir yapıta dönüşüyor.
Film, bisikletle şehirde yol alan bir genç kadının üzerine açılıyor. Tarih, 15 Temmuz 2006… Seyirciler, iki insanın 18 yıl boyunca süren ve yılda tek bir günlerinin yansıdığı filmde, önce iki dostun, sonra iki sevgilinin hayatlarına tanıklık ediyorlar. Her şey trajediye kadar sürüyor filmde. Ama hayat da devam ediyor. Tüm dünya üzerinize yıkılıyormuş gibi olsa da tutacak bir yer kalabiliyor. Film, 18 yıl geriye, 15 Temmuz 1988 yılına gidiyor. Edinburg Üniversitesi’nden mezun olan Emma Morley ve Dexter Mayhew’nün yolları kesişiyor. Dexter’ın en yakın arkadaşı Callum, Emma’nın arkadaşıyla hemen iletişim kuruyorlar. Emma ve Dexter için bu o kadar kolay değil. Emma’nın evine giden iki genç bir türlü sevişemiyorlar. Hep bir aksilik çıkıyor. Onlar da arkadaş olmaya karar veriyorlar. 15 Temmuz, Britanya’da “Aziz Swithin Günü…” Bu aziz, Britanya’da “Yağmur Aziz” diye de anılıyor. M. S. 800 – 862 yılları arasında yaşamış. Film, iki gencin hayatlarını ve hayal kırıklıklarını takip ediyor. Aslında bu iki genç birbirlerine sırılsıklam aşık olmalarına rağmen kader bir türlü aşk yolunda buluşturamıyor onları. Zengin ailenin oğlu Dexter, Paris’te İngilizce dersleri verirken, Orta halli ailenin kızı Emma da Londra’da bir Meksika barında garsonluk yapıyor. Yazarlığa yakın duran Emma, karşısına çıkan, ama hep kaybeden gibi görünen komedyen Ian’la istemese de beraber yaşamak zorunda kalıyor. Dexter, televizyon şovmeni oluyor. Hızla yükseliyor ve hızla dibe vuruyor. Aşklar yaşıyor. Evleniyor. Çocuğu oluyor. Karısını, geçmişteki sıkı arkadaşı “snop” Callum’a kaptırıyor. Dexter tam dibe vuracakken, bir 18 Temmuz’da Emma ona kalbinin kapılarını açıyor. Yazar da olan Emma, Dexter’la olmasaydı hayatı daha mı başka yönlere giderdi? O trajik anda koltukta donuyorsunuz ve bir boşluğa düşüyorsunuz. Yönetmen, Dexter’ın içine düştüğü boşluğu seyircisine gönderebiliyor.
Etkileyici yönetmen…
1959 Kopenhag doğumlu Danimarkalı kadın yönetmen Lone Scherfig, sinemada heyecan vermeye devam ediyor. Onu ilk, 2002 yapımı “Wilbur Wants to Kill Himself – Wilbur Ölmek İstiyor” filmiyle tanıdık. Ardından 2009 yapımı “An Education – Aşk Dersi” geldi ülkemize. Arada 2000 yapımı “Italiensk for Begyndere – Yeni Başlayanlar İçin İtalyanca” vardı. Scherfig, sinema dili keşfedici ve heyecan verici yönetmenlerden. Sinemanın önemli kameramanlarından Fransız Benoit Delhomme’un sinemaskop görüntüleri çarpıcı. Londra ve Paris, bir tablo gibi yansıyor perdeye. Filmin senaryosunu, kendi romanından David Nicholls yazmış. Belki de bu yüzden perdede roman/film seyrediyormuş izlenimi yaşıyor seyirciler. Gerçekten yaşanması ve keşfedilmesi gereken bir şey olabilir bu. Filmin en güzel taraflarından biri, büyük şarkıcılardan Elvis Costello’nun muhteşem sesini duymaktı. Ama, etkileyici besteci Rachel Portman’ın tınılarına da kulak vermek gerek. İçinde trajedi olan bu özel filme dokunmalı. Scherfig filmleri de arşive alınmalı. Bu yönetmen Britanya tutkunu belirtmeliyiz. İngilizler de onu seviyor zaten. Bu filmden şunu da anlayacaksınız: Kadınla erkek bir yere kadar arkadaş olabilirler. Ama, bir zaman gelir ki aşk onlara çarpıverir…
(Bu yazı 14 Ekim 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(14 Ekim 2011)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Ümit Ünal Söyleşisi Yapıldı
Bodrum Cinemarine Sinemaları, tarafından düzenlenen Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası kapsamında dün akşam yönetmen Ümit Ünal söyleşisi yapıldı.
Cenk Sezgin moderatörlüğünde yapılan söyleşi sonrasında Ümit Ünal ve etkinliğe destek veren sevilen oyuncu Salih Kalyon ile sadibey.com editörü Sadi Çilingir’e plaket verildi; Cinemarine Sineması’nda ve Bodrum Kalesi’nde Ümit Ünal’ın yönettiği Ses filmi izlendi. Hafta kapsamında bugün yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun ile söyleşi yapılacak ve filmi Uzak İhtimal gösterilecek.
Cinemarine Yeni Türk Filmleri Haftası’nda Ümit Ünal Söyleşisi Yapıldı yazısına devam et
Fantastik Türk Sinemasının Yunanlı Büyük Tutkunu Vassilis Barounis Hayatını Kaybetti
Sahibi olduğu Atina merkezli DVD üretim ve dağıtım şirketi Onar Films üzerinden fantastik Türk sinemasının kayıp klâsiklerini tek tek bulan, pek çoğunun yeryüzünde varolan son kopyalarına ulaştığı bu yapıtları dijital ortamda sabırla onararak, özenli bir içerik ve kapak tasarımı eşliğinde dünyanın dört bir köşesinden “trash movie” meraklılarıyla yeniden buluşturan, Yeşilçam’ın benzersiz dostu Vassilis Barounis, Atina’da tedavi görmekte olduğu hastahanede 06 Ekim 2011 Perşembe sabahı hayata gözlerini yumdu. (Haber: Ali Murat Güven.)
Fantastik Türk Sinemasının Yunanlı Büyük Tutkunu Vassilis Barounis Hayatını Kaybetti yazısına devam et
Oğulların Trajedisi Yürek Yakar
Oğul
Yönetmen-Senaryo: Atilla Cengiz
Müzik: Metin ve Kemal Kahraman
Görüntü: Baybars Tekin
Oyuncular: Rıza Akın (Musa), Enes Atış (Soner), Şahin Ergüney (İsmet), Nursina Yıldırım (Zere), Gökhan Atalay (Sakallı Komutan), Kuvvet Yurdakul (Karakol Komutanı)
Yapım: Maya Film (2011)
Atilla Cengiz, ilk sinema filmi “Oğul”da, doğudaki savaş trajedisini iki oğul üzerinden anlatıyor. Bu filmde, İki oğul, bir baba ve bir savaş ve doğunun etkileyici coğrafyası var.
Tunceli otogarında otobüsten orta yaşlı bir adam iniyor. Bu trajedinin başlangıcı. Adam, bir köye gider. Orada onu bir başka baba bekliyor. Film, hikâyenin başlangıcına gittiğinde genç Soner’in peşine takılıyor. Giresun otogarından Tunceli’ye gitmek için gelen Soner, ülkenin “hakikatleri”yle karşılaşıyor. Tunceli’ye otobüs bulamayan Soner, Erzincan üzerinden Tunceli’ye ulaşmayı umudediyor. Ama bu o kadar kolay değil. Bir savaş var ve oraya ulaşmak bir ömre bedel oluyor. Köyde kendi keçilerini güden yapayalnız orta yaşlı Musa’nın da en büyük kederi oğlu. Dağa çıkmış oğlunun acı haberini alacağı haberiyle huzursuz günler geçiriyor. Ara sıra özel tim köye baskınlar da düzenliyor. Gençleri gitmiş köye daha bir hazan çöküyor bu baskınlarda. Yoldaki genç Soner, askelerce sorguya çekiliyor geçmiş zamanda. Soner, aşık. Fındık için Giresun’a amelelik için gelmiş bir Kürt kızına vurulmuş. Bu yaz kız gelmeyince Soner ona gitmek istemiş. Sonda, iki oğulun mezarı yan yana yansıyor perdeye. Bu anda, iki babanın acısı tarif edilemez acıyla seyircinin yüreğine gidiyor.
Görselliği çarpıcı film…
1975’te Kars’ta doğan yönetmen Atilla Cengiz, televizyona “Talih Kuşu”, “Kapadokya Düşleri” ve birçok dizi film çekti. Yazıp yönettiği 2011 yapımı “Oğul” onun ilk uzun filmi. Yönetmen televizyon için çok çalışsa da “Oğul” filminden sinema tadı aldık. Aslında bu kolay değil. Daha iyi imkânlara sahip, kendini reklâmlara ve televizyon dizilerine kaptırmış, sonra da bir film çekeyim demiş yönetmenin tökezlediği bir şey de yönetmen Cengiz televizyondaki alışkanlıklarını aşabilmiş. Filmdeki fotoğraflar gerçekten çarpıcı. Dingin kameranın izlediği hikâyeler de sakin yansıyor perdeye. Doğunun insanı etkileyen coğrafyası, kameraman Baybars Tekin’in derinlikli ve estetik görüntüleriyle insanı etkiliyor. Soner’in yolculuğuyla bir yol filmine dönüşen “Oğul”, uzaklardaki Tunceli’yi de perdeden armağan ediyor. Giresun ve Erzincan da var. Bu ülkenin güzel coğrafyası belgesel tadında yansıyor perdeye. Fonda duyulan müzikler de filme ruh katmış. Kürtçe ezgiler de etkileyici. Evet, bu filmde Kürtçe de konuşuluyor. Oyuncu performansları da iyi olan filmde, Rıza Akın ve Enes Atış’a ayrı bir övgü göndermeli. Rıza Akın’ı, Tayfun Pirselimoğlu’nun 2007 yapımı “Rıza” filmiyle tanımıştık. Adana’da 1957’de doğsa da Erzincanlı olan Akın, tiyatroculuktan gelme bir oyuncu. Bu filmde unutulmaz anlar da var. Musa’nın oğlunun ölüsünü yıkadığı sahne insanı çok etkiliyor. Özel timin köy baskını, Musa’nın polis eşliğinde Soner’in cenazesine sahip çıkmak zorunda kaldığı an, finaldeki mezarlık sahnesi bu filmden geriye kalan unutulmaz anlardan. Filmde akılda kalıcı birçok an var. “Oğul”, 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde “Altın Lale Ulusal Yarışması”na katılsa da hiç ödül alamamıştı.
(Bu yazı 14 Ekim 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(14 Ekim 2011)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com